Mevlana Haftası 2 - 9 Aralık

terlik

İYİLİK MELEĞİ
Kayıtlı Üye
15 Ağustos 2008
2.802
15
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ben Mevlana Celalettin Rumi'yi ve fikirlerini çok severim. Sözlerinden bazılarını kendime yaşam felsefesi haline getirip hayata geçirdim elimden geldiğince... '' Ya olduğun gibi görün , ya göründüğün gibi ol ! '' . Mevlana Haftasında, kendisi hakkında neler söylemek istersiniz?.. Bu platformda paylaşalım...[/FONT]​


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]'' Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ariflerin gönüllerindedir mezarımız bizim...'' [/FONT]


[/FONT]Mevlana'nın sözleri


Mevlana'nın söylediği ve günümüze kadar insanlığa ışık tutan sözlerinden bazıları:

· Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi
ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
· Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır.
. Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazaretin devası ne ilacın şifası deva getirmiş..
. Aşk altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır..
. Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir..
· Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
. Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide: Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki..
· Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
· İsa'nın eşeğinden şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
· Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
· Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır.
· Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir,helvadır.
· Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
· Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
· Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.
· Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
· Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar
· Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayıverir.
·
O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehiri ile. İçindekine bakarsan padişahsın, kabına bakarsan yolu yitirdin.

· Genişlik, sabırdan doğar.
· Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.
· Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur. Kıskançlık ateşten meydana gelir.
· Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.
· Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.
· Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.
· Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi. Sonunda sana da dikişsiz elbiseyi giydirecekler.
· Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.
· Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.
· Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir.





Mevlana nın Yedi Öğüdü
*Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol
*Şevkat ve merhamette güneş gibi ol

*Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol

*Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol

*Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol

* Hoşgörürlükte deniz gibi ol

* Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol




 
Son düzenleme:
Biz dile söze bakmayız gönle hale bakarız.

Mevlânâ Celâledddin-i Belhi (Rumi)

Sufizmin önemli isimlerinden, Fars şair ve ilahiyatçı.
Doğumu
30 Eylül 1207(1207-09-30)
Belh, Afganistan
Ölümü
17 Aralık 1273 (66 yaşında)
Konya, Anadolu Selçuklu Devleti











Alıntı
 


Başka Yarınlar

Bugün yüzünde bir başka güzellik var senin,
bugün dudağında başka bir tad var,
boyunda başka bir yücelik.
Bugün kırmızı gülün bir başka daldan.

Ayın gökyüzüne bugün sığmamış.
Göklere benzeyen göğsün bugün daha geniş.
Hangi yanından kalktın bu sabah, söyle,
bir başka kavga var dünyada senin yüzünden,
dünyada bir başka gidiş

Biz senin gözlerinden gördük
arslanlara meydan okuyan o ceylanı,
Başka bir ovası var o ceylanın bugün
iki cihandan da dışarı

Seven insanın ayağı mı yok,
işte ona ölümsüzlük kapandı.
Yukarlarda onunla uçar gider.

Gözlerinin denizinde onu arama.
Oinci bir başka denizde.

Bakarsın bugün sever bu yürek,
yarın sevilir bakarsın.

Yüreğimin özünde başka yarınlar var.

Mevlana Celaleddin Rumi



 
Sema' ve Semazen ne demektir? Niçin Dönüyorlar?
Mevlevîlik deyince ilk akla gelen semâ’, lügatte işitmek mânâsındadır. Terim olarak, mûsikî nağmelerin dinlerken vecde gelip hareket etmek, kendinden geçip dönmektir. Hz.Mevlânâ zamanında belli bir nizâma bağlı kalmaksızın dînî ve tasavvûfî bir coşkunluk vesîlesiyle icrâ edilen sema’, sonradan Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi zamanından başlayarak Pîr Âdil Çelebi zamanına kadar tam bir disiplin içine alınmış, sıkı bir nizâma bağlanmış; icrâsı öğrenilir ve öğretilir olmuştur

Sema’, sembolik olarak, kâinatın oluşumunu, insanın âlemde dirilişini, Yüce Yaratıcı’ya olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip “İnsan- ı Kâmil” e doğru yönelişini ifâde eder.

Sema’ eden canlara Sema'zen denilmiştir.

Mevlevilikte dönmek tabiri yoktur. Mevleviler Sema' eder. Her tarikatın zikir ederken (Allah'ı anarken) kendilerine özgü bürhanları vardır. Mevleviliğin de bürhanı Sema' dır.




Semazen'in hareketlerinin anlamları nelerdir?
Niyaz vaziyetinde ayakta durması Allah'ın birliğini, tevhid'i temsil eder.

Sema ederken sağ eli yukarıya sol eli aşağıya bakacak şekildedir. "Allah'tan aldıklarını kendisine mal etmeden halka ulaştırmaktır; bir yokuz; görünüşte var olan; vasıtalık eden bir suretten başka şey degiliz" Aynı mealde "Göğe ağarız, yere yağarız; aleme rahmetsiz; sıfatlardan zata varırız; zattan sıfatlar alemine, zuhur alemine geliriz; alemlere rahmet olan Hz. Muhammed'de (s.a.v.) yok olmuşuz biz demektir.

Sema vaziyeti sanki ters bir "la" şeklindedir insan gövdesiyle beraber "illa" ya tekabül eder. "la" ve "illa", müslümanlığın esas umdesi olan "la ilahe illallah"(Allah'tan başka ilah yoktur) sözünü temsil etmekle beraber mutlak varlığı ispat, ondan başka bütün mevhum varlıkları nefiy (reddetme) esasını içine alır.

 
Mevlânâ'dan hikâyeler

Aşağıdaki hikâyeleri Mevlânâ hazretlerinden derledik. Umulur ki orucun manevi kapılarına uygun düşer, ibret alınır.

Aslan döğmesi

Bir Kazvinli, tellâğın yanına gidip "Bana bir döğme yap; fakat canımı acıtma" dedi. Tellâk "Söyle yiğidim; ne resmi döğeyim?" diye sorunca, "Bir kükremiş aslan resmi döğ" dedi. Sonra da devam etti; "Talihim aslandır, onun için aslan resmi olsun. Gayret et, döğmeyi adamakıllı yap!" Tellâk, "Vücûdunun neresine döğeyim?" dedi. Kazvinli, "İki omzumun arasına" dedi. Tellâk iğneyi saplamaya başlayınca yiğidin sırtı acıdı ve, "Aman usta, beni öldürdün gitti. Ne yapıyorsun?" diye bağırdı. Usta, "Aslan yap dedin ya" dedi. Kazvinli sordu: "Neresinden başladın?" Usta, "Kuyruğundan" dedi. Kazvinli dedi ki: "Aman iki gözüm, bırak kuyruğunu. Aslanın kuyruğu ile kuyruk sokumum sızladı, nefesim kesildi, boğazım tıkandı. Aslan, varsın kuyruksuz olsun. İğne yarasından yüreğime fenalık geldi, bayılacağım." Usta, Kazvinliyi kayırmadan, merhametsizce aslanın bir başka tarafını döğmeye başladı. Yiğit yine bağırdı: "Burası neresi?" Usta, "Kulağı" dedi. Kazvinli, "Bırak kulaksız olsun. Orasını da yapma" dedi. Usta bu sefer başka bir yerine başlayınca Kazvinli yine feryat etti: "Bu üçüncü iğne de neresini döğüyor?" Usta, "Azizim, karnını" dedi. Kazvinli, "Fena acıyor, iğneyi bu kadar çok batırma; bırak karınsız olsun" deyince Tellâk şaşırdı, hayli müddet parmağı ağzında kaldı. İğneyi yere atıp, "Âlemde kimse böyle bir hâle düştü mü ki? Kuyruksuz, başsız, karınsız aslanı kim gördü? Tanrı bile böyle bir aslanı yaratmamıştır." dedi. (I/ 240-241)

Cenaze önünde feryad

Çocuğun biri, babasının tabutu önünde ağlamakta, sallana sallana ellerini başına vurmaktaydı. "Baba, seni nereye götürüyorlar? Nihayet seni toprağın altına yatıracaklar. Öyle dar, öyle elemli bir eve götürüyorlar ki, orada ne halı var, ne hasır; ne geceleyin bir ışık var, ne gündüzün bir dilim ekmek... Ne yemek kokusu var, ne yiyecekten eser... Ne mâmur bir kapı var, ne damında bir yol... Ne sığınacak bir komşu!... Halkın öptüğü ellerin, hürmet ettiği bedenin o elemli yurda nasıl gidecek? Amansız bir ev, dar bir yer... Orada ne bet kalır, ne beniz" demekte, bu suretle o evin vasıflarını sayıp gözlerinden kanlı yaşlar saçmaktaydı. Cuha, babasına dedi ki: "Babacığım, vallahi bu adamı bizim eve götürüyorlar." Babası Cuha'ya, "Ahmak olma!" dedi. Cuha, "Baba şu nişaneleri bir dinle! Birer birer saydıklarının hepsi şeksiz şüphesiz bizim evi anlatıyor. Ne hasır var, ne ışık. Ne yemek, ne yemek kokusu. Hatta ne kapısı mamur, ne içi, ne damı!.." (II / 239-240)

Kul ile Allah arasında

Bir yoksul, Herat'ta, Horasan amidinin (maliye bakanı) süslenmiş, bezenmiş kullarını gördü. Arap atlarına binmişler, altın sırmalı elbiseler, altınlı külahlar giymişler, daha başka çeşit süslenmişler, bezenmişlerdi. "Bunlar hangi beyler, nerenin pâdişahları?" diye sordu. Dediler ki: "Bunlar bey değil, köle. Horasan amidinin köleleri. Yoksul başını göğe kaldırdı da, "Ey Tanrı dedi, kula bakmayı amidden öğren!"

Özenilen amidi bir gün padişah tutuklamış ve kullarından, onun definesinin yerini söylemelerini istemişti. Bir ay boyunca bütün kölelerine işkence etmiş fakat bir tanesi bile efendilerinin definesinin yerini söylememişlerdi. "Bu sırada, (amidin kullarına imrenen) yoksul uyurken hâtiften bir ses geldi: Ey ulu er, gel sen de kul olmayı bunlardan öğren!" (V/259-260)

Hayır dua

Ekmeğe muhtaç erkek bir yoksul, bir zenbilli dilenci, bir gün Geylan'lı zengin birisinden ekmek alınca, dedi ki: Ya Rabbi sen bu kulunu hoşlukla, selametle evine barkına kavuştur. Geylan'lı kızıp "A çirkin herif" dedi, "eğer ev bark, benim gördüğüm ev barksa, oraya Tanrı, seni kavuştursun!.." (VI / 101)
BERCESTE
 
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Mevlana Celaleddin Rumi[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]http://www.kalem.biz/hafta.asp?islem=yazidetay&id=321&db=5&konu=Belirli Gün ve Haftalar
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Mürşidim koca Mevlana
Aşk der gönlü
Ateş der gönlü
Kıl u kal istemez
Tatlandırır ölümü onda hasret...

O güneştir mürşitler içinde
Haktan alır halka verir nurları
Ney inler
Mevlana inler

Aşk onda yanar dağlardan büyük
Onu yakan ateş büyük
Eczanesi büyük mevlana büyük

Nur sofrası mesnevi
Aşk çeşmesi mesnevi
Ölümde vuslat var
Dünyada hasret sınavı...
[/FONT]

alıntı
 
şu an kendımden cok ama cok utanıyorum...konyada yasıyorum ve bu hafta mevlana haftası her yer mevlanayla ılgılı yazıların sozlerın goruntulerın oldugu bu sehırdeyım ve benım aklıma...bu haftayla ılgı bır sey gelmedı....yazık bana...bu konuyu acan arkadasa cok tesekkurler ....
gercekten bu ınce dusunsesınden dolayı kutluyorum...

ve hepınızı ..konyayya şebrı aruz torenlerıne beklıyorum....
 






arkadasıma tekrar tesekkur ederım bu paylasımı ve dusuncesınden daolayı
 
Bir Konyalı olarak; böyle güzel düşünüp konu açtığın için sana çok teşekkür ediyorum terlikcim...Harika olmuş...a.s.
 
Mevlâna’yı Mevlâna Yapan Tebrizli Şems
Hazreti Mevlânâ

Muhammed Celâleddin-i Rûmî

Kimdi bu adam. Mevlâna’nın hem de cadde ortasında yolunu kesen, sorduğu bir çift suale aldığı cevap karşısında kendisinden geçen, derviş kılıklı, bu esrarengiz ihtiyar kim olabilirdi?
Mevlâna’yı böyle cadde ortasında durduran, attığı okla kendisi vurulan derviş. Tebrizli Muhammed Şemseddin’di. Mevlâna gibi bilgin, temkinli bir sûfi’yi uçsuz bucaksız âşk denizine salıveren, onu pişiren, potasında yakan, kavuran kısacası Mevlâna’yı Mevlâna yapan Tebrizli Şems..
"Gönül ararsam, senin semtinde görürüm,
Can istersem, saçlarının kıvrımlarında bulurum.
Çok susuz kalırda su içersem,
Kâsede yüzünün hayalini görürüm."
- Tebrizli Şems-
Dediklerine göre Azeri Türklerinden Melikdad oğlu Ali adlı birinin oğlu.. Tebriz’de doğmuş, orada büyümüş. Küçük yaşından beri değişik halleri, üstün yaratılışı ile dikkati çekmekte. Daha çocukken babası ile birlikte bir dere kenarına varmışlar. Bir tavuğun altındaki yumurtalardan çıkmış ördek yavruları, dereye dalıp yüze yüze karşı sahile geçtikleri halde, tavuk karada çırpınıp duruyor. Bu manzarayı gören, küçük ve mağrur Şemseddin, babasına şöyle demiş: — Şu hale bak baba!.. Tıpkı, seninle benim aramızdaki hale benziyor. Tavuk karada çırpınıp durduğu halde, yavruları suya dalıp karşıya geçti. Meslekler meşrepler nasıl da ayrıldı, gördün değil mi?
Birçok Mevlevi kaynakları, Şemseddin’i Necmeddin Kübra’nın halifelerinden Baba Kemal’in veya Halvetiye silsilesinden Kudbeddin Ebher’in halifesinin dervişi olarak kaydederler. Halbuki Şems, bizzat “Makalât” adlı eserinde, “Benim, Tebriz’de Ebubekir adlı bir şeyhim vardı. Sepet örer, onunla geçinirdi. Ondan pek çok bilgiler öğrendim. Fakat bende bir şey vardı ki, onu şeyhim göremiyordu. Zaten hiç kimse de görmemişti. İşte onu, Hüdavendigârım Mevlâna gördü..” demekte, ilk şeyhinin (Selebaf-Sepet Ören) Ebubekir olduğunu ifade etmektedir.
Bir süre sonra şeyhini bırakan, Tebriz’den ayrılarak diyar diyar gezen Şems artık, bundan sonra kimseye yâr olmamış, hiçbir şeyhe bağlanamamıştı. Kendine inanmış, kimseyi beğenmeyen bir tavrı vardı. Birisinden bahsedilirse:
— Dün anasının karnından çıkmış, bugün hiçliğini idrâk etmesi gerekirken, Allah’lık taslıyor. Allah mukallidlerinden bıktım, usandım… Bir adam tanıyorum ki, filân şeyhin adını, sanını duyup uzun bir sefere katlanıyor; onu görmeye geliyor. Şeyh ona, niçin geldiğini sorunca, Allah’ı aramak gayesiyle geldiğini söylüyor. Şeyh ona Allah’ın semâlarda hüküm sürmekte ve gemilerini yürütmekte olduğunu söyleyince, biçare yolcu kalkıp gidiyor ve şeyhi daha fazla denemeye lüzum görmüyor, diyor, bu sözlerle kendisini kasdettiği anaşılıyordu. Yine diyordu ki:
— Herkes kendisinden, kendi şeyhinden bahseder, ona nisbet iddia ederek hakikat yolunda kendisine bir bağ kurar. Halbuki bize, bizzat Allah Resulü, mânâ âleminde hırka giydirdi. Bu hırka, öyle iki günde eskiyip yıpranan, yırtılıp çürüyen, külhanlara atılan cinsten değil. Bu hırka, sohbet ve hakikat hırkasıdır. Öyle bir sohbet ve hakikat ki, zaman ve mekânın üstünde.. Ne dünü var, ne bugünü, ne de yarını.. Aşkın, zamanla, mekânla ne işi var..
Celaleddin’den Mevlânâ Çıkaran Adam;

Ş E M S - İ T E B R İ Z İ


İlk Tanışma:

Ne zaman Konya’ya yolum düşse, çok kimsenin bilmediği, tenhaca, ufak bir parkın içinde bulunan Şems’i ziyarete giderim.Şems-i Tebrizi Hazretlerini bir ramazan ayında, televizyonda Evliyaları anlatan kısa metrajlı bir filmden tanımıştım.Daha sonraki yıllarda, hayatını elimden geldiğince öğrenmeye çalıştım.Her bilgiyi aldığımda, hayranlığım biraz daha arttı. O’nu herkes gibi anlatmak istemiyorum.Bir sürü bilgi ile O’nu anlatmaktan ziyade, işin içine gönlü koymak ve Allah’tan kalbimi açmasını beklemekten başka bir ümidim yok.

O kadar farklı ki Şems; hiç alışık olduğumuz evliya tiplemesine benzemiyor.Türbesi de öyle uzak ve sessiz!.. Sadece birkaç metre ilerisindeki Mevlana Türbesi insan kaynarken o hep yalnız ve suskun.

Şems; bence bir heykeltıraş!..Vazifesi ise mermer bloğundan heykel yontarcasına insanlara Allah İçin Sevmeyi anlatmak.Tıpkı diğerleri gibi...


Baruta Düşen Ateş:

Mükemmel bir insanla karşılaşınca ruhunda ve düşüncelerinde köklü değişimler yaşayan nice büyükler vardır. Ünlü Mevlana da bu büyük insanlardan biri. Şems’teki Allah aşkı, Mevlana’yı beslemiş,coşturmuş,çağlara hitap eden eserler çıkmasına sebep olmuştur.

Bilindiği gibi Mevlana, önceleri sevgi ve aşkla dolu birisi değildi. Bilge ve âlim bir zattı, ama yaşadığı şehrin medresesinde kendi dünyasına çekilmişti, ders vermekten başka bir şey yaptığı yoktu, soğuktu, ruhsuzdu, heyecansızdı. Dengini, gönüldeşini bulamamıştı. Herkes O’ndan yararlanıyordu, ama onca kalabalığın içinde Allah sevdasını paylaşacağı kapasitede bir dostu bulamamıştı. Şems-i Tebrizi ile tanışınca O’nun sevgisi bütün varlığını sarıp kuşatınca dünyası değişti, iç dünyasında büyük inkılaplar oldu. Şems hazretlerinin sevgisi barut dolu fıçıya düşen bir kıvılcım gibiydi, Mevlana tutuşmuştu artık, yıldızlar misali ışık saçmadaydı. Muhtemelen Eş-ari olduğu halde, O’nun Mesnevi-si dünyanın en seçkin eserleri arasındadır bugün. Mevlana-nın bütün şiirleri heyecan, hareket ve aksiyondur. Şems-i çok sevdiği ve onu kutup kabul ederek kendisine bağlandığı için kitabına "Divan-ı Şems" adı vermiştir. Mesnevi-sinde de Şems-ten sık sık söz eder.

Bülbül gülden öğrendi tatlı konuşmasını
Yoksa gagasında ne gezerdi bunca söz, bunca gazel?


Kapasite ve Sevgi:

Burada çok ilginç bir nokta var: Hareket yoksa, bereket de yoktur. Sevenin gayret ve fedakârlığı olmadıkça, sevilenin cazibesi hiçbir işe yaramayacağı gibi; sevilenin cazibesi olmadıkça sevenin bütün telaşı da boşuna gidecektir. Sevgiyle kapasite orantılıdır, kapasite arttıkça sevgi artar, sevilenin cazibesi arttıkça sevenin de sevgisi artar.


Kim Bu Şems?

Bir deli mi..? Bir aşık mı..? Kendini anlatamamış bir garip mi..?Ya da bugün bile bazı kendini bilmezlerin pervasızca iddia ettiği gibi Moğol Ajanı mı..?

O’nu anlatan tarihi kaynaklar, en başından beri farklı olduğunu yazar. Gençliği de alıştığımız genç tiplemesinden uzaktır. Hep kaynayan, hep coşan bir şeyler vardır O’nda. Tahammül edemez patlar bazen,kendini evliya sanan, etrafında mürid toplayan bir sürü kişiyi kendine mürid eder. Cevaplayamayacağı hiçbir soru yoktur.O’nu bazen bir çocukla taş oynarken, bazen inşaatta kum taşırken, bazen de Yahudi mahallesinden şarap getirtirken görürüz. Tanıştığı insanları imtihana tabii tutar.-Evliyayım- diyenlere -bana biraz şarap getir- der. O kişi bundan çekinince de -tüm evliyalığını bir kadeh şaraba satmalısın- der.- Kim ne derse desin mantığını anlamadıkça, o mahalleye gidip şarap almaktan acaba ne derler korkusuyla çekindikçe, sen bana şeyh olmazsın- der. Bu imtihanlar Mevlana ile tanıştığında da sürer.Zaten Şems’i tek başına anlatmak mümkün değil. Her cümlemin sonunda ya da bir yerlerinde Mevlana olacaktır mutlaka. O kadar girmişler ki birbirlerine ağaç ile meyve,gökyüzü ile bulut gibiler sanki. Birbirlerine anlam ve değer katıyorlar.İşte gerçek sevgi ve dostluk da bu değil midir?Size anlam katan,değer katan sevgileri kazanmak değil midir amaç?
 
Teşbihler:

Daha çocukluğunda farklıydı O.Babası da âlim bir zattı ama.Zikir halinde kalıp günlerce yemeden içemeden kesilen oğluna korkarak bakardı ve sorardı O’na -Oğlum ne olacak senin bu halin? -dediğinde cevabı; -Babacığım seninle benim halim neye benzer biliyor musun?Ben tıpkı bir tavuğun altına konulmuş ördek yumurtası gibiyim.Gün gelip de tüm yavrular yumurtadan çıktıklarında,tavuk civcivlerini peşine takar ve kırlara çıkar ilk su birikintisinde ise ördek yavrusu kendini suya atar.O zaman anne tavuk telaşa düşer -yavrum boğulacak diye-oysa ördeğin tüm arzusu yüzmektir.-der.

Bir keresinde bu gençlik çağındaki hallerini anlatırken şöyle demiştir.- Henüz ergenlik çağına girmemiştim. Aşk deryasına daldım mı otuz kırk gün hiçbir şey yiyemezdim; istekten kesilirdim. Günlerce açlığa susuzluğa katlanırdım-

Diğer gençlerden o kadar farklıdır ki,kendi yaşıtları henüz ergenlik çağındayken O yaşının çok üzerinde davranışlar sergiler. O’nun her sözü ve davranışı insanın beynini alt üst eden, kişinin kendini tartmasına sebep olan fiillerdir.

O kadar gelişmişti ki ilimde O’nu kimse tatmin edemez.Arayışı başlar.Kendini anlayabilecek Birbirlerini şarj edecekleri bir arkadaş arar.Bu halini anlayan babası ona bir dua eder der ki- Allah ü Teala, sana günlük bir arkadaş versin ki, evvellerin ahirlerin bilgilerini hakikâtlerini senin adına izhar etsin. Hikmet, ırmakları O’nun kalbinden diline aksın, harf ve ses kıyafetine girsin, o kıyafetin rütbesi de senin adına olsun- der.Zamanı gelmedi mi bir yaprak dahi dalından düşmez. Hükümler sebepleri doğurur.Ve zamanı gelince Şems ve Mevlana bir sahnede , karşılaşırlar.Şems O’na meşhur sorusunu sorar.-Muhammed mi büyük, Beyazı- ı Bestami mi?..-

Her zamanki gibidir soruları.Dar kafaları parçalamaya müsait. O’nu hemen damgalamaya,itmeye,-işte kâfir- deyip uzaklaştırmaya hazır sorular. Ancak muhatabını bulduğunda içindeki şevk ve aşkı anlar.Başkası ne bilsin.-Deli bu adam- der geçer,-saçmalama- der, işte Şems’i Şems yapan, O’na bizi bu kadar hayran bırakan da bu zekâsı ve kişiliğidir. Hiç sıradan değil. hiç donmayan,hiç lafını esirgemeyen ve karşısındakine de sorgulamayı öğreten.

Doğru Adres:

Ama Mevlana anlamıştır soruyu... Şimdi asırlar öncesine gidelim ve iki âşığın konuşmalarına kulak verelim:.

-Ey Müslümanların imamı! Bir müşkülüm var. Hz. Muhammed mi büyük, Bayezid-i Bistami mi?

Sorunun heybetinden kendinden geçen Mevlana, kendini toplayınca;

-Bu nasıl sual böyle? Tabi ki, Allah’ın elçisi Hz. Muhammed bütün yaratıkların en büyüğüdür.-

O zaman Şems:

-O halde neden Peygamber bu kadar büyüklüğü ile Ya Rabbi seni tenzih ederim, biz seni layık olduğun vechile bilemedik- buyururken, Bayezid, -Ben kendimi tenzih ederim! Benim şanım çok yücedir. Zira cesedimin her zerresinde Allah’tan başka varlık yok!..- demekte?

Mevlana:

-Hz. Muhammed, müthiş bir manevi susuzluk hastalığına tutulmuştu,’biz senin göğsünü açmadık mı?’ şerhiyle kalbi genişledi. Bunun için de susuzluktan dem vurdu. O Her gün sayısız makamlar geçiyor, her makamı geçtikçe evvelki bilgi ve makamına istiğfar ediyor, daha çok yakınlık istiyordu. Bayezid ise, bir yudum suyla susuzluğu dindi ve suya kandığından dem vurdu. Vardığı ilk makamın sarhoşluğuna kapılarak kendinden geçti ve o makamda kalarak bu sözü söyledi.-deyince doğru adreste olduğunu anlar Şems.

O adresi bulmak için başını vermeyi göze almıştır O...


Dosta Kavuşmanın Bedeli:

Bu tanışmanın öncesinde çok fazla ilahi tecelliler gelir başına, bunları anlayacak arkadaş arayışı o kadar fazlalaşır ki bir işaret almak ister.O sırada rüyasında, aradığı velinin Rum Ülkesinde (Anadolu’da) olduğunu görür; ama henüz tanışmaya vakit vardır..

Bir gün beklediği işaret ilham şeklinde kendine verilir.-Madem ki bu kadar ısrarla istiyorsun bu dostu o halde şükür olarak ne vereceksin-diye sorulduğunda cevabı net ve kesindir:-BAŞIMI!...- Müthiş bir cevap bu.Nasıl bir manevi hal yaşıyordur ki o dost için teşekkürü başı olsun.

Yoktur Şems’e benzer bir eş
Şems’i gördü kaçtı gökten güneş
Der Mevlana... Buluşurlar iki dost. Günlerce süren vecd hali sırasında Mevlana öğrencilerinden ve halktan uzaklaşır.Bunu halk, Şems’ten bilir. Hepimizin bildiği ve burada ayrıntısına girmek istemediğim olaylar yaşanır.Ve Şems gider.Ama ayrılık sonrasında Mevlana daha da kötüleşir.O ayrılığı sırasında Zerkubi’nin demirci dükkanının önünden geçerken semaya başlar,o ayrılık sırasında Divan-ı Şems’i yazar. Haberler yollar dostuna geri dönmesi için, aylar sürer ayrılık.

Mevlana’nın Şems’e aşkını anlatan,bugün bestelenmiş haliyle dinlediğimiz dizeleri yinelemeden geçemeyeceğim:

O Geliyor O!

Yollara sular dökün,
bahçelere müjdeler edin, bahar kokuları geliyor
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Yol verin, açılın, savulun beri durun beri,
yüzü apaydınlık ak pak,bastığı yeri ardında gündüzler gibi bırakarak
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Gökler yeryüzünü kapladı örttü bir anda
Bir anda dört yanım misk gibi bir koku sardı
Bir anda bir velvele bir kıyamet koptu cihanda
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Bir anda can geldi bağlara , bağlar ışıdı
Bir anda açıldı baktı bağlarda gözler
Bir anda bizde ne dert kaldı ne gam ne keder
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yârimiz geliyor.
Yayından fırladı ok, hedefe ha vardı ha varacak
Bahçeler selama durdu, selviler ayağa kalktı
Çayır çimen yollara düştü.
İşte gonca ata binmiş geliyor, biz ne duruyoruz.
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yârimiz geliyor.
Sen bizim çevremize gelirsen göreceksin ey Şems!
Huyumuz sadece susmak olmuş bizim, susmak,
Senin güzel gözlerin için işte canım pusuda
Rahatım kaçtı benim, geceleri uykum kalmadı gitti ama
Bak işte o güzel gözler yola çıkmış geliyor

Ecele Dönüş:

Şems ikinci defa döner Konya’ya. Bu dönüş sonrasında başına daha büyük sıkıntılar gelir.Bu dönüşü O’nun aynı zamanda eceline de dönüşüdür.
Mevlana hazretleri evlatlık olarak yetiştirdiği Kimya Hatun’u Şems’e eş olarak teklif eder.Kimya Hatun hem manevi hem de maddi güzelliklerle donatılmış bir hanımdır.Hz. Mevlana ise Şems’ten başkasına layık görmez bu tertemiz goncayı.
Evlenirler. Kimya hatun ve Şems’in evlilik törenlerinde Mevlana ikisine yaklaşır , ellerinden tutar şöyle der: -ikiniz de birbirinize o kadar layıksınız ki. Sizi sizden başkası için düşünemem.Siz öyle bir bütün olun ki, gül ile gül kokusu gibi,süt ile şeker gibi olun.Birbirinize anlam ve değer katın.O kadar içi içe ve uyumlu olsun ki bu evlilik, sizi birbiriniz olmadan düşünemesin hiç kimse- der. Bu muhteşem sözler aslında bizlere arkadaşlıklarımızı,evliliklerimizi, ya da toplumda bulunduğumuz statüyü değerlendirme imkânı da verir. Dahil olduğunuz topluluk,bu iş yeriniz de olabilir,aileniz,öğrencileriniz, ya da arkadaşlığınız, eşiniz sizinle anlam kazanıyorsa, siz oraya bir şeyler katıyorsanız,o kişiyi tamamlıyorsanız ya da o sizi tamamlıyorsa güzeldir. Birilerine tâbi olup ezberci zihniyetle ne verirse alan, o şeye değer katmayan, hiçbir birlikteliğe, adı ne olursa olsun izin vermek, kendini törpülemek demektir.
 
Son düzenleme:
Sessiz Veda:

Şems ve Kimya mutludur.Fakat Mevlana’nın oğlu Alaaddin’in de Kimya’da gözü vardır. O’nunla evlenme hayalleri kurmuştur bir zamanlar. Kimya’yı kendine değil de Şems’e layık gören babasına ve Şems’e kin güder.Eğer Şems ortadan kalkarsa Kimya da O’na kalacaktır.Şems sıra dışı biridir.Ne evliyaya benzer,ne Allah dostuna. Zaten halk da O’nu pek sevmemektedir. Mevlana eskisi gibi ders vermiyor diye.Eğer O ortadan kalkarsa, Konya halkı da Mevlana’sına kavuşacak bu ne idüğü belirsiz adamdan kurtulacaktır. Alaaddin, işi o kadar abartmıştır ki, babasını ziyarete geldiği zamanlar, özellikle Kimya Hatun’un ikamet ettiği sofanın önünden geçip içeri bakardı.Bu durumu birkaç kez gören Şems, O’nu uyarmıştır. Bu uyarma, fesatçılar tarafından Alaaddin’i çileden çıkarmak için kullanılmıştı.Öyle ya Şems, hem sevdiği kızı elinden almış hem de O’nu kendi evine sığdırmamıştır. Sanki o ev, kendi babasının malıymış gibi davranmıştır. Bu ne cüretsizliktir. Kısa bir süre sonra Kimya Hatun rahatsızlanır ve vefat eder. Bu, kini iyice arttırır. Bazı kişilerin kışkırtmaları da dahil olunca, Şems bir gece hazırlanan komplo ile öldürülür. Ortada sadece bir damla kan ve gece duyulan -ALLAH- sesi vardır. Mevlana O’nun yine Şam’a döndüğünü düşünür. İnanmak istemez öldüğüne Şam’da aratır O’nu. Ama halk arasında komplo ile öldürüldüğü söylentileri yaygınlaşıp da Mevlana’nın kulağına kadar gelince, anlar artık dostundan ayrı düştüğünü. -Ey Şems Yusuf gibi kuyuya gittin. Ey Ab-u hayat! İpten bile gizli kaldın- şeklinde sözler söyler.
Şems’in öldürülüşünde bir numaralı rolü oynadığından emin olduğu kişi içindir ki, oğlu Alaaddin öldüğünde onun cenaze namazını kılmaz Mevlana!...


Kişilik Okyanusu:

Hiç anlaşılamadı Şems. Bugün bile pek çok iftiraya düçar oldu. Çünkü insanlar bir şeyi anlamadıkları, ya da alışmadıkları fikirlerle karşılaştıkları zaman, yargılamayı ve kaçmayı daha kolay sayarlar. Sorun belki de kapasite sorunuydu.Körler içinde görmek gibi olsa gerek.Eğilmeyen,bükülmeyen,bildiği doğruları söylemekten çekinmeyen biriydi O.-Şeyhim- deyip de elini ayağını öptüren çok şeyhi kendine mürid yapmış, onlara gerekli cevabı vermekten hiç çekinmemiştir.Beyinleri donduran sorular sorar imtihan eder karşısındakini.Alıştığımız veli tiplemesiyle hiç örtüşmez.Biz sessiz.sakin,elinde tesbih,postlara oturmuş hep Allah diyen kişilere dedik veli diye. Ama O hangi işi yaparsak yapalım,hep aksiyon halinde olmayı,donmamayı öğretti bize.- Böyle de Allah dostu olabilirsiniz- dedi. Hayatın içinde,sıkıntı ve güçlüklere rağmen hem de. Bazen inşaatta kum taşıyan, bir çocukla oturup taş oynayan,şarap içen Yahudilere gülümseyerek yanlarından gecen,bambaşka bir Allah dostuydu O.Böyle bir madeni ancak bir sarraf anlardı.Öyle bir sarraf ki, uğruna şükrane olarak baş verilecek Mevlana idi.
Karakter zafiyeti içinde, aktıkları dereyi her şey zannedenlerin; kişiliği okyanus kadar derin ve engin birini kavramaları zaten düşünülemezdi.


Allah Aşkının Güneşi:

Bazı insanların isimleri Onların kaderleri olur sanki.Şems, güneş demek.Mevlana’nın güneşi, gönüllerin güneşi O...İsmi kaderine yansımış bir güneş. Güneşi kimse söndüremez, saklayamaz, ne kadar kuytu köşelerde de olsa kabri,ne kadar gölgede kalsa da yaşamı… O bir ışık.Perdeyi araladığınızda içeri giren ve tüm yüreğinizi aydınlatan... İsmi kaderi oldu O’nun. Şu an belki bunları yazarken bir sürü hata yapıyorum. Eleştirecek arkadaşlar olacaktır; -Keşke şunu demeseydin pek uygun değil- filan gibi, ama çekinmiyorum bunlardan. Çünkü birini anlatırken, kelimeler tükenirse, siz tüm perdeleri kaldırır,tüm camları açar ve O’nu çağırırsınız... Sizde yansıması nasılsa öyle anlatırsınız. Umarsınız ki, anlattığınız kimseler de kendilerinden bir şeyler katar ve Şems çoğalarak akar tüm gönüllere.

Tevhit Pınarının billur çeşmesi Şems’ten işte birkaç dize:

Bu tevhitten murat ancak
Cemali zat’a ermektir.
Görünen kendi zatıdır
Değil sanma ki gayrullah.
Şems-i Tebriz bunu bilir
Ahad kalmaz fena bulur
Bu alem külli mahvolur
Hem baki kalır Allah

Mevlâna hazretleri, Hz Şems’e bir gün;

-Sultanım, pek çok yerlere uğradın, orada irşâd edecek insanlar bulamadın mı ki buraya kadar zahmet ettin? mânâsına gelen bir soru sorar. Hz Şems’in o zaman yaptığı espri çok güzeldir. Bu zarif, hikmetli bir tasavvuf esprisidir ve pek çok hakikatı olan bir espridir. Hz Şems;

- GİTTİĞİM YERLERDE HEP HÂŞÂ ALLAH’LIK DÂVÂSINDA OLANLARA RASTLADIM. HİÇ -KUL- OLANA RASTLAMADIM, İLK DEFA KUL’A RASTLIYORUM, O DA SENSİN.



Alıntı
 
“Güz mevsimini ister ki, o mevsim, gülün güzelliğini örtsün, gizlesin de kendinin çirkinliğini, ayıbını kimseye göstermesin; böylece sen ne bu gülün rengini, güzelliğini görürsün, ne de dikenin çirkinliğini.”

“Yol bilen pîrin hallerini yaz. Bir pîr seç, onu mânâ yolunun tâ kendisi bil.”

“Pîr yaz mevsimi gibidir. Halk ise güz ayı. Halk gecedir, pîr ise nûrlar saçan ay.”

“Ey Hakk yolunun yolcusu, kendine pîr seç; çünkü bu yolculukta pîrsiz olursan, pek büyük âfetler, korkular, tehlikeler vardır.”

“Çok defa geçtiğin bu yolda bile kılavuzsuz gidersen şaşırır kalırsın.”
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…