Muhteşem Yüzyıl Star Tv

Eski Hürrem Sultan Meryem Uzerli diziden ayrılması sizi nasıl etkiledi ?

  • Bir daha bu diziyi izlemem

    OY: 54 23,3%
  • Gelen gideni aratacak gibi ama izlerim

    OY: 45 19,4%
  • Kimse vazgeçilmez değildir. Emeğe, ekibe saygı aynı keyifle izlemeye devam

    OY: 65 28,0%
  • Kararsızım ama eski tadı kalmadı. İzlesem de olur izlemesem de.

    OY: 84 36,2%

  • Ankete Katılan
    232
Mihrimah babasından bir şey saklamazmış mış mış
Daha geçen bölümde sen değilmiydin cihangirin aklınu çelip babasına yalan söyleten :KK37:
 
Bir taşla iki kuş Mustafa ve Huricihan

Sanki yanına kar kalacaktı Huricihan kendinide yaktın Mustafayıda :KK19::KK19:
 
Mustafa evlatlıktan reddet beni dese düşünmez kabul edersin
Niye almıyorsun Rüstemden mührü :63:
Al bence:KK53:
 
Sorma:KK19:... lokumla kahve içmeyi hürreme buldurdular ya, artık başımı hangi daşlara vuram:KK1::KK57:..
Türk kahvesini lokumla severdim..:nazar:
artık içip içmeme arasında kararsız kaldım:KK33::KK52: hürremi hatırlatçak bana:KK53:

:KK60: Hürrem kahveyi ben buldum dese yinede vazgeçemem
 
kızlar şöyle bi düşünün de diziye giren, çıkınca hiç sorgulanmıyor...
mesela rümeysa vardı, sinyoranın kardeşi lukrezya mıydı neydi adı...
mustafaya yanıktı, dizi sezona girdikten sonra yok oldu..nereye gitti?
esmahan yok dediğiniz gibi...şah sultan gitti ama ölmedi ya, en azından arada sırada gösterebilirler...sonuçta hanedan mensubu değilmi bu hatun...
şah sultanın ağası vardı mercan..o da yok...
kaş ile göz arasında kaybediveriyorlar...,haticenin oğlu osman yok...
aklıma gelenler bunlar şimdilik ama açıkçası çok komik oluyor kaybetmeleri..
 
Oh oldu sana Mustafa sen misin sultanım her şeyim sen öldür beni ben sana isyan etmem diyen,ama gidip o kadın ile evlenen anlamıyorum canın kıymetli değil ama Mihrunisa çok kıymetli:KK37::KK37:
Ha bide Huricihan çatlağı var ki babası mezarında ters döndü,çok iyi yaptın aman bravo ne oldu yani yanına kalacak mı sanıyorsun :KK47:
Hürremde seni gel canım içi gelinim diye bağrına basacak hemi,hele o selimin ekmeğine yağ sürdünüz canım kardeşim al taht senin diyecek.
Orada aslanlar gibi baban duruken git sen mıymıntı anana çek :KK37:

Vuu fatma sultana ilgisi varmış bu neydi ya saraya gelen bilmem nenin kardeşi.Fatma sultan da onu Mihrimaha yapıyor güya.Adam bildiğin fatma sultana yanık :KK60: :KK60:

Mihrimah boşa canım boşa çatır çatır boşa :KK1: bi buna güldüm koskoca fragmanda

Selimde vekil olduğuna göre hürrem zevkten dört köşe değil köşelerden köşe beğenir bu bölüm :63:

rüstem hani bi laf etti ya mihriye, işte dedim mihri bu laf sana cuk oturdu...
koskoca sultan sahte bir aşka kandı diye...çok doğru laf etti vallahi..
sen koskoca sultansın, hemen kanacak kadar ezikmisin, bi ağırlığın olsun.. cariyelerden betersin valla :KK9:
elkas mirza'ya o ne bakışlar bi göz süzmeler falan...sultan dediğin ağır azam olur biraz...gördüğüne gönlünü kaptırıyon, önce taşlıcalı, sonra malkoçoğlu, şimdi de elkas...
rüsteme acırım sana yanık zavallım...rüstem almasaydı seni kimler alırdı meraktayım...:KK1:
 
kızlar şöyle bi düşünün de diziye giren, çıkınca hiç sorgulanmıyor...
mesela rümeysa vardı, sinyoranın kardeşi lukrezya mıydı neydi adı...
mustafaya yanıktı, dizi sezona girdikten sonra yok oldu..nereye gitti?
esmahan yok dediğiniz gibi...şah sultan gitti ama ölmedi ya, en azından arada sırada gösterebilirler...sonuçta hanedan mensubu değilmi bu hatun...
şah sultanın ağası vardı mercan..o da yok...
kaş ile göz arasında kaybediveriyorlar...,haticenin oğlu osman yok...
aklıma gelenler bunlar şimdilik ama açıkçası çok komik oluyor kaybetmeleri..

beyhan sultan vardı oda yok
 
Kahve’nin anavatanı olan Etiyopya’nın yüksek yaylaları, yabani kahve bitkisinin doğal olarak yetiştiği bölgelerde yerli halk bu bitkinin tanelerini un haline getirip bir çeşit ekmek yapıyordu. Meyveleri kaynatıldıktan sonra suyu içilmek suretiyle tıbbi amaçlı kullanılıyor ve "sihirli meyve" olarak adlandırılıyordu. Kahve, ünüyle birlikte hızla Arap Yarımadası'na yayıldı ve 300 yıl boyunca Habeşistan'da keşfedilen yöntem ile içilmeye devam edildi. 14. yüzyılda ise yepyeni bir keşif ile ateşte kavrulan kahve çekirdekleri, ezildikten sonra kaynatılarak içime sunuldu. Kahve’yi ilk olarak işleyip içmeye başlayan Yemen'deki sufi tarikatıdır. Buradan 1470’li yıllarda Aden’de,1510’da Kahire’de 1511’deMekke’de görülmüştür.
Yavuz Sultan Selim döneminde (1517) Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirmiştir.
Kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini aldı ve büyük ilgi gördü. Saray görevleri arasına "kahvecibaşı" adında bir de rütbe eklendi. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahvecibaşı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlandı.
Saraydan konaklara ardından evlere giren kahve, İstanbul halkının kısa sürede tutkunu olduğu bir lezzet haline geldi. Satın alınan çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulup, dibeklerde dövüldükten sonra cezvelerde pişiriliyordu.
1544 yılında İstanbul’da Tahtakale’de iki Suriyeli Arap ilk kahvehaneyi açmışlardır.
İstanbul'a gelen Venedikli tacirler, çok sevdikleri bu içeceği Venedik'e taşıdı. Böylece Avrupalılar kahveyle ilk kez 1615'te tanışmış oldu. Önceleri limonata satıcıları tarafından sokaklarda satılan kahve, 1645'te açılan İtalya'nın ilk kahvehanesinde yerini aldı. Kısa zamanda sayıları hızla çoğalan bu kahvehaneler de; diğer pek çok ülkede olduğu gibi özellikle sanatçıların, öğrencilerin ve her kesimden halkın bir araya gelerek sohbet ettikleri en gözde yerler oldu. Kahve Paris’e 1643, Londra’ya 1651’de ulaştı.
Avrupalılar dünyanın çeşitli yerlerinde kahve plantasyonları kurdular. Endonezya-Cava’da 1712 yılında kahve tarımı başladı. Hollanda Cava ve Doğu Hint Adaları’nda, Fransa Antiller'de kahve yetiştirdi.
Kahveye dair rivayetler
Kaldi adındaki çoban
8. yüzyıl ortalarında Habeşistan Kaffa'da yaşayan Khaldi adındaki bir çobanın bir çalıya ait kırmızı meyveleri yemesinin ardından hayvanlarının daha hareketli oldukları dikkatini çekmiş ve kendisi de bu meyveyi denemiştir. Verdiği hissi ve keyfi sevince diğerlerine de haber vermiş ve kahve bugünlere kadar gelmiş.
Yemenli Şeyh Şazili
Şeyh Şazili 14. yüzyıl sonlarında Yemen’de yaşamış olması muhtemel bir Sufi Şeyhi’dir. Kahveyi ilk içtiği rivayet edilen kişilerden biridir. Gece ibadetinde dinç ve uyanık kalabilmek için özellikle geceleri kahve içtiği, ve kahveyi ilk kullanan sufilerden biri olduğu belirtilmiştir.
ez-Zebhani
16. yüzyılın Arap yazarı Ceziri’ye göre kahve’yi ilk içen kişi ez-Zebhani olarak bilinen YemenliCemalleddin Ebu Abdullah Muhammed İbn Said’dir. Bir olay yüzünden Aden’i terkederekEtiyopya’ya giden Zebhani orada kahve içen insanlarla karşılaşmış; Aden’e döndüğünde hastalanmış ve aklına kahve içmek gelmiş. Kahve onu iyileştirmiş. Kahve’nin yorgunluk ve uyuşukluk giderme, canlılık ve dinçlik kazandırma özelliklerini keşfetmiş.
Süleyman peygamber
16. yüzyıl rivayetlere göre de kahveyi içen ilk kişi Süleyman'dır. Süleyman yolculukları sırasında uğradığı bir şehirde şehrin sakinlerinin bilinmeyen bir hastalığa yakalandığını görür ve Cebrail’in buyruğu üzerine Yemen’den gelen kahve çekirdeklerini kavurarak bundan hazırladığı içeceği hastalara verir. Bunu içen hastalar iyileşir.
Ticareti
Dünya’da petrol’den sonra en büyük ticaret alanını oluşturan üründür.[kaynak belirtilmeli]
Türkiye’deki ticareti
İlk kez 1727 yılında Brezilya’dan kahve ithal edilmeye başlanmıştır. Türkiye’deki en eski kahveci 1871 yılında kurulmuş Kurukahveci Mehmet Efendi'dir. Anadolu’da kahve ekimi ile ilgili çalışmalar yapılmış fakat başarılı olunamamıştır. 2.Dünya Savaşı sırasında Tekel kapsamına alınmıştır. 1980’li yıllarda Nestlé firması Nescafé’yi piyasaya sürmüştür. 2004'ten beri Türkiye'de sadece Mersin ve Anamur'da 16 hektarlık bir alanda kahve tarımı yapılmaktadır
Yöreleriyle Ünlü Kahve Çeşitleri
Kahve tarımı aynı cins kahvelerden de yapılsa yetiştikleri bölgenin toprak, iklim yapısı ve o bölgedeki geleneklerden gelen işleme yöntemlerine göre değişiklik gösterebilirler. Sıklıkla bilenen yöresel kahveler aşağıdaki gibidir:
• Ethiopian Yirgacheff – Şarabımsı buruk tadı olan Etiyopya kahvesi.
• Ethiopia Sidamo – Yoğun egzotik meyveler ve turunç tatları içeren Etiyopya kahvesi.
• Santos – Brezilya’da bir liman adıdır,kahve yetişmez.
• Rio Minas – Genellikle Türkiye'de ve balkanlarda türk kahvesi için sıkça kullanılan ekonomik bir Brezilya kahvesi.
• Sumatran – Düşük asit dengesine sahip Endonezya kahvesi. İsli kokusu ve ve topraksı karamelimsi tadlarıyla meşhurdur.
• Supremo – Kolombiya'da en kaliteli kahve kategorisine verilen addır.
• Excelso – Kolombiya'da Supremo'ya göre daha küçük boyutlara sahip kahve çekirdeğidir. Filtre kahve harmanlarında sıkça kullanılır. Şekerli tatlara sahiptir.
• Antigua – Guatemala'nın Antigua ovasında yetişen çikolatamsı ve baharatlı lezzetleriyle ön plana çıkan kaliteli kahvedir.
• Tarrazu – Kosta Rika dünyanın en prestijli ve dengeli kahvelerini üretmektedir. Fındıksı, çikolatamsı tatlar içeren ve finca adı verilen çiftliklerde yetiştirilip işlenen bu kahve Tarrazu ismiyle bilinmektedir.
• AA – Özellikle Kenya'da kahve hasatları bir arada toplanıp boyutlarına göre ayıklanır. En büyük boyutlara sahip çekirdeğe AA ünvanı verilir.
Kahve Hazırlama ve Sunum ÇeşitleriTürk Kahvesi – Telvesi ile servis yapılan tek kahve çeşidi
• Mırra - Şanlıurfa'ya özgü, birkaç kez demlenerek hazırlanan acı kahve.
• Espresso - Makine ile hazırlanan, koyu kavrulmuş, İtalya'ya özgü bir kahve türüdür.
• Cappuccino – Espresso ve su buharı ile köpük haline getirilmiş süt eklenen kahve (köpük 2 santim kadar).
• Caffe Lungo – Espresso’nun büyüğü denilebilir. Espressonun makinada daha uzun süreyle filtrelenmesidir.
• Caffe Americano – Espresso’nun sıcak su eklenerek yumuşatılmış şekli
• Caffe Latte – 40 ml Espresso'nun üzernine 80 derecelik sıcak sütün ilave edilmesi ve sütün üzerinde 2 cm kremamsı süt köpüğünün ilave edilmesi ile oluşur.%25 kahve %75 sütten oluşur.
• Latte Macchiato – Sıcak süt ve süt köpüğünün üzerine espresso eklenerek yapılır. Temelde diğer tüm sütlü kahvelerden en buyuk farkı sütün kahveye değil, kahvenin sütün üzerine eklenerek yapılmasıdır.
• Caffe Macchiato – Espresso’ya süt köpüğü eklenerek hazırlanan kahve.
• Mocha – Latte’ye çikolata tozu veya şeker eklenmesiyle yapılan kahve.
• Viennese – Espresso’ya çikolata ve krema katılarak hazırlanan Viyana usulü kahve.
• Filtre Kahve - Orta kalınlıkla çekilmiş kahvenin bir genellikle bir kağıt filtre yardımıyla filtre edilerek demlenmiş kahve çeşididir.
• French Press - Kalın çekilmiş kahvenin aynı ad verilen bir demleme kapında suyla karıştırılıp ucunda metal bir süzgeç olan pistonla filtre edilerek hazırlanan kahve çeşididir.
• Cafe au lait – Fransızların sütlü filtre kahvesi. Sütü kahvesinden daha fazladır. 1/3 kahve 2/3 sıcak süt
 
Tarihçi Sezai Balcı'nın kaleme aldığı ve Libra Yayınları'ndan çıkan 'Osmanlı Devleti'nde Engelliler ve Engelli Eğitimi' adlı kitap, Osmanlı padişahları ile ilgili bir gerçeği daha ortaya çıkardı.Yabancı seyyahlar ve elçilerin anlatımlarına göre Osmanlı padişahları ve saray erkanı arasında işaret diliyle konuşmak çok yaygındı ve bu dili bilenler büyük itibar kazanıyordu. Balcı, klasik Osmanlı döneminde 'bîzebân' olarak isimlendirilen dilsizlerin görevlerini şöyle anlatıyor:

"HALVET SIRASINDA KAPIDA NÖBET"
"Fatih Sultan Mehmet devrinde sarayda istihdam edilmeye başlanan dilsizler sürekli olarak padişahın kapısında nöbet tutar, padişahın çalışma odasının bulunduğu kapıda ya da perde arkasında beklerlerdi.


"Dilsizlerin görevleri padişahın, sadrazam, kızlar ağası yahut başka bir yüksek memurla gizli görüştüğü zaman herhangi birisinin içeri girmemesi için kabul salonunun perdesini kapalı tutmaktı. Böylece görüşmelerin gizliliği sağlanarak devlet sırlarının işitilmesi ve yayılması engellenirdi. Padişah haremde halvet olunca veya yemek yemeğe gidince kapısı önünde dururlardı.Ancak dilsizlerin tüyler ürperten bir görevleri daha vardı: Devlet memurlarını, hatta sadrazam ve şehzadeleri boğmak..."

"BÜTÜN SARAY HALKI BİLİYORDU"
"Osmanlı sarayının dilsiz diliyle tanışması ise Kanuni Sultan Süleyman devrinde saraya alınan iki dilsiz kardeşin istihdamıyla başlamıştı.Sultan'ın gizli emirlerinin yerine getirilmesinde kullanılan işaret dili aynı zamanda bunu öğrenenlere de büyük itibar sağlamıştı."


"Sultan'ın gizli emirlerinin yerine getirilmesinde kullanılan işaret dili aynı zamanda bunu öğrenenlere de büyük itibar sağlamıştı. Tarihçi Dimitri Kantemir'e göre, bütün saray halkı dilsiz dilini bilmekteydi. Padişahının huzurunda konuşmak ayıp ayıp sayıldığı için saraylılar bu dille anlaşırlar; hatta bu dille birbirlerine hikayeler anlatırlardı."

"KANUNİ PERDENİN ARKASINDAYDI"
Tarihçi İsmail Hami Danişmend Şehzade Mustafa'nın Ağustos 1533'te idamını şöyle anlatır: "Mustafa, yalnız başına girdiğinde o tağda babasından eser olmadığını hayretle görmüş ve bu sırada birdenbire üzerine 7 dilsiz saldırmıştır!"


"Bu dilsizlerin vaktiyle Pargalı'yı boğan dilsizler olduğu rivayet edilir. Şehzade bir taraftan babasını imdada çağırırken bir taraftan da dilsizlerle şiddetli bir mücadeleye girişmiş, ve nihayet Zal Mahmud ismninde bir canavar kollarından tutup boğulmasına yardım etmiştir.Batılı kaynaklara göre padişah çadırın içindeki ipekli perdenin arkasındadırve hatta Mustafa'nın mücadelesi esnasında bir aralık cellatları teşvik için perde aralığından başını uzatıp "Çabuk olun!" diye feci bir emir bile vermiştir."

Padişah I. Ahmet işaret diline çok hakimdi
Venedik elçisi Ottaviano Bon'un 1608'de yazdığına göre işaret dili Osmanlı Sarayı'nda yaygın olarak kullanılmaktaydı. Tarihçi Robert Withers'e göre padişah dilsizlerle çok rahat bir şekilde dilsizce konuşup tartışabilmekteydi.İşaret ve mimiklerle yapılan bu konuşmalar sözle yapılan kadar açık olurdu. Withers'e göre bu şekilde konuşma biçimi gevezelikten hoşlanmayan Türkler'in de işine gelmekteydi. Padişahın imamı Mustafa Safi'nin Zübdetü't Tevarih'te yazdığına göre Sultan I. Ahmet dilsiz diline oldukça hakimdi.


alıntı
 
Kanuni Sultan Süleyman (I.Süleyman) 1 Mayıs 1566'da, yaklaşık 13 yıl aradan sonra, 73 yaşında 13. seferine çıktı. 27 Haziran'da Belgrad'a varan ve burada Sigismund Zapolya'nın kuvvetlerinin de katıldığı Osmanlı Ordusu, 2 Ağustos'ta Zigetvar'a vardı. Süleyman ise kuşatma yerine 5 Ağustos'ta varmış ve kuşatmanın görülebileceği bir tepede yer alan çadırına yerleşmişti. 7 Eylül 1566 gecesi, Zigetvar'ın alınmasından bir gün önce, kaynaklara göre nikris, dizanteri, felç veya anjin sebebiyle 71 yaşında vefat etti. Cenazesi, 28 Kasım'da Şeyhülislam Mehmet Ebussuud Efendi'nin kıldırdığı namazın ardından Süleymaniye Camii'nde toprağa verildi.


HÜRREM SULTAN
Hürrem Sultan Oğullarını tahta varis yapmayı başaran Hürrem Sultan, 15 Nisan 1558 yılında İstanbul’da 58 yaşında hayatını kaybetti. Hürrem Sultan'ın zehirlenerek ya da kadın hastalığı sonucu öldüğü düşünülür. Büyük bir cenaze töreninin ardından Süleymaniye Camiisi avlusuna gömüldü. Mezarı üzerine türbesi eşi I. Süleyman tarafından yaptırıldı


ŞEHZADE MUSTAFA
Şehzade Mustafa Kanuni Sultan Süleyman, 1553 yılında gerçekleştirdiği Nahçivan Seferi sırasında Konya civarında konaklandığı sırada babasının elini öpmeye gelen Şehzade Mustafa’yı ihanet suçundan dolayı 38 yaşında boğdurarak öldürtmüş, bununla da kalmayıp cesedini çadırın önüne astırmıştır. Cenazesi Bursa’ya gönderilerek II. Murat türbesi yakınına defnedilmiştir.


ŞEHZADE BAYEZİD
Şehzade Bayezid Kanuni hayattayken kardeşi II.Selim ile taht mücadelesine girmiş ve yenilmiştir.Yenilgiden sonra iran'a kaçmıştı. İran'da Tahmasb aracılığıyla babasından affını istedi bunun üzerine Kanuni 1.200.000 altın lira vererek Bayezidı İran'dan geri aldı ancak Kanuni onu affetmedi ve 25 Eylül 1561 tarihinde Kavzin'de boğdurttu. Cenazeleri Sivas’da bulunan "Melik-i Acem Türbesi"'ne defnedilmiştir. Öldüğünde 36 yaşındaydı.


ŞEHZADE CİHANGİR

Şehzade Cihangir Ağabeyi Şehzade Mustafa’nın boğdurulduğu sırada, o da babasının çadırında olduğundan, olayı en yakından yaşamıştır. Bu, onun ruhunda öylesine bir hasar bırakmıştır ki, idam sonrası düştüğü büyük travmanın sonucuna daha fazla dayanamayıp, babasıyla Halep’e vardıklarında (28.08.1553) orada melankoliden ölmüştür. Şehzade Cihangir'in mezarı İstanbul'daki Şehzadebaşı Camii'sinde ağabeyi Şehzade Mehmed'in yanı başında yer almaktadır. Şehzade Cihangir öldüğünde 22 yaşındaydı.

MİHRİMAH SULTAN
Mihrimah Sultan 1578'de 50 yaşındayken yeğeni III. Murat'ın saltanatı sırasında öldü ve babası I. Süleyman'ın Süleymaniye Camii'ndeki türbesinde babasının yanı başında gömüldü.


ŞEHZADE SELİM
Şehzade Selim (II. Selim) 1574'te 50 yaşındayken göğüs boşluğunda meydana gelen kanama yüzünden öldü. İddialara göre bir hamamda düşüp, yaralanmıştı. Ayasofya'daki türbesine gömülmüştür.


MAHİDEVRAN SULTAN
Mahidevran Sultan 3 Şubat 1581 tarihinde 81 yaşındayken Bursa'da vefat eden Mahidevran Sultan, oğlunun yanına gömül


DAMAT RÜSTEM PAŞA
Damat Rüstem Paşa 10 Temmuz 1561'de 61 yaşındayken eceliyle vefat eden Damat Rüstem Paşa'nın cenazesi Şehzade Camii bahçesindeki türbesinde gömülüdür.


BARBAROS HAYRETTİN PAŞA
Barbaros Hayrettin Paşa Nis (Nice) seferi Barbaros’un denizde geçen uzun hayatının son seferi oldu. İstanbul’a dönen ve yaşı ilerlemiş olan Barbaros bir daha sefere çıkmadı. Cihan tarihinin en büyük amirallerinden ve şahsiyetli Türk büyüklerinden biri olan Barbaros 1546 yılında, şan ve şeref içinde istanbul’da öldü. Cenazesi Beşiktaş’taki türbesine defnedildi. Barbaros Hayrettin Paşa, öldüğünde 68 yaşındaydı


NURBANU HATUN
Nurbanu Hatun (Nurbanu Sultan) 7 Aralık 1583 tarihinde oğlu III. Murat'ın saltanatı döneminde vefât etti. Ayasofya Camii'nde bulunan II. Selim Türbesi'ne defnedildi. Nurbanu Sultan öldüğünde 58 yaşındaydı.


MATRAKÇI
Matrakçı Nasuh Ölümü hakkında çeşitli spekülasyonlar bulunmaktadır.
 
X