İçimizdeki Şeytan, okumasından sonraki sırayı takip ediyordu kürk mantolu madonna. Okumaya meyilliydim zaten, okuyucu yorumları da ayrıca bir merakımı kuvvetlendirdi.
Sonra rastgeldim, bir makale okudum,
merakım heyecanlandı,
neşem yerine geldi,;
özgünlüğüne sadık kalmalıyım; diyor ki Adam;
Geçmiş zaman...
Feci yağmurlu bir akşam vakti Kadıköy'deki barlar sokağında rutubet kokulu bir mekândan içeri giriyorum. O kısa sapsarı saçlarıyla loş mekânın ortasında parıldıyor!
Pek tanımıyorum onu. Gerçek tanışmamızın burada başlayacağını hissediyorum.
Okuduğu kitaba öylesine dalmış ki...
Ne geldiğimi fark ediyor ne de ahşap tavandan sızıp yanı başına düşen yağmur damlaları umurunda.
Durup saçlarının dibindeki koyu renkteki kıvrımları, okurken somurtmasını, parmaklarını açıkta bırakan renkli yün eldivenlerini seyrediyorum.
Sonra soruyorum: Ne okuyorsun?
Yerinde hafifçe sıçrıyor.
Geri dönüş yolunu kaybetmiş bir çocuğun kendini birden evin kapısında buluvermesini andıran bir gülümseme beliriyor yüzünde.
Hiç ses etmeden kitabın kapağını gösteriyor. Margaret Mazzantini'nin o eşsiz romanı: Sakın Kımıldama!
Sonra ne oldu?
Soldu gitti o tanışıklık. Ama Mazzantini'nin romanının kalbimdeki yeri hep ateş gibi!
O sahneyi hatırlamama neden olan şeye gelince...
İnternette bloglar arasında gezinmeyi, oralarda yazılıp çizilenleri okumayı seviyorum ya..
Bunlardan birinde şöyle bir soru gördüm: "Hangi kitabı okuyan kadın veya erkek, sizde tanışma arzusu ve heyecanı uyandırır?"
İlginç, güzel, kışkırtıcı bir soru.
İçinde neredeyse bir öykü barındırıyor.
Siz de bir düşünün bakalım.
Peki ben aklımdan geçenleri buraya aktarsam mı?
Durrell'ın İskenderiye Dörtlüsü'nün son cildi "Clea"yı okuyan bir kadın mesela...
İkindi vakti bir sahil kasabasında...
İğde ağacının altındaki ahşap masada adaçayını yudumlarken Clea'nın "önceden tasarlanmamış öpücükler, hastabakıcılığı andıran dostluklar ve cömert saflıklar" dünyasında dolaşan bir kadın...
Onunla tanışmak anlamlı olmaz mıydı?
Ya da piyasaya yeni sürülmüş ve çok reklamı yapılan bir romanı değil de, bilinmez hangi nedenle, Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna"sını seçmiş biri mesela...
Ki o romanın karakterlerinden biri şöyle der: "Muhakkak ki, bütün insanların birer ruhu vardı ama birçoğu bunun farkında değildi. Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman, aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden ortaya çıkıyordu."
H.B.
gittim.aldım.okudum.
bir haftada gelişti bu süreç,
sonrasında kurşun kalem ile hıımmm.. dediğim cümlenin, kelimenin -lerin alt çizimine dokunmadan
sayfa kenarlarına kendimce yorumladığım işaretlerden utanmadan,
anlamlı,saçma,boş, bence çıkarımlarımı boş alancıklara karalamış olmaktan birşey hissetmeden, olduğu gibice ,düşünce aktarımı ile,
kalemi ile yıpranmışlığı ile hediye ettim makale sahibine. aktarım ile.
istedim bunu.
bakarım olur.
sahi,, ya kendim, hangi kitaba dalmış gitmiş kişiye ilgim meylederdi,,
makale sahibinin herhangi kitabını ara ara tebessüm ile okuyan kişi ile okuduğu kadarlık bir söyleşi yapmayı asla geri çevirmezdim zannedersem,,
bir de yağmur altında, korunmasızca, saçlarını savura savura, gözleri kısılırcasına ıslanarak
keyfekeder bisiklet kullanmayı seven ve kullanan ile de aynı heves ile söyleşmek isterdim,,