ÖFKE DANSI
1-ÖFKE SAVAŞIMI
Öfkemiz incindiğimizi, haklarımızın ihlal edildiğini, gereksinimlerimizin ya da isteklerimizin doğru şekilde karşılanmadığını ya da sadece, işlerin yolunda gitmediğini gösteren bir ileti olabilir.Öfkemiz, yaşamımızdaki önemli bir duygusal sorunu ihmal ettiğimizi ya da ilişkimizde kendimizden –inanç, değer, arzu ya da hırslarımızdan– çok şey feda ettiğimizi gösterebilir. Öfkemiz, başa çıkabileceğimizden çok daha fazlasını yaptığımızı ya da verdiğimizi gösteren bir işaret olabilir. Ya da öfkemiz başkalarının bizim için, kendi gelişimimiz ya da yeterliliğimiz pahasına çok fazla şey yaptıklarına dair bir uyarı olabilir.
Tıpkı fiziksel acının elimizi sobadan çekmemizi gerektirdiği gibi, öfkemizin getirdiği acı da benliğimizin bütünlüğünü korur. Öfkemiz bizi, başkalarının hakkımızdaki tanımlama şekline “hayır” ve kendi benliğimizin isteklerine “evet” demeye yönlendirebilir.
Eşitlik hedefimize toplum hoşgörü gösterse bile, “şu öfkeli kadınlar”ın herkesi çılgına çevirdiklerini biliriz. Erkek kahramanlar inançları için savaşabilir, hatta ölebilirler; kadınlar içinse, kendi hakları adına kansız ve insancıl bir devrim yapmak bile lanetlenmeye yeter. Öfkemizi dolaysız olarak ifade etmek bizi hanımefendilikten, kadınlıktan, annelikten, cinsel çekicilikten uzaklaştırır, hatta “cırtlak”laştırır. Dilimiz bile bu tür kadınları cadı, şirret, acuze, dırdırcı, erkek düşmanı ve iğdiş edici diye niteleyerek lanetler. Onlar sevemez ve sevilemezler. Kadınlıktan yoksundurlar. Kimse onlar gibi olmak istemez. Erkeklerin yaratıp sistemleştirdiği dilimizin, kadınlara duydukları öfkeyi açığa vuran erkekleri tanımlamakta kullanılan tek bir yerici sözcük bile içermemesi ilginç bir nokta. “Piç” ya da “orospu çocuğu” gibi sözcükler bile erkekleri lanetlemektense, suçu bir kadının üstüne atıyor: anneye.
Öfke haklı ya da haksız, anlamlı ya da yararsız değildir. Öfke sadece vardır. “Öfkemde haklı mıyım?” diye sormak, “Susamaya hakkım var mı ki? Ne de olsa daha beş dakika önce su içtim; demek ki susamaya hakkım yok. Zaten şu anda su içemeyeceksem, susamamın ne anlamı var?” demeye benzer.Öfke, hissettiğimiz bir şeydir. Her zaman bir nedeni vardır ve ilgi görmeyi hak eder. Hepimizin, her şeyi hissetmeye hakkı vardır ve öfke de buna istisna değildir.
“İyi kız” kategorisinde ne pahasına olursa olsun öfkeden ve çatışmadan kaçınmaya çalışırız. “Şirret” kategorisindeyse kolayca öfkelenmekle birlikte, etkin olmayan ve yapıcı bir çözüme ulaştırılmayan kavga, yakınma ve suçlamalara girişiriz.
“İyi kız” olarak nasıl davranırız? Gerçekte öfke ya da tepki uyandıran durumlarda sessiz kalırız; ya da gözyaşlarına boğulur, kendimizi suçlar veya öfkemizi saklarız. Ama sakladığımız aslında yalnızca öfkemiz değildir; ayrıca, açıklığın diğer insanı huzursuz edeceğinden, ya da aramızdaki farkları ortaya çıkaracağından kuşkulanırsak, düşündüklerimiz ve hissettiklerimiz hakkında açıkça konuşmaktan da kaçınırız. Bu şekilde davrandığımızda birincil enerjimizi, başka bir insanı korumaya ve açık bir benlik tanımlayamama pahasına, ilişkimizdeki uyumu korumaya yöneltmiş oluruz. Diğer insanların tepkilerini okumak ve tekneyi sallamamak için çok fazla çaba göstermemiz yüzünden kendi benliğimiz hakkındaki açıklığımızı yitirebilir, kendi düşüncelerimiz, duygularımız ve isteklerimizden habersiz kalabiliriz.İyi kızlar öfkeyi hissetmekte pek iyi olmamakla birlikte, kendilerini suçlamada çok başarılı olabilirler.
Bu kitap, kadınların uzun vadede kendileri için yararlı olmayan öfke yönetme şekillerinden uzaklaşmalarına yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu şekillerin arasında sessizce boyun eğme, etkisiz kavga ve suçlama ile duygusal mesafe koyma yer alıyor.
Bu Kitaptan Nasıl Yararlanabilinir? Yavaşça.Değişmek istediğimizde bunu yavaşça yapmak ve böylece küçük, ama önemli bir değişimin ilişki sisteminde nasıl bir etki yapacağını gözleme fırsatı bulmak çok önemli. Hırsa kapılıp hızla değişmek istediğimizde hiç değişemeyebiliriz. Tersine, hem kendimizde hem de diğerlerinde çok fazla endişe ve duygusal yoğunluk yaratarak sonuçta eski model ve davranışlara geri dönmek durumunda kalabiliriz.
1-Öfkemizin Gerçek Kaynaklarına Kilitlenmeyi ve Nerede Durduğumuzu Açıklığa Kavuşturmayı Öğrenebiliriz.
2. İletişim Becerilerini Öğrenebiliriz.
3. Verimsiz Etkileşim Modellerini Gözleyip Bunlara Müdahale Etmeyi Öğrenebiliriz.
4. Karşı Adımları veya Diğerlerinin “Eskisi gibi ol!” Tepkilerini Beklemeyi ve Bunlarla Başa Çıkmayı Öğrenebiliriz
Ama patlamak ya da kavga etmek geçici bir rahatlama sağlasa bile, fırtına dindiğinde genellikle hiçbir şeyin değişmediğini görürüz. Dahası, bazı ilişkilerde, sakin ve suçlamalardan uzak bir konum sağlamak uzun soluklu bir değişim yaratmak açısından çok önemli olabilir.
Eski bir dansta diğer insanın adımlarını değiştirmesini sağlayamayız; ama kendi adımlarımızı değiştirdiğimizde dans artık aynı, önceden tahmin edilebilir modelde devam edemeyecektir.
Değişim konusunda ciddiysek, diğerlerinden gelen karşı adımların ya da “Eskisi gibi ol!” tepkilerinin bizde yarattığı endişe ve suçluluk duygusunu beklemeyi ve yönetmeyi öğrenebiliriz. Bundan daha da zorlu olan adımsa, kendi içimizdeki, değişimden korkan ve direnç gösteren bölümü kabullenmek
2-ESKİ ADIMLAR, YENİ ADIMLAR VE KARŞI ADIMLAR
Bu kadın tabii ki kaydını iptal ettirmek zorunda değildi. Başka bir yol izlemeyi seçebilirdi. Ama bunun için, seçtiği yolun sonuçlarına katlanmayı da kabul etmesi gerekirdi. Belki de en çok korktuğu sonuç, yaşamındaki en önemli ilişkiyi kaybetmekti. Sorun, çiftlerden birinin –genellikle de kadının– kendi payına düşenden daha fazla özveri ve uzlaşma göstermesi ve kendi kararları ya da seçenekleri üstünde denetime sahip olmaması durumunda doğuyor.
Barbara, kaybedeceği kesin olan bir savaşa girerek, aslında sahip olduğu gücü yani, kendi kendini yönetme gücünü kullanmaktan kaçındı. Kendi önceliklerini belirleyip kendi adına harekete geçerek, benliksizleşmiş konumundan kurtulmak için önemli bir adım atabilirdi. Kavga etmek yerine, kocasına şöyle diyebilirdi: “İyi de olsa kötü de olsa, radikal olsa da olmasa da, bu grup çalışması benim için önemli. Sen gitmemi istemiyorsun diye kaydımı iptal ettirirsem sonuçta kendimi öfkeli ve huzursuz hissederim. Bu grup çalışmasını sabırsızlıkla bekliyorum ve kesinlikle gitmeyi düşünüyorum.”Ona, kendisini dinlemeye daha hazır olacağı bir zamanda yaklaşıp konumunu, öfkeye ya da gözyaşlarına gömülmeden, kesin ve sakin bir şekilde belirtseydi? Sözgelimi: “Grup çalışmasının bu paraya değmeyeceğini düşündüğünü biliyorum ve fikrine saygı duyuyorum. Ama ben yetişkin bir kadınım ve kendi kararlarımı kendim vermeliyim. Grup çalışmasına değer vermeni ya da oraya gittiğim için mutlu olmanı beklemiyorum, ama bu kararı kendi başıma vermem gerekiyor.
Barbara, kaybedeceği kesin olan bir savaşa girerek, aslında sahipolduğu gücü yani, kendi kendini yönetme gücünü kullanmaktan kaçındı.Kendi önceliklerini belirleyip kendi adına harekete geçerek,benliksizleşmiş konumundan kurtulmak için önemli bir adım atabilirdi. Kavga etmek yerine, kocasına şöyle diyebilirdi: “İyi de olsa kötü de olsa, radikal olsa da olmasa da, bu grup çalışması benim için önemli. Sen gitmemi istemiyorsun diye kaydımı iptal ettirirsem sonuçta kendimi öfkeli ve huzursuz hissederim. Bu grup çalışmasını sabırsızlıkla bekliyorum ve kesinlikle gitmeyi düşünüyorum.” Barbara’nın etkisiz kavga ve şikâyetlerden uzaklaşıp isteklerine sahip çıkmasını engelleyen nedir? Belki de, bu adım için ödeyeceği bedelden korkmuştur.
Ama yine de, kesin olan bir şey var: Kişilerden biri tahterevallide yeni bir denge oluşturmak için adım attığında, diğer taraf da karşı adım atacaktır. Barbara sözünü ettiğimiz bu yeni şekilde davransaydı, kocası da kendi huzursuzluğunu giderip eski kavgamodellerine dönmek için bir “Eskisi gibi ol!” manevrasında bulunacaktı. Bu manevranın nedeni karısını artık sevmemesi ya da bu grup çalışmasından korkması değil, Barbara’nın gösterdiği bu yeni kararlılık,bağımsızlık ve olgunluk düzeyi karşısında kendisini tehdit edilmiş hissetmesi olacaktı.Barbara bu önemli konuya açıkça ve kararlılıkla yaklaştığındaartık, kocasının evlendiği ve yanında kendini hem rahat hem de emniyettehissettiği kadın olmayacaktı. Bu yeni ve farklı davranışı karşısındaBarbara bile huzursuzluğa ve belirsizliğe kapılacaktı. Önemli bir ilişkideyüksek bir isteğine sahip çıkma ve ayrılık düzeyine ulaşıp, diğer kişininkarşı adımlarına rağmen bu konumu korumak son derece huzursuz edicibir iştir.
Barbara kocasını değiştirebileceği fantezisinden vazgeçer ve aynı öfke enerjisini, kendi seçimlerini belirleyip kendi adına yeni adımlar atmak için kullanmaya başlarsa, benliksizleşmiş ya da yetersiz yüklenen konumundan kaynaklanan “öfke sorunları” onu daha az rahatsız edecektir: yani baş ağrıları, kendine saygı duymaması ve kronik öfke ya da tatminsizlik gibi sorunlar. Bunun karşısında ödeyeceği bedel ise evliliğinde, en azından bir süre, zorlu zamanlar yaşayacak olmasıdır. Gizli sorun ve çatışmalar yüzeye çıkacak. Barbara belki kendine bazı önemli sorular sormaya başlayacak: “Hayatım konusunda karar verme sorumluluğu kime ait?” “Bu ilişkide güç ve karar verme sorumluluğu nasıl paylaştırılmış?” “Eğer daha güçlü ve kararlı hale gelirsem, evliliğime ne olur?” “Önümdeki seçenekler, evliliğimin huzurunu korumak için kendimi feda etmek ya da gelişmek ve böylece bu ilişkiyi yitirme riskiyle karşılaşmaksa, hangisini seçerim?”
Barbara grup çalışması konusunda kararlı davranabilseydi, diğer konularda da tavır koyma zorunluluğunu duyacaktı. Geçmişte kocasıyla birlikte bir yap boz bulmacanın parçalarını oluştururken şimdi kendini, şeklini değiştirme süreci içinde bulacaktı. Kocası da ona uyacak şekilde değişecek miydi, yoksa adam sonunda onu terk mi edecekti? Barbara kendi değişimini yaratırken, kocasını terk etme ihtiyacı duyduğunu hissedecek miydi? Barbara en azından şimdilik, kocasını korumaya ve eski modele devam etmeye karar verdi. Bu sadece “pasif bir boyun eğme” eylemi değil; daha çok, en önemli ilişkisinin –evliliğinin– aşinalığını ve güvenliğini korumak için yapılmış aktif bir seçimdir.
Barbara’nın evlilikte kronik kavga ve suçlama modeline takılıp kalması, ilk ailesinden ayrılık ve bağımsızlığını kazanamadığını ve önce bu konuyu ele alması gerektiğini gösteriyor olabilir (Bkz. 4. Bölüm). Barbara ilk ailesinin üyelerine karşı, önemli konularda kesin bir tavır alabiliyor mu? Kendi duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edebiliyor mu? Diğer aile üyelerinin istediği ve beklediği gibi değil de, kendi istediği gibi olabiliyor ve onların da aynı şekilde davranmalarına izin verebiliyor mu? Barbara ilk ailesinin üyeleriyle duygusal bağlantılarında, açık ve ayrı bir “ben” tanımlamakta sorun yaşıyorsa, aynı sorun evliliğinde de ortaya çıkabilir.
Başka birisini değiştirmek istemekte yanlış bir şey yok. Sorun şu ki, bu genellikle bir işe yaramaz. Öfkemizle başa çıkmakta ne kadar becerikli olursak olalım, ne diğer insanın bizim istediğimiz şekilde davranmasını ya da düşünmesini sağlayabiliriz, ne de adaletin her zaman tecelli etmesini bekleyebiliriz. Etkisiz kavgadan uzaklaşmanın tek yolu, diğer insanı değiştirebileceğimiz ya da kontrol edebileceğimiz fantezisinden vazgeçmektir. Gerçekte sahip olduğumuz gücü, yani kendimizi değiştirme ve kendi adımıza yeni ve farklı bir eylem şekli benimseme gücünü ancak o zaman kullanabiliriz.
3-ÇİFTLERDE DÖNGÜSEL DANSLAR:Öfkelenmek Bir Yere Götürmüyorsa
İki robot gibi, aynı konumları benimsiyorduk ve kavga saat gibi, aynı düzende tekrar ediyordu: Ben ne kadar çok endişe gösterirsem, Steve de o kadar uzaklaşıp sorunu hafife alıyor; o uzaklaşıp sorunu hafife aldıkça ben konumumu iyice abartıyordum. Bu dizi, en sonunda katlanılamaz hale gelene dek yükseliyor ve bu noktada ikimiz de birbirimize parmağımızı kaldırıp kavgayı başlatmış olmakla suçluyorduk.
Sonraları, bu kavgaları sürdürerek farkına varmadan elde ettiğimiz kazançları anlamaya başladık. Birbirimizle kavga etmek, oğlumuz için daha az endişelenmemizi ve yeni anne-baba olmanın getirdiği diğer endişelerden dikkatimizi alabilmemizi sağlamıştı. İkimiz de, aile içinde gerilim yaratan bir duruma karşı tek bir “doğru” tepki yolu varmış gibi davranıp kendi adımlarımızı değiştirmeden, diğer insanın adımlarını değiştirmeye çalıştığımız bir dansa başlamıştık. Sonuçta da, hiçbir şey değişmemişti. Öfkemizle yaptığımız şey istenen sonucu sağlamıyorsa, en mantıklısı başka bir şey denemektir.
Kendi örneğimde ben, Steve’e karşı davranışımı çeşitli şekillerde değiştirebilirdim. Endişelerimi huzursuzca ifade etmemin Steve’in sorunu inkâr etmesine yol açtığını ve bunun da, benim endişelerimi daha da artırdığını tabii ki görüyordum.Sözgelimi, endişelerimi Steve’e anlatmaktan vazgeçip iyi bir arkadaşımla dertleşebilirdim. Belki de Steve o zaman, kendi endişeleriyle yüzleşme fırsatını bulurdu. Ya da Steve’e, birbirimize yakın olduğumuz bir anda gidip bebeğimiz için çok endişelendiğimi ve bu durumla başa çıkmaya çalışırken onun yardım ve desteğine ihtiyaç duyduğumu söyleyebilirdim. Bu tür bir yaklaşım, huzursuzluğumun doruğundayken konuşup benim gibi davranmadığı için Steve’in suçlu olduğunu ima etmek şeklindeki alışılmış davranışımdan çok farklı olabilirdi. Aynı şekilde Steve de farklı bir yol izleyip bu kavga modelini kırabilirdi. Sözgelimi, oğlumuz hakkındaki endişelerimizi ifade edeceğimiz bir konuşmayı o başlatabilirdi.
Labirentteki fareler bile, çıkmaz yola saptıklarında davranışlarını değiştirmeyi öğreniyorlar. Öyleyse biz neden, deney hayvanlarından daha aptalca davranıyoruz?
Eski kavgaları yinelemek, bizi değişim yarattığımızda yaşayacağımız huzursuzluklardan koruyor.Diğer kişiyi farklı hale getiremeyiz, ama biz kendimiz farklı bir şey yaptığımızda, eski dans artık alışılmış şekliyle devam edemeyecektir.
Saat altıda yorgun argın ve biraz olsun huzur isteyerek eve girdiğimde, hemen ya çocukların ya kendisinin sorunlarından söz etmeye başlıyor ya da şikâyet edecek başka bir şey buluyor. Beş dakika olsun uzanıp dinlenmeye çalıştığımda, arkamda dikilip dünyayı sarsacak bir sorunu tartışmaya başlıyor; örneğin, çöp kutusunun kırıldığını.”
Pek çok evli çift gibi onlar da evlilik sorunlarının tamamen diğer kişiden kaynaklandığını düşünüyorlardı ve bunu söze dökmeseler bile, evlilik terapisinden ikisi de aynı şeyi bekliyordu: diğerinin “düzeltilmesi” ya da “kendine getirilmesi.
Genelde, eşlerin karşı tarafla ilgili olarak yakındıkları özellikler, başlangıçta onları birbirine çeken şeylerdir. Sözgelimi Sandra, Larry’nin düzenli ve sakin ruh halinden etkilenmiş, Larry ise onun duygusallığını sevmişti. Sandra’nın tepkili, duygu odaklı yaklaşımı ile Larry’nin mesafeli ve mantıklı davranışları birbirini dengeliyordu. Ne de olsa, karşıt kutuplar birbirini çeker, öyle değil mi?
Kendisinin duygusal katılımı artarken, Larry’nin sakinleştiğini fark etti ve, “Bu seni kızdırmadı mı?” diye sordu. “Biliyorsun ki bu senin hayatın. Bu konuda hiçbir şey hissetmiyor musun?” Larry tabii ki bir şeyler hissediyordu. Bu onun kariyeriydi ve haksızlık da kendisine yapılmıştı. Ama onun tepki verme tarzı ve zamanlaması karısınınkinden farklıydı. Larry ayrıca Sandra’yı, kendisi adına tepki vermesi için kullanıyordu. Sandra’nın hızla patlaması onu zokayı yutmaktan kurtarmıştı. Bu olaydan dolayı huzursuzluk duymasına gerek yoktu artık, çünkü bu işi onun adına Sandra yapıyordu. Sandra ne kadar çok duygu gösterirse, Larry’nin içindekiler o kadar azalıyordu.Sandra, Larry’nin farklı şekilde tepki vermesini sağlayamazdı. Ama kendisi adına farklı bir şey yapabilirdi. Duygu işini Larry adına üstlenmekten vazgeçtiğinde, döngüsel dans da bozulmuş oldu.
Bir süre sonra Larry işle ilgili başka bir krizden söz ederken, onu sesini çıkarmadan ve sükûnetini kaybetmeden dinledi. Gerçekte Larry’ye ait olan duyguları ifade etmeye ya da kendisine ait olmayan bu soruna çözüm bulmaya kalkışmadı. Larry kendisine zaman ve fırsat tanındığında kendi sorununa gerçekten tepki verdi ve kendi ikilemiyle uğraşmaya başladı. Hatta bunalıma girdi.
SandraLarry’yi, annesiyle babasına karşı duyduğu öfkeyi fark etmekten de korumaktaydı. Bunu, Larry adına onları eleştirip öfkelenerek yapıyordu. Tabii Larry’ye de işin, onları savunmak şeklindeki basit yanı kalıyordu.
Sandra öfkeyle tepki verdi ve Larry’ye, onların sadece kendilerini düşünen soğuk insanlar olduklarını söyledi. Yıllar sonra bile onların bu ihmalkâr tutumlarından öfkeyle söz ediyor, ama bunu onlara değil, Larry’ye söylüyordu. Larry ne yaptı? Annesiyle babası için bahaneler yarattı ve davranışlarına mantıklı nedenler buldu, ama onun bu tavrı Sandra’yı daha da öfkelendirdi. Bu, her birinin davranışının, diğerinin aynı şeyi daha çok yapmasına neden olan bir diğer döngüsel danstı. Sandra onları eleştirdikçe Larry annesiyle babasının savunmasını üstleniyor ve Larry onları savundukça da Sandra eleştirilerinin dozunu artırıyordu. Oysa annesiyle babasının tavrı aslında Larry’yi, Sandra’dan daha çok etkilenmişti. Ne de olsa onlar Larry’nin ailesiydi. Ama Sandra’nın duygu işini onun adına üstlenmeye hazır olması karşısında Larry sadece, karısının saldırısına uğrayan annesiyle babasına karşı sadakatini hatırlıyordu.
Larry’nin annesiyle babasının davranışları kendisini rahatsız ettiğine göre, bu konuyla uğraşmanın kendi işi olduğunu anlamıştı. Suçlama ya da saldırı içermeyen bir mektup yazarak onlara, ziyaretleri için makul bir tarih belirlemek üzere kendisine danışılmasına önem verdiğini açıkladı. Konumunu sıcak bir dille ama açıkça ve kesinlikle ifade etti ve onların başlangıçta savunuya geçmeleri karşısında gerilemedi. Sonuçta, hoşlanmadığı konuları onlarla etkili bir biçimde konuşmaya başlamasıyla birlikte, uzun süredir duyduğu öfkenin azalmaya başladığını görerek şaşırdı. Larry’nin annesinin babasının sıcak ve olumlu bir tepki vererek, açıksözlülüğüiçin Sandra’ya teşekkür etmeleri onu daha da çok şaşırttı. Bu, Sandra’nın onlarla ilişkilerini kendi başına halletme yolunda attığı ilk adımdı ve bu arada, ikisiyle de daha açık ve kişisel bir ilişki kurmuş oldu.
Karısının yeni kararlılığının kendisini tehdit ettiğini hisseden Larry başlangıçta, böyle bir mektubun yazılmasına itiraz etti. Kendi tipik tarzıyla karısına, hoşnutsuzluğunu haklı çıkaracak mantıklı savunular sundu. Ama Sandra işleri değiştirmekte kararlıydı ve deneyimleri ona bu yaklaşımın işe yaramadığını öğretmiş olduğu için, kavgaya girmeyi reddetti. Bunun yerine Larry’ye, onun görüş açısına saygı duymakla birlikte, sorunlarla nasıl ve ne zaman uğraşacağı konusunda kendi kararlarını kendi başına vermek istediğini açıkladı.
Sandra ile Larry, sonuçsuz kavgalarında birbirlerini suçlamak için büyük bir enerji harcamışlardı. Çoğumuzda olduğu gibi onlarda da suçlama yöntemi, işi başlatan kişiyi aramaktı. Diziyi başlatanın aranması, çiftlerde yaygın olarak görülen bir suçlama oyunudur.
Kadın, öfkesini etkisiz şekilde (Sandra’nınLarry’ye, kayınvalidesi ve kayınpederi hakkında hiçbir şeyi değiştirmeyecek şekilde yakınması gibi) açığa vurduğunda ya da aşırı duygusal bir tutumla ifade ettiğinde, erkeğini tehdit etmez. Tam tersine, onun erkeksi serinkanlılığını korumasına yardım eder ve bu arada kendisi de çocuksu ya da mantıksız bir insan olarak algılanır. Değişim ancak, kadının sorunları belirlemesi ve öfkesini, yeni ve farklı bir şeye doğru ilerlemek amacıyla kullanması halinde gerçekleşir
Şikâyetçi bir kadınla, mesafeli, içine kapanık kocası arasındaki etkileşimi inceleyelim. Adam içine kapandıkça kadın daha çok şikâyet eder ve kadın şikâyet ettikçe, adam daha çok içine kapanır. Öyleyse, burada suçlu kimdir? Bu diziyi izleyen bir gözlemci, “Ben biliyorum!” der. “Suçlu, kadın. Önce o şikâyete başlıyor ve adamın canına okuyor, sonra da zavallı adam içine kapanıyor.” İkinci gözlemci, “Hayır,” der. “Her şeyi yanlış anlamışsın. Suçlu, adam. Önce işine gömülüyor ve ailesini ihmal ediyor, sonra kadın onun peşine düşüyor.
**Döngüsel dansın başı ya da sonu yoktur. Dansı kimin başlattığının önemi de yoktur. Burada asıl önemli soru şudur: “Bu danstan nasıl çıkarız?”
“Döngüsel dansta kendi adımlarımı nasıl değiştirebilirim?” Bu, diğer kişiye öfkelenmekte haksız olduğumuz anlamına gelmiyor. Ya da, bu tarz dansların ortaya çıkmasına yol açan mevcut cinsiyet rollerimizin hatalı olmadıklarını söylemek istemiyorum; – bunlar tabii ki hatalı. Hayır; bunun anlamı, değişmek isteyen diğer kişiyi değiştirme gücümüzün olmadığı ve böyle bir şey yapmaya kalkışmamızın, onu değişmekten koruyabileceğidir. Hepimizin katıldığı döngüsel danslarda yaşanan paradoks, budur.
Bir sonraki akşam SandraLarry’ye, salı ve cuma günleri çocukları onun yatırıp yatıramayacağını sordu ve kendisinin bu günlerde dışarı çıkmayı planladığını söyledi. Larry, çok işi olduğunu söyleyerek itiraz etti. Sandra onunla tartışmak yerine çocuk bakıcısını arayıp, bu akşamlar gelmesini sağladı ve salı akşamı, haftada bir yapılan bir yoga dersine gitti. Cuma akşamı ise bir arkadaşıyla birlikte önce sinemaya, ardından da, bir kadeh şarap içmeye gitti. Artık Larry’yi ne takip ediyor ne de araya mesafe koyup içine kapanıyordu. Tam tersine, enerjisinin çoğunu kendi ilgi alanlarına ve planlarına yöneltse de, ona karşı eskisinden daha sıcaktı. Her zaman rahat bırakılmayı istemiş olan Larry üç hafta bu şekilde yaşadıktan sonra huzursuzluk duymaya başladı. Karısını gözden kaybetmek onu şaşırtıcı derecede rahatsız ediyordu. Öncelikle, karısının akşamları ne yapıp ne yapamayacağını denetimi altına almaya çalışarak onu kavgaya zorlamak istedi. Sandra misilleme yapmaya kalkışmadan Larry’ye, kendisinin sosyal gereksinimlere sahip sosyal bir insan olduğunu ve yaşamının bu önemli bölümünü daha fazla ihmal edemeyeceğini açıkladı. Bu konudaki sıcak ama kesin kararlılığı Larry’nin, karısının ona karşı değil, ama kendisi için hareket ettiğini açıkça anlamasını sağladı.
Larry’nin kendi bağımlılığını ve güvensizliğini gittikçe daha çok hissetmeye başlamasıyla birlikte, beklenmedik bir şey oldu: Sandra ilk kez, kendi yalnız kalma isteğiyle yüzleşti. Bir süre takipçi ve mesafe koyucu rollerini tersine çevirerek sürdürdükten sonra en sonunda dengeyi kurdular.
**Döngüsel dansı kırmak için ilk adımı atan kişi neden Sandra’ydı? Sandra, Larry’ye göre daha büyük bir acı içindeydi ve ilişkideki duygusal takipçi rolü onu duygusal olarak daha kırılgan bir konuma sürüklüyordu. Eski yöntemlerinin kendisi için iyi sonuç vermediğini görünce, farklı bir şey yapma gücünü buldu.
Sözgelimi Sandra, Larry’nin çocuklarla yeterince ilgilenmemesini sürekli eleştirmekteydi. Ama Larry aileye yaklaşmak için adım attığı anda onun babalığında düzeltecek bir şey buluyor, davranışını eleştiriyor ya da ona, çocuklarla nasıl daha iyi iletişim kuracağı konusunda tavsiyede bulunuyordu. Geriye çekilip, Larry’nin çocuklarla kendi bildiği gibi ilişki kurmasına izin vermek onun için çok güçtü. Larry’nin çocuklarla daha çok ilgilenmesini istiyor, ama bir yandan da, daha hâkim ve etkili ebeveyn rolünü sürdürmek istiyordu.
Kendi gelişim ve büyümesiyle uğraşmaya başlamasıyla birlikte çocuklar konusundaki tutumu da yumuşadı. Artık onlara, yaşadığı boşluğu dolduracak bir şey olarak bakmıyordu. Sandra’nın çocukları ve kocası üzerinde aşırı yoğunlaşması, onu “Şu anda benim önceliklerim nelerdir?” “Geliştirmek isteyeceğim yeteneklerim ya da ilgi alanlarım var mı?” “Önümüzdeki yıllar için kişisel hedeflerim nedir?” gibi zor sorulardan korumaktaydı. Enerjisini bu zorlu konularla uğraşmaya yöneltmesiyle birlikte Larry’ye, araya girmeden ya da onu düzeltmeye kalkışmadan, çocuklarla kendi yöntemiyle yakınlaşma fırsatını vermeye başladı.
Sandra geriledikçe, Larry onun yerini aldı. Çocuklar da annelerinin enerjisini kendi yaşamına yönelttiğini ve artık, bir numaralı ebeveyn olarak ona sadık kalmalarına ihtiyaç duymadığını sezinlemişlerdi. Böylece huzursuzluk ya da suçluluk duymadan babalarına yaklaşabildiler. Bu Larry için önemli bir değişimdi, çünkü babalık ve bu alandaki yetenekleri konusunda kendi kaygılarıyla yüz yüze gelmişti.
Sandra yıllarca, Larry’yi değiştirmeye çalışmıştı. “Keşke değişse!” “Keşke farklı olsa!” Larry’deki bir değişimin kendi mutluluğunu sağlayacağına gerçekten inanıyordu. Ama enerjisini Larry’yi değiştirip kontrol altına almaya yöneltmesi, işlerin hep aynı kalmasına yol açmıştı. Çünkü [Başkasını değiştirmeye ya da kontrol etmeye çalışmak hiçbir zaman işe yaramayan bir yöntemdir.] Ve Sandra değiştiremeyeceği birisini değiştirmek üzerinde yoğunlaşırken, kendine ait olan gücü; yani kendini değiştirme gücünü kullanamıyordu.
Sözgelimi, Larry’nin ev işlerini yarım bırakması Sandra’yı gerçekten çok rahatsız ediyordu. Eski modelde Sandra, Larry’yi işi bitirmesi için zorlar, bunun üzerine Larry işi iyice savsaklar ve Sandra onu daha da çok zorlardı. Döngüsel dans savsaklamazorlama-savsaklama-zorlama şeklindeydi. Sandra, işin asla bitmemesi olasılığına rağmen işi Larry’ye yaptırmaya çalışırdı. Tahmin edileceği gibi, Sandra’nın zorlamaları, Larry’nin sorumsuz davranışlarından rahatsızlık duymamasına yarıyordu. Sandra’nın eleştirileri karşısında öfkelenip savunuya geçiyor ve bu da onu, işi bitirmekte yaşadığı zorluk konusunda kaygı ya da suçluluk duymaktan koruyordu. Sandra’nınLarry’yi değiştirme çabaları, onun kendi sorunlarıyla yüzleşmesinden kaçınmasını kolaylaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
“Bu bitirilmemiş işe ancak bir hafta daha katlanabilirim ve işi öfkelenmeden benim yapmamın da olanağı yok. Öyleyse, kendimi zorlanmış ya da öfkeli hissetmemem için ne yapabiliriz? Belki de, iş cumartesiye kadar bitmezse bir boyacı çağırılabilir.” Sandra’nın tavan konusunda yapabileceği bir şey tabii ki var; Larry bir anda dünyadan yok olsa, yaşamının geri kalan kısmını yarısı boyanmamış tavana bakarak geçirecek değil. Ama eski modelde Sandra tüm gücünü Larry’yi değiştirmeye yöneltmiş olduğu için, kendi başına hareket edip seçim yapma gücünü kullanamıyordu -ki bu da aslında, sahip olduğumuz tek güçtü.
4-ÇEKİLMEZ ANNELERİMİZE KARŞI DUYDUĞUMUZ ÖFKE: Maggie’nin Öyküsü
Eski bir ilişkide yeni bir konum aldığımızda yaşanacak güçlü huzursuzluklarla yüzleşmek yerine, öfkemizle, değişimin gerçekleşmesini engellemekten başka hiçbir işe yaramayacak iki şey yapabiliriz. İlk olarak, ailemizin üyeleriyle “yüzleşip” onlara nasıl düşüneceklerini, nasıl hissedeceklerini ve nasıl davranacaklarını söyleyebiliriz. Bunu yaparak, diğer kişiyi değiştirmeye çalışmış oluruz. İkinci olarak, kendimizi annemiz, babamız ya da kardeşlerimizden duygusal ve/veya coğrafik olarak uzaklaştırırız. Kronik öfke ya da sıkıntımızı tedavi etmenin en hızlı yolu tabii ki evden ayrılıp başka bir şehre (ya da daha iyisi, başka bir ülkeye) yerleşmek ya da, bize yeni ana baba olacak sempatik bir terapist bulmaktır. Aile ziyaretlerini aza indirebilir ya da bu ziyaretlerin nazik ve yapay geçmesini sağlayabiliriz.
Maggie her yıl annesini evine çağırıyor, ama onun ziyaretinin üçüncü gününde öfke ve bıkkınlık duymaya başlıyordu.
Onun olumsuzluğunu ve müdahaleciliğini ayrıntılarıyla açıklıyordu
Maggie üç aylık hamile olduğunu söylediğindeyse şöyle demişti: “Evini temizlemeye bile zaman ayıramazken, çocukla nasıl uğraşacaksın?”
Sözgelimi, annesine şöyle diyemiyordu: “Anne, bu hamilelik Bob’la ikimiz için çok şey ifade ediyor. İkimiz de çok heyecanlıyız ve arada bir endişelensem de, sonuçta her şeyin yolunda gideceğine inanıyorum.” Ya da: “Anne, para harcama şeklimin seninkinden çok farklı olduğunu biliyorum. Ama yaptığım şey benim için uygun; tıpkı seninkinin de senin için uygun olması gibi.” Maggie bunları söylemek yerine, eleştirildiğinde ya da takdir görmediğinde sessiz kalmayı tercih ediyordu. Sessizce öfkelenmek, kendini duygusal olarak uzaklaştırmak ve en sonunda patlamak arasında gidip geliyordu ve bu tepkilerin hiçbiri sorununa çare olmuyordu
Karşımıza çıkan tüm haksızlıklara ya da sıkıntı kaynaklarına kişisel olarak tepki vermemiz gerekli olmayabilir. Bazen, bazı şeyleri göz ardı etmek olgunluk gereğidir. Ama Maggie için sesini çıkarmamak –ve ardından, patlamak– annesiyle ilişkisinin acı verici bir kuralı haline gelmişti. Kendisi için önemli olan sorunları ele almayarak benliksizleşiyor ve sonuçta kendini öfkeli, harcanmış ve gergin hissediyordu.
Maggie’yi suskunluğu konusunda sorguladığımda, sesini çıkarmamasını haklı gösteren sayısız bahane sıraladı: “Bunu asla söyleyemem!” “Annem bunu dinlemez!” “Bu işleri daha da kötüleştirmekten başka bir şeye yaramaz.” “Bunu belki yüz kere denedim, ama işe yaramadı.” “Bu durum umutsuz.” “Bunu söylersem annem ölür.” “Bu benim için artık o kadar önemli değil.” “Siz annemi tanımıyorsunuz!” Bu sözler size tanıdık geldi mi? Ailede duygusal gerilim yükseldiğinde, yetersiz iletişimin suçunu çoğumuz diğer kişiye atarız. Sağır, inatçı, deli, umutsuz, çaresiz, kırılgan ya da sabit fikirli olan hep anne/baba/kardeştir. Konuşmamızı ya da ilişkinin değişmesini engelleyenin, diğer kişi olduğunu düşünürüz. Yakındığımız etkileşimdeki kendi rolümüzü ve böylece, değişim yaratma gücümüzü inkâr ederiz. Maggie sessiz kalmak ya da tartışıp kavga etmekten başka seçeneği yokmuş gibi davranıyordu; oysa deneyimleri ona, ikisinin de işe yaramadığını göstermişti. Öfkesini dışarı vurduğunda büyük bir sıkıntı duyuyor ve yeni bir sessizlik ve duygusal çekilme döngüsüne giriyordu.
Bebek sahibi olması, Maggie’nin içindeki savaşçıyı ortaya çıkarmıştı. Annesiyle, özellikle Amy’nin bakımı konusunda, durmadan kavga ediyorlardı.
Diğer bir kişiyi, özellikle de bir ebeveyni değiştirmeye çalışmak, yenilgiye yol açacak bir çabadır. Kızının onu, hata yaptığını itiraf etmeye zorlaması karşısında Maggie’nin annesi tahmin edilebileceği gibi, kendi inançlarına daha da sıkı sarılmaktaydı. Maggie, başka bir insanın duygu ya da düşüncelerini kontrol edemeyeceğini ya da değiştiremeyeceğini henüz öğrenememişti. Bu şekilde davranması, annesinde eleştirdiği katılığın daha da artmasına yol açıyordu.
Maggie, öfkesinin gerçek kaynağını henüz belirlememişti. Genellikle olduğu gibi bu örnekte de anneyle kız, sözde sorun üzerinde tartışıyorlardı. Amy’yi plana ya da acıkmasına göre emzirmek ve ağlatmak yerine uyuması için kucağa alıp sallamak gibi çocuk bakımı uygulamaları hakkında tartışmaları, buradaki gerçek sorunu gizlemekteydi: Maggie’nin annesinden bağımsızlığı.
“Ve böylece onu koruyorsun. Hiçbir sonuca gitmeyen kavgalara girerek ve asıl sorun hakkında açıkça konuşmayarak onu koruyorsun. Senin nerede durduğunu anlamasını sağlamaktansa, annenle kavga ediyorsun.”
Annesine kendi güçlü ve ayrı benliğini gösterme konusunda duyduğu korku ve suçluluğun azalmasıyla birlikte, bu ilişkide değişim yaratmaya hazır hale geldi. Artık o eski kavgalara girmeyecekti. Ya da, hem anne hem de yetişkin bir kadın olarak otoritesi sorgulandığında sessizce acı çekmeyecekti. Maggie, bağımsızlığını göstermeye karar vermişti.
Maggie içinin büyük bir öfkeyle dolduğunu hissetti ve bir an, annesine bağırmayı düşündü. Ama kavga etmenin, hem annesini hem de kendini korumaktan başka bir şey olmadığını artık biliyordu. Sessizlik de aynı anlama geliyordu. Hem kavga etmek hem de sessiz kalmak, Maggie’nin annesinden bağımsızlığını kazanamamasına yol açan yöntemlerdi. O anda, kavga etmenin bundan daha kolay olduğunu anladı. Annesine, kendi ayrılığını ve bağımsızlığını göstermek üzereydi. Bunu olgun ve sorumluluk sahibi bir tutumla yapacaktı. Annesinin de endişeli olduğu belliydi; kızının onunla böyle sakin ama kararlı bir tutumla konuşması alışılmış bir şey değildi
Maggie bir an duraksadı. İçinde, nedenini bilmediği büyük bir korku vardı
Maggie kendi konumunu savunma isteği duydu, ama kendini tuttu. Tartışmanın, sonuçta konudan uzaklaşmaya yol açacağını biliyordu; yani, kendisinin annesinden farklı ve bağımsız bir insan olduğundan ve dünyada kendine özgü bir varlık taşımasından. Annesi sözlerini bitirene dek onu sabırla ve saygıyla dinledi. Ona karşı çıkmaya ya da kavga etmeye kalkışmadı. Maggie artık farklı bir şey yapıyordu ve hem annesi hem de kendisi, bunun farkındaydılar.
Amy’nin beşiğinde ağlaması konusunda haklı da olabilirim, haksız da. Bunu bilemiyorum. Ama şu anda benim için önemli olan tek şey, Maggie’nin annesi olarak, kendi doğru bulduğum şeyi yapmam. Asla hata yapmayacağımı ya da son sözü hep benim söyleyeceğimi ima etmek istemiyorum. Benim söylemek istediğim şey, bağımsızlığımı ve Amy’nin annesi olarak özgüvenimi kazanmak için çok uğraştığım. Benim çocuğumla, benim doğru bulduğum şeyi yapmam benim için çok önemli.
Bana buraya gelmek yerine evde kalmam gerektiğini mi söylüyorsun? Seni rahatsız ediyorsam hemen gidebilirim.
“Burada durup, o çocuğu mahvetmene izin veremem!” Maggie’nin annesi gitgide daha mantıksız ve kışkırtıcı oluyor ve eski ilişkiye geri dönmek amacıyla farkına varmadan, Maggie’yi kavgaya çekmek istiyordu.
Maggie içinde yeni bir öfke dalgası hissetti, ama bu kez öfkesi çabucak yok oldu. Kavga davetini kabul edip eski modele geri dönmeyeceğini biliyordu
“Sana yardım etmeye çalışıyorum, ama sen yardımımı geri çeviriyorsun.” Maggie’nin sesi hâlâ sakindi. “Anne, seni eleştirmiyorum. Sana, yaptığının yanlış bir şey olduğunu söylemiyorum. Ben sadece kendi tepkimden söz ediyorum. Amy’yi kucağına aldığında sinirleniyorum, çünkü ben de anne olarak özgüvenimi kazanmaya çalışıyorum. Sana sadece ne hissettiğimi ve ne istediğimi söylüyorum.
Maggie’nin annesi ayağa fırladı ve içeri girip, kapıyı arkasından çarparak kapadı. Maggie bir an, annesinin intihar edeceği ve onu bir daha asla göremeyeceği gibi korkunç bir düşünceye kapıldı. Birden, başının döndüğünü ve dizlerinin titrediğini fark etti. Maggie ve annesi “ayrılık huzursuzluğu”nu yaşıyorlardı. Maggie artık, evden ayrılmaya başlamıştı.
Annesi öfkeyle odasına çekildiğinde Maggie de korkusu ve suçluluk duygusuyla baş başa kaldı.
Söylemesi gerekenleri söylemişti ve artık tek isteği, annesinin ya da kendisinin ortadan yok olmasıydı. Bu işe yaramaz. Önemli bir ilişkide vur-kaç tavrı uzun vadeli bir değişim doğurmaz. Maggie değişim konusunda gerçekten ciddiyse, kat etmesi gereken daha uzun bir yol var. Maggie’nin öncelikle (hem kendisinin hem de annesinin iyiliği için)
Sular durulup ilişkileri sakinleştiğinde Maggie, çocuk yetiştirme konusunda bir konuşma başlatabilir; –ne de olsa bu, annesinin uzman olduğu bir konudur. Maggie sözgelimi şöyle diyebilir: “Anne, bazen Amy’yi sakinleştirmeye çalışıyorum ama o ağlamayı sürdürüyor. Biz küçükken sen de böyle şeyler yaşamış mıydın? Bunu nasıl halletmiştin?” Ya da: “Dört çocuk yetiştirmek senin için nasıl bir şeydi; özellikle de, ikisi arasında sadece bir yaş fark varken?” Annesi buna karşılık, “Benden öneri istemediğini sanıyordum,” diye homurdanırsa Maggieona şöyle diyebilir: “Aslında bana önerilerde bulunulmasını –öneriler iyi bile olsa– pek yararlı bulmuyorum, çünkü kendi sorunumla kendim uğraşmalı ve kendi çözümümü bulmalıyım. Ama senin deneyimlerini ve bunlarla nasıl başa çıktığını öğrenmek işime yarayabilir.” Öneride bulunulmasını engellemek –tabii, sorun buysa– iletişim hatlarını kesmek anlamına gelmez. Bağımsızlaştıkça, aile üyelerimiz hakkında daha az değil, daha çok şey öğrenir ve onlara daha rahatça açılabiliriz.
Maggie, daha bağımsız bir benlik oluşturmanın getireceği huzursuzluk ve suçlulukla başa çıkabilecek mi, yoksa annesinin tepkisi karşısında duygusal olarak gerileyip, eskiden annesiyle yakınlıklarını korumalarını sağlayan bildik kavgalara geri mi dönecek? Top şimdi Maggie’de. Ve bu zorlu seçimi yapmak, ona düşüyor.
Maggie, eski modeli değiştirmeyi seçti. Arada bir başarısızlığa uğrayıp geçici olarak kavgaya, annesini eleştirmeye ya da kendini ilişkiden uzaklaştırmaya yöneldiği oldu. Ama her seferinde kendini toplayıp yoluna devam etti. Zaman geçtikçe, bağımsızlığını suçlamadan ve kendini uzaklaştırmadan ilan etmeyi öğrendi. Böylece annesiyle yeni ve daha olgun bir ilişki kurdu, yıllar boyunca süren kavgaları yüzünden konuşamadıkları konularda onunla konuşmaya başladı.
Annesi de, yardımcı ve yakın olmak için öneride bulunmak ya da eleştirmek dışında ne yapabileceği konusunda Maggie kadar şaşkındı.
Maggie ona ilk kez yazmaya başladığında babası, kendini daha da uzaklaştırarak tepki verdi. Bu, kızının değişim yaratmasına karşı attığı karşı adımlardan biriydi. Babasının “Eskisi gibi ol!” tepkileri, şekil olarak farklı olmakla birlikte, en az annesininki kadar çarpıcıydı. Ama Maggie sakin bir konum benimsemeyi başardı ve ona yazıp, hayatındaki önemli olayları ve konuları anlatmaya devam etti. Annesiyle babası arasındaki kavgalar hâlâ sürüyordu gerçi, ama Maggie’nin yeni bağımsızlık düzeyi, ikisinin arasındaki çatışmalardan uzak kalmasını sağlıyordu. Zamanla babasıyla ilişkisi de gelişip derinleşti.
Maggie’nin harcadığı çaba, etkisini gelecekteki kuşaklarda da gösterecek. Çocukları büyüdüğünde onlara bağımsızlık ve ayrılık hakkı tanımayı başaracak, çünkü ilk ailemizden kazandığımız bağımsızlık düzeyini kendimizden sonraki kuşağa da geçiririz. Maggie bu değişimi gerçekleştirmeseydi, ileride çocuklarına karşı aşırı ilgili ve tepkici olacaktı. Ya da, büyüdüklerinde çocuklarına uzak olacaktı ki bu da zaten, madalyonun diğer yüzüdür. Maggie bunun henüz farkında olmasa bile, yaptığı şey aslında paranın satın alabileceği en iyi “etkili ebeveynlik eğitimi.”
5-ÖFKEYİ REHBER EDİNEREK KULLANMAK: Daha Açık Bir Benliğe Giden Yol
(Bu kez öfkelenmeden) “Matthew,” dedim, “Seni elinde o keskin bıçakla gördüğümde korkuyorum. Elini kesmenden endişeleniyorum.” Bu noktada Matthew duraksadı, gözlerimin içine baktı ve sakin bir sesle, “Bu senin sorunun,” dedi. Hemen şu karşılığı verdim: “Çok haklısın. Korkmak gerçekten benim sorunum ve şu anda elinden bıçağı alarak bu sorunu halledeceğim.” Ve bıçağı aldım.
“Dinlemeyi bilmiyorsun,” yerine “Söylediklerim duyulmuyor,” demek, yapıcı diyalog kurma olasılığını tabii ki artıracaktır.
Karen, “Ama artık öfkeli değilim,” diyordu. “Bunun benim için bir anlamı kalmadı.” Karen tabii ki hâlâ öfkeli. Sadece, bunu fark etmiyor. Haksızlıklara boyun eğdiğimizde ya da kendimiz pahasına diğer bir insanı koruduğumuzda öfke duymamız kaçınılmazdır. Karen’ın öfkesini inkâr etmesinin ve kendi konumunu savunmada başarısız olmasının bir bedeli vardı. İşyerinde kendini yorgun ve isteksiz hissetmeye başladı. Değerlendirmeden iki hafta sonra, önemli bir form dosyasını yanlış yerleştirdi ve ciddi bir azar işitti. Bu kendi kendini sabote edici hareket belki de, patronunun ona hak ettiği değerlendirmeyi vermediği görüşünü kararlılıkla savunmaktansa, “Üstün” değerlendirmesini gerçekten hak etmeyen kötü çocuk rolünü üstlenmek için bilinçsizce yapılan bir hareketti.
Karen, patronunun tepkilerini değiştirmeye ya da kontrolü altına almaya çalışmamalı (zaten bunu başarması da mümkün değil). Patronunun tepkilerinin kendisini kontrol etmesine de izin vermemeli. Patronunun söyleyeceklerini dinleyerek ve ardından kendi konumunu yeniden bildirerek, amacına doğru ilerlemeye devam edebilir. Arada bir kırık plak gibi konuşmak kötü bir şey değildir
Karen öfkesiyle baş etmekte ne kadar ustalaşırsa ustalaşsın, patronunun fikrini değiştirmesi ya da adaletin tecelli etmesini sağlaması mümkün olmayabilir. Karen’ın yapabileceği şey, kendi konumunu bildirmek, seçeneklerinin farkına varmak ve kendi adına karar verme sorumluluğunu üstlenmektir. Karen patronuna karşı sakin ve açık davrandıkça, o da değerlendirmeyle ilgili kendi bakış açısı ve ne yapıp ne yapmayacağı konusunda açıklığa kavuşacaktır
Karen’ın gözyaşları ayrıca, patronuna suçluluk hissettirme amacını taşıyor olabilirdi (“Beni nasıl incittiğinizi görüyor musunuz?”); bu, nerede durdukları konusunda kesin bir bildirimde bulunmaları engellenen kadınların sık sık başvurdukları bir yoldu.
“Öğrenmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyi öğretiriz.”
Ruth önemli bir değişim gerçekleştirerek kocasını eleştirmek ya da ona talimat vermek yerine, kendi duygularını anlattı.
Araştırma asistanıyla ilişkisini bitirmeyi reddetti. Joan uzun bir kişisel karmaşa döneminden sonra kesin tavrını koydu ve şöyle dedi: “Bu ilişkiyi sürdürürsen, ben seninle ilişkimi sürdüremem.” Bunu tehdit etmek ya da duygusal bir şantaj yapmak amacıyla değil, ne yaşadığını anlatmak için söylemişti. Carl tepki vermedi ve yaşamına eskisi gibi devam etti. Bunun üzerine Joan ondan, evden ayrılmasını istedi. Kısa bir süre sonra Carl, Joan’i tamamen terk etti ve araştırma asistanının yanına taşındı.
Biraz yavaşlayın! Bir konuda henüz emin olmadığımızı ve bununla mücadeleye devam etmenin bize düştüğünü görmemizi sağladığı sürece öfkemiz, kişisel gelişim ve değişim için güçlü bir araç olabilir.
6- KUŞAKLAR ARASINDA: Katy ile Yaşlanmakta Olan Babası
Katy, öfkelendiğimizde çoğumuzun yaptığı şeyi yapıyor: Yargılıyor, suçluyor, eleştiriyor, ahlak dersi çıkarıyor, vaaz veriyor, talimat veriyor, yorumluyor ve psikanaliz yapıyor. Katy’nin ağzından, kendisi hakkında tek bir cümle bile çıkmıyor.
Katy’nin Babası Bu Tür Taleplerde Bulunmakta Haksız mı? Bilmiyorum.Yetmişikiyaşındakibudulbabanınyetişkinkızındantam olarak ne kadar talepte bulunmaya hakkı olduğunu kim bilebilir? On kişiye bu konuda fikirlerini sorsak, yanıt verenlerin yaşına, dinine, uyruğuna, sosyoekonomik sınıfına, kardeş durumuna ve aile geçmişine göre değişen on ayrı yanıt alırdık.
Katy’nin Babasıyla İletişimlerinde Yanlış Olan Ne? Öncelikle, Katy taktik kullanarak stratejik davranmıyor. Eleştirildiklerinde ya da neyi yanlış yaptıkları söylendiğinde çok az insan dinlemeyi becerebilir. Katy’nin babası gerçekten esnek bir insan değilse, kızının sözleri onda savunuya geçme gereksinimi yaratacak ve Katy’yi dinlemesi olasılığını azaltacaktır.
Katy için babasını eleştirmek ya da başkalarının da onu eleştirmelerini sağlamak kısa vadeli bir rahatlama ya da en azından, ahlaki olarak üstünlük duygusu getirebilir; ama bu noktada asıl yapması gereken, öfkesiyle bir şey yapmamaktır.
Gerilimin yüksek olduğu durumlarda çoğumuz zamanımızı, diğer kişiye tanı koyarak geçiririz. Tanı koymak gerçekten yararlı bir görüş sunma isteğini de yansıtabilir, ama genellikle, gizli bir suçlama ve kendini üstün görme şeklidir.
Sorun, Katy’nin. Babasıyla, kendini öfkeli hissetmemesi için uygun sınırları belirlemek ve açıklığa kavuşturmak için bir yol bulmalı. Çabalayan ve acı çeken, Katy. Bu onun sorunu.
Kimse bizim suçluluk duymamıza neden olamaz, bunu ancak deneyebilirler. Katy’nin eski modeli değiştirmesi durumunda babası hiç kuşkusuz ona zor günler yaşatacak, ama kendi duygularından sadece Katy sorumlu; suçluluk da dahil.
Bizden talep edilen şeylere tepki olarak öfke duyduğumuzda, ama davranışımızı değiştirmek için bir seçenek göremediğimizde ne yapabiliriz? Öfkemiz, bir soruna işaret eder, ama bu sorunun nasıl çözüleceğine dair en ufak bir ipucu bile getirmez. Öfke sadece, hissettiğimiz bir şeydir. Bize, biraz yavaşlamamız ve benliğimiz hakkında daha açık düşünmemiz gerektiğini söylerken bir yandan da, açıkça düşünmemizi güçleştirir.
Babası, “Beni şaşırtıyorsun, Katy,” dedi. “Annen yaşlandıklarında hem annesine hem de babasına baktı ve bundan hiç yakınmadı. Annen seni görse herhalde hiç gurur duymazdı.”
“Ne demek istediğini anlıyorum, baba.” Katy bu yemi yutmayı reddetmişti ve kendi sorununu sakince ele almayı sürdürüyordu. “Annemin her ikisine de bakabilmesi beni hep etkilemiştir. O, öfkelenmeden verici olmak konusunda çok yetenekliydi. Ama ben annem değilim. Ondan farklıyım ve onun gibi davranabileceğimi hiç sanmıyorum. Sanırım ben annemden daha bencilim.”
“Doğrusunu söylemek gerekirse, senin bu konudaki deneyimlerini benimle paylaşman yararlı olabilir. Senin de başına böyle bir şey gelmiş miydi? Annen hastalanıp kendine bakamaz hale geldiğinde ne hissetmiştin? Onu huzurevine yatırmak kimin aklına geldi ve bu konuda senin fikrin neydi?”
O anda Katy’nin içinden, babasına eskisi gibi tavsiyede bulunup dışarı çıkarak insanlarla tanışmasını ve elindeki kaynakları kullanmasını söylemek geçti. Ama deneyimleri ona, bunun bir işe yaramadığını göstermişti. Bunun yerine, kendi sorununu tartışmayı sürdürdü.
Katy, ailevi bir soruna öfkeyle tepki vermektense konuyu (bu örnekte, yaşlı anne ve babaya kimin bakacağını) açıkça ele alarak konunun zehirini almıştı. Sonuç olarak, ele alınmamış konu hakkında bilinçaltında yaşanan huzursuzluk yok olacak ve Katy, durumunu daha nesnel bir şekilde düşünebileceğini görecek. Katy ayrıca, babasını, yaşlı anne babasıyla kendi deneyimleri hakkında sorgulamaya başlıyor. Diğer aile üyelerinin sizinkine benzer sorunları kuşaklar boyunca nasıl hallettiklerini öğrenmek, tepkiselliği azaltıp bireyin kendisi hakkındaki açıklığını artırmasının en iyi yollarından biridir.
“Babama hayır dediğimde yine de suçluluk duyuyorum. Ama evet demeyi sürdürürsem de öfkeleneceğim. Öyleyse, değişmek istiyorsam, bir süre suçluluk duygusuna katlanmayı öğrenmeliyim.” Ve aynen öyle yaptı: Suçluluk duygusuna katlandı, ama bu o kadar zor bir şey değildi ve suçluluğu zamanla yok oldu
Bu durum Katy’yi rahatlatmakla birlikte bir yandan da kaygılandırmıştı. Babasıyla uğraşmasının hayatını ne kadar düzenlemiş olduğunu ve bunun da, kendi yaşıtlarından soyutlanmışlığıyla yüzleşmekten kaçınmasına yardımcı olduğunu gördü. Ayrıca, yardım istemekte değil, yardım etmekte daha iyi olduğunu öğrendi.
Katy’nin babası için yapmaya ve yapmamaya karar verdiği işlerin ne olduğu hiç önemli değil. Katy’nin çözümü sizin ya da benim için doğru olmayabilirdi. Burada asıl önemli olan, kendi ailesiyle ilgili olarak yaptıkları ve böylece, hem kökleriyle bağlantısı, hem de birey olarak ayrılığı ve açıklığı hakkında daha çok bilgilenmesiydi.
7- KİM, NEDEN SORUMLU: En Zorlu Öfke Sorusu
Duygularımıza neden olarak diğer insanları sorumlu tutmaktan ve bizim seçim ya da tepkilerimize diğerlerinin verdikleri tepkiler yüzünden kendimizi suçlamaktan vazgeçtiğimizde, öfkeyi değişim aracı olarak kullanmaya başlarız. Biz, kendi davranışımızdan sorumluyuz. Ama diğer insanların davranışlarından sorumlu değiliz ve onlar da bizim davranışlarımızdan sorumlu değiller.
Veteriner hayvanı muayene ettikten sonra şöyle dedi: “Beni hemen aramalıydınız. Köpeğiniz ölebilirdi.” Stephanie, Jane’e çok öfkelenmişti. “Eğer hayvana bir şey olsaydı bu senin suçun olurdu.” dedi
Stephanie daha sonra şu açıklamayı yaptı. “Doktoru aramadım, çünkü hatalı çıkarsam Jane bana yapmadığını bırakmazdı. Veterineri geceyarısı boş yere uyandırmış olsaydım, Jane haftalarca bunu tekrarlar ve beni nevrotik bir kaygıcı olarak görmek için bir neden daha bulmuş olurdu. Jane’i seviyorum, ama onun ne kadar çekilmez biri olduğunu siz bilemezsiniz. Kendinden o kadar emin ki, benim kendi fikirlerimden kuşkulanmama yol açıyor.” Bu açıklamada Stephanie, kendi davranışlarından Jane’i sorumlu tutmaktadı
Karar vermeyi gerektiren bir durum (bu örnekte, köpeğin hastalanması) oluşur. Stephanie, fikrini biraz çekingen bir tavırla belirtme eğilimindedir. Jane ise, onunkinden farklı olabilen fikrini, tamamen kendinden emin bir tavırla belirtmektedir. Bunun üzerine Stephanie ya ilk fikrinden kuşkuya düşer, ya da bunun kavgaya değmeyeceği sonucuna varır. Ama her iki durumda da kararı Jane’e bırakır. Bu model genellikle ikisi için de iyi yürür ve sular durgun kalır. Ama (bu örnekte görüldüğü gibi) huzursuzluğun ve gerginliğin yükseldiği durumlarda Stephanie, Jane’in kararının sonucu hoşuna gitmediğinde ona öfkelenir. Stephanie bu durumda ya Jane’den uzaklaşır, ya da onun kararını eleştirir.
Jane, iki kız kardeşin büyüğüdür. Bu konumdaki birisinin doğal lider olması ve içten içe, sadece kendisi için değil, diğer kişi için de en iyiyi bildiğine inanması alışılmış bir durumdur. Stephanie ise iki kız kardeşin küçüğüdür ve bu nedenle, sorumluluğu başkalarına bırakmaya alışkındır. Liderle kıyasıya mücadele edebilir belki, ama liderlik ona önerilse, ne yapacağını şaşırır. Kişinin kardeş durumunun, hayata yaklaşımını etkilediğini bilmek bile yararlı bir şeydir. Stephanie denetimi ele almakta, Jane ise ele almamakta zorluk çekiyorlarsa, kendi kardeş konumlarındaki kişilerin gerilim altında genellikle davrandıkları şekilde davrandıklarını anlamaları, durumlarına espriyle ve kendilerini eleştirmeden yaklaşabilmelerini sağlayacaktır.
“Jane, sen kendinden çok eminsin. Seninle tartışmak olanaksız, çünkü sen hep haklısın ve benim fikirlerimi dinlemiyorsun. Kendine o kadar güveniyorsun ki, kimse seninle tartışamıyor. Bu her şeyi ben bilirim tavrından bıktım. Fikrimi söylediğimde, bunun doğru ya da yanlış olduğunu belirtiyorsun. Kendi düşüncelerimden kuşkuya düşmeme yol açıyorsun. Üstelik kontrolü eline alıyorsun ve her şeyi istediğin şekilde yönlendiriyorsun
“Jane, ilişkimizdeki sorunu düşündüm. Sanırım bunun, karar vermede ve sorumluluk üstlenmede zorluk çekmemle ilgisi var. O gece veterineri aramadım, çünkü sen fikrini o kadar güvenle söyleyince ben kendi fikrimden kuşku duymaya başladım. Ve sen fikrimi eleştirip, bu kadar kaygılandığım için beni küçümsediğinde –ki bu hiç hoşuma gitmiyor– gerilemeye daha da hazır duruma gelerek tepki verdim. Bunu çok sık yaptığımın farkındayım. Bunun için de, kendi kararlarımı verip sahip çıkmaya çalışacağım. Hatalar yapacağımı ve ilişkimizin bir süre gergin olacağını biliyorum ama şu anki durum beni tatmin etmiyor. Ancak ailemdeki kadınların kendi kararlarını verme konusunda pek başarılı olmadıklarını biliyorum; dolayısıyla bu konuda öncülük etmek benim için kolay olmayacak.”
“Rich, yaptığım ev işi miktarıyla ilgili bir sorunum var. Yemek pişirme ve temizlik işlerinin yarısından fazlasının sorumluluğunu üstlendiğimde öfkeleniyorum, çünkü payıma düşenden fazla yük taşıdığımı düşünüyorum. Ayrıca, yoruluyorum da. Sanırım benim en büyük sorunum sürekli çok yorgun olmam. Enerjimi koruyup kendime daha çok zaman ayırmamı sağlayacak bir yol bulmalıyım.”
Lisa kocasını eleştirmedi ve ona, iyi bir erkeğin nasıl davranması gerektiği konusunda dersler vermedi. Bunun yerine, kendisi için giderek sorunlu hale gelen bir durum hakkındaki duygularını aktardı. Rich’in, “Tanıdığım diğer kadınlar bu işleri gayet iyi hallediyorlar,” demesi üzerine de şu yanıtı verdi. “Peki, ama ben diğer kadınlar gibi değilim. Ben, benim.”
Birkaç ay sonra Rich hâlâ, çöpü döküp bahçeyle ilgilenmekten başka bir şey yapmıyor ve Lisa’nın öfkesi de sürüyordu. Lisa’yla konuştuğumuzda, kendi davranışlarını değiştirmemiş olduğunu gördüm. Her zamanki gibi Rich’in arkadaşlarını ağırlıyor, onun çamaşırlarını yıkıyor, yemek hazırlıyor, bulaşıkları yıkıyor ve hatta,Rich’in çalışma odasını temizliyordu. Lisa ağzıyla şöyle diyordu: “Yorgunum, öfkeliyim ve bu konuda bir şey yapma ihtiyacı duyuyorum.” Ama davranışlarıyla statükoyu koruyordu. Kısacası, sorunu hakkında bir şey yapma sorumluluğunu üstlenmiyordu
Lisa bu değişimi Rich’e karşı değil, kendisine karşı duyduğu sorumluluk nedeniyle gerçekleştirmişti. Eğer “grev” ilan etmiş ya da bütün bunları, Rich’ten intikam almak için yapmış olsaydı, aralarındaki sorunlar daha da derinleşirdi
Rich’in de bazı değişiklikler gerçekleştirdiğini ve Lisa’nın bunlara tepki olarak karşı adımlar attığını eklemeliyim. Birbirimize genellikle “Lütfen değiş!” ve “Lütfen eskisi gibi ol!” karışımı mesajlar veririz. Rich ev işlerinin bir kısmını üstlendiğinde Lisa hemen, ona istemediği halde önerilerde bulunmaya ya da onu bu işte yeterince iyi olmadığı için eleştirmeye başladı. Bir insandan ev işlerini daha çok üstlenmesini istedikten sonra ona “Bu işi benim yaptığım gibi yap,” ya da “Bu işi, yapmanı istediğim şekilde yap,” demek, değişimi engelleyen bir adımdır. Lisa, Rich’in ev işleriyle daha çok ilgilenmesini gerçekten istiyorsa (ki bu, o alandaki kontrolün bir kısmını ona devretmek istediğini gösterir), Rich’in bu işi kendi yöntemiyle yapmasına da hazır olmalıdır
Rich’in değişmeye başlamasıyla birlikte Lisa bir sorun daha yaşadı: Kocasının daha çok ev işi yapmasından öte, ev işi yapmayı istemesini de istiyordu. Lisa “Dün gece bulaşıkları yıkadı,” diyordu. “Ama akşamın geri kalan kısmında surat asıp durdu. Buna değmez.” Burada da, Lisa’nın değişimden huzursuzluk duyduğunu görüyoruz. Surat asmak Rich’in sorunu. Onun duygularını onarmak ya da değiştirmek Lisa’nın işi ya da sorumluluğu değil. Bugüne kadar surat asmaktan kimse ölmemiş olsa da, dünyanın duygusal kurtarıcıları olan kadınlar diğerlerinin duygularıyla baş etmeye çalışmalarına izin vermekte büyük zorluk çekerler. Lisa uzaklaşmaktan ya da eleştirmekten kaçınabilirse ve Rich‘in istediği gibi somurtmasına tepki göstermeden izin verebilirse, kocasının surat asmaları zamanla geçecektir
Son bir soru daha: Lisa değişim konusunda gerçekten ciddiyse, her şeyin ortaya döküleceği bir kavgaya neden girmiyor? Lisa ciddi olduğunu, sesini yükselterek gösteremez mi? Eğer Lisa‘nın kendini iyi hissetmesini sağlayacak ve durumu eskisi gibi sürdüremeyeceği konusunda açıklık kazanma sürecinin bir parçası olacaksa, kavga etmekte kötü bir şey yoktur. Bu tür çatışmalarda önemli olan kavga etmekten ya da etmemekten, sesimizi yükseltip yükseltmemekten çok, (Lisa örneğinde, ev işlerinde) aşırı yüklenmeye artık devam edemeyeceğimize duyduğumuz inancın artmasıdır.
İlişkilerde kadınlar genellikle, “kurtarıcı” ya da “tamir edici” rolü üstlenerek aşırı yüklenirler. Diğer insanları şekillendirmek ya da sorunlarını çözmek bizim görevimizdir, üstelik bunu yapmak gücümüz dahilindeymiş gibi davranırız. Bir kişinin attığı ya da atamadığı tüm adımlara tepki verebilir ve sıkıntıyla yoğun öfke ya da umutsuzluk arasında gidip geliriz. Yardım etme çabalarımızın işe yaramadığını görünce, durup farklı bir şey yapmayı dener miyiz? Tabii ki hayır! Sandra ve Larry örneğinde (3. Bölüm) gördüğümüz gibi, başarısız çabalarımızı iki katına çıkarır ve sonuçta, istediğimiz gibi şekillenmeyen aşırı yüklenen bireye gittikçe daha çok öfkeleniriz.
“Bu kadar kötü durumda olduğu için Brian adına üzülüyorum. Ama aynı zamanda ona öfkeleniyorum da. Yaptığı iki şey beni sinir ediyor: Öncelikle, bunalıma girince arayıp para ve öneri istiyor. Sonra parayı harcıyor –tabii, asla geri ödemiyor– ve önerilerimi göz ardı ediyor. Onu iki terapiste gönderdim, ama yarım bıraktı. Yaşamını düzeltmek için okuyabileceği kitaplar önerdim. Beni aradığında onunla telefonda konuştum –tabii, hep ödemeli arıyor– ve hayatını düzene sokmak için neler yapabileceğini söyledim. Brian beni dinliyor, ama sonra söylediklerimi yapmıyor. Onunla yüzleşmeyi denedim, ama bu da işe yaramadı. Kendimi artık tükenmiş ve öfkeli hissediyorum. Ama o yine de benim kardeşim ve onu geri çeviremiyorum. Annemlerle arası bozuk, benden başka gidecek kimsesi yok.”
Suçlu kim? Umuyorum ki artık bu suçluluk terimleriyle düşünmeyi bırakmışsınızdır. İlişkiler çizgisel (A, B’ye neden olur ya da B, A’ya neden olur) olmaktan çok, döngüseldir (A ve B karşılıklı olarak döngüyü teşvik ederler). İlişkide bir model oluştuğunda, bu modeli iki taraf da sürdürür.
Lois, Brian’la aralarındaki eski modeli değiştirmek istiyorsa işe, yardımcı olmaktan vazgeçerek başlayabilir. Basit mi geldi size? Diğer insanları kurtarıp düzeltmenin kutsal bir görev olduğuna inananlar için dünyadaki en zor şey, yardımcı olmaya çalışmaktan vazgeçmektir.
Brian, yine sıkıntı içindeyken kendisini aradığında, Lois onu anlayışla dinleyebilir ve durumu hakkında sorular sorabilir. Sonunda da, abartıya kaçmadan şöyle diyebilir: “Gerçekten zor günler geçirdiği anlaşılıyor, Brian. Bunu duyduğuma üzüldüm.” Brian‘ın para istemesi durumunda da şöyle yanıt verebilir: “Sana daha fazla para vermemeye karar verdim, Brian. Bazı şeyler için para biriktiriyorum ve bunun benim için daha öncelikli olduğuna karar verdim; kendi başınasın, oğlum.” Lois bunu sıcak ve esprili bir tarzda söyleyebilirse daha iyi olur. Brian’ın onu, “Bencillik bu,” diye suçlaması halindeyse şöyle diyebilir: “Sanırım haklısın. Yaşlandıkça bencilleşiyorum.”
Yardımcı olmamayı öğrenmek, ilişkilerde belli bir tutum benimsemeyi, ayrılık ile birliktelik güçleri arasında denge kurabilmeyi gerektirir. Lois’in, “Beni bu işe karıştırmaya kalkma, bu benim sorunum değil,” demesi halinde eski model değişmeyecektir. Bu, tepkici ve mesafe koyucu bir konumdur. Aynı şekilde, Lois’in, “Bundan sonra sana tavsiye ya da para vermeyeceğim, çünkü bu senin için iyi değil,” demesi de, “Senin için en iyi olanı ben bilirim” tavrını benimsemesi anlamına gelir. Yardımcı olmamayı öğrenmek, diğer kişilerin sorunlarının çözümlerinin bizde olmadığını kabullenmeye başlamamızı gerektirir. Doğrusunu söylemek gerekirse, kendi sorunlarımızın çözümlerini bile bulamadığımız zamanlar oluyor.
Lois Brian’ın yardımına koşmaktan vazgeçmekle birlikte, zor zamanlarında ona ilgi ve destek gösterebilir.
Anneler çocuklarının belli bir şekilde düşünmelerini, hissetmelerini ya da davranmalarını sağlayamazlar, ama hangi davranışlara hoşgörü gösterip hangilerine göstermeyecekleri ve kötü davranışının sonuçlarının ne olacağı konusunda katı, kararlı ve açık görüş sahibi olabilirler.
Kızımız ya da oğlumuz üzüntüsünü, öfkesini, acısını ya da kıskançlığını ifade ettiğinde ilk tepkimiz, hemen koşup bu duyguları yok edecek ya da durumu düzeltecek “bir şey” yapmak olur. Bu “bir şey” öneride, yorumda bulunmak ya da yatıştırmak olabilir. Konuyu değiştirmeye ya da çocuğu neşelendirmeye çalışabiliriz. Çocuğumuzu, bu şekilde hissetmediğine, ya da hissetmemesi gerektiğine ikna etmeyi deneyebiliriz.
Alicia kızına, öfkesinin ve gerginliğinin yanlış, aşırı ve istenmedik bir şey olduğunu iletiyor. Alicia, Carlos’la çıkmakla yetinmiyor; Carlos’la çıkmasını kızının da istemesini istiyor. Kızının kaba davranışlarından vazgeçmesinden (ki bu son derece mantıklı bir istek) öte, Carlos’u sevmesini ve onun iyi bir adam olduğunu düşünmesini istiyor. Alicia‘nın bunları istemesi çok mantıklı. Ama yine de, çocuklarımızın duygu ve düşüncelerini değiştirmemiz mümkün değil. Daha da önemlisi, bu bize düşmez. Bunu yapmaya çalışmak, öfkemizi ve sıkıntımızı daha da artırmaktan başka işe yaramayacaktır. Ayrıca, çocuğun aile içinde açık ve ayrı bir “ben” oluşturma çabalarını da engelleyecektir.
Alicia ilk olarak Claudia’nın duygu ve düşüncelerini, değiştirmeye çalışmadan dinledi. Kızına öneride bulunmadı, onu yatıştırmaya, eleştirmeye ya da talimat vermeye kalkışmadı. Bunun yerine, anlayışlı ve onarma amacı taşımayan sözler söyledi: “Galiba bu akşam dışarı çıkmama çok kızıyorsun.” “Carlos’tan pek hoşlanmıyorsun, değil mi?” Annesinin sakin ve tepkisiz bir tutumla onu dinlemesi karşısında Claudia da yatıştı ve annesiyle babasının boşanmalarıyla ilgili öfke, korku ve mutsuzluklarını açıkça ifade etmeye başladı. Kızının sorunlarını bir şey yapmak zorunda kalmadan dinleyebilmek, Alicia‘nın omuzlarından ağır bir yükün kalkmasını sağlamıştı.
Eski modelde ise Alicia, Claudia’ya boyun eğiyor ve ardından, kendisini yönlendirdiği için kızına öfkeleniyordu (“Bu çocuk istediği her şeyi yaptırıyor!”)
Yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da değişim, diğer kişiyi yapılandırmaktan vazgeçip modelleri gözlemeye başladığımızda ve kendi davranışlarımız için yeni seçenekler bulduğumuzda gerçekleşir.
(“Claudia’dan boşanma konusundaki duygularını ifade etmesini ne kadar çok istersem, o kadar çok içine kapanıyor. Ama onu zorlamaktan vazgeçip, boşanma hakkındaki kendi tepkilerimi anlattığımda bazen konuşmaya başlıyor.”)
8-ÜÇLÜ DÜŞÜNMEK:Aile Üçgenlerinden Çıkmak
Bir ilişki ya da bağlamda arka planda kalan sorunlar diğerlerini de mutlaka etkiler. Bu gerçeği gördüğümüzde, öfkemizin yanlış hedefinden özür dileyebilir ve yolumuza geri dönebiliriz: “Sana bağırdığım için özür dilerim, ama iş yerinde amirim canıma okudu.” “Sağlığım konusunda endişeliyim, sanırım sana patlamamın nedeni de bu.”
Araştırmalar, erkek egemenliğindeki ortamlarda yetkili konumunda çalışan kadınların kendilerini açıkça tanımlamakta ya da kadınlara özgü sorunları saptamakta, kadın ve erkek sayıları dengelenene dek başarılı olamadıklarını gösteriyor.
Öfkelendiğimizde, modeller yerine insanlarda sorun buluruz.
Anne, kocasıyla ilgili sorunlarını evliliği içinde tutacağına, kızına dert yanabilir.
Sözgelimi, annemizle ya da babamızla ilişkimiz, onların kendi aralarında savaş vermelerinden etkilenmez. Diğer kişilerin kavgalarının arasına girmeyiz ve onları da kendi kavgalarımıza sokmayız. Sue’ya kızdığımızda, gidip Sally’ye yakınmak yerine, sorunu Sue’yla konuşuruz. Öfkeyi ya da gerilimi bir ilişkiden diğerine saptırmayız. İdeal olan budur. Ancak bunu her zaman beceremiyoruz. Tüm insani sistemlerde üçgenler görülür. İki insan arasında huzursuzluk arttığında ya da çatışmalar yüzeye çıktığında, üçüncü bir taraf otomatik olarak ve bilinçsizce çatışmanın içine çekilir. Hepimiz, farkına bile varmadan üçgenlere gireriz. Bunlardan çoğu özellikle bir sorun içermez, ama biri ya da birkaçı gerçekten sorunlu olabilir. İçinde olduğumuzu bile fark etmediğimiz bir şeyden nasıl çıkabiliriz.
Bayan Kesler, Billy’nin kurtarıcısı konumunda etkileşime girdiğinde, Bay Kesler’ın eleştirilerinin odak noktası haline geldi ve üçgen değişti.
Bunun ardından Bay Kesler karısına, iş yerindeki bir olayın kendisini kızdırdığını ve Billy’ye bu denli sert tepki vermesine biraz da bunun neden olduğunu söyler. Bayan Kesler da onun Billy’yi eleştirmesine karşı bu denli duyarlı olmasının nedenlerinden birinin, babasının (Billy gibi en büyük çocuk olan) ağabeyiyle sürekli kavga etmesi ve bunun kendisi için büyük bir gerginlik nedeni olduğunu söyler. Bay ve Bayan Kesler, kişisel ya da çalışma hayatlarıyla ya da ilişkileriyle ilgili diğer konulara geçerek Billy konusunu arkalarında bırakırlar.
Diğer bir ilişkiye başarısız müdahalelerimizi sürdürdüğümüzde bir üçgenin parçası haline geliriz. Bayan Kesler’ın önündeki en zor iş, kocasıyla oğlunu kendi başlarına bırakıp, aralarındaki ilişkiyi o olmadan yönetmelerini sağlamaktı.
İlk olarak kocasına gidip, Billy’yle aralarındaki ilişkiye karıştığı için özür diledi. İlişkileri konusunda tüm çözümleri kendisi biliyormuş gibi davranmakla işleri daha da kötüleştirmiş olabileceğini kabul etti. Kocasının Billy konusundaki kaygılarına anlayış gösterdi, onun baba olarak ilgisini ve oğlunun sorumluluk sahibi bir insan olmasına yardım edişini övdü. Son olarak, Billy’yle ikisinin sorunlarını çözeceklerine emin olduğunu söyledi. Oğluna ise şunları söyledi: “Billy, babanla ikiniz tartıştığınızda araya girip Kızılhaç rolü oynamanın beni yorduğunu hissediyorum. Sen akıllı bir çocuksun ve babanı neyin çileden çıkardığını biliyorsun. Babanla sorunlarınızı kendi aranızda çözebileceğinize inanıyorum. Bundan sonra, kendi başınasın.”
Billy farkına varmadan, babasıyla ayrı bir ilişki kurmak için annesinin iznine sahip olup olmadığını sınıyor, adaletsiz ve yetersiz olarak damgalanmış bir babayla müttefiklik etmek üzere annesine sadık kalmasının gerekip gerekmediğini görmeye çalışıyordu. Bayan Kesler bu yeni davranışıyla Billy’ye, babanın dışarıda kalacağı eski üçgeni koruma niyetinde olmadığını söylüyordu. Billy annesi için endişelenmeden babasıyla ilişkisini düzeltebilirdi.
“Billy’yle ikiniz birbirinize girdiğinizde bazen, kendimi huzursuz ve sinirli hissediyorum. Tepkimin nedeninin ne olduğunu bilmiyorum, ama böyle bir şey hissettiğimde odadan ayrılabilir ya da yürüyüşe çıkabilirim, çünkü bu bana iyi geliyor.” Kendi duygularıyla tepkilerinin sorumluluğunu aldığını ve huzursuzluğuna neden olmaktan dolayı onu suçlamadığını açıkça belirtti. Bayan Kesler bu süreç boyunca, kocasının ve oğlunun kendi yardımı olmadan ilişkilerini düzeltebileceklerine inandığını belirtmeyi de ihmal etmedi.
Bunlar neden olmuştu? Üçgenler huzursuzluk yaratan sorunların gömülü kalmasını sağlarlar; üçgenlere katılmamızın nedeni de budur. Üçgen bozulduğunda ve her bir aile üyesiyle, üçüncü bir tarafın müdahalesi olmadan birebir ilişkiler kurduğumuzda, gizli kalmış sorunlar yüzeye çıkar. Duygusal olarak bu zor bir durumdur, ama bize diğerlerinin üstünde yoğunlaşmaktan vazgeçme ve kendi benliğimize daha yakından bakma fırsatı sunar.
Billy ile babası arasındaki ilişkinin neden Billy’nin sekiz yaşına girip üçüncü sınıfa başladığı bir dönemde gerginleştiğini anladım: Billy şu anda, Bay Kesler’ın babasını kaybetmiş olduğu yaşta. Ayrıca Bay Kesler da otuz altı yaşında, yani babasının öldüğü yaşı yeni geçmiş. Bay Kesler’ın bu dönemde bir yıldönümü tepkisi yaşaması ve babasının ölümüyle ilgili, bilinçaltındaki duygularının yeniden harekete geçmesi son derece doğal.
Ailenin gerilimle başa çıkmak üzere kullandığı tek yol “sorunlu çocuk” üzerinde yoğunlaşmaksa, sonuçta ortaya ciddi sorunları olan bir çocuk çıkacaktır. Ailenin gerilimle başa çıkmak üzere kullandığı tek yol evlilik içi kavgalarsa, bu kez de, evlilikte ciddi sorunlar yaşanacaktır.
Doğum sırası, ebeveynlerin bizi algılayıp damgalandırma şekillerini ve bizim de kendi çocuklarımıza bakışımızı etkileyen en önemli etkenlerden biridir.
Tabii ki söylemeli. Sarah, bu gibi konularla ilgili duygu ve düşüncelerini Jerry’ye rahatça anlatabilmeli. Oğluna, bu durumla ilgili sorununun ne olduğunu söyleyebilir. Ama bunu yapmak yerine eleştiriyor, öneride bulunuyor ve suçluyor. Eğer Sarah durumdan memnun olsaydı sorun yaşanmayacaktı. Ama memnun değil. Sarah’nın anlattığına göre, Jerry’yle etkileşimleri genellikle çatışma ve/veya uzaklaşmayla sonuçlanıyor. Bu model uzun süredir devam ediyor ve Sarah kendini hem öfkeli, hem de mutsuz hissediyor.
Sarah Üçgenden Çıkmak İçin Ne Yapabilir? Üçgenden çekilmenin üç temel şartı: sakinliği korumak, dışarıda kalmak ve pes etmemektir.
Sarah’nın oğluyla duygusal yakınlığını koruması ve bu arada, Julie’yle de duygusal bağlantı kurması anlamındadır. İşler kızıştığında Sarah geçici olarak araya mesafe koyabilir; ama dışarıda kalmak, bağlantıyı kesmek anlamına gelirse, modeller genellikle değişmeden kalırlar.
Kimi zaman çok öfkeli tepkiler veriyorum ve sanırım sen de bunun hedefi oluyorsun. Ama duygularımın bana ait bir sorumluluk olduğunu ve anneni mutlu etmenin senin görevin olmadığını artık anlamaya başlıyorum. Senin görevin, kendin için en iyi ilişkiyi bulmak; bunun Julie’yle olup olmayacağına ancak sen karar verebilirsin. Senin için karar verecek ya da en iyisinin ne olduğunu bilecek durumda değilim. Julie’ye bir şans olsun vermedim!”
Jerry giderek artan bir sıklıkla annesini, kendisiyle birlikte Julie’yi eleştirmeye kışkırtıyordu. Ama Sarah zokayı yutmamakta kararlıydı. Oğluna şöyle diyordu: “Şey, sen Julie’yi benden çok daha iyi tanıyorsun. Bu durum seni rahatsız ediyorsa, onunla konuşabilir ve düşüncelerini anlatabilirsin.”Yada:“Sorun ne olursa olsun,ikinizin birlikte halledeceğinize eminim.” Sarah, Julie’yle ilişkisini de geliştiriyor ve onda, gerçekten sevip saygı duyduğu yönler olduğunu görüyordu.
Sarah oğluyla birlikte Julie’yi eleştirseydi, eski üçgeni yeniden kurmuş olacaktı. Üçgendeki tek fark, Sarah yerine Julie’nin dışarıdaki konumu üstlenmesi olacaktı. İnsanlar üçgen içindeki konumlarını değiştireceklerdi, ama üçgen değişmeden kalacaktı. Huzursuzluk azalacaktı belki, ama üçgenin katılımcılarının diğer taraflarla kendi sorunlarını belirleyip tartışma yetenekleri feda edilmiş olacaktı
9-YÜREKLİ VE CESARETLİ KİŞİLERE DÜŞEN GÖREVLER
Sakinleş, meditasyon yap, derin bir nefes al, dilini ısır, içinden ona dek say... Kısa vadede öfkeyle başa çıkabilmemizle ilgili önerilerin sonu gelmez. Kimi uzmanlar size öfkeyi içinizden mümkün olduğunca çabuk atmanızı söyler, bazıları bambaşka tavsiyeler verir. Oysa uzun vadede önemli olan, belli bir anda öfkenizle ne yaptığınız değildir. Burada önemli olan öfkenizi, benliğiniz hakkında daha açık bir düşünce sahibi olmak ve eski ilişkileri götürecek yeni yollar bulmak için bir teşvik olarak kullanmanızdır.
Yine de, kendi ilişkinizde farklı adımlar atmaya kalkıştığınızda başlangıçta cesaretinizi yitirebilirsiniz. Dansın içine bir kez girildikten sonra, modeli gözlemlemek ve kendi rolünüzü değiştirmek kolay olmayacaktır.
Bazı şeyleri gözardı etmek, olgunluk belirtisidir. Ama bunun bedeli kendinizi öfkeli, sıkıntılı ya da mutsuz hissetmeniz olacaksa, sessiz kalmak büyük bir hatadır. Bizim için önemli konularda tavır almayı başaramamamız, benliksizleşmemize yol açar.
Bulanık taleplerde bulunmayın. (“Benim ihtiyaçlarıma karşı daha duyarlı olmanı istiyorum.”) Ne istediğinizi açıkça anlatın. (“Şu anda bana yardım etmek için yapabileceğin en iyi şey, dinlemek. Şu anda senden öneri istemiyorum.”) İnsanların sizin ihtiyaçlarınızı tahmin etmelerini ya da talep etmediğiniz şeyleri yapmalarını beklemeyin. Sizi seven kişiler bile düşüncelerinizi okuyamazlar.
Diğerlerini, kendi konumunuzun haklılığına ikna etmeye çalışmayın.
Karşınızdaki kişi sizi dinlemiyorsa, şöyle deyin: “Evet, bu sana çılgınca gelebilir, ama ben böyle hissediyorum.” Ya da: “Benimle aynı fikirde olmamanı anlıyorum, ama sanırım ikimiz durumu farklı görüyoruz.”
Başka birine ne düşündüğünü ve hissettiğini, ya da ne düşünmesi ve hissetmesi “gerektiğini” söylemeyin. Bir başkası sizin yarattığınız değişime tepki olarak öfkelendiğinde duygularını eleştirmeyin ya da ona, öfkelenmeye hakkı olmadığını söylemeyin. Bunun yerine, şöyle deyin: “Öfkelenmeni anlıyorum; senin yerinde olsam, belki ben de öfkelenirdim. Ama bu konuyu tekrar tekrar düşündüm ve son kararım bu.” Unutmayın ki bir insanın öfkelenme hakkı, diğerinin suçlu olduğu anlamına gelmez.
Vur-kaç yüzleşmelerinin değişim yaratmasını beklemeyin. Yakın ilişkilerde değişim yavaş yavaş gerçekleşir. Küçük bir değişim yarattığınızda, “gerçekten ciddi olup olmadığınızı” görmek için defalarca sınanırsınız. Kuramı uygulamaya dönüştürdüğünüzde yüzüstü düşerseniz, hemen cesaretinizi kaybetmeyin. İşe iyi başladığınızı ama durum kızıştığında fazla dayanamadığınızı görebilirsiniz. Yoldan çıkmak, sürecin parçalarından biridir; kendinize karşı sabırlı olun. Yola geri dönüp, yeniden denemek için daha çok fırsatınız olacak.
Üçgenleri (bizimkiler de dahil olmak üzere) duygusallık ve huzursuzluğun geliştirdiğini unutmayın ve mümkün olduğunca abartısız davranmaya çalışın. Şöyle diyebilirsiniz: “Şey, Joe’nun ne yapmak istediğini bilmiyorum. Bunlara bir anlam veremiyorum. Ne diyeceğimi de bilmiyorum. En iyisi konuyu değiştirelim, anne: Ee, son zamanlarda neler yapıyorsun?” Taraflardan biri sizi tavsiye vermeye ya da taraf tutmaya zorlarsa bu iki yaklaşımı da reddeder ve her iki tarafa da güven duyduğunuzu belirtirsiniz: “Neler olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yok, ama ikinizi de çok seviyorum ve sorunu birlikte halledebileceğinize inanıyorum.” Anneniz, erkek kardeşiniz üzerinde yoğunlaşmaya devam ederse sorunu suçlama getirmeden, dolaysız olarak ele alabilirsiniz. “Anne, birlikte geçirdiğimiz zaman konusunda biraz bencilleşmeye başlıyorum ve bu zamanları, işe kardeşimi karıştırmadan birbirimiz ve hayatlarımız hakkında konuşarak geçirmek istiyorum. Onun için mücadele ettiğini biliyorum, ama nasıl yardımcı olabileceğim konusunda en ufak bir fikrim bile yok ve bunlar ikimizin de zamanını alıyor. Seninle birlikteyken senin hakkında ve onunla birlikteyken de onun hakkında konuşmaktan hoşlanıyorum.
Bir çocuğu (yetişkin olsa bile) evlilik terapisti ya da sırdaş olarak kullanmaktan kaçının. Bunun gerçeği anlamalarına yardım edeceğini düşünseniz bile, babasının sorununun ne olduğunu söyleyerek çocukları korumaya çalışmayın. Çocuklar, aile üyeleri hakkında kendi gerçeklerini kendileri öğrenmelidirler.
Diğerlerini suçlamaya ya da çarpışmalarda taraf tutmaya yönlendirmeden, aile içinde iletişim hatlarını açık tutun. Annenize ya da çocuklarınıza şöyle bir şey söylemenizde sakınca yoktur: “Evet, Frank’le evliliğimizde güç bir dönem geçiriyoruz. Birbirimizden farklı yönlerimiz var ve bunları halletmeye çalışıyoruz.” Bu, aile üyelerinden birini sizinle müttefiklik etmeye ya da sizin tarafınızı tutmaya davet etmek demek değildir. Diğer aile üyelerinin sizin kavgalarınıza katılmalarını önlemek için elinizden geleni yapın. Küçük Susie, “Babam seni boşadığına göre korkunç bir insan olmalı,” derse ona şöyle bir yanıt verebilirsiniz: “Susie, şu anda babana çok öfkeliyim, ama bununla başetmek senin değil, benim işim. Senin işin, hem benimle hem de babanla elinden geldiğince iyi bir ilişki kurmak.”
Aile geçmişimiz hakkında ne kadar az şey bilirsek ve aile soyağacımızdaki kişilerle ne kadar az duygusal bağ kurarsak, kaçınmak istediğimiz bu model ve davranışları tekrarlama olasılığımız da o kadar artar. Şu eski, “Bilmediğin şey seni üzmez,” sözünü hatırlıyor musunuz? Ancak aile konusunda yapılan araştırmalar bu sözü doğrulamıyor! Tam tersine; kendi deneyimlerimizi ailemizdeki diğer kişilerle paylaşmak ve onların deneyimlerini öğrenmek huzursuzluğu azaltır ve tüm ilişkilerimizde daha sakin ve açık bir ilerleme kaydederek, uzun vadede kendi kimliğimizi oluşturmamızı sağlar.
Şu anda çözüm değil, annenizin kendi bakış açısını ve deneyimlerini öğrenmek istediğinizi açıkça belirterek, öneride bulunma ya da onarma adımları atmasını önleyin. Ardından, annenize bazı sorular sorabilirsiniz: “Merak ediyorum da, evliliğin senin için doğru olup olmadığı sorusuyla sen hiç cebelleştin mi? Eğer böyle bir şey yaşadıysan, sonuca nasıl vardır?”
Anne babalar ve büyükanne ile büyükbabalar, kendi deneyimlerini bize anlatmayı akıllarına getirmezler. Bunun yerine bize, duymamız gerektiğini ya da bize yararlı olacağını düşündükleri şeyleri anlatırlar. İyi bir sorgulamacı değilseniz, önceki kuşakların neler yaşamış olduklarını size anlatmaları pek olası değildir.