Kitap Eleştirileri

Nihil

Guru
Kayıtlı Üye
11 Mart 2010
5.252
718
398

Bazen bir yazı okursun.. okursun geçersin.. bazen geçmez, tebessüm eder kendine yadigar bırakırsın onu..

Okuduğun cümlelerin düşüncelerindeki tesiriyle yaparsın bunu..

Düşünmek sorgulamaktır. Sorguladıkça daha çok anlarsın, daha derin anlarsın..hem kendini..hem yazarın yazdığını..

Sorgulamak yazar ile konuşmaya başlamaktır..ruhen konuşmaktır..sorduğunun yanıtı yazarın yazdığı cümlelerdedir..

Sayfa aralarında kalem ile özelleştirdiğin, unutulmaya terketmediklerin yazara selâm göndermektir..

Altını çizdiğin cümle yazarın yazdığını fikrinde konuk etmektir..

Boş alanlara kitabı aldığın tarih, sonra okumaya başladığın, bitirdiğin.. başka başka tarihleri de hatırlatır sonradan..

Okuduğunu bitirip kitabını istirahate bıraktıktan sonra sonra, karşılaşmak için herhangi gün eline aldığında
yazarın yazdıkları ile birlikte o zamanki kendinin de kendinden yazdıklarını kısımkısım azaz okumak..
çok çok anlamak..
Giysi cebinden kaybolan eşyamızı bulmuşkenki şaşkınlığını yaşamamıza imkan tanımaz mı.. nasıl sevmeyiz bu şaşkınlığı..

İzlediğimiz filmi düşünmek, hakkında fikir alışverişinde bulunmak, başka fikirlere cevap olmak, başka zihinlerde soru olmak, vesaire, çoğaltır bizi. Kitap eleştirisi yazpmanın bundan farkı yok.

Sorgulamadan anlamaz insan. Anlamadığını sevemez.
Önce anla sonra çok sev.

Kitap Eleştirisi başlığı olsun mu?
 
yazınız ıcımı ısıttı, dınlendırdı, sabahın bu saatınde yarından ıtıbaren bır hafta ızındeyken evde olmanın sevıncıyle cosmus kalbıme dıngınlık gelmesıne sebep oldu.. ellerınıze saglık. fikrinize saglık..
 

sakinlik,, ne temiz ne ferah bir his değil mi kays..
çoşkun kalpte dinginlik olmak da öyle his..

tebessümle..
 

İçimizdeki Şeytan, okumasından sonraki sırayı takip ediyordu kürk mantolu madonna. Okumaya meyilliydim zaten, okuyucu yorumları da ayrıca bir merakımı kuvvetlendirdi.
Sonra rastgeldim, bir makale okudum,
merakım heyecanlandı,
neşem yerine geldi,;
özgünlüğüne sadık kalmalıyım; diyor ki Adam;

Geçmiş zaman...
Feci yağmurlu bir akşam vakti Kadıköy'deki barlar sokağında rutubet kokulu bir mekândan içeri giriyorum. O kısa sapsarı saçlarıyla loş mekânın ortasında parıldıyor!
Pek tanımıyorum onu. Gerçek tanışmamızın burada başlayacağını hissediyorum.
Okuduğu kitaba öylesine dalmış ki...
Ne geldiğimi fark ediyor ne de ahşap tavandan sızıp yanı başına düşen yağmur damlaları umurunda.
Durup saçlarının dibindeki koyu renkteki kıvrımları, okurken somurtmasını, parmaklarını açıkta bırakan renkli yün eldivenlerini seyrediyorum.
Sonra soruyorum: Ne okuyorsun?
Yerinde hafifçe sıçrıyor.
Geri dönüş yolunu kaybetmiş bir çocuğun kendini birden evin kapısında buluvermesini andıran bir gülümseme beliriyor yüzünde.
Hiç ses etmeden kitabın kapağını gösteriyor. Margaret Mazzantini'nin o eşsiz romanı: Sakın Kımıldama!
Sonra ne oldu?
Soldu gitti o tanışıklık. Ama Mazzantini'nin romanının kalbimdeki yeri hep ateş gibi!

O sahneyi hatırlamama neden olan şeye gelince...
İnternette bloglar arasında gezinmeyi, oralarda yazılıp çizilenleri okumayı seviyorum ya..
Bunlardan birinde şöyle bir soru gördüm: "Hangi kitabı okuyan kadın veya erkek, sizde tanışma arzusu ve heyecanı uyandırır?"
İlginç, güzel, kışkırtıcı bir soru.
İçinde neredeyse bir öykü barındırıyor.
Siz de bir düşünün bakalım.
Peki ben aklımdan geçenleri buraya aktarsam mı?
Durrell'ın İskenderiye Dörtlüsü'nün son cildi "Clea"yı okuyan bir kadın mesela...
İkindi vakti bir sahil kasabasında...
İğde ağacının altındaki ahşap masada adaçayını yudumlarken Clea'nın "önceden tasarlanmamış öpücükler, hastabakıcılığı andıran dostluklar ve cömert saflıklar" dünyasında dolaşan bir kadın...
Onunla tanışmak anlamlı olmaz mıydı?
Ya da piyasaya yeni sürülmüş ve çok reklamı yapılan bir romanı değil de, bilinmez hangi nedenle, Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna"sını seçmiş biri mesela...
Ki o romanın karakterlerinden biri şöyle der: "Muhakkak ki, bütün insanların birer ruhu vardı ama birçoğu bunun farkında değildi. Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman, aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden ortaya çıkıyordu."
H.B.


gittim.aldım.okudum.

bir haftada gelişti bu süreç,

sonrasında kurşun kalem ile hıımmm.. dediğim cümlenin, kelimenin -lerin alt çizimine dokunmadan
sayfa kenarlarına kendimce yorumladığım işaretlerden utanmadan,
anlamlı,saçma,boş, bence çıkarımlarımı boş alancıklara karalamış olmaktan birşey hissetmeden, olduğu gibice ,düşünce aktarımı ile,
kalemi ile yıpranmışlığı ile hediye ettim makale sahibine. aktarım ile.
istedim bunu.
bakarım olur.

sahi,, ya kendim, hangi kitaba dalmış gitmiş kişiye ilgim meylederdi,,

makale sahibinin herhangi kitabını ara ara tebessüm ile okuyan kişi ile okuduğu kadarlık bir söyleşi yapmayı asla geri çevirmezdim zannedersem,,
bir de yağmur altında, korunmasızca, saçlarını savura savura, gözleri kısılırcasına ıslanarak
keyfekeder bisiklet kullanmayı seven ve kullanan ile de aynı heves ile söyleşmek isterdim,,
 
Argo fakiri yeraltı edebiyatı okumayı seviyorum
ama sanırım Bukowski kitaplarının bıraktığı hazımsızlığı unutmuş olmalıyım ki benzer bir yazarın kitabını okumuşum.
Beyaz zenciler bu fikri bıraktı ben de. Fight Club u izledikten beridir aklımda ve rafımda duran ve henüz bitirdiğim bir olsa da olur olmazsa da olur kitap.
Katkılı bir okuma değildi. Katkısız da değildi.

Mutsuzluğu ile mutlu olan, huzursuzluğu ile huzurlu olan, pislik içinde güzellik gören yazarın
iç dünyasını ve dış dünyasını anlatmaya çalışmış yazar. Yazar kitabında yazarı anlatmış.

Nietzsche nin çıkarımları ün yapmış örneğin. Halbuki kendi içinde yaşamı boyu arayış içerisinde olmuş bir yazar. Özenti duyulmayacak bir yaşamdan özenilecek özler,sözler biriktirmiş. Beğenmediğim bukowski içinde öyle.
Kendi içlerinde düzensiz, daha da ileri gidip zavallı demek istemediğimden düzensiz sözcüğünü seçtim-
kişilerin, yani yalnız olan, esrar sebebiyle hapis yatan, evsizlik sebebiyle sokak yaşamı olan
evi, burada aile anlamında kullandım.
benzer yaşamlardan üreyen eserler yeraltı edebiyatı olarak lanse edilmiş.

Sanırım, ailesizlikten, içleri ve dışları karmaşık olan kişilerin...
yazım dillerinin karmaşık olması, karamsar olması, yer yer yaratıcıyı sorgulamaları, inançsızlıkları ve izm lerin doğuşu,,
islamiyet dışı, yaratıcıya inanan ve inanmayan olduğunu düşünürsek
hristiyan inancın örneğin deist olabilme ihtimali gözardı edilmez, ve
nietzsche nin inançsızlığının sebebini bu anlamda sorgulayabiliriz.
...karmaşık kişilerin, alışmış oldukları sorumsuzluğun devamı olabilir kendilerini inanç olarak da sorumsuz hissetmelerinin
hissetmek istemelerinin sebebi.

Yaşantı bu anlamda fikirlerin inşası için etkili bir temel. Yaşantı ve yaşantının edindirdiği çevre. Çevrenin edindirdiği fikir.ler. Kabullenişler.
Hırsızın günlüğü,ne devam etmek istiyorum henüz beyaz zencilerin atmosferinden çıkmadan:) Sonrasında martı, ve küçük prens i alabilirsem
ve okursam ruh halini dengeler.

Söz kalmaz yazı kalır.Kitap bitiminde çağrıştırdıklarını dile getirmeye çalıştım.
 
eleştiri kitaba hakkını vermektir. düşünmek ona emek vermektir. güzel ve gerekli bir konu. sık sık takip edeceğgim
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…