Lozan

Görevli oldugum bir milli bayram kutlamasinda, cocuklarin gösterileri arasinda Atatürk ün sözleri okunsun dendi.
Büyükelcimiz ve elcilik olarak tam kadro katilim vardi.
En güzel sekilde hazirliklar yapiliyordu.
Atatürk ün sözlerini internetten bulan biri, konusmalarin ciktisini alip, okuyacak cocuklarin eline tutusturmus.
Sözlere baktim ve dedim ki " buradaki insanlar Türkce yi zor anliyor, Atatürk ün sözlerindeki Osmanlica kökenli kelimelerin Türkce halini okutalim, anlasin insanlar"
Arkadas bana döndü ve " Ne demek Osmanlica, Atatürk osmanlidan nefret ederdi, Osmanliyi yikti, hic onlarin dilini konusur mu?".
Ben ise, karsimda Atatürkcü Atatürkcü konusan ama en ufak bir fikri olmayan arkadasa aciyarak bakakaldim:)
Bir kesim var ki; Atatürk gökten zembille indi ve tek basina savasarak " ben bir Cumhuriyet kuracagim, itilaf devletleride bu devleti taniyacaklar" dedi zannediyor:))
Böyle kisilerle karsilasinca sanirim en iyisi hic urasmamak, he he deyip gecmek:)
 
Son düzenleme:
Lozan denilince akla gelmesi gereken, iyice taninmasi ve hayatinin okunup, ders cikarilmasi gereken isimlerden biri Haim Nahum dur.
Kendisi Osmanli Yahudileri Hahambasiligi yapmistir.
Bircok yahudinin Osmanli vatandasligina kabul edilmesini ve Osmanlida önemli görevlere getirilmesini saglamistir.
Bu kisi Hahambasilik görevine getirildikten sonra;
Abdulhamit zamaninda, Abdulhamit ci, ittiat ve terakki zamaninda, jön türklerci, Kurtulus savasinda kuva-i Milliyeci, Mütareke yillarinda mevcut hükümetin yaninda yer almis.
Hepsinede kendini dost ve o an kim basta ise onun destekcisi olarak tanitmis.

Bu kisi Lozan antlasmasi yillarinda da etkin olarak calismistir.
Lozan görüsmelerin ilk safhasindan dönen ismet pasa, tüm heyeti degistirmis, haim Nahum da bas danismani yapmisti.
Resmi olarak ismi gecmesede, her kararda, her görüsmede Ismet Pasanin dibinden ayrilmamis.

Bununla ilgili, Lozan görüsmelerinde 2. delegasyon olan Riza Nur anilarini anlattigi kitapta sunlari dile getiriyor.

Bir müddettir İstanbul eski Hahambaşı Haim Naum, Lozan`da kaldığımız otelde görülmeğe başladı. Baktım bir gün İsmet`le görüşüyor. Ne yapmış, kimi vasıta yapmış bilmem. İsmet`e yanaşmış. Yaman Yahudi!.. Artık İsmet`ten ayrılmıyor. Yemek zamanını biliyor ya, asansörün yanında bizi bekliyor. Derhal İsmet`in koltuğuna giriyor, belinden yakalıyor; o da onun... İsmet`i lüzumu yokken holde dolaştırıyor. Sonra yemek salonunda, İsmet`le şakalaşıyor, gülüyor... Anlaşılıyor ki, herkese: `İsmet benim samimi, teklifsiz arkadaşımdır` diye göstermek istiyor ve gösteriyor. Nihayet bütün Yahudi sırnaşıklığı ile yanaştı. İsmet`in yakasını bırakmıyor... Şimdi odasından da çıkmıyor. İsmet bunu müşavir tayin etti. Yevmiye vermeye de başlamış. Bana da söylemiyor. Heyet–i murahhasa çiftliktir, kullanıyor. Ne diye kandırdı bilmem. Bu sadedil İsmet, Yahudinin dolabına girdi. Derken Hahambaşını soframıza da aldı. Bu vakte kadar sesimi çıkarmamıştım.

`İsmet`e dedim ki: `Bu Yahudi de başımıza nereden çıktı? Senin böyle bir Yahudi ile laubali görüşmen haysiyetini ve Türk milletinin, heyetinin haysiyetini kırar. Bu kadar yüz verme!` İsmet, bana kızdı... Derken, herif azdıkça azdı. Heyetten şuna buna herkesin içinde kumanda ediyor. Benim önüme de geçip yürüyor. İhtimal İsmet benim sözlerimi ona söyledi... İsmet`e tekrar dedim: `Bu bir Yahudidir. Adi adamdır. Bunun kim bilir ne fena işleri vardır? Bundan bir hayır bekleme!..`

`Hahambaşı İsmet`e bütün İngiliz ve Fransız ricalini tanıdığını, hepsi ahbabı olduğunu, işleri istediği gibi yaptıracağını söylüyormuş. Tabii İngiliz, Fransız ve İtalyan delegelerine de İsmet`in avucunda olduğunu söylüyordu... Lozan muhitinde dolaşıyor, herkese: `İsmet teklifsiz ahbabımdır, sözümden dışarı çıkmaz` diyormuş.

Ayrica Rauf Orbay konu ile ilgili sunlari aktariyor;

İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan’da İngilizlerle bir çeşit gizli arabuluculuk rolü oynayan İstanbul Yahudi Hahambaşı Haim Nahum Efendi’nin telkinleriyle, hilafetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye’de devamına müsaade edilmeyip derhal kaldırılması fikrini tamamıyla benimsemiş bulunuyordu.


Lozan görüsmeleri sirasinda, Halifelin korunmasi gerektigi konusmalarini yapan Atatürk, 11 subat 1923 Mebuslar Meclisi toplantisinda söyle konusmustu.
“Türkiye’nin vazifesi makam-ı hilafeti kurtarmaktır. Bu bizim için bir davayı mahsustur (özel davadır). Bunu makam-ı hilafet olarak nihayetine kadar göstermek ve onun kurtarılmasına çalışmak bizim için hayırlı bir davadır. Bizim için bu dava Âlem-i İslam nazarında fevkalade takviye eden bir meseledir. Bunu sarsmak doğru değildir.”

Görüldügü üzere lozan antlasmasi öncesi hilafetin korunmasi gerektigini söyleyen Atatürk, Lozan sonrasida Sunulan sartlar arasinda hilafetin kaldirilmasida oldugu icin, hilafeti kaldirmistir.


1925 te Haim Nahum Türkiye de yapmasi gereken herseyi yapmis ve Kahireye gecmistir. Kurdugu alliance ile yahudileri egitmis, onlara filistinde toprak satin almalari ve oraya yerlesmeleri konusunda telkinlerde bulunmus, bugünki israilin temellerini atmistir.

Kahirede yapmak istedigi calismalarin bir coguna izin verilmmis, buna ragmen ölene kadar kahirede kalarak calismalarina devam etmistir.


Neden bilmiyorum ama bu insanlar icin türkiye ve Misir cok önemli.
Tarihte ve bugün Türkiye ve Misir da olan olaylara gecmisin isiginda bakmak gerceklere ulasmayi saglar.
 
TARİHİN GÖLGESİNDE: Gazeteci Yazar Taha Akyol soruyor, Türkiye’nin önde gelen tarihçilerinden İlber Ortaylı geçmişe ve günümüze dair akılda kalan sorulara, gündemi sarsacak cevaplar veriyor…

Kanuni Sultan Süleyman’dan Hürrem Sultan’a, dizilerde yanlış anlatılan Harem’den Osmanlı Medeniyeti’nin inceliklerine. Arap Baharı’ndan Osmanlı’nın modernleşme sürecini anlatan “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı”nın detaylarına. Ortadoğu’daki Yahudi Sorunu’ndan İsrailoğulları’nın tarihine. Osmanlı Padişahları’nın özelliklerinden Hanedan’ın Sürgün Öyküsü’ne tarihle alakalı pek çok sorunun cevabı İlber Ortaylı’nın tartışmalara yol açacak sözleriyle…

kimdir bu İlber Ortaylı ve konu tarih olduğunda neden bu kadar çok ismini zikrediyorum, ve neden kendisine, bilgisine hayranım
Uluslararası tarihçilik camiasında Prof. îlber Ortaylı, Türkiye’nin yüz akı sayılabilecek isimlerden biridir. Rusça, Arapça ve Farsça dâhil dokuz tane dil bilir, dahası bu dillerdeki arşivlerde çalışmalar da yapmıştır. Bunun ona nasıl geniş bir ufuk ve mukayese imkânı kazandırdığını söylemeye gerek var mı?

Nitekim Ortaylı, bizde pek gelişmemiş olan “mukayeseli tarih” alanında gerçek bir bilim otoritesidir. Öyle ya, tarihe hem Osmanlı arşivlerinden, hem Petersburg, Londra, Paris, Berlin, Kahire arşivlerinden bakmak bir başka oluyor.

Ortaylı’nın doçentlik tezi olan “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu”nu yazmak için Osmanlı arşivlerinin yanı sıra Bonn, Londra ve Washington arşivlerinde çalışmış, bu dillerde geniş bir kaynak taraması yapmış olması tipik bir örnektir.

Ortaylı, ister popüler, ister resmi ideolojik olsun, bütün şablonlara hapsolmadan, olaylara birçok pencereden bakabilen büyük bir tarihçimizdir.

Belki bir o kadar daha önemlisi, Ortaylı’nın tarihteki olayları arşivlerden araştırıp yazması, çok iyi bir “araştırmacı” olmasıdır. Bunun yanında, ancak ‘doğuştan’ edinilebilecek bir özelliği daha vardır: Tefekkür… Olayları araştırmakla yetinmeyip, olayların tefekkürünü yapmak… Tarihteki büyük bir olayın, olayların ya da süreçlerin karmaşık sebepleri, sonuçları hakkında fikir üretmek ve benzerleriyle mukayeseler yapmak…
kendisi osmanlı üzerine uzmandır

bu insanın yanında, üstelik tarihçi değil tarih meraklısı olduğum için "ben belge araştırdım" demeyi hadsizlik olarak görüyorum, meraklısına, üslubuna bakmadan çok açık ve net kaynak sunuyorum, koca kitabı burda yazamayacağım için tanıtımından detaylar yapıştırıyorum, bu konuları ve lozanı merak edenler bakabilirler

cumhuriyete en büyük zararı kendisine Atatürkçü diyen, Atatürkçülük anlayışı anaokulunda "Atatürk yoktu düşman çoktu, Atatürk geldi düşmanı yendi" dizelerinden öteye geçemeyen, askerle cumhuriyeti, demokrasiyi koruyacağını zanneden, O'nu yaptığı işin ruhunu anlamayan, O "beni tabulaştırmayın" derken tam aksini yapan içi boş Atatürkçüler (!) verdi .... 15 yılda o kadar büyük işler yapmış ki bu zihniyet neredeyse bir asırdır sırtını o 15 yıla dayayıp yan gelip yattığı halde hala yıkılmadı...

çok manidardır ki lozanla ilgili karşıt görüşleri araştırırken hep aynı isimler, aynı düşünceler çıktı karşıma...ve bu düşünce nedense haklı görünmek için, mavi jeans'ın armasını "bakın pantolonlarında bilmem ne yahudi örgütünün arması vardı" , karakol inşaatında çekilen bir fotoğrafı "teröristin dhkp-c örgüt kampındaki resmi iste buyrun" şeklinde yayınlayabilen bir düşünce ile aynıydı...ha burda kimse üzerine bişey alınmasın karşıma çıkan isimlerin düşünce tarzının hayalperestliğini vurgulamak için örnek verdim...

yine söylüyorum ben bu konuda ahkam kesemem, ha belge bulurum ama yorumlamaya tarih bilgim yetmez, yapabileceğim şey bilim insanlarının araştırmalarını inceleyip bilgi ve fikir edinip paylaşmak olur...
 
Son düzenleme:
Arasira bilgi paylasimina devam edecegim burdan.
Evet;
Lozan konusunda incelenmesi gereken bir diger mevzu ise anlasmanin Yunanistan--Türkiye arasinda yapilmasi gerekirken, neden Ingiliz, fransiz, belcika, japonya ve diger bir kac ülkede masaydi.

Aslinda diger ülkeler neyse ama Ingilizlerin o masada olmasinin cok önemli nedenleri vardi.
Hatta istekleri kabul edilmezse görüsmeleri kesip savas durumuna gecmekle tehdit ediyorlardi.

Ama unuttuklari birsey vardi.
Bir milletin gecmisini silebilirsiniz, kökü ile arasindaki baglari koparabilirsiniz ama asla icsel bagi koparamazsiniz.
Belki yaziyi degistirerek OSmanlinin, eserlerini, yazilarini, notlarini ve hayata bakislarini yansitan görüslerini okumamiza, ögrenmemize engel oldular.
Belki gecmisi beynimizden silip sanki 80-90 yillik bir gecmisimiz varmis gibi göstermeye calistilar.
Ama bir milleti uykuya yatirmak o kadarda kolay degildir.
Simdi bir bir uyaniyor insanlar.
Simdi gercekleri ariyor, arastiriyor, gözündeki at gözlügünü atiyor insanlar.

Buradan bilgi paylasimina devam edecegim.
Kimsenin bilmedigi konularda ahkam kesmesine gerek yok
Ben konuyu acarken " gelip bilmediginiz konuda ahkam kesin" diye acmadim.
Arastirdiklarimi, ögrendiklerimi, bilgimi paylasmak ve bilmek isteyen insanlara anlatmak, arastirmasi, bilgisi olanlardanda faydalanmak icin actim.
Bu arada sevgicankurt arkadasim, parmak bastiginiz noktalar cok güzel, tesekkürler.
 
Karşı çıkılmayan bir Harf Devrimi kalmıştı.

Onu da gördük sonunda ya...Pes !
 
KArsi cikilan harf devrimi degil.
Böyle anladinizsa cok yanlis anlamissiniz.
Burada konusulan yapilan devrimlerim kimin emri ile ve ne amacla yapildigidir.

Bakin Lozan müzekerecilerinin Baskani Ismet Inönü harf devrimi ile ilgili ne diyor.


“Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegâne sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olması değildi. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.”

Kaynak: İsmet İnönü Hatıralar Kitabi, Cilt 2, Sayfa 223
 
Son düzenleme:



Alıntıyı güya İnönü'nün Hatıralar'ından yapıyorlar ama Bilgi Yayınevi tarafından yayınlanan "İsmet İnönü, Hatıralar"ın Harf Devrimi'yle ilgili bölümünde (s.483-486) böyle bir "parça" yok. Bu mürteci İslamcılar anadan doğma sahtekâr! İnönü, adını verdiğim yerde, şunları yazıyor:

"Harf inkilabı okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa'yı tahrik eden sebeplerdir. Ama, harf inkilabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında, yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler. Bir misal olarak söylemek isterim: Benim çocukluğumda kültür sahibi adamlar, Türk dilinin kifayetsizliğinden, eksikliğinden meyus olarak bahsederlerdi ve bunun için cemiyet içinde hem Türk diye bir millet olarak Araptan ayrılığı kaldırmalıydık, hem de sağlam bir dile kavuşmak maksadıyla Arapçayı kabul etmeliydik, derlerdi. Yani vaktiyle devleti kurarken ve Türk dilini yaparken Arap dilini kabul etmek doğru olacaktı, görüşünü hararetle savunurlardı. // Anadolu'da ilk Türk devletini kuranların hepsi Türk beyi olarak devlet başına geçmişler ve milli hususiyetlerini muhafaza etmişlerdir. Sonra Osmanlılar devrinde, edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı Arap dili üzerinde işlemek hevesi milli kültürü zayıflatmıştır. Bizim devrimizde Latin harflerine geçmek Türk dilini ve milli kültürü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur." (S.485)

şte size Mustafa Armağan(zaman yazarı)'ın da öğrenmesi gereken Harf Devrimi'nin gerçek gerekçesi!

not:kaynak Özdemir İnce
 
Son düzenleme:


Sabah sabah güldürdünüz beni..Allah iyiliğinizi versin.. :)

İzmir'in işgalinde ne işimiz vardı,bu tarihi hatada İngiltere'nin oyununa geldik itirafını yapan Yunanistan'dır. O savaşta işgalde İgilterenin maşası olmuştur.


Osmanlının adını duyunca ürperen hangi avrupa ülkesi merak ettim :)

Dini de milliyetçiliği de en temiz yaşamış ve yaşatmış olan, bu ülkeye gerçekten bir şey vermiş olan Selçuklu' yu ansanız o da ecdadımız..Hem de halka kul-köle muamelesi yapmamış... Osmanlının Anadoluya kattığı ne var?(Bursa ve çevresi hariç) Ben söyleyim hiçbir şey :)

Başka bir yerde de bugünkü hükümetin halkın oylarıyla geldiğini yazmışsınız ya orada koptum...gülmekten.... :))

Bir de pkk yandaşları gibi TC demeniz de manidar...yaşadığınız ülkenin adını yazmak çok mu zor.... yazık...
 
Son düzenleme:
Cımbızla kelime seçip yorum yapıyorsunuz ya,çok komik oluyor.

Haklı çıkma çabanızı anlarım bir nebze de...
 
Son düzenleme:
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…