- 7 Kasım 2006
- 120
- 1
HER EVİN BİR YERİNE SİNİR KUTUSU!
Ersin Bey çevresinin sevdiği, kararlarında tutarlı bir insandı. Hiçbir zaman acele karar vermez; öfke üzerine verilen kararların hep hatalı olduğunu ve öfkeye sebep olan şeylerin de çoğu zaman incir çekirdeğini bile doldurmadığını söylerdi. Kendisine bu hasleti nasıl kazandığı sorulduğunda çocukluğundan bir olay anlatırdı.
Anlattığına göre kendisi çok çabuk kızan bir çocuktu. Her şeye hemen kızıyor ve bu kızgınlık ve öfke üzerine verdiği kararlarda da genelde yanılıyordu. Bir gün babası onu karşısına almış ve elindeki kutuyu kendisine uzatırken, “Oğlum! Senden, senin için bir şey isteyeceğim. Çok sinirli ve ani karar veren birisi olarak görünüyorsun. Halbuki bu kadar öfkelendiğin şeylerin çoğu aslında küçük ve basit şeyler. Sana bir teklifim olacak; şu kutuyu al ve seni sinirlendiren bir mesele olduğunda, bütün ayrıntılarıyla o anki duygularını yazıya dök. Sonra bunları kutuya koy. Bir ay sonra kutuyu aç ve yazdığın şeyleri okuyarak nelerin seni sinirlendirdiğini sakin bir kafayla gör. Sonuçta, o kadar büyüttüğün meselenin senin için bile üzerinde bu kadar düşünmeye ve zaman harcamaya değmez şeyler olduğunu göreceksin.” demişti.
Ersin, babasının dediğini yaptı ve kendisini öfkelendiren şeyleri, hemen öfke üzerine karar vermeden önce yazmaya ve kutuya atmaya başladı. Ay sonu gelmeden kutu ağzına kadar dolmuştu. ‘Beni kızdıran ne kadar çok mesele varmış!’ diye düşündü. Kağıtların bazılarını okurken, gülmekten kendini alamıyordu. O kadar küçük meselelere kızmıştı ki, şimdi o mesele küllenince ani bir karar vermediğine şükrediyordu.
Bizim de böyle bir “Sinir Kutumuz” olabilir. Bu kutuya öfkelerimizi, kırgınlıklarımızı, sinirlendiğimiz şeyleri.. yazabiliriz. Öfke ve kızgınlık üzerine hemen karar vermeden önce bunu yaparsak bir ay sonra öfkelendiğimiz bu şeylerin büyüklüğünü (!) de görmüş oluruz. Zannederim, bunların çoğu yazmayı bile gerektirmeyecek şeyler olacaktır. Kim bilir belki de birkaç sene sonra bu kutuya bir şeyler yazıp koymaya bile ihtiyaç kalmayabilir.
Ersin Bey çevresinin sevdiği, kararlarında tutarlı bir insandı. Hiçbir zaman acele karar vermez; öfke üzerine verilen kararların hep hatalı olduğunu ve öfkeye sebep olan şeylerin de çoğu zaman incir çekirdeğini bile doldurmadığını söylerdi. Kendisine bu hasleti nasıl kazandığı sorulduğunda çocukluğundan bir olay anlatırdı.
Anlattığına göre kendisi çok çabuk kızan bir çocuktu. Her şeye hemen kızıyor ve bu kızgınlık ve öfke üzerine verdiği kararlarda da genelde yanılıyordu. Bir gün babası onu karşısına almış ve elindeki kutuyu kendisine uzatırken, “Oğlum! Senden, senin için bir şey isteyeceğim. Çok sinirli ve ani karar veren birisi olarak görünüyorsun. Halbuki bu kadar öfkelendiğin şeylerin çoğu aslında küçük ve basit şeyler. Sana bir teklifim olacak; şu kutuyu al ve seni sinirlendiren bir mesele olduğunda, bütün ayrıntılarıyla o anki duygularını yazıya dök. Sonra bunları kutuya koy. Bir ay sonra kutuyu aç ve yazdığın şeyleri okuyarak nelerin seni sinirlendirdiğini sakin bir kafayla gör. Sonuçta, o kadar büyüttüğün meselenin senin için bile üzerinde bu kadar düşünmeye ve zaman harcamaya değmez şeyler olduğunu göreceksin.” demişti.
Ersin, babasının dediğini yaptı ve kendisini öfkelendiren şeyleri, hemen öfke üzerine karar vermeden önce yazmaya ve kutuya atmaya başladı. Ay sonu gelmeden kutu ağzına kadar dolmuştu. ‘Beni kızdıran ne kadar çok mesele varmış!’ diye düşündü. Kağıtların bazılarını okurken, gülmekten kendini alamıyordu. O kadar küçük meselelere kızmıştı ki, şimdi o mesele küllenince ani bir karar vermediğine şükrediyordu.
Bizim de böyle bir “Sinir Kutumuz” olabilir. Bu kutuya öfkelerimizi, kırgınlıklarımızı, sinirlendiğimiz şeyleri.. yazabiliriz. Öfke ve kızgınlık üzerine hemen karar vermeden önce bunu yaparsak bir ay sonra öfkelendiğimiz bu şeylerin büyüklüğünü (!) de görmüş oluruz. Zannederim, bunların çoğu yazmayı bile gerektirmeyecek şeyler olacaktır. Kim bilir belki de birkaç sene sonra bu kutuya bir şeyler yazıp koymaya bile ihtiyaç kalmayabilir.