Independent: Türkiye diktatörlüğe bir kaç adım mesafede

Chess

Nirvana
Kayıtlı Üye
14 Ağustos 2009
53.296
42.825
898
Independent: Türkiye diktatörlüğe bir kaç adım mesafede
  • 3 saat önce

Image copyrightEPA
Independent gazetesi yazarı Patrick Cockburn, 1 Kasım seçimlerinin ‘Türkiye’deki kutuplaşmayı daha da derinleştirebileceğini’ yazıyor.

Yazar “Diktatörlüğe birkaç adım mesafede" başlıklı yazısında "Seçimlerde, 2002’den beri Türkiye’yi yöneten Erdoğan ve partisinin ne ölçüde tek parti yönetimi kurup, siyasi tekel oluşturabileceğinin belirleneceğini” öne sürüyor.

Yazıda özetle şöyle deniyor:

“Seçim henüz ortada. Ama seçim kampanyası, Kürtlerle Türkler, laiklerle İslamcılar ve Sünni çoğunlukla Alevi azınlık arasındaki fay hatlarını genişletti. Seçim sonuçları, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki iç savaşa ne kadar daha dahil olacağını da belirleyecek.”

“Seçim kampanyası sırasında görülmedik derecede şiddet yaşandı. HDP binaları ve muhalif gazeteler saldırıya uğradı. Hürriyet gazetesine şimdi daha sağlam bariyerler konuyor. Ama Erdoğan’ı eleştiren tüm kurumların daimi kuşatma altında olduğu havası hakim. Hürriyet (Daily News) yazarı Murat Yetkin, Türkiye’de kutuplaşmanın en üst seviyede olduğunu, Erdoğan’ın salt çoğunluğu elde etmesi halinde otoriter bir başkanlık sistemi kurma tehlikesinin olduğunu söylüyor.”

'Erdoğan'ın başarı şansı göründüğünden fazla olabilir'
“Erdoğan koalisyonlardan ve yetkilerinin sulandırılmasından hiçbir zaman hoşlanmadı. Başarı şansı göründüğünden daha fazla olabilir, zira ordu, yargı ve medyanın büyük bölümü gibi birçok kurum ve güç merkezi, dizginlendi ve Erdoğan’ın denetimine girdi. Daha dün Ankara’da polis iki televizyon ve iki gazetesi olan Koza İpek Holding’e girdi.”

“AKP seçim kampanyası ve seçmenleri etkileme konusunda büyük avantaja sahip. Bir raporda TRT’nin son 25 günde yayınlarında AKP’ye 30 saat, Erdoğan’a 29 saat, CHP’ye beş saat, MHP’ye bir saat 10 dakika, HDP’ye de 18 dakika ayırdığı belirtiliyor. Erdoğan, birçok seçmen arasında hakim olan - diktatörlüğe kaymayı içermesine rağmen - AKP’nin istikrarı temsil ettiği ve tüm diğer alternatiflerin ekonomik istikrarsızlık ve belirsizliğe yol açacağı anlayışından da yararlanabilir. Türk ekonomisinde artık 2012’ye kadar görülen göz kamaştırıcı sonuçlar yok. İyi eğitimli mezunlar iş bulmakta zorlanıyor.”

“Suriye ve Irak’ı saran şiddet Türkiye’ye sıçradı ve IŞİD’in bombalı saldırıları Türklerle Kürtlerin ilişkilerini zehirledi. Daha da kötüsü Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi, Suriye’nin kuzeyinde, PKK’nın bu ülkedeki kolu tarafından yönetilen bir devlet parçası kurulmasını engelleyemedi. 2012’de Orta Doğu’da büyük bir güç olmaya hazırlanan Türkiye şimdi bölgenin büyük bölümünde dışlanıyor.”

“Pazar günü yapılacak seçimin sonucunu tahmin etmek zor. Ama seçim şimdiden ayrıştırıcı güçleri açığa çıkardı ya da büyüttü. Erdoğan, seçimlerden sonra bunları tekrar kontrol altına almak isteyebilir ama bunu yapması kolay olmayacak.”

http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151028_independent_diktatorluk
 
çoktan geçtik, geç oldu bu açıklama :)
neyse.
medyanın tarafsız olamayacağını kabul ettiğimize göre, herkes kendi cephesinden teori üretiyor.
tutar tutmaz, zaman gösterir.
 
sinir oluyorum ben bu yorumlara
herkes kendi ülkesine baksın
bu nedir ya
tamam ben de sevmiyorum akp yi Erdoğan'ı ama yani başkası da el geliyor sanane diye bağırmak istiyorum
 
marilyn monroe ingiliz tarihçilerin öyle bir cümle kurma ihtimalleri yok elbette. herkes kendi devletinin çıkarına genelde okur tarihi, yorumlar, bizim tarihçiler istisna.
lozan antlaşması kendi devletlerinin çıkarına ters maddeler içerseydi emin ol yorumları farklı olurdu.
lozan antlaşmasının içinde Türkiye'yi açıktan kısıtlayacak madde olmaması nedir: 12 adaların hükmü farklıyken sonradan Yunanlılara verilmesi, musul kerkük meselesi, boğazlar sorunu vb aleyhe sorunlara neden olması, çenemizi kapatmamız için suspayı maddeler eklenmesi, Lozan antlaşmasının Türkiye için sorunlu bir antlaşma olduğu gerçeğini değiştirmez.
ingilizce bilsem de sanırım fikrim değişmezdi.
akp ile yalanlara gelince at iti, it izine karışmış. haliyle ne doğru ne yalan net olarak ayırt edilemiyor. ben akpli yim ama Erdoğan'dan dolayı. o neredeyse ben ordayım. yanlışıyla doğrusuyla günahıyla sevabıyla Erdoğan'ın yanındayım.
o yüzden yapılan yalan yanlış haberler, iftiralar veya doğrular beni bağlamıyor.
diğer konu kapanmış o yüzden buradan yazmak zorunda kaldım.
amacım polemik ya da sataşma değil, kendimi ifade edebilmek.
 
Google görsellerde "Dictators in the world" yazdım Hitler, K. Kore liderleri, Saddam, Kaddafi vs çıktı ama ne Erdoğan ne Atatürk var.

Ne RTE ne Atatürk diktatör değilmiş, doğru bilgi yayalım, galyena gelmeyelim, birbirimize çişli kakalı demeyelim
 
cemaat yandaşı kanallar kapatılıyor da neden pkk yandaşı kanallar yayına devam ediyor ben de bunu anlamış değilim...
dip not ... eskiden de şimdide cemaaatçi değilim değildim neysek oyuz çok şükür...aniden yıllarca savunduğu davadan vazgeçenleri de anlamış değilim... nasıl bir bakış açısıysa artık
 
Bazilari uzuluyir ama biz oyle diyince neyse, oyle tatmin etsinler kendilerini
Herkes bırbırının görüşüne saygı duymak zorunda.
Emınım zamanında Atatürk'u ıstemeyende olmuştur.
Ben herkesın görüşüne saygılıyım kimseye çemkirmem ama benım görüşüm AKP kimse laf edemez .
 
Diktatör kavramı ne demek?

Diktatörlük (Latince: dictatura), otokratik bir Hükûmet biçiminde, yönetimin diktatör olan tek bir birey tarafından yönetilmesi türüdür.
toplumdaki insanların rızaları olmadan;
birden fazla yaşam tarzı ve görüşü sağlamayarak çoğulcu bir yapıda bulunuyor olabilir,
insanların hayatını her yönüyle kontrol ediyor olabilir,
tamamen tek bir insandan gelen güç doğrultusunda kontrast bir yönetim sağlıyor olabilir,
hedeflerine ulaşmak için her türlü meşru ya da gayri meşru yöntemleri kullanıyor ya da savunuyor olabilirler.


-----
Bu ülkede diktatörlüğün en derinine doğru ilerlediğimiz Günlerde başımıza gelen birkaç olaydan örnek vereceğim:

* 'Kuddusi Okkır' kendisi işadamı.
Nasıl öldüğünü hangi yoklukta öldüğünü Google'da kısa bir aramayla bulabilirsiniz.
Kendisi Ergenekon sözde finansörü.
Fakat o kadar zengin ki, hastalığının masraflarını Ödeyecek parası yoktu.
Öldüğünde zanlı durumundaydı. Soruşturması iddianamesi henüz tamamlanmadığından dolayı tam olarak neyle suçlandığını bilinmeyerek iddialar ile öldü.

* Engin Alan asker. 1999'da Pkk başı Abdullah öcalan ve 2. adam Şemdin Sakık Yakalandığında, Türk Özel Kuvvetler Komutanıydı.
Balyoz Davası ile 2010 da boş bir sebeple içeri alındı ve 4 sene yatarak çıktı. Sebep gene belirsiz... Aslında belli ya neyse...

Gazeteciler, askerler, işadamları...
Hepsinin ortak tarafı Erdoğan'ın karşısında dik durmaları, biat etmemeleri.
Bunlar diktatörlük değil de nedir?
Daha geçtiğimi Günlerde onunla çıkarları ters Düşen namı diğer hocaefendi için kırmızı Bülten çıkmadı mı?
Samanyolu yayın grubunu yok etmediler mi?
Ya ipek yayın grubuna 2 gündür yapılanlar?
Ya Açıklamaları Yüzünden eleştirisel yazılar yazan Hürriyet gazetesini basan, yazarlarını döven onların desteklediği 'baskıcı, diktatör' zihniyet değil mi?
Uzağa gitmeye gerek yok 'herkeze inat tek başına iktidar olacağız' diyerek onları istemeyenleri yok sayan susturan, bastıran o zihniyetin getirdiği savunduğu insanlar değil mi?

7 haziranda bu halk fikrini beyan etti.
Diktatörlüğe emin adımlarla giden Şahs-ı Şahane, tekrar seçim dedi.
Neden?
'Çünkü hedeflerine ulaşmak için her türlü meşru ya da gayri meşru yöntemleri kullanıp savunuyor.'
Bunu ben o şu bu değil, tanımlar söylüyor, bugüne kadar yaptıkları ele veriyor.
Iste bu Yüzden ona diktatör diyorlar.
Diktatörlüğe emin adımlarla yürüyor diyorlar.
 
yok anlıyorum.
öncelikle şunda anlaşmak lazım, Lozan bir hezimet değil ama müthiş bir anlaşma da değil. 1. Dünya Savaş'ının sonunda Sevr'in dışında 4 anlaşma daha imzalandı ve Sevr dışında hepsi çatır çatır uygulandı.
Lozan, ülkenin daha fazla savaşmaya gücünün kalmadığı bir anda imzalanan bir anlaşmadır. Türk Heyeti'nin önceliği, İstanbul'u, sonra Musul'u sonra da Maliye'yi kurtarmaktır.
Lozan'da Kıbrıs da hiç konuşulmamıştır, mesela.
Lozan'da kaybedilen de kazanılan da çok fazla şey vardır. Lozan neredeyse son 100 yıldır, Türklerin yaptığı en iyi anlaşmalardandır.
burada asıl önemli olan Lozan'dan sadece 3 yıl önce imzalanan Sevr'den sonra Lozan gibi bir anlaşmanın imzalanabilmiş olmasıdır.
ve her zaman unutulan şey şudur: İngilizlerin hala pırıl pırıl orduları varken, Türkler'in gücünün artık bitmiş olduğudur. Anadolu üst üste 2 büyük savaş görmüştü. neredeyse yakılıp yıkılmayan yer kalmamıştı.
masaya konulan Sevr'in redaksiyonu olan anlaşma zaten kabul edilmemiş ve ordular hazırlanmış, Lozan bu şartlar altında imzalandı.
elbette tavizler verildi.
masada İngiltere, Yunanistan, İtalya, Fransa, daha irili ufaklı meseleler hakkında görüş bildiren devletler
ve diğer tarafta tek başına Türkiye.
dayatılmaya çalışılan ve Osmanlı tarafından imzalanmış ama meclis onayı almamış bir Sevr. Savaştan bitmiş, yorulmuş, tükenmiş bir Anadolu, hala düşman askerlerinin olduğu İstanbul.
12 Ada zaten Misak-ı Milli sınırında değildir. o dönemde bizzat İtalyan işgali altındaydı ve İtalya anlaşmaya rağmen çıkmak istemiyordu, bir de İtalyanların İnönü Savaş'ından sonra işgal ettikleri bölgeleri boşalttığını düşünürsek dinlenmiş bir İtalya'ya savaşa girmek çok riskli değil mi? zaten kaybedilecek bir savaşa niçin girilsin?
Osmanlı'dan kalan donanma Haliç'te çürürken 12 Ada nasıl alınacak?
zaten kapitülasyonlar, Musul ve İstanbul konusunda sert ayrılıklar yaşanınca görüşmeler kesilmiş,. savaş ihtimalinin belirmesi üzerine Mustafa Kemal Türk ordularının hazırlanması emrini vermiştir. bunun üzerine Sovyetler Birliği tekrar savaş çıkarsa Türkiye'yi destekleyeceğini bildirmiştir. Sovyetler ile Türkiye ittifakına karşı savaşı göze alamayan İtilaf devletleri ise Türkiye'yi tekrar Lozana çağırmışlar.
Şimdi, İstanbul ve Kapitülasyonlarda kazanım sağlandıktan sonra Musul için savaşmak? acaba İstanbul Türkiye'ye geçtikten sonra Sovyet Rusya, Musul için Türkiye'nin yanında olur muydu? Rusya'nın istediği zaten İtilafları kendi etrafından uzaklaştırmak, o aşamada sömürgeci olmayan Rusya'nın Musul'la bir meselesi yok.
Türkiye'yi açıktan kısıtlayacak madde? tam olarak anlamadım bu kısmı.
Lozan'da yapılan kendi saltanatını korumak için orayı burayı veren ve sonra da İngiliz Zırhlısına binip kaçan zat'ın yaptıklarını toparlamaktır.
Lozan'da yapılan buyrun burası artık sizin denilen Anadolu'dan kurtarılabilen kısmı kurtarmaktır.
Lozan'da 2 kritik mesele vardır, Musul-Kerkük ve Boğazlar, Boğazlar Montrö ile düzeltilmiş, Musul Kerkük ise gitmiştir. Bağımsızlık için feda edilen bedellerdir, verilen tavizler.
Eğer "ecdat" zamanında doğru stratejik hamleler yapmayı başarsaydı, ne İtilaflar ülkeyi işgal edecekti ne de Lozan olacaktı.
eğer Kurtuluş Savaşı ve bu savaşı düzenli bir hale sokan M.Kemal ve diğer paşalar olmasaydı, bugün hala paşa paşa Sevr'i uyguluyor olurduk.
 
benim diktatör kelimesinden genel olarak anladığım tek tiplilik, herşey ve herkes baştakinin istediği gibi olmalı, ve bunun güzellikle olması mümkün değil tabii ki... tek tiplilik değil çok çeşitlilik güzeldir her konuda olduğun gibi...
başkaları diktatörlükten ne anlıyor bilemiyorum
 

ben 14 sene önce aldığım asgari üçretle çok rahat bişiler yapabiliyordum ...etrafınızda asgari üçretli çalışan varsa bir sorun isterim...geçinebiliyorlar mı?
her aldığımız maaştan %10 gibi vergi kesiliyor resmen soyuluyoruz ....mesela 5000 tl maaşı olan birinden her ay 500 tl vergi kesiliyor. Geldiğimiz nokta bu işte...
 

Aşkolsun arkadaşım bu tabloyu görüp bilip , akepeli olabilecegimi mi düşündün.
Sadece onlarda farketsin istedim, ama görmezler. Çünkü işlerine gelmez
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…