Sessiz Veda:
Şems ve Kimya mutludur.Fakat Mevlana’nın oğlu Alaaddin’in de Kimya’da gözü vardır. O’nunla evlenme hayalleri kurmuştur bir zamanlar. Kimya’yı kendine değil de Şems’e layık gören babasına ve Şems’e kin güder.Eğer Şems ortadan kalkarsa Kimya da O’na kalacaktır.Şems sıra dışı biridir.Ne evliyaya benzer,ne Allah dostuna. Zaten halk da O’nu pek sevmemektedir. Mevlana eskisi gibi ders vermiyor diye.Eğer O ortadan kalkarsa, Konya halkı da Mevlana’sına kavuşacak bu ne idüğü belirsiz adamdan kurtulacaktır. Alaaddin, işi o kadar abartmıştır ki, babasını ziyarete geldiği zamanlar, özellikle Kimya Hatun’un ikamet ettiği sofanın önünden geçip içeri bakardı.Bu durumu birkaç kez gören Şems, O’nu uyarmıştır. Bu uyarma, fesatçılar tarafından Alaaddin’i çileden çıkarmak için kullanılmıştı.Öyle ya Şems, hem sevdiği kızı elinden almış hem de O’nu kendi evine sığdırmamıştır. Sanki o ev, kendi babasının malıymış gibi davranmıştır. Bu ne cüretsizliktir. Kısa bir süre sonra Kimya Hatun rahatsızlanır ve vefat eder. Bu, kini iyice arttırır. Bazı kişilerin kışkırtmaları da dahil olunca, Şems bir gece hazırlanan komplo ile öldürülür. Ortada sadece bir damla kan ve gece duyulan -ALLAH- sesi vardır. Mevlana O’nun yine Şam’a döndüğünü düşünür. İnanmak istemez öldüğüne Şam’da aratır O’nu. Ama halk arasında komplo ile öldürüldüğü söylentileri yaygınlaşıp da Mevlana’nın kulağına kadar gelince, anlar artık dostundan ayrı düştüğünü. -Ey Şems Yusuf gibi kuyuya gittin. Ey Ab-u hayat! İpten bile gizli kaldın- şeklinde sözler söyler.
Şems’in öldürülüşünde bir numaralı rolü oynadığından emin olduğu kişi içindir ki, oğlu Alaaddin öldüğünde onun cenaze namazını kılmaz Mevlana!...
Kişilik Okyanusu:
Hiç anlaşılamadı Şems. Bugün bile pek çok iftiraya düçar oldu. Çünkü insanlar bir şeyi anlamadıkları, ya da alışmadıkları fikirlerle karşılaştıkları zaman, yargılamayı ve kaçmayı daha kolay sayarlar. Sorun belki de kapasite sorunuydu.Körler içinde görmek gibi olsa gerek.Eğilmeyen,bükülmeyen,bildiği doğruları söylemekten çekinmeyen biriydi O.-Şeyhim- deyip de elini ayağını öptüren çok şeyhi kendine mürid yapmış, onlara gerekli cevabı vermekten hiç çekinmemiştir.Beyinleri donduran sorular sorar imtihan eder karşısındakini.Alıştığımız veli tiplemesiyle hiç örtüşmez.Biz sessiz.sakin,elinde tesbih,postlara oturmuş hep Allah diyen kişilere dedik veli diye. Ama O hangi işi yaparsak yapalım,hep aksiyon halinde olmayı,donmamayı öğretti bize.- Böyle de Allah dostu olabilirsiniz- dedi. Hayatın içinde,sıkıntı ve güçlüklere rağmen hem de. Bazen inşaatta kum taşıyan, bir çocukla oturup taş oynayan,şarap içen Yahudilere gülümseyerek yanlarından gecen,bambaşka bir Allah dostuydu O.Böyle bir madeni ancak bir sarraf anlardı.Öyle bir sarraf ki, uğruna şükrane olarak baş verilecek Mevlana idi.
Karakter zafiyeti içinde, aktıkları dereyi her şey zannedenlerin; kişiliği okyanus kadar derin ve engin birini kavramaları zaten düşünülemezdi.
Allah Aşkının Güneşi:
Bazı insanların isimleri Onların kaderleri olur sanki.Şems, güneş demek.Mevlana’nın güneşi, gönüllerin güneşi O...İsmi kaderine yansımış bir güneş. Güneşi kimse söndüremez, saklayamaz, ne kadar kuytu köşelerde de olsa kabri,ne kadar gölgede kalsa da yaşamı… O bir ışık.Perdeyi araladığınızda içeri giren ve tüm yüreğinizi aydınlatan... İsmi kaderi oldu O’nun. Şu an belki bunları yazarken bir sürü hata yapıyorum. Eleştirecek arkadaşlar olacaktır; -Keşke şunu demeseydin pek uygun değil- filan gibi, ama çekinmiyorum bunlardan. Çünkü birini anlatırken, kelimeler tükenirse, siz tüm perdeleri kaldırır,tüm camları açar ve O’nu çağırırsınız... Sizde yansıması nasılsa öyle anlatırsınız. Umarsınız ki, anlattığınız kimseler de kendilerinden bir şeyler katar ve Şems çoğalarak akar tüm gönüllere.
Tevhit Pınarının billur çeşmesi Şems’ten işte birkaç dize:
Bu tevhitten murat ancak
Cemali zat’a ermektir.
Görünen kendi zatıdır
Değil sanma ki gayrullah.
Şems-i Tebriz bunu bilir
Ahad kalmaz fena bulur
Bu alem külli mahvolur
Hem baki kalır Allah
Mevlâna hazretleri, Hz Şems’e bir gün;
-Sultanım, pek çok yerlere uğradın, orada irşâd edecek insanlar bulamadın mı ki buraya kadar zahmet ettin? mânâsına gelen bir soru sorar. Hz Şems’in o zaman yaptığı espri çok güzeldir. Bu zarif, hikmetli bir tasavvuf esprisidir ve pek çok hakikatı olan bir espridir. Hz Şems;
- GİTTİĞİM YERLERDE HEP HÂŞÂ ALLAH’LIK DÂVÂSINDA OLANLARA RASTLADIM. HİÇ -KUL- OLANA RASTLAMADIM, İLK DEFA KUL’A RASTLIYORUM, O DA SENSİN.
Alıntı