- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 45
1859 yılının 30 Haziranında Charles Blondin adında çok ünlü bir ip cambazı Niagara Şelalesi üzerinde yürüdü.
Şelalede bir uçtan bir uca gerilen ip, 305 metre uzunluğunda ve yerden 55 metre yükseklikteydi. Niagara, Kuzey Amerika yerlilerinin dilinde Şimşek Suyu anlamına geliyordu. Tam da Niagara nehrine uygun bir isim. Vahşi nehir. Bu nehre düşenlerin cesetleri bile bulunamaz.
Blondin'in bu ölüme meydan okuma girişimini seyretmek üzere kalabalık toplanmıştı. Yağmurlu ve şiddetli rüzgarlı bir gündü. Niagara'da genellikle olduğu gibi.
Blondin, kalabalığa dönerek sordu, "Bu ipin üzerinde sadece uzun bir denge sopası taşıyarak yağmura ve rüzgara rağmen 305 metreyi gidip dönebileceğime inanıyor musunuz?"
Kalabalık, Blondin'in bu zorlu yürüyüşü başarıp başaramayacağını bilmiyordu. Ama kalabalıkların daima yaptığı gibi onu yürümeye teşvik etti.
Blondin yürüyüşü tamamladı. 305 metre ileri, 305 metre geri. Yağmur ve rüzgarın ipi beşik gibi sallamasına rağmen.
Kalabalık çıldırdı. Tezahürat tüm vadide yankılanıyordu.
Blondin, kalabalığın sakinleşmesini bekledi, "Şimdi elimdeki bu sicim yumağıyla ipin ortasına kadar yürüyeceğim. Ortada sicimi aşağıda nehirde yüzen tekneye sarkıtacağım. Oradan bir şişe çekip, şişenin içindekini içeceğim ve şişeyi elimden atarak geriye geleceğim. Bunu yapabileceğime inanıyor musunuz?"
Kalabalık haykırdı, "İnanıyoruuuuz!"
Blondin başardı.
Kalabalık yine bu olağanüstü yetenek gösterisine haykırarak tezahürat yapıyordu.
Blondin, yine kalabalığın sakinleşmesini bekledi. "Şimdi ipin üzerinde yine öte yakaya 305 metre gidip, 305 metre döneceğim. Ama bu kez omzumda birisi oturacak. Bunu yapabileceğime inanıyor musunuz?
Kalabalık hep bir ağızdan bağırdı, "İnanıyooruuuuzz!"
"Pekala" dedi Blondin, "Sırtımda kim oturmak istiyor?"
Bu soruyla birlikte kalabalıktan çıt çıkmıyordu. İnsanlar sinirli hareketlerle kıpırdanıyorlar, Blondin'in kendilerini seçmemesi için gözlerini uzaklara çeviriyorlardı.
Kalabalıktan hiç kimse gönüllü olmadı.
İnsanlar Blondin'e ''inandıklarını" söylüyorlardı, ama harekete geçmiyorlardı.
Kalabalıktan gönüllü çıkmadı ama bir cesur adam Blondin'in omzunda oturarak ip üzerinde 305 metrelik yolculuğu yapma ve geriye sağ salim dönme "zevkini" yaşadı.
Bu adam, Blondin'in menajeri Harry Colcroft'tan başkası değildi. Onun, bir menajerde olması gerektiği gibi Blondin'e inancı tamdı.
İnancının gücünü, uygulamalı olarak göstermişti.
İnanç, objektif bir gerçek için kanıt olmadığı halde bir şeye duyulan tam güven olarak tanımlanır.
Hepimizin hayatında yürekten inandığımız bir şeylerin olması önemlidir.
Bu, bir kişi, bir yeteneğimiz ya da gerçekleşeceğine dair güvendiğimiz bir amaç olabilir.
Bir şeye yürekten inanma yeteneğimiz, iyimserliğin temel taşıdır.
Bir şeye hiç şüphe duymaksızın inanmaktır. Bu, partnerimizin sevgisi, başaracağımıza dair bir inanç ya da evrensel yasaların işleyişine dair bir inanç olabilir.
Bu inanç, yarın sabah güneşin doğacağını bildiğimiz kadar eminlik duygusu hissettiğimiz bir inançtır.
İnançlarımız, içimizdeki devasa gücü bize hatırlatan tohumlardır.
Burada bahsettiğimiz inanç, kör inanç değildir. İçinde ''umarım'' ları barındıran inanç değildir. Yani şüphe tohumları, korku filizlerini salamaz duyduğumuz güvenin içine.
İçinde inanç olmayan bir hayat, yaşaması çok dar bir alandır.
Bunaltıcıdır.
Yarının iki kapısı vardır; biri endişe kapısı, diğeri inanç kapısı.
İnançla hayatın anlamını hissederiz, aksiyonla hayatı anlamlı kılarız. Bizi harekete geçirme gücünü içinde barındırmayan inanç, tevekküldür, kaderciliktir, kendini kandırmaktır, miskinliktir.
İnancın gücü bizi harekete geçirebiliyorsa, bu gerçek inançtıra.s.
Yaşam aksiyonu ödüllendirir.
sevgiyle kalına.s.
Şelalede bir uçtan bir uca gerilen ip, 305 metre uzunluğunda ve yerden 55 metre yükseklikteydi. Niagara, Kuzey Amerika yerlilerinin dilinde Şimşek Suyu anlamına geliyordu. Tam da Niagara nehrine uygun bir isim. Vahşi nehir. Bu nehre düşenlerin cesetleri bile bulunamaz.
Blondin'in bu ölüme meydan okuma girişimini seyretmek üzere kalabalık toplanmıştı. Yağmurlu ve şiddetli rüzgarlı bir gündü. Niagara'da genellikle olduğu gibi.
Blondin, kalabalığa dönerek sordu, "Bu ipin üzerinde sadece uzun bir denge sopası taşıyarak yağmura ve rüzgara rağmen 305 metreyi gidip dönebileceğime inanıyor musunuz?"
Kalabalık, Blondin'in bu zorlu yürüyüşü başarıp başaramayacağını bilmiyordu. Ama kalabalıkların daima yaptığı gibi onu yürümeye teşvik etti.
Blondin yürüyüşü tamamladı. 305 metre ileri, 305 metre geri. Yağmur ve rüzgarın ipi beşik gibi sallamasına rağmen.
Kalabalık çıldırdı. Tezahürat tüm vadide yankılanıyordu.
Blondin, kalabalığın sakinleşmesini bekledi, "Şimdi elimdeki bu sicim yumağıyla ipin ortasına kadar yürüyeceğim. Ortada sicimi aşağıda nehirde yüzen tekneye sarkıtacağım. Oradan bir şişe çekip, şişenin içindekini içeceğim ve şişeyi elimden atarak geriye geleceğim. Bunu yapabileceğime inanıyor musunuz?"
Kalabalık haykırdı, "İnanıyoruuuuz!"
Blondin başardı.
Kalabalık yine bu olağanüstü yetenek gösterisine haykırarak tezahürat yapıyordu.
Blondin, yine kalabalığın sakinleşmesini bekledi. "Şimdi ipin üzerinde yine öte yakaya 305 metre gidip, 305 metre döneceğim. Ama bu kez omzumda birisi oturacak. Bunu yapabileceğime inanıyor musunuz?
Kalabalık hep bir ağızdan bağırdı, "İnanıyooruuuuzz!"
"Pekala" dedi Blondin, "Sırtımda kim oturmak istiyor?"
Bu soruyla birlikte kalabalıktan çıt çıkmıyordu. İnsanlar sinirli hareketlerle kıpırdanıyorlar, Blondin'in kendilerini seçmemesi için gözlerini uzaklara çeviriyorlardı.
Kalabalıktan hiç kimse gönüllü olmadı.
İnsanlar Blondin'e ''inandıklarını" söylüyorlardı, ama harekete geçmiyorlardı.
Kalabalıktan gönüllü çıkmadı ama bir cesur adam Blondin'in omzunda oturarak ip üzerinde 305 metrelik yolculuğu yapma ve geriye sağ salim dönme "zevkini" yaşadı.
Bu adam, Blondin'in menajeri Harry Colcroft'tan başkası değildi. Onun, bir menajerde olması gerektiği gibi Blondin'e inancı tamdı.
İnancının gücünü, uygulamalı olarak göstermişti.
İnanç, objektif bir gerçek için kanıt olmadığı halde bir şeye duyulan tam güven olarak tanımlanır.
Hepimizin hayatında yürekten inandığımız bir şeylerin olması önemlidir.
Bu, bir kişi, bir yeteneğimiz ya da gerçekleşeceğine dair güvendiğimiz bir amaç olabilir.
Bir şeye yürekten inanma yeteneğimiz, iyimserliğin temel taşıdır.
Bir şeye hiç şüphe duymaksızın inanmaktır. Bu, partnerimizin sevgisi, başaracağımıza dair bir inanç ya da evrensel yasaların işleyişine dair bir inanç olabilir.
Bu inanç, yarın sabah güneşin doğacağını bildiğimiz kadar eminlik duygusu hissettiğimiz bir inançtır.
İnançlarımız, içimizdeki devasa gücü bize hatırlatan tohumlardır.
Burada bahsettiğimiz inanç, kör inanç değildir. İçinde ''umarım'' ları barındıran inanç değildir. Yani şüphe tohumları, korku filizlerini salamaz duyduğumuz güvenin içine.
İçinde inanç olmayan bir hayat, yaşaması çok dar bir alandır.
Bunaltıcıdır.
Yarının iki kapısı vardır; biri endişe kapısı, diğeri inanç kapısı.
İnançla hayatın anlamını hissederiz, aksiyonla hayatı anlamlı kılarız. Bizi harekete geçirme gücünü içinde barındırmayan inanç, tevekküldür, kaderciliktir, kendini kandırmaktır, miskinliktir.
İnancın gücü bizi harekete geçirebiliyorsa, bu gerçek inançtıra.s.
Yaşam aksiyonu ödüllendirir.
sevgiyle kalına.s.