- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 131
- 688
- 63
Mucizeler ülkesi de denilebilir... Ülkemizden bahsediyorum.
Bana herhangi bir ülke gösterin ki, bizim sabredebildiklerimize katlanabilsin. Hiç sanmıyorum.
Elektrik kesilir, ses eden yok! Sular akmaz, aynı sabır! Ama bütün bunlara rağmen en ufak şeylere sevinir, mutlu olur, her şeyi unuturuz.
Gösterişi sevmediğimiz gibi, yarattığımız mucizelerin de farkında olmayız. Aşağıdaki örnek gibi;
Bir reklam ajansımız, 50 000 adetlik baskılı T-Shirt ihracat bağlantısı yapmıştı. Sıcak baskı tekniği ile yapılan bu uygulama,herhangi bir fotoğrafın T-Shirt'e basılması şeklinde oluyordu. İlk 10 000 adetlik parti yerine ulaştığında, alıcı firma işin mükemmelliği karşısında gözlerine inanamamış, uygulamayı yerinde inceleyip bilgi
sahibi olmak için bu konuda uzman iki kişilik heyeti Türkiye'ye yollamış.
Olay buraya kadar göğüs kabartıcı. Ancak, reklam şirketini almış bir panik. O kadar iptidai bir yöntem uyguluyorlar ki, bunun ilgili firma
tarafından anlaşılıp siparişin iptal edileceği korkusunu yaşıyorlar.
Derken heyet geliyor. Karşılıklı sevgi gösterileri,iltifatlar, izzet,ikram; heyet sabırsız, illaki imalatı göreceğiz diye sızlanıyorlar.
Bizimkiler hala panikte; yapacak başka birşey kalmıyor, utana sıkıla atölyenin yolunu tutuyorlar. Sanayi sitesinin loş bir katındaki
atölyeye girdiklerinde manzara şöyle; bir kırık dökük masa, yerlerde boyalar, yırtık elbiseli birkaç çırak, iki usta ve onbeş metrelik uzun
bir tezgah ve tabii ki meşhur T-Shirt'ler baskı için sıra bekliyorlar.
Bu ortamda beyaz T-Shirt'lere bu kadar temiz baskı yapmak olanaksız.
Ama heyet nezaketen uygulamanın başlamasını istiyor. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan firma yetkilileri, çaresiz gösteriye basliyorlar. İki
çırak, masaya paralel tahtanın iki ucundan tutuyorlar. Bu arada usta gerekli boya ayarını yapıyor ve:
- Şimdi!, diye bağırıyor. İki çırak var güçleri ile öteki uca koşuyorlar.
Sonuç:Harika....
Ertesi gün heyet teşekkür ederek ayrılıyor. Korku ile beklenen birkaç gün sonra karşı firmadan 50 000 adetlik bir sipariş daha geliyor.
Bizimkiler, kabul edilmenin sarhoşluğu içinde bayram yapıyorlar.
Olaydan bir yıl sonra heyetin verdiği rapor tesdüfen ellerine geçiyor.
Aynen söyle:
"Türk'ler bütün ısrarlarımıza rağmen söz konusu fabrikayı bize göstermediler. Ancak sanayi casusluğuna karşı aynı ürünün sahtesinin
yapıldığı yerde bizi aldatmaya çalıştılar. Biz nezaketen inanmış göründük. Orada bu sürede değil 50 000 adet, 500 adet dahi
yapılamayacağını çocuklar bile anlar. Bu bakımdan siparişin devamını
Türk'lere vermekten başka çaremiz yoktur."
Yarattığımız mucizelerin bile farkında değiliz.
(alıntı)
Bana herhangi bir ülke gösterin ki, bizim sabredebildiklerimize katlanabilsin. Hiç sanmıyorum.
Elektrik kesilir, ses eden yok! Sular akmaz, aynı sabır! Ama bütün bunlara rağmen en ufak şeylere sevinir, mutlu olur, her şeyi unuturuz.
Gösterişi sevmediğimiz gibi, yarattığımız mucizelerin de farkında olmayız. Aşağıdaki örnek gibi;
Bir reklam ajansımız, 50 000 adetlik baskılı T-Shirt ihracat bağlantısı yapmıştı. Sıcak baskı tekniği ile yapılan bu uygulama,herhangi bir fotoğrafın T-Shirt'e basılması şeklinde oluyordu. İlk 10 000 adetlik parti yerine ulaştığında, alıcı firma işin mükemmelliği karşısında gözlerine inanamamış, uygulamayı yerinde inceleyip bilgi
sahibi olmak için bu konuda uzman iki kişilik heyeti Türkiye'ye yollamış.
Olay buraya kadar göğüs kabartıcı. Ancak, reklam şirketini almış bir panik. O kadar iptidai bir yöntem uyguluyorlar ki, bunun ilgili firma
tarafından anlaşılıp siparişin iptal edileceği korkusunu yaşıyorlar.
Derken heyet geliyor. Karşılıklı sevgi gösterileri,iltifatlar, izzet,ikram; heyet sabırsız, illaki imalatı göreceğiz diye sızlanıyorlar.
Bizimkiler hala panikte; yapacak başka birşey kalmıyor, utana sıkıla atölyenin yolunu tutuyorlar. Sanayi sitesinin loş bir katındaki
atölyeye girdiklerinde manzara şöyle; bir kırık dökük masa, yerlerde boyalar, yırtık elbiseli birkaç çırak, iki usta ve onbeş metrelik uzun
bir tezgah ve tabii ki meşhur T-Shirt'ler baskı için sıra bekliyorlar.
Bu ortamda beyaz T-Shirt'lere bu kadar temiz baskı yapmak olanaksız.
Ama heyet nezaketen uygulamanın başlamasını istiyor. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan firma yetkilileri, çaresiz gösteriye basliyorlar. İki
çırak, masaya paralel tahtanın iki ucundan tutuyorlar. Bu arada usta gerekli boya ayarını yapıyor ve:
- Şimdi!, diye bağırıyor. İki çırak var güçleri ile öteki uca koşuyorlar.
Sonuç:Harika....
Ertesi gün heyet teşekkür ederek ayrılıyor. Korku ile beklenen birkaç gün sonra karşı firmadan 50 000 adetlik bir sipariş daha geliyor.
Bizimkiler, kabul edilmenin sarhoşluğu içinde bayram yapıyorlar.
Olaydan bir yıl sonra heyetin verdiği rapor tesdüfen ellerine geçiyor.
Aynen söyle:
"Türk'ler bütün ısrarlarımıza rağmen söz konusu fabrikayı bize göstermediler. Ancak sanayi casusluğuna karşı aynı ürünün sahtesinin
yapıldığı yerde bizi aldatmaya çalıştılar. Biz nezaketen inanmış göründük. Orada bu sürede değil 50 000 adet, 500 adet dahi
yapılamayacağını çocuklar bile anlar. Bu bakımdan siparişin devamını
Türk'lere vermekten başka çaremiz yoktur."
Yarattığımız mucizelerin bile farkında değiliz.
(alıntı)