İbrahim Sadri Şiirleri

graf

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
14 Temmuz 2006
700
8
118
İstanbul
EĞER



Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse,

Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı,

Merak ediyorum neler yapacağınızı...

Biliyorum ama

Böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı,

Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını,

Ve inandırmaya çalışacağınızı,

Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı;

Gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı.

Fakat söyleyin bana,

Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde,

Onu kapıda mı karşılayacaksınız?

Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle,

Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp

Yerine Kur'anı mı koyacaksınız?

Peki hala Amerikan filimlerini seyredecek misiniz televizyonda?

Yoksa kapatmaya mı koşacaksınız aceleyle,

O size kızmadan önce?

Kimbilir?

Belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mı dilerdiniz,

Hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi...

Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız?

Ve bunun yerine ortalığa,

Kitaplığınızın raflarında tozlanmış,

Hadis kitapları mı çıkaracaksınız?

Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz?

Yoksa teleşla ne yapayım diyerek,

Sağa sola mı koşturacaksınız?

Merak ediyorum:

Eğer Peygamber Efendimiz,

Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa,

Yapmaya devam edecek misiniz,

Her zaman yaptığınız şeyleri?

Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı?

Her yemekten sonra sofra duası etmeyi,

Yine zor mu bulacaksınız?

Hiç yüzünüzü asmadan,

Oflayıp puflamadan,

Her vakit namazınızı kılacak mısınız?

Ya sabah namazı için,

Sıcacık yatağınızından,

Erkenden fırlayacak mısınız?

Peki ya yine mırıldanacak mısınız,

Her zaman söylediğiniz şarkıları?

Ve okuyacak mısınız,

Her zaman okuduğunuz kitapları?

Peki bilmesine izin verecek misiniz,

Aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri?

Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz?

Şöyle diyelim ya da:

Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz Peygamberi de?

Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız?

Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla?

Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız,

Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle?

Şimdi söyleyin açık yüreklilikle,

Onun kalmasını ister misiniz sizinle?

Sonsuza dek, hep birlikte...

Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız,

Ziyareti bitip gittiğinde?

Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi?

Bilmek ve düşünmek,

Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse

Yapacağımız şeyleri...

Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse,

Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı,

Merak ediyorum neler yapacağınızı ...


İbrahim SADRİ.
 
ADAM GİBİ

Ben seni hiç sevmedim ki
Durgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim
Birde yıldızları sevdim
Eylül akşamlarında gelip,
Gözlerinde tutulan.
Ben seni hiç sevmedim ki
Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim
Kurşunları sevdim beni vurduğunda
Ağlamayı sevdim unuttuğunda
Yalnız olduğumu anladığımda
Ayakta kalmamı sevdim
Yıkılmamı sevdim seni hatırladığımda
Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği
Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini
İkindide yağmur gibi
Geceleyin yağan yağmur gibi sevdim seni sevdiğimi
Ben seni hiç sevmedim ki
Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim
Menekşeyle konuşmanı
Nisan'a hatırlatmanı
Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını
Düştüğün zaman kanayan yaralarını
Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman
Sakız satan çocukları
Yeni çıkan şarkıları
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte
Ben seni hiç sevmedim ki
Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine
Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde
Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde
Buğusunda sabahın, acımasızlığında ahın
Ağlayan yüzünde İsa'nın
Ferahlatan gücüyle duanın
Korkutan yanıyla nar'ın
İncenin, zeytinin ve kalbin üstüne
Gülün üstüne
Tutunduğum umudun üstüne
Korkunun üstüne
Hep senin üstüne, hep senin üstüne
Ben seni hiç sevmedim ki
Gittiğin zaman gitmeni sevdim
Evreni sevdim geldiğin zaman
Kalmanı sevdim
Korkuyordum sana alışmaktan
Yine de sevdim gülümsemeyi
Mendilimi sallarken, seni götüren trenin arkasından
Kırlara ilk kar düştüğü zaman
Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim
Seni içimde öldürdüğüm zaman
Ben seni hiç sevmedim ki
Durgun akşamlarda söylenen şarkı neyse
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim
Birde yıldızları sevdim
Eylül akşamlarında gelip,
Gözlerinde tutulan.
Düştüğün zaman kanayan yaralarını
Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman
Sakız satan çocukları
Yeni çıkan şarkıları
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte
BEN SEVDİM Mİ ADAM GİBİ SEVERİM

İBRAHİM SADRİ
 
ADIN BATSIN

yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile
yaktın beni küle döndüm dumana döndüm
nasıl edem nere gidem dertli baş ile
bilemedim teli kırık kemana döndüm

canım aldın, can evimden vurdun ya sende
küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın

zaman ola devran döne sen de çekesin
yitiresin umudunu heder olasın
aşka düşe kahrolasın candan bıkasın
ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin

sen ki beni rezil ettin yedi cihanda
yalan oldum talan oldum senin sayende
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın

beni özleyince bir nehir yatağını bulsun
kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin
sesime bakıpta ağlıyorum sanma
seni özleyince böyle olsun birazda

ayrılıversin yaprak dalından
insan sevdiğinden ayrılıversin
kan damarımdan can pazarından
adam baharından ayrılıversin

dağda dört mevsim erimeyen kar varya
yokluğum öyle erimesin
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın

İBRAHİM SADRİ
 
ALDIRMA REİS

Sen içerdeyken ben
Sinemalara gittim
Bütün filmlerini seyrettim
O sevdiğimiz artistin
Sen içerdeyken ben
Vita kutularında çiçek yetiştirdim
Sokakta top oynadım çocuklarla
Ayakkabılarımı eskittim
Güneşe karşı durdum sabahları
Geceleri bir başıma yıldızları bekledim
Annenin gönlüne su serptim
Aldırma dedim aldırma
Bir şarkı söyle bir dilek tut herkes için
Bir ada rüzgarı gibi
Sürtünerek geç hayata
Bir sarmaşık gibi tutun
Ve değer ver hatıralara
Aldırma dedim
Sen annesin, aldırma
Sen içerdeyken ben
Kiramı ödedim pijamalarımı giydim
Haber bültenlerini izledim
Gazetelerden kupon kestim
Sen içerdeyken ben
Sigara içtim, öksürdüm
Otobüse bindim
Fotoğraflarımıza baktım
Acıyan yanlarımı körelttim
Deniz kıyısında yürüdüm
Manavdan soğan aldım
Yeni çıkan şarkıları dinledim
Kafeste beslediğimiz kuşu saldım
Islık çaldım
Sen içerdeyken ben
Hep uyandım, sayıkladım
Kanadım boyuna
Takvimlur aldım
Her gün bir yaprağını kopardım
Deli ayrılığın
Sen içerdeyken ben
Gömleğimi ütüledim
Sobada elimi yaktım
Bir şiir yazdım
Bir hercai menekşe aldım çiçekçiden
Hani o alnına kader değmiş
Hani o dudaklarına deniz tuzu dokunmuş
Hani o erken vurulmuş
Gençliğimiz gibi dağıldım
Sen içerdeyken ben
Bir adını söyleyemedim
Şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim
Görüş günlerinde
Bir de eline değemedim
Bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de
Ölümüne
Sen içerdeyken ben
Kapı kapattım, pencere açtım
Mutfakta oyalandım
Kanepede yattım
Hatta bir yolluk aldım odaya
Çok ta kulak asmadım
Çokta koymadı bu bana
Alt tarafı içerdeydin
Alt tarafı bir yanımı alıp götürmüştün
Bir yanımı
Yani adamlığımı
Yani gözlerimin ferini
Yani canımı
Alt tarafı şarkılar ölecekti
Alt tarafı kanayacaktı kalbim
İşte sensiz
İşte nefessiz
İşte kimsesiz bir sesti alt tarafı
Her tarafım
Yıldızlar yine oradaydı oysa
Yazdıklarım
Gözden kaçan o defter yapraklarında
Boşver yüzyirmisekiz
Hayat bir gemi
Yürüt onu göreyim seni
Boşver yüzyirmisekiz ha...
Boşveriyor ya
Aldırma reis
Reis aldırmıyor ya
Bir adını söyleyemedim
Şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim
Görüş günlerinde
Bir de eline değemedim
Bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de
Ölümüne
Sen içerdeyken ben
Vitrinlerin önünden geçtim
Minibüs duraklarında bekledim
Simitçilerle yarenlik ettim
Üstüme bir ceket aldım
El tezgahlarında kitaplara baktım
Sen içerdeyken ben
Hiç oturup ağlamadım
Hiç karartmadım umudu
Hiç bulandırmadım onuru
Öyle dimdik durdum ortada
İşte burada ulan işte burada
Böyle burada
Hiç yıkılmadan
Hiç utanmadan
Ve hiç unutmadan
Sen içerdeyken ben
Gülen resmimi yaptırdım
Sokaktaki ressama
Her zaman yaptığım gibi
Buzdolabını ayağımla kapadım
Parkların banklarına adını kazıdım
Adını kazıdım duvarlara
Adını, adımın yanına yazdım
Hiç unutmadım, utanmadım
Korkmadım

İBRAHİM SADRİ
 
ALİ MUNZUR

Açıldı ömrümün haritası
Bir omzu düşük ağır delikanlı
Ey Ali Munzur, ey dağların kartalı
Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran
Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası
Ey Ali Munzur, ey dağların kartalı

Benim ömrümde, bir kırlangıç ağıdı vardır bildiğim
Benim ömrümde, tel örgüler kuşluk ayazında
Kör karanlık yağlı kurşun
Birde yanık türküsü anamın
Her biri bir başka seherinde güz dönümümün
Vurup gitmiştir sessizce oğulları
Şu gurbet denen şu belalı buğ yılanı, şu bilinmez sefere

Benim ömrümde, bir ırmak vardır
Durup önünde taş yüzdürdüğümüz ak köpüklerinde
Sesine sesimizi kattığımız
Ve anamızın patiskadan biçtiği uzun donlarımızla
Bir turna balığına gençliğimizi sattığımız
Aylandığımız,
adamdan sayılıp delikanlı halaylarına karıştığımız
Yıldızların altında, dam bacalarında aşık attığımız

Benim ömrümde, yarı çıplak popil delikanlısı ortalığın
yağmurların sevdalısı ve parlayan yusuftutan kuşları
Benim ömrümde, mor menekşe
Yediveren gülleri ve böğürtlen
Birde sen!
İçime işleyen ah sen!
Ondokuz yaşımın
Ve ırmağımın
Ve toprağımın hakkına birde sen! ..
Bulutlarıma kına yaktığım sebebin
Namerd olayım sevmedim hiç kimseyi böyle bu kadar! ..
Ya da sevemedim
Ey Ali Munzur, ey dağların kartalı
Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran
Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası

Bu da bir gurbettir yıkar adamı içine
Bu da bir rivayettir, on iki yıl bilmem kaç bin gece
Bir türkü sesinde..
Dumanlı dağları duman kaplamış
Yine mi gurbetten kara haber var?
Seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış?
Çimenler üstünde gözyaşları var..
Benim ömrümde..

Şimdi vur, vur içine onca talanı
Onca sevdayı vur, vur Ali Munzur
Bu sol yandaki hicran yarası öyle çok ki..
Benim ömrümde çiçeğin bozamadığı
Karanlığın düşemediği yüzüm
Bana mahsus kor ayazda üşüdüğüm
Hercanın yeşili, Cemilin üzüm gözlü güzeli
Ve hüzün yaprağını dökende dut ağacın
Kalbime bir gül dikeni, fikrime sevda batanda.
Kemahın istasyonuna doğu expresi demir atanda
Murat suyu Fırata karışır üç gün üç gece kan akanda
Ben belki bin gece sayanda gurbet akşamlarında yıldızları
Emanetime iyi bakasın köylü kızı
O elinde tuttuğun kanayan şey Ali Munzurun kalbinin yarası

Benim ömrümde, yarı çıplak popil delikanlısı ortalığın
Yağmurların sevdalısı
Ve parlayan yusuftutan kuşları
Benim ömrümde, mor menekşe
Yediveren gülleri ve böğürtlen
Birde sen!
İçime işleyen ah sen!
Ondokuz yaşımın ve ırmağımın ve toprağımın hakkına
Birde sen!
Bulutlarıma kına yaktığım sebebin
Namerd olayım sevmedim, hiç kimseyi böyle bu kadar
Ya da sevemedim.
Ey Ali Munzur, ey dağların kartalı
Sağ yanım bıçak yarası sol yanım hicran
Ve emanet kalmıştır bir köylü kızında kalbimin yarası
Açıldı ömrümün haritası..

İBRAHİM SADRİ
 
ANNE

Kan ter içinde gece
Kan ter içinde her yanım
Her yanım bu gece vurgun içinde
Kurşun yemişim, sürgün yemişim
Bu sana ilk gelişim
Vur emriyle düşmüşüm kapına
Düşmüşüm kucağına, bu yara sıcak ana

Yok elimde bir demet menekşe
Yok elimde sevdiğin gül şekeri
Yok işte sana bir şey
Bilmem ki ne demeli
Bir tek ağır yaralı özlemim
Ve birtek gözlerine sürdüğün gözlerim
Anne benim, aç kapıyı
Oğulcuğun, küçük tavşanın, körolmayasıcağın
Ölmeyesin, bitmeyesin
Yürekyarısı gitmeyesin dediğin
Anne benim, aç kapıyı
İşte geldim, işte bu sana ilk gelişim

Hep senin için gökyüzünde bir evimiz olsun isterdim
Hep senin için bulutları isterdim
Ellerimi açtırıp dua ettirirken
O küçük evimizde sokulurken göğsüne her gece
Hani her gece sorduğumda
Anne babam nerde
Nerde kuşların dilinden anlayan adam
Ve menekşelerle konuşan adam
Nerde anne
Ve sen bastırıp bağrının kızılca kıyametine acını
Gelecek oğul, sen uyu şimdi
Baban gelecek bir yağmur gibi yağmurla
Rahmete boğacak yoksulluğumuzu derken
Ben uyur, düşümde
Senin için bir ev görürdüm gökyüzünde
Sen, babam, ben ve melekler
Ve melekler anne
Anne melekler
Önce babam sonra onlar terkettiler gecelerimizi
Ben de çekip gittiğimde
Yani oğulcuğun yani yürek yarın
İçinden geçen şarkın gittiğinde
Sen nasıl yaşadın anne

Kan ter içinde gece
Kan ter içinde her yanım
Her yanım bu gece vurgun içinde
Kurşun yemişim, sürgün yemişim
Bu sana ilk gelişim
Vur emriyle düşmüşüm kapına
Düşmüşüm kucağına, bu yara sıcak ana

Vakit yok artık
İstersen kalayım böylece
Ama bir kere öpseydim elinden
Ama bir kere sürseydim gözlerimi gözlerine yeniden
Yok elimde bir demet menekşe
Yok elimde sevdiğin gül şekeri
Yok işte sana bir şey
Bilmem ki ne demeli
Bir tek ağır yaralı özlemim
Ve birtek gözlerine sürdüğün gözlerim
Anne benim, aç kapıyı
Oğulcuğun, küçük tavşanın, körolmayasıcağın
Ölmeyesin, bitmeyesin
Yürekyarısı gitmeyesin dediğin
Anne benim, aç kapıyı
İşte geldim, işte bu sana son gelişim

Üzülme, kapanıyor diye gözlerim
İşte gidiyorum vakit doldu
İşte kapanıyor gözlerim kapının önünde
Öğrettiğin gibi ellerimi kaldırıp gökyüzüne
Ve eğip başımı önüme dua ediyorum
Üzülme anne, vakit doldu
İşte şimdi bir oğlun oldu
Bir oğlun oldu anne

Kan ter içinde gece
Kan ter içinde heryanım

İBRAHİM SADRİ
 
BENİ KAVGADA GÖR

Geçer gözüm
İçimizden bir aşk geçer
Ve keder
Ve heder olmuş bir hayat
Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan
Öyle yavaş öyle deşer de geçer
Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına
Binlerce çocuğa adımızı verirler
Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler
Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer

Geçer gözüm
Memleket kadar bir nağra düşer yıkılmış sokakların pusularına
Akşam sofralarına aç karnına yüreğim düşer
Beni adamdan sayma
İlk gözyaşı
İlk yere düşen damla
İlk kancık tuzaklara düştüğümüz hayınlığın hatrına
Hani cebimizde iki satır mektubu yarım bıraktığımız sevdanın

Hani son bir umutta tutunduğumuz arkadaşlarımız
Ve kaygan ve ıslak ve kaypak sabahı Ankara'nın
Ve bilsen
Tek başına büyür intikam aşk ve sen
Tek basma büyür elif misali
mezarıma bıraktığın menekşen
Geçer gözüm
İçimizden bir aşk geçer
Ve keder
Ve heder olmuş bir hayat
Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan
Öyle yavaş öyle deşer de geçer

Beni son kez kavgada gör
Son kez ölsün arkadan vurmacasına bütün ihanetler
Sonra şöyle saçlarımı savurup ecel saatine
Sonra son kez alnından vurulmacasına aşkın
Bir eşkıyalık yapıp
Basınca bütün evlerini bu şaşkın İstanbul'un
Bir de kendimi denize dökünce Üsküdar'dan
Nasıl da patlar içimde çığlığın
Bana bu şehri yakmış desinler
Beni son kez kavgada gör
Bana kendini satmış desinler
Beni son kez kavgada gör

Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına
Binlerce çocuğa adımızı verirler
Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler
Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer

Ya bir de sen düşersen ellerimden
Ya bir de kimsesizsem
Ya ölüm kadar sevdiğim cesaretim yan çizmişse
Sonu yok uğraşlarda yılgınsam
Son mermim avucumda
Fiyakalı bir eylül sabahı
Basar giderim kalbine namımın
Sıkar giderim
Avucumda mermim menekşem ve arkadaşlarım

Geçer gözüm
İçimizden bir aşk geçer
Ve keder
Ve heder olmuş bir hayat
Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan
Öyle yavaş öyle deşer de geçer

İBRAHİM SADRİ
 
BİR ADIN KALMALI

Bir adın kalmalı geriye

Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde

Aynaların ardında sır

Yalnızlığın peşinde kuvvet

Evet nihayet bir adın kalmalı geriye

Birde o kahreden gurbet

Sen say ki ben hiç ağlamadım

Hiç ateşe tutmadım yüreğimi

Geceleri koynuma almadım ihaneti

Hele nihavend hele buse hiç geçmedi aklımdan

Ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın

İçimin nehirlerinden

Evet yangın

Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan

Evet kaybetmenin o zehirli buğusu

Evet isyan

evet kahrolmuş sayfaların arasında adın

Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı

Bu sevda biraz nadan

Biraz da hıçkırık tadı

Pencere önü menekşelerinde her akşam

Dağlar sonra oynadı yerinden

Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca

Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam

Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı

Yani ben seni sevdiğim zaman

Ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın

Yine de

Bir adın kalmalı geriye

Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde

Aynaların ardında sır

Yalnızlığın peşinde kuvvet

Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye

bir de o kahreden gurbet

beni affet

kaybetmek için erken

sevmek için çok geç

İBRAHİM SADRİ
 
BİR AŞK DEĞİYOR

Kapına biri gül bırakıyor tanımadığın
Trafik birden açılıyor
Köprüden geçişte para almıyor gişedeki kadın
Bi o kadar yakışıyor üstüne siyah kazağın
Menekşe tutuyor köşe başında yalnızlığın
Sarı kanaryalar hep senin için kazanıyor
Ne de güzel geliyor insana sırtından vurulması insanın
Oğlum sana bir aşk değiyor
Bi yerinden bakınca nede keyifli hayat
Bi yerinden bakınca rahat
Oğlum sana bir aşk değiyor
Bundan sonrası tufan, talan, fırtına, bora, kar
Aşık-ı mecnun sensin mecnun'un ancak adı var
Oğlum sana bir aşk değiyor
Oğlum seni bir aşk sarıyor
 
BİR BAVULLA GELMİŞLER

Bir bavulla gelmişler
Karaların memet, ince ali ve bir de bekir
Puslu bir alaman sabahında münihe inmişler trenden
Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum
Bir de yar ilen ana baba hasreti
Bildikleri birkaç sıla türküsü
İnmişler üçüncü mevki kompartımandan
Başlarında kasketleri
Şenolasın bakalım gurbetlik şenolasın yabaneli

Nere baksan bir soğukluk değmiş içlerine
Nere baksan insanı üşüten kocaman bir yalnızlık
Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına
Nere baksan deli bir ayrılık düşecek burada bahtımıza
Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına

Bir bavulla gelmişler
Münihe, viyanaya, berline, rotterdama
Çorum nire memec, lozan nire
Brüksel nire ali, emirdağ nire
Konya nire bekir, strasbourg nire
Ve frankfurta ve kölne ve lyona
Hamburga, liege, bonna
inmişler içlerinde memleket döne döne, yana yana

Bir bavulla gelmişler
Önce geceler bitmemiş sonra soğuk ve karanlık gündüzler
Herbir işini, tamam eylemişler atamanın
Herbir vidasını sıkmışlar
Herbir makinasına terlerini akıtmışlar
Eksilerek, didinerek ve direnerek
Sağlam basmasını bellemişler yere
Kancık pusuların yaban belaların
Ve hayın ve namert ve itkopuk Pazar sabanları çanlarının arasından

Geçirmişler yüreklerinin filiz filiz umutlarım
Hey canım
Hey adam yanlarım
Hey karaların memet, ince ali ve yetim bekir
Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı
Bir kere öpebilseydiniz
O makinayağı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz
Ve cengaver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi
Hey canım
Hey adamlarım
Hey karanlığına atamanın ıslık çalan kahraman yanlarım

Bir bavulla gelmişler
Karaların memet, ince ali ve bir de bekir
Puslu bir ataman sabahında münihe inmişler trenden
Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum
Bir de yar ilen ana baba hasreti
Bildikleri birkaç sıla türküsü
İnmişler üçüncü mevki kompartımandan
Baştarında kasketleri
Şenolasın bakalım gurbetlik şenolasın yabaneli

Şimdi onlar
Herbir sokağına değerek avrupanın
Ve herbir dağında şahin olup uçarak özge vatanın
Bize bir sabahı indirirler öyle gülümseyerek çocuklarımıza
Öyle kara öyle ince öyle yetimdirler
Öyle konya öyle maraş öyle adana
Öyle trabzon öyle afyon öyle erzurumdurlar
Öyle dadaş öyle ele öyle uşak öyle yörük öyle çerkez öyle doğudurlar

Ve doğururlar
Herbir sıkıştığında kalbimiz
Münihin, viyananın, roterdamın, brükselin ve nice şehirlerin
Dumanların, çanların, köprülerin, kanalların
Acıların, yalnızlıkların, hasretlerin, mektupların
Ve hepsinin ötesinde o ağır gurbetliğin çöktüğünde efkarı
Gelip tutarlar ellerimizden
Karaların memet, ince afi ve bir de bekir

Varsın bize alamancı desinler
Varsın bizi sofralarındaki ekmekten sonra sevsinler
Varsın yüzümüzden önce bavullarımızı gözlesinler
Biz yine de memleket kadar bir yürekte sevmekteyiz memleketi
Çünkü karaların memet, çünkü ince ali ve bir de bekir çünkü

Bir bavulla geldiler
Puslu bir ataman sabahında münihe
Çünkü
Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum
Bir de yar ilen ana baba hasretini
Ve bir de bildikleri birkaç sıla türküsünü hiç düşürmediler
Sokağına avrupanın
Hey canım
Hey adam yanlarım
Hey karaların memet, ince ali ve bekir
Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı
Bir kere öpebilseydiniz

O makinayagı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz
Ve cengaver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi
Hey canım
Hey adamlarım
Hey karanlığına alamanın ıslık çalan kahraman yanlarım

İBRAHİM SADRİ
 
BİR ŞEY SÖYLE


Bir şey söyle
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde
Bir şey söyle
Yıldızlar semadan bir bir
döküldüğünde üstümüze
Bir şey söyle
Ben seni unuturum
Söyle
Yer başka gök başka olduğunda
Sallanıp çalkalandığında uçsuz
bucaksız sema
Hani biz
ateşin etrafını sarmış
pervaneler gibi olduğumuzda
Bir şey söyle
Unuturum ben seni, söyle
Kalplerde gizlenenler ortaya döküldüğü zaman
Gök yarıldığı zaman
Ne oluyor bu yere dediği zaman insan
Ve kalakaldığında yüzkarası
şiirlerim
Ve sensiz bir zaman
ve ayaklarımızın altından toprak
kayıp
Dümdüz eğildiği zaman
Bir şey söyle
Defterler açıldığında gökyüzü
sıyrılıp
alındığında
Cehennem tutuşturulduğunda cennet
yaklaştırıldığında

İBRAHİM SADRİ
 
BİZİM YAŞADIĞIMIZ

bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
biz de soluk alıp vermedeyiz
yani her insan gibisevmekteyiz, seviecek şeyleri
bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği
kurban bayramlarında kınalı koçları
başları eloyasıişlemeli yemeni ile kapalı
bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı
pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları

kalbim ağrıyorsa da kardeşim
gönlüm bulanıyorsa
tedirginsem kuşkuluysam
kalın kitapların yazdığına bakarsan
acaip suçluysam
havada ihanetdışarıda sıcak
duvarda yazılar
kalbimizde acılar varsa da
bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim

mektubun geldi bugün haziran
kimselere göstermediğin ak saçlarının kıvrımlarından
haberin geldi
haberin geldi iki damla gözyaşın kağıtta
çok bakarsın yağmur yağanda
ıslak ve buğulu camların ardından bilirim
bilirim, acı
nasıl oturur adam yüreğine
ne var yani işte
iyiyim diyorum ya
inan olsun iyiyim anne
insan gerçekten iyi oluyor, iyiyim dedikçe
bak üzülme
yazıyorum bir daha
nolur üzülme
üzülmüyor analar
oğulları üzülmüyorum dedikçe

bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
biz de soluk alıp vermedeyiz
yani her insan gib isevmekteyiz, seviecek şeyleri
bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği
kurban bayramlarında kınalı koçları
başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı
bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı
pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları

İBRAHİM SADRİ
 
BUYUR USTA

Oğlum, onüç-ondört anahtarı ver

Al usta

Oğlum, yat motorun altına
Nesi var bir bakıver

Olur usta

Oğlum, iyi sık civatayı
Sonra sahibi neder?

Sıkıyorum usta
Bileğim yettiğince
Yüreğim yettiğince
Sıkıyorum işte

Oğlum, terlemişsin
Akmasın terin motora
Motor pas yapar sonra

Olur mu be usta
Ter pas yapar mı
Gözyaşı pas yapar mı?

Oğlum ne diyorsun bak işine

Bakıyorum usta
Yalnız ellerim
Ellerim çatlamış be usta
Ellerim acı içinde
Yüreğim var ellerimde
Yüreğim yanıyor usta
Kan ter içinde.

Hem usta
Sen hiç misket oynadın mı sokakata?
Sen hiç okula gittin mi okula?
Okul nasıl bir şey be usta
Öğretmen nasıl biri?
Usta sahi
Orda da motor baktırırlar mı ki?
Orda da söverler mi çocuklara be usta?
Orda da döverler mi?

Oğlum bak işine !
kızdırma beni.

Olur usta .
ha usta,
Senin anan da saçlarını okşar mıydı?
Sana ağlar mıydı gecenin al yalazında?
Sahi usta sen hiç ağladın mı bir sabah
Cansız düşende anan
Yavaşca gözlerinin önünde?!

Oğlum bak işine !
Attırma tepemi
gir motorun altına

Usta dur kızma!
Bak giriyorum motorun altına
Dünyanın altına
Giriyorum usta giriyorum
Desteğe gerek yok usta
Desteğe gerek yok
Ben oraya yüreğimi koyuyorum
İnan taşır be usta

İBRAHİM SADRİ
 
ÇİLELER

Minibüslerin arkasına seni ben yazdım
Gözlerimin nasıl sev dediğini
Sensiz bu dünyanın batması gerektiğini
Hor görsende garibi
Bir teselli vermeni ben istedim
Bahtıma takılan bir karaçalı gibi
Gönlümü tozduman bıraktığımı
Bağrımdaki ateşi yakıp gittiğin günden beri
Batıyor gönlümde bir akşam güneşi

Minibüslerin arkasına seni ben yazdım
Ben yazdım sevrek ayrılalım
Ben yazdım
Cennet gözlüm ben yazdım
Ben sabahsız gecelerin kucağında bir çilekeş
Gönlüme vazgeç demişim
Vazgeçmemiş bu aşktan
Kabahat seni sevende biliyorum
Elimde bir kandil dolanıyorum
Eğer aşka bir ceza verebilseydim
Onun da benim gibi sevmesini isterdim

Minibüslerin arkasına seni ben yazdım
Bunca yıl habersiz yaşadım seninle
Hep seninle yaşadım öldü deselerde
Aşkından öldüğümü bilmesende
Belki biraz üzülüp kim desende
Gel gör şu halimi bir teselli ver
Sevenler mesud olmaz derlerdi inanmazdım
Şimdi mesud değilim bilseydim bağlanmazdım
Biliyorum ben eski halimle daha mesuddum
Dediğin gibi olsun hadi severek ayrılalım
Ama otur son kez masaya göğsümüzü yumruklayalım.

Bitmedi mi bitmedi mi çekilen işkence?
Volkan misali tüten parçalanan gönlümle
Ekilen biçilmezken kısacık ömrümüzde
Değer verdiklerimiz gülerken halimize
Hangi gaye
Hangi amaç
hangi ümit yaşatır?
Katmerlenmiş çilelere
Hangi vücut dayansın?

İBRAHİM SADRİ
 
GERİYE DÖNEN ADAM

Yağmur yağıyordu
Benim saçlarımda kırağılar vardı
omuz omuza konmuş bir gül
Kapıyı açtım,elinde eski bir bavul
Yüzünde daha da eski bir hikaye
Geldim dedi, geldim işte
Sana kendimi getirdim,belki unutmuşsundur
Birlikte söylediğimiz şarkıları getirdim
Bir kaç gömlek bir pijama attı
Tuttuğum notları,serin volta boylarında adımları sayıp susuşlarımı
Elimle büyüttüğüm nazlı bir menekşeyi
Gökyüzüne verdiğim dualarımı
Çakmağımı,sigaramı,tabakamı ve kitaplarımı getirdim
Döndüm dedi,döndüm işte
İçeri girdi aksıyordu bir ayağı
Oysa nasılda akardı bayrak gibi önümüzde
Nasılda oynardı saçları rüzgarı bulanda
Bir ceylan gibi nasıl da koşardı
Ayağım dedi,derin bir nefes aldı
İçerde dedi,bir bakır tas bıraktım bir kehribar tesbih
Birkaç kitap,birkaç iyi arkadaş
Tüketilmiş bir çeza ve bir ayak,güldü sonra
Dedemin yemen çölünde bıraktığı ayağı ben içerde bıraktım
Kurban olsun ikimizinki de memlekete
Oturduk,uzun uzun baktık kendimize
Onüç yıl sonra yeniden karşı karşıya
Bir deli gençliği birlikte düşürmüştük yollara
Bir yüreğimiz vardı ve onu koymuştuk ortaya
Ben başımı onun omuzuna yaslardım
O taleal okurdu kulağıma
Ben bazı geceler oturup ağlardım
O dua ederdi hepimiz adına
Ve pis bir sonbahar akşamında ayrılmıştık
Caddelerde arabalar akıyordu yağmur yağıyordu
Babalar ekmekleri saklamış çeketlerinin altına
Korkuyla evlerine koşuyordu
Düdükler çalıyordu,sirenler çalıyordu,şehri kimler çalıyordu?
Oysa biz onunla yüreğimizi koymuştuk ortaya
Arkasından baktım,elinde tahta bir bavul,cebinde ikimizin yüreği
Şifadan ayrılık,rahmetten yoksulluk
Şen olasın mahpusluk
Kaldır gözlerini yerden,onüç yıl dediğin ne ki?
Bana mektup yaz,bir de menekşe resmi yap
Ve bir gül gönder anama
Kaldır gözlerini yerden,onüç yıl dediğin ne ki?
Ve yürüdü Yusuf
Yanıp sönen mavi ışıklar düştü gölgesine
Ben onüç yıl bekleyecektim onüç yıl kavuşmak için
Çebinde rehin götürdü yüreğimi

İBRAHİM SADRİ
 
HAYSİYETİMİZ VAR

Dünya dediğiniz abiler aha benim şu yüreğim kadar
Hayat dediğiniz ne kadar gülebiliyorsak o kadar
Boşverin gerisini sallayın gitsin dünyayı
Paramız yoksa da haysiyetimiz var
Canımdan öte ve de çok kıymetli sevdiğim arkadaşlar
Durumum ortadadır
Hayat bana da sağlamına harbi bi çelme takmıştır
Nevrim dönmüş midem bulanmış gözlerim kararmıştır
Cümlenize olan cümle borç edavatım
Üç vakte kadar askıya alınmıştır
Biraz idare edebilirseniz eğer
Ya bide kahveci nuriden rica edebilirseniz
Kesmesse tavşan kanı günde üç bardak çayı
Elbet bu feleğin paslı çarkı bi gün benim içinde döner
Düşeş gelmese de
Gelirse eğer zarımız bi dubara ve hele dört cahar
O zaman işi düzelttik sayın abiler
Ve inanınki paramız yoksa da haysiyetimiz var
Dalgalan bakalım kız kulesi önündeki dalgalar gibi kalbim
Hayıflan bakalım hiç kimselere belli etmeden
Geceleri yorganın altında
Yazıklan bakalım bu da revamıdır hayatının baharında
Bi delikanlıya
Hep kısa çöpü ben mi çekicem
Hep banamı denk düşücek çarkıfeleğin iflası
Hep ben bilicem başkaları mı kapıcak beşyüz milyarı
Hep ben sevip eller mi alıcak aslıyı leylayı
Batsın bu dünya sende mi leyla
İtirazım var yalana dolana
Ben böyle dolana dolana ellerim cebimde
Dudağımda ıslığım başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Orhan veli tadında basıp voleyi yürüycem
Hayatın sonuna kadar
Hiç tasalanmayın abiler
Paramız yoksada haysiyetimiz var
Vallahi öpmek geliyor içimden en kral arkadaşlarımı
Ayhan ışığı, sadri alışığı, erol taşı
Adamın gönlü şarkılar söyleyip unutmak istiyor garibanlığı
Adamın canı hesapsız dostlarını çekiyor
Dalgasız dümensiz yoldaşlığı
Mahalle arasında gazozuna maç yapıp yenilmek çekiyor
Komşunun kızına mektup yazıp
Çarşamba pazarında el altından vermek çekiyor
Bazen sıcak ekmek
Bazen seyyardan sabah poğaçası çekiyor
Adamın gönlü bağıra bağıra ağlamak çekiyor
Gece mehtaba karşı
Langadan hıyar beyoğlundan adam çekiyor
Ne yalan söyliyim biraz kırgınlıkta var
Ama hiç tasalanmayın abiler
Paramız yoksa da haysiyetimiz var

İBRAHİM SADRİ
 
HAZIRAN

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
şimdi sen, denizi de yazmışsındır
beni beter edeceksin ya
martılarını ve simidini İstanbul'un
göznurum
suyun çiçeğe çimene yürüdüğü bir mevsimde
bana umudu yazmana ne hacet
hadi biraz
şehrin şarkısından ve arkadaşlarından bahset

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
gönderdiğin gibi duruyorum burada
hiç ağlama
ağlamak yakışmıyor haziranda adama
iyi yanları da yok değil ama
bak erken kalkıyorum mesela
gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada
arada sırada koymuyor değil
koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada
hadi çocuklardan bahset
herkes iyi diye bir yalan yaz mesela
pazar günleri onları güneşe çıkar
ellerinden tut götür uzak bir limana
sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan
mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
kimin aklına gelirdi ki
aşkın ve sevdanın hatrına
bir menekşe büyüteceğim iki ranza arasında
sonra türküler öğreneceğim
zulümün, ayrılığın ve turnaların adına
gönderdiğin kitapları da okuyorum
elin değerse ve zor değilse
biraz çimen taze bir gül yaprağı
karımın sesinden ve çocuklarımın gülüşünden de koy
bir daha ki mektuba
arkadaşların yüreğini de unutma

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
yağmur da yağıyor mu
ıslanıyor musunuz eskisi gibi
eskisi gibi anıyor musunuz arkadaşınızı
hiç unutmadığım adlarınızı
adımın yanına yazıyor musunuz
bu pazar açık görüş var
çocuklarımı, karımı ve arkadaşlarımı istiyorum
konuşuruz ordan burdan
elleriniz elime yüreğiniz yüreğime dokunur
tamam, biraz da ağlarız
ağlarız işte n'olur
mapusluk mevsiminde o kadar olur

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
gönderdiğin gibi duruyorum burada
hiç ağlama
ağlamak yakışmıyor haziranda adama
iyi yanları da yok değil ama
bak erken kalkıyorum mesela
gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada
arada sırada koymuyor değil
koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada

hadi çocuklardan bahset
herkes iyi diye bir yalan yaz mesela
pazar günleri onları güneşe çıkar
ellerinden tut götür uzak bir limana
sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan
mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
gönderdiğin gibi duruyorum burada
hiç ağlama
ağlamak yakışmıyor haziranda adama
iyi yanları da yok değil ama
bak erken kalkıyorum mesela
gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada
arada sırada koymuyor değil
koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi

İBRAHİM SADRİ
 
İSTANBULA KAR YAĞIYORDU

Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul’a kar yağıyordu..
Kömür yanıyordu sobalarda
Geceleri polisler, bekçiler oluyordu..
Bir de biz oluyorduk
Ölümüne üşüyorduk ha
Yalan yok polisler de üşüyordu

On altı yaşındaydım..
Her şeyi bükecek bileğim vardı
On altı yaşındaydım

Aslan gibi ortadaydım
Gündüzleri okulda coğrafya defterimin arkasına
Senin için şiirler,
Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için
Kahrolsun yazacak kadar adamdım
On altı yaşındaydım
Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden
Ne de birileri kahroluyordu
Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden
On altı yaşındaydım
Yalan yok

Ben yazmaya böyle başladım
Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti
Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer
Yıkıldı gitti..

Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum,
Kocaman laflar ediyorum
Marşlar biliyordum,
Kitaplar okuyordum.
Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan
Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum.
Bak
İstanbul’u seviyordum
Seni seviyordum
Dualar öğreniyordum
Meydanlarda toplanıp bağırıyordum
Herkes gibiydim,
Herkes kadar cesur..
Herkes kadar korkak
Herkes kadar filinta delikanlı
Ve herkes kadar buralı..

Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul’a kar yağıyordu..
Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken..
Haliç’ in arkasında toplanıyorduk
Gece adamı içine çekiyordu
Biz geceyi içimize çekiyorduk..
En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları
Herkes beni seviyordu..
En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa
Coğrafya defterimin arkasına..
Bunu kimse bilmiyordu

Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum
Ve hızla kaçıyordum
Sizin evin duvarına bir kez olsun
Seni seviyorum diye yazamadım
O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu
Dedim ya
Yetmişdokuzun kışıydı
Sertti, soğuktu
İstanbul'a kar yağıyordu.

İBRAHİM SADRİ
 
KAÇ , GİZLEN , SUS

Ben ölmek için doğmadım..
Her gece yürüyüşlerimde
Bir yıldız kayar gökten
Ama hiç dilek tutmadım,
Kehribar tesbih misal
Hep yıldızlar saydım,
Yalnızlıktan kaçıp, ayın mehtabında dolaştım,
Kendimi gizledim vefasız aynalarda,
Kamufle olup sessizliğe sustum,
Ben kaçtım, ben gizlendim, ben sustum..

Ben ayrı dünya çocuğu..
Her gece ayın doğuşunda
Sancısını çekerim yalnızlığın,
Sonra firari fikirle yıldızlar sayarım,
Kaçarım esaretine düşmekten yalnızlığın,
Gök kubbesi altında gizlenirim karanlığın,
Yürürüm gecenin kucağına susarım,
Benim adıma doğan
Her Gündüz için, her güneş için
“To be or not be” önemli değil,
Her ne kadar asil bir eylem olmasa da
Ben kaçarım, ben gizlenirim, ben susarım..

Ben ölmek için doğmadım..
Her gece yürüyüşlerimde
Bir yıldız kayar gökten
Ama hiç dilek tutmadım,
Kehribar tespih misal
Hep yıldızlar saydım,
Ben kaçtım, ben gizlendim, ben sustum..

Ben ölmek için doğmadım
Ben ebedi yaşamak için öleceğim…

İBRAHİM SADRİ
 
KARAHAZER ÇİÇEĞİM

Ah bir dağda bırakıp bir dağda bulacağım
Leyla menekşesi
Olursa bir yağlı kurşundan birde senin elinden olur ölümüm

Bir seherde açsınlar bağrımı
En deli rüzgarlar essin
Ne yiğitti desinler, ne filinta, ne hercai fiyaka
Dönüp baktıkları zaman bir oltu tesbihi
Bir gümüş tabaka
Bitlis tütününden yarım kalmış bir sarma cigara
Şeyh izzetttinin dünyanın bütütn çokcuklarına,
Yaptığı muska
Ve
Sevda adına kurutulmuş bir karanfil bulsunlar
Mintanımın altında

Ah yaban gülü ah Karahazer çiçeği
Ah gurbetin şıvan yıldızı, leyla menekşesi

Yağmurlu bir akşam üstünde duldada
Dedemden öğrendiğim ilk duam gibi
Yeşil ceviz altında koşturan karınca
Harran üstünde her gece parlayan süreyya
Emek gibi, toprak gibi, kan gibi, hoyrat gibi
Adilcevaz fırtınası, yedi dağın eşkiyası gibi
Yasak gibi, bayrak gibi, baskın gibi
Erişilmez birşeydi seni sevmek

Ah leyla menekşesi, ah yaban gülü
Ah karahazer çiçeği, ah yaktığım o içli türkü
Hani o zalım deyen hani o hayın

Şu üç kuruşluk daru dünyada
Göysüme şifasız ecza sürdler
Ve yürüdüler geçliğimin üstünde
Yağmur yağıyordu kuşlarda vardı
Uzandım yıldızlara tutamadım
Saçlarım ağardı şehir zındanlarında
Alem uykudaydı Adilcevaz uykudaydı
Sevdam, menekşem memleket gülüm
Kuyudaydım, saçlarım ağarmıştı
Sahtiyan uykudaydı..
Çıplaktı üzerim, mintanım kana bulanmıştı
Ah karahazer çiçeğim sen uykudaydın
Yıldızlar ve memleket uzaktaydı

Sen böyle gideceksen memleket böyle ağlayacaksa
Ben kabuslarına tabir düzeceksem şehir eşkiyalarının
Kıyamet düzeceksem ve seni bekleyeceksem
Bütün kuyulara bütün suna boyunlu dağlara
Adını haykıracaksam
Yırtılan mintanım, akan kanım, ağaran saçlarım
Ve
Memleket için dön diyeceksem; dön

Dön yaban gülüm
Dön Karahazer çiçeğim
Memleket gülüm

İBRAHİM SADRİ
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…