• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Murathan Mungan Şiirleri

  • Konu Sahibi Konu Sahibi eny
  • Başlangıç Tarihi Başlangıç Tarihi
Parçalar

Parçasından anladığımız filmler
Parçasından anladığımız bütünler
Parçasından anladığımız hayat
Yaşanmaz, ertelenir
Şimdiki zaman parçalar
Gelecek hafta, pek yakında
Sinemayla ilk tutkunluk ilişkimiz
Parçaları birleştirip, kurduğumuz gelecek
Sinemayla ilk tutkunluk ilişkimiz
Parçaların yarattığı merakı gidermek
Parçalarla süreklilik sağlanan
Seyre açılmış başka hayatlar
Olasılıklar, tuzaklar
Ya da var sandığımız bütünlük
Uğruna inançlar, ilkeler, değerler, aşklar
Zamanla parçalanırlar
Beyaz perdeden geçerek çıktığımız sokaklar
Çıkmadıkça sandıklarımızdan
Kendimize yazdığımız serüven
Ve çocukluğumuzdan beri
Bizi bir yerlerde beklediğini sandığımız
O muhteşem sahneler
Düşeriz gözümüzdeki kendimizden
Sıyrılır tüller, düşler, dumanlar
İçindeki kendimiz
Üzerimizden
Boşuna ararız bu sokaklardan
İçinde olmamız gereken fotoğrafları
Sinemalar hepimizi kandırdı!
Uzun bir bekleyişten sonra
Eşiğine vardığımız,
Umduğumuz,
Bulamadığımız,
'Tam da parçasında gösterdiler ama, filmin kendinde yoktu' dediğimiz anlar
Belki sahiden kırpılmış
Belki de hiç olmamış
Uçucu, bulanık tasarımlar
Aynı eşikte durduğumuz insanlar
Bazen ayrı sokaklara çıkar.
Gözleri bağlı geçtik şimdiki zamanları
Bağı çözülmüş gözler geriye baktığında
Anlar anlamı bilinmeden, değeri verilmeden yaşananları
Yok mudur herkesin hayatında
Bir kaç yitik sayfa, birkaç zaman parçası
İşte onlar toparlanır bir gün
Çıkar yol ağzında karşınıza
Tutuklar bizi anılar, sorgular, geçen zaman
Bir intikam gibi bulur yerini!!!
Filmlerde kopukluk sandığımız boşluklar
Her seferinde yanından geçtiniz,
Görmemiştiniz çünkü derinde
Unuttunuz zamanın ellerini. Yalnız perdede yaşanır
İki saate sığdırılan hayatlar.
Oysa ayrıntıların bilgisine sahip oldukça,
Açar bize sırlarını hayat
Bölünüp parçalanmış ilişkileri kimlikler, serüvenler
Herşey yerleşir yerli yerine
Anlaşılır olur
Bir zamanlar anlamadan seyrettiğimiz filmler.
Beyaz perdenin iki boyutlu kareleri
Dağılır sokağın prizmasında
Aldanışlar, ihanetler, yanılgılar
Yani melodramı hazırlayan bütün tuzaklar
Oysa pusuda!
Yaşamın omurgası dağılmış kurgusunda
Kırılır som hayaller,
Kırılır yüreği bütün tutan fanus
Kör filmlerden kalma gözlerimiz
Alışır çiğ ışığa
Bir zamanlar başka türlü çarpan kalbimiz
Salonların delinmiş karanlığında
Çürümüş koza
Değerinden eksiğine bozdurulmuş düşlerden
Yalnızca bir dövme gül kalır geriye
Dağılmış parçalarını arar
Bir Geçmiş Zaman tanımı olan
Bütünlüğümüz
Bozgunlarla sağlamlaşır
Ütopya Kalesi
Dağılmış parçaları bütünler,
Yeni zamanların gümrüğünde
Yol ayrımını doğru bilenler
Hiçbir aşk ve macera tanrısı
Yola çıktığı gibi dönmez geriye
Kabuk bağlar yüzümüzdeki gölgeler
Unutarak ve vedalaşarak geçilen durakların
Birinde inmemiz gerekir
Bindiğimiz düşlerden!
Hayat belki başka biri yapar bizi
Bir melodram öğesi olarak
Umudun da, umutsuzluğun da aşıldığı
O altın dengede
Biliriz içimizdeki avdan yorgun dönen akşamlar
Ne kadar bütünlese de
Parçalar
 
Murathan Mungan

21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul’da doğdu.Ortaöğrenimini Mardin’de yaptıktan sonra Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdi. Devlet Tiyatrolarında ve Şehir Tiyatrosu’nda dramaturg olarak çalıştı. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiirleri, öyküleri ve tiyatro üzerine yazıları yayınlandı.

ESERLERİ
Mahmud ile Yezida (1980) adlı oyunuyla 1979 yılında Türkiye İş Bankası’nın açtığı yarışmada ikincilik ödülü aldı. Osmanlıya Dair Hikayat (1981) adlı şiir kitabıyla 1980 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü Turgay Fişekçi ve Ozan Telli’yle paylaştı. Sahtiyan adlı şiiri ise 1981 yılında Gösteri Dergisi Şiir Ödülleri birincisi oldu. Taziye (1982) yine bir oyun kitabıdır. 1984’te sergilenen bu oyun ile Sanat Kurumu tarafından 1984 yılı en iyi tiyatro yazarı seçildi. (Mehmet Baydur ile birlikte). Hedda Gabler Adlı Bir Kadın hikayesiyle 1987 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü (Nedim Gürsel’le) aldı. Diğer oyunları: Geyikler Lanetler (1992), Bir Garip Orhan Veli (1993). Öykülerini Son İstanbul (1995), Cenk Hikayeleri (1986), Kırk Oda(1987), Lal Masallar(1989), Kaf Dağının Önü (1994); şiirlerini Osmanlıya Dair Hikayat( 1981), Kum Saati (1984), Sahtiyan(1985), Yaz Sinemaları (1989), Eski 45’likler (1989), Mırıldandıklarım (1990), Yaz Geçer (1992), Oda, Poster ve Şeylerin Kaderin (1993), Omayra (1993), Metal (1994), Oyunlar, İntiharlar, Şarkılar (1997), Mürekkep Balığı (1997), Başkalarının Gecesi (1997) kitaplarında topladı. Çeşitli alanlara dağılmış yirmi yıllık çalışmalarından bir seçmeyi Murathan’95’te bir araya getirdi. Metinleri Metinler Kitabı (1998) adıyla kitaplaştı. Resim konulu öykülerden bir seçkisi yayınlamdı: Ressamın Sözleşmesi (1997).
 
BİR YILIN SON GÜNLERİ
(Murtahan Mungan)
Bir yıl daha bitiyor, düşlerim, tasalarım, yarım kalmış onca şey,
Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden
Bana mı öyle geliyor
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman insan yaşlanırken
Kırdım mı, incittim mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler?
Kendimi yeniledim mi yaşadıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim, dostluklarımı, ilişkilerimi
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarımda mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi,
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı;
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşlerimi, bakırlarımı, cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımdan
Hançer kıvamındaki o kara mızrak tadını
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım
Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama
Yeni bir yıla
Ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta

MUTLU YILLAR
 
Sevgilim

Sevgilim,
yetimim benim,

aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken

kapılar kapalı, dünya buzlu can
uyuşmuş gözlerimin önünde
hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan

ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı

kapıyı açmıyorum
telefonlara çıkmıyorum
başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların

Sevgilim,
yetimim benim,
nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
öldüğünden haberi yok fotoğraflarının

Kasım 1998

Murathan Mungan
 
yaz geçer

bana zamandan söz ediyorlar
gelip size zamandan söz ederler
yaralari nasil sardigindan , ya da her seye nasil iyi geldiginden.
zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadigini bildiginiz gibi.
dahasi onlar da bilirler.
ama yine de güç verir bazi sözler, sözcükler,
öyle düsünürler.
bittigine kendini inandirmak, ayriligin gerçegine katlanmak,
sirtinizdaki hançeri çikartmak, yüreginizin unuttugunuz yerleriyle
yeniden karsilasmak kolay degildir elbet.
kolay degildir bunlarla bas etmek, ugruna içinizi öldürmek. zaman alir.
zaman alir sizden bunlarin yükünü.
o bosluk dolar elbet, yaralar kabuk baglar, sizilar diner, acilar dibe
çöker.
hayatta sevinilecek seyler yeniden fark edilir. bir yerlerden bulunup
yeni mutluluklar edinilir.
o bosluk doldu sanirsiniz
oysa o boslugu dolduran eksilmenizdir.

gün gelir bir gün
baska bir mevsim,
o eski agri
ansizin geri teper.
dilerim geri teper.
yoksa gerçekten
bitmissinizdir.

murathan mungan-
:1closedeyes: :1yes2: :1rolleyes: :çiçek:
 
DAHA AZ SEVİYORUM SENİ
Daha az seviyorum seni
Giderek daha az
Unutur gibi seviyorum
Azala azala
Aramızdaki uzaklığın karanlığında

Geceler kısalıp,
Gündüzler uzuyor öyle olunca
Daha az seviyorum seni
Kendini iyileştiren bir yara gibi
Daha az
Ve zamanla

Sen geceyi tutuyorsun, ben nöbetini
Uzak dağ kışlalarında
Görmüyoruz birbirimizi
Usul usul sis iniyor
Kopmuş yollara
Işığı hafif, uykusu ağır koğuşlarda
Üzerini örtüyorum senin
Bir çığ gibi uyuyorsun rüyalarımda
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken
öğreneceksin bunu da

Artık daha az seviyorum seni
Unutur gibi, olur gibi daha az
Yeniden ödetiyorum kendime
Önce aşkın öğretemediğini
Kolay değildi
Yalnızca sevgilimi değil,
Evladımı da kaybettim ben
Kaç acı birden imtihan etti beni
Bir tek gece vardır insanın hayatında
Ömür boyu sürer nöbeti
Bu da öyleydi,

İyi ol, sağ ol, uzak ol
Ama bir daha görme beni
MURATHAN MUNGAN...
 
Kimdi kimdi kalan
Giden mi suçludur herzaman?
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman

Her geçen gün bir parça daha
Aldı götürdü bizden
Aynı kalmıyordu hiçbir şey
Değişiyordu herşey
kendiliğinden

Artık çözülmüştü ellerimiz
Artık bölünmüştü yüreğimiz
Birimiz söylemeliydi bunu
Ötekini incitmeden

Kimdi giden kimdi kalan
Aslında giden değil
Kalandır terkeden
Giden de
bu yüzden gitmiştir zaten

MURATHAN MUNGAN
 
YALNIZLIK


Ben ne zaman yalniz kaldim, bilmiyorum
Ne tuhaf, vaktim olmazdi
yalnizligi bunca bilirken
kendimi hiç yalniz sanmazdim
çevremde hep birileri vardi,
ben hep birilerinin yanindaydim
günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliginden hazirlanirdi
aramizda habersiz gidip gelen gündelik armaganlarla
kendi kendini tasiyan bir irmagin akintisinda hayat
bizi kendi sahillerimize ulastirirdi
bazi evlerden tasinirdik, bazi insanlar girip çikardi hayatimiza
bazi mektuplar alirdik, bazi sözler, çiçek selamlari
sonralari bazi tanidiklarimizin ölümleriyle de karsilastik
elde olmayan nedenle
sudaki halkalar gibi genisleyen
küçük alinganliklardan büyük darginliklara
vazgeçisler, unutuslar, kayiplar
birbirimizi çok sevdik hep
yillarla azala azala

simdi ne zaman yalniz kaldigimi düsünsem,
yalniz olmadigimi kanitlamak istiyorum kendime
eskiden iki albüme sigdirdigim hayatim,
simdi sigmiyor eskilenlerle çogalmis fotograflara
telefonun basina geçiyorum
alt alta dizilmis onca ad arasinda seken ömür parçasi
gün ölüyor mesgul numaralarla
simdi ne zaman yalniz oldugumu düsünsem,
simdi ne kadar yalniz...
yalniz oldugumu anlamam için beni hiç yalniz birakmadiniz.

Ben ne zaman yalniz kaldim, bilmiyorum
her zaman yalnizdim, bunu biliyorum
büyücü ellerimin kara sanati yazi
en çok ben onardim dostluklari, en çok benim elim dikis tuttu
bagislamasiz sanarken kendimi
en çok ben unuttum kalbimin benden sakladiklarini
tigla içeri çektim takilmis kazaklarin ipini
denenmemis baslangiçlari göze aldim,
hafifletilmis hasarlari, görmezden gelinen enkazi
mutfagi beklemek hep bana kaldi
bir siirden bir romandan bir filmden çikip
her seferinde aydinlik bir inat gibi yeniden karistim hayata
hiç el degmemis gibi yeniden konuk geldim
odalariniza, ruhlariniza
buraya

eski asklarim neredesiniz? Hepinizi çok özledim.
Simdi birdenbire bir köseden çikip bana,
yalnizca, Merhaba, deseniz,
o zamanlar hiç mutlu etmediginiz kadar mutlu edersiniz,
bir zamanlar bütün agladiklarimi geri verebilirim size
sag olun demenk isterim, sag olun, sag olun
sanki beni yeniden sevdiniz
ama biliyorum, pis bir yagmur basliyor, semsiyem yok yanimda,
yagmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte israrliyim gene de
isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna
ne kadar islansam, o kadar çikacagim sanki
bir zamanlar çok daha bütün oldugumu sandigim
o yikanmis zamanlara...

yeni degil kesfine gençlik verilmis gerçekler
her zaman yalnizdim
kitaplar kadar yalniz
yalnizca yalnizligimdan gürültücü bir kalabalik yaptim
herkes için farkli aldanislar kurtarilmis hayatlar yok pahasina

her zaman yalnizdim
yanardaglar kadar yalniz
ey kafiye sevenler,
simdi beni gökyüzünde bir yildiz sananlar, yanildiniz!

nankörlük etmeyeyim gene de,
yalnizligimi daha az hissettigim anlarim oldu yalniz

evimde hep ayni anda çalar telefonla kapi
gene öyle oluyor; hiç yalniz birakmazlar beni
yalnizlik bilgisiyle çatilmis arkadasliklarin korunakli gölgesinde
yalnizlik için çalar telefonlar kapilar
Istersen bana ugra, ya da, Aksama bulusalim, ölmeden yapacak çok
is var

Murathan Mungan
 
YAĞMUR TANELERİ

Damla düştü toprağa cemre misali
En büyüleyici pırıltısıyla dün akşam,
Mis gibi kokusuyla büyüleyen etrafı
Eksikliğini hissettiğimiz ama söyleyemediğimiz,
Tek tek ama beraberce kardeşcesine
Göl gibi derler ya işte öyle durgun ve sessiz
Üzüntülülerini paylaşırlar sevinçleri paylaştıkları gibi ,
Lisanlarıyla sevgiden bahsederler hep
Esintisinde bir samyelinin bir ömür boyu,
Rahatlatıyor tüm sevgiye muhtaçları şu yağmur taneleri.

MURATHAN MUNGAN
 
İKİ BIÇAK

İki bıçak seç kendine
Biri yaralamak için
Biri öldürmek
Pusu kur gözleri
Karanlık gölgesine
Biri sevmek için
Biri ihanet
İki yürek seç kendine
Biri yaşamak için
Biri gizlenmek
Bir korkak, bir kaçak, bir firar
Kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk
İçimdeki bıçak bir kere daha dönüyor
Olduğu yerde
Kalırsan sel basar yataklarımı
Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde
Kimi zamanlar olur sevgilim
İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme


Murathan Mungan
 
ANLAŞILMAYAN ŞEYLER

Kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan
Ellerindeki paramparça geçmişin sığ bir gövdesidir yolun ortasında
Erken bir gülüşe başlarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş)
Ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin.
Bir görüntü anlatır (sanki) bir yolun, bir yoğunluğun ortasında bal rengi kanı
Ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin.
Eski, hep eski anlatılmamışlıktır defterlerin.
Kuruyan su.
Kuruyan uykusu.
Ve kan yine de bal rengi derbederliğin.

MURATHAN MUNGAN
 
AYNI LAMBALAR


Kibritle oynarken yangın çıkaran sarsak yıllar
Bir daha hiç geçit vermeyen veda sözleri
Yılların sıradağlarında uzaklaştı bizden
Yüreğimizden kopup giden ayrılık trenleri
Biliyorum aynı lambaların aydınlattığı yalnızlıkta geçti
Aldatılmış duygulardan ayrı ayrı geçerek vardığımız korunaklı siperler
Senin içini ürperten geceleri ben duymadım mı içimde?
Hayat herşeyi alır sanırken
Oyunlarımızı ıslatan yağmurlarda kaldı
Bir bizim icat ettiğimiz saatler
İlk öğrenilen yalnızlık aslında geç keşfedilir
Dalgın resimlerin derinleştirdiği mazi
Gün gelip bütün zamanları ele geçirdiğinde
Anlarsın başkalarına giden bizden çalınmış günler
Ne zamandır buradayım
Gel öp beni
Neredeysen ve nasılsan önemi yok gel öp beni
Suyunu,uykunu,azığını uzun tut gel öp beni
Birbirimizi bağışlayacak,birbirimize yeni sözcükler bulacak,
Ölmeden önce yeniden görüşüp konuşacak yaşa gelmedik mi?
İkinci ufkun saatindeyiz şimdi
Gözlerim trenlerde,gel öp beni.

MURATHAN MUNGAN
 
Son düzenleme:
GEÇİLMEZ DENİZ

I-

ahreli bir kağıt üstüne simsiyah kapanmışım
kazırım kendimi bir secdeden, ellerimde gizli hattatlar
ve söze gelmez devrik duyarlıklarım
gözlerim -hüznün dilsiz masalcısı-
gözlerimde hiçbir dile çevrilmez intiharlar
oysa saklı hançerimi mağrur bildiniz
kendimin tenha bir yerinde vurulmuşum, yatarım
orası bir denizin gölgesidir, göremezsiniz
ölüm üzre bir akrepken menekşelenirsiniz
ve ahreli kağıtlar dürülür ferman diye
yufka ölümlerin hazin tarihleriyle
kar altında kalmış imzasız karanlıklarım
ve azgın sularda kendini arayan deniz
ben konuşmam, susarım
bu aklamaz ki sizi
katilimsiniz

II-

katilimsiniz en azgın sularda
ellerinizde kan mürekkepleri sarhoş
ölüm nasıl bir sarmaşık ki
(deniz gören) en mağrur balkonlarda
bir gün siz de katilleri seversiniz

MURATHAN MUNGAN
 
ATEŞTE UNUTULMUŞ FERMAN

herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar
kendi külünde söner bütün rüzgarlarına yazıldığın akşam

ateş tadında kum tadında kalarak
derinleştirir bazı ayrılıkları zaman

al ağrını git burdan
en uzun eylülü ömrümüzün

uyutmuyor seni ne kömürleşmiş bu gurur
ne göğsündeki kaplan

seçilmiş taş milyonlarca taş arasından
başını vurduğun
çok gençti genç olmak için bile
kendi zamanına muhtaç
kendiyle dargın

daha yolun başında görülüyordu
menzilindeki noksan

ömrünce sızlayacak
kayıplar sarayında ateşte unuttuğun ferman.

MURATHAN MUNGAN
 
ANTİK KENT

mutlu günlerimizdi...
deniz tuzu,dövme gül
yanık tarçın gibiydik
rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda
ikimizden bir bayrak
dalgalanırdı
birbirine bakan
tarihin ve otların
arasında
adı yoktu yaşadığımız şeyin
bir boşluk bile değildi bu
onca boşluğun içinde
yontulmamış birkaç harf
taşlar kadar tarihe kefil
günler gibi düşünülmeden akıp giden
otların gölgesindeki gece kadar derin
ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen

bir dönüş biletiyle kırıldı gece
kırıldı mevsim
kalakaldık
birbirine bakan sunaklarda
zehiri giz olan otlar boyverdi
kırık heykel parçaları dağılmış ten
zaman tarihe geri çekildi
kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin
o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını
ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin.

MURATHAN MUNGAN
 
ÖDÜNÇ HANÇER ÖLDÜRMEZ BENİ

ödünç hançer öldürmez beni

bir küfür gibi
kara kayış dilini ver
binlerce kez açıklasam da
dilini çözemediğim ihanet
gel bir daha bende dene kendini
ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenkte
ne ben yenebiliyorum seni
yazıldığın mevsime çok su ver
kendi izinden giden yolları suçlarından arındır
arkanda kaldı seni ilerde bekleyenler
unutkan şiirler, kopmuş alıntılar
hiçbir zaman kullanamadığın hatıralarla
kendine yazdığın yaşam öyküsü!
ah, bu kadar aşk herkesi yanıltır
gelme üstüme
boşalmış yeminlerin bileği
ben sandığın sözcüklere vuran aksimdir
ödünç hançer öldürmez beni
ya başka bir silah seç kendine
ya bırak başkasının ellerine
ölüm aşkın işidir
kork benden sevgilim
ahretin olurum senin
bu kadar çok seven öldürmesini de bilir
BEN SENİ ÇOK YANILMIŞ KALPLERİN
SAĞLAMLIĞIYLA SEVDİM
gücümdü güçsüzlüğüm
ey, izini sürdüğüm ruhumdaki kara gölge,
büyüttüğüm oğullarımı bir bir elimden alan hayat
yanıltma beni, beni bana yakıştır
son darbeden önce ilk sözü söyleyemeyen!
KOLAY DEĞİL ÖDENMİŞ HAYATIN KATİLİ OLMAK
kör eder hançerini içimin gücü
ÖLÜMÜ GÖZE ALAN YAŞAMASINIDA BİLİR

Murathan Mungan
 
artık daha az seviyorum seni
unutur gibi, ölür gibi daha az
yeniden ödetiyorum kendime
onca aşkın öğretemediğini
kolay değildi
yalnızca sevgilimi değil, evladımı da kaybettim ben
kaç acı birden imtihan etti beni
bir tek gece vardır insanın hayatında
ömür boyu sürer nöbeti
bu da öyleydi,
iyi ol, sağ ol, uzak ol
ama bir daha görme beni.

gece nöbeti şiirini her okuduğumda içimden bir şeyler kopar:(
 
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.

Buraya kadar çok güzel. Bundan sonrası ise mükemmel. Okumaya cesaretim yok bugün devamını.
 
ATEŞTE UNUTULMUŞ FERMAN

herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar
kendi külünde söner bütün rüzgarlarına yazıldığın akşam

ateş tadında kum tadında kalarak
derinleştirir bazı ayrılıkları zaman

al ağrını git burdan
en uzun eylülü ömrümüzün

uyutmuyor seni ne kömürleşmiş bu gurur
ne göğsündeki kaplan

seçilmiş taş milyonlarca taş arasından
başını vurduğun
çok gençti genç olmak için bile
kendi zamanına muhtaç
kendiyle dargın

daha yolun başında görülüyordu
menzilindeki noksan

ömrünce sızlayacak
kayıplar sarayında ateşte unuttuğun ferman.

MURATHAN MUNGAN



ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha
fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki
gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,
benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin


Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça
yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.


Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayan
munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu


Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de
ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.

Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını


Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik
kalmıştı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış
arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.
Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.

Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.

Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.


Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları
gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir
şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz

kış başlıyor sevgilim
hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman
kış başlıyor sevgilim
iyi bak kendine
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
upuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.


Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu
gelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...

Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun
para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalar
gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
çağrışımlarla ödeşemezsiniz
dışarıda hayat düşmandır size
içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla

Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
kulak verdiğiniz saatin tiktakları
kaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
bakınıp dururken duvarlara
boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar
gibi
yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik
kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata
alınmaya
kendimizi hazırlar gibi
yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar


denemeseniz de, bilirsiniz
hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar


Bana Zamandan söz ediyorlar
Gelip size Zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden
karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,
uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
Zaman
Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden
bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir

gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları
önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini
kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.

Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır


ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
günlerin dökümünü yap
benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
kim bilebilir ikimizden başka?
sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren
kendiliğindenliği
yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi
bir düşün
emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada
ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir ise yaramadıysa
Demek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda


Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden
ikindi yağmurlarını bekleyen
yaz sonu hüzünlerinden
gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
geçti her çağın bitki örtüsünden
oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
bakarken dünyaya
yangınlarda bayındır kentler gibiyim:
çiçek adlarını ezberlemekten geldim
eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
unuttuklarını hatırlamaktan
uzak uzak yolları tarif etmekten
haydutluktan ve melankoliden
giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocuklarla geçti
gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
yaram vardı. bir de sözcükler
sonra vaat edilmiş topraklar gibi
sayfalar ve günler
ışık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü
daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.
Aşk... Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden


Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece
uyudum, hiç uyanmadım.
barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
eksiliyorduk
mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
her otelde biraz eksilip, biraz artarak
yani çoğalarak
tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin
birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
ağır ve acı tanıklıklardan
geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için
panayır yerleri... panayır yerleri...
ölü kelebekler... ölü kelebekler...
sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye
acı çekecek yerlerimi yok etmeden
acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?

ipek yollarında kuzey yıldızı
aşkın kuzey yıldızı
sanırsın durduğun yerde
ya da yol üstündedir
oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı

AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLEN
AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BİRAZ GEÇİKİLEN
gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
gözlerim
aşkın kuzey yıldızıdır bu
yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
ilerlerim
zamanla anlarsın bu bir yanılsama
ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
yeniden yollara düşerler
düşerim
bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
yaşamsa yerli yerinde
yerli yerinde her şey

şimdi her şey doludizgin ve çoğul
şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
şimdi her şey yeniden
yüreğim, o eski aşk kalesi
yepyeni bir mazi yarattı sözüklerin gücünden


Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren

MURATHAN MUNGAN

Der bu şair ve beni benden alır ama bu kadar mükemmel şiirlerin bir erkeğe yazılmış olması da ayrı bir üzüntü kaynağıdır benim için.
 
Back