Klinik Ölüm Hakkında Doktorların Öldü Dediği Gerçekten De Ölüyor mu?

pinknymph

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
190
3
118
İstanbul
*Doktorların öldü dediği gerçekten de ölüyor mu?*
Birilerinin ansızın gelen bir kalp krizi nedeniyle öldüğünü düşünün. Tüm organları yerinde ve vücudunda kan kaybı da yok. Tüm olan biten sadece kalbin durmasından ve beynin oksijen yetersizliğinden dolayı kendini kapatmasından ibaret. Doktorlar buna klinik ölüm adını veriyorlar.
Peki ama bu hasta gerçekten de öldü mü?
1993'te Dr. Sherwin Nuland'ın liste başı olan 'Nasıl ölürüz'
kitabında bu sorunun cevabı evet olarak veriliyordu. Bu durumda hasta geri döndürülemiyordu, çünkü beyin ve dokular oksijen yetersizliğinden dolayı geri döndürülemeyecek biçimde hasar görüyordu. Sürecin bu noktaya gelmesi için de dört ile beş dakikalık bir zamanın yeterli olduğu düşünülüyordu. Bu süre içinde kalp masajı ve oksijen müdahalesiyle hasta geri getirilemezse doktorlar hastayı geri getiremeyeceklerine ikna oluyorlardı.
Bu inanış, Pensilvanya Üniversitesi' nden Dr. Lance Becker oksijen
yetersizliği çeken kalp hücrelerini mikroskop altında inceleyene kadar hiç sorgulanmadan bu güne dek süregeldi. Becker gözlemi hakkında şunu söylüyor: 'Olaydan bir saat sonra bile kalp hücrelerinin öldüğüne dair bir işaret görünmüyordu. Önceleri bir şeyleri yanlış y aptığımızı düşündük, ama gerçekten de kan akışı kesilen kalp hücrelerinde ölüm dakikalar değil,saatler sonra gerçekleşiyordu' .
Peki oksijensiz kalan hücreler saatlerce yaşamaya devam ediyorsa, neden doktorlar bir saat önce ölen birini geri getiremiyorlar? Çünkü beş dakikadan uzun süre oksijensiz kalmış bir hücreye yeniden oksijen verirseniz,bu defa gerçekten ölüyorlar. Bu, ölmekte olan birine uygulanan ilk yardım
anlayışını kökünden değiştirebilecek hayret verici bir keşif.
Biyologlar, bunun sebebinin hücre ölümünün dışarıdan değil,içeriden tetiklenmesi sonucunda olduğunu düşünüyorlar. Hücre içinde mitokondri olarak isimlendirilen organeller, oksid asyon yoluyla hücre
enerjisinin sağlanmasından sorumlular. Mitokondriler ayrıca anormal, yani kanserli hücrelerin kendi kendini imha etmesi olarak nitelenen apoptosis adlı süreci de tetikleyebiliyorlar . Araştırmacılar, hücre kontrol mekanizmaları nın kanser ve yeniden kanlanma arasındaki farkı anlayamadığını, yeniden kanlanma gerçekleştiğinde bir mekanizmanın tetiklenip hücrenin intihar etmesine neden olduğunu düşünüyorlar.
Bu gerçek, bir başka gerçeği de beraberinde getiriyor: Şimdiye dek uygulanan ilk yardım anlayışında tam da bunu tetikleyecek bir yöntem uygulanıyordu. Eğer yolda yürürken kalp krizi geçirirseniz ve size dakikalar içinde kalp-solunum masajı uygulayarak kan sirkülasyonunuzu sağlayacak
birilerine denk gelecek kadar şanslıysanız, hastanede geri döndürülebiliyorsunuz. Ancak çoğu hasta acil servise vardığında kalbi en az 10-15 dakika için tamamen durmuş oluyor. Peki sonra? 'Hemen oksijen veriyoruz' diyor
Becker, 'Elektroşok uyguluyoruz, epinefrin verip kalbi çalışmaya zorluyoruz, yani dokunun bolca oksijen alması için ne gerekiyorsa yapıyoruz'.Ancak zaten kan açlığı çeken doku bir anda oksijenle dolduğunda, aynen yukarıda açıklanan sebeple kendi kendini öldürme yoluna gidiyor. Becker, bunu böyle yapmak yerine oksijen alımını azaltmak, metabolizmayı yavaşlatmak ve kan biyokimyasını yeniden kanlanmayı kontrollü biçimde gerçekleştirecek biçimde düzenlemek gerektiğini söylüyor. Araştırmacılar, bunu en iyi şekilde nasıl yapabileceklerini anlayabilmek için çalışmaya devam ediyorlar. Kaliforniya Üniversitesi tarafından yayınlanan dört ayrı hastanedeki çalışmaların sonuçları, kalp krizi geçiren hastalarda bu yeni yaklaşımın uygulanmasının şaşırtıcı ölçüde
başarılı olduğunu gösteriyor. Yeni yöntemde hastalara kardiyoplejik (yani bir anlamda kalbi felç eden) kan ürünleri uygulanarak kalp beklemeye alınıyor, daha sonra kalp-akciğer fonksiyonları nı sağlayan bir makineyle beyindeki kan akışının kalp yeniden güvenli bir şekilde çalıştırılana kadar
devam etmesi sağlanıyor. Bu çalışmada hastaneye giren 34 hastanın yüzde 80'i canlı olarak çıkmayı başarmış. Ge leneksel yöntemlerle bu oran sadece yüzde 15 civarında. Becker, ayrıca vücut ısısının 37 santigrat dereceden 33 dereceye düşürerek de yeniden kanlanma sırasında meydana gelen kimyasal reaksiyonları yavaşlatabildiklerin i söylüyor. Hatta bunun için enjeksiyona uygun tuz ve buz karışımından oluşan özel bir kimyasal solüsyon hazırlayarak, ilk yardım setlerinin standartları arasında sokmak için çalışmalar yapıyor.
'Acil ünitesinde kalbi durmuş biri üzerinde yarım saat deliler gibi uğraşıyorsunuz, sonra biri sanırım geri getiremeyeceğ iz diyor ve siz de vazgeçiyorsunuz' diyor Becker, 'Hasta kartında ölü yazıyor, ama vücuttaki trilyonlarca hücrenin hala canlı olduğunu biliyorsunuz' .
Beck er, bu paradoksu yaşam lehine çözmeye çalışıyor.
 
hakikatten ilginc. ya yazık barış akarsuya da yapsalarmış bunu. hücreleri ölmeden öldü diye bıraktılar yani:
 
acaba ruh bedeni ne zaman terkediyor.. ?
hiç canlı hücre kalmadığı zaman mı ?

yani öldü diye bilinen kişinin bedeninin içinde ruhunun da duruyor olması ihtimali çok yüksek olsa gerek...
 
çok ilginç ya bu gerçekten herşeyi değiştirebilir avaba bizim ülkemizde de uygulanmaya ne zaman başlayacan baksanıza %15 olan yaşam şansını %80lere çıkarmış harika bişey bu..
 
:uhm::uhm::uhm:bu sekilde olenler galiba dr lardan iyi bi hesap soracak.cok ilginc.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…