Son kullanma tarihi geçmiş, bayatlamış bir tarayıcı kullanıyorsanız. Mercedes kullanmak yerine tosbaya binmek gibi... Websiteleri düzgün görüntüleyemiyorsanız eh, bi zahmet tarayıcınızı güncelleyiniz. Modern Web standartlarını karşılayan bir tarayıcı alternatifine göz atın.
HAYATI
1 Mayıs 1971’de, Sivas’ın İmranlı kazasına bağlı Han köyünde, Süleyman ve Hacıhanım Gültekin’in (Nazire ve Güler’den sonra) üçüncü çocuğu olarak doğdu. Altı yaşında saz çalmaya başladı. On bir yaşında sahneye çıktı. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden ikinci sınıfta ayrıldı. 1987 yılında, ilk çalışması “Gün Olaydı” adıyla Diyar Müzik Yapım tarafından yayımlandı. İlk resitalini Kadıköy Moda Sineması’nda 1987 yılında verdi.
1989 yılında, “Gece ile Gündüz Arasında” adlı ikinci çalışması Saltuk Müzik Yapım tarafından yayımlandı. 29 Ekim 1989 yılında Hollanda Kültür Bakanlığı’nın daveti üzerine, “Genç Türküler” festivalinde Birsel Acar’la birlikte Türkiye’yi temsil etti. 1990 yılında aynı ülkede “Türk Haftası” etkinliklerine birçok sanatçı ile birlikte katıldı. Müzik yönetmenliğini üstlendiği resmi olarak ilk defa Kürtçe müzik yasağını delen “Newroz” adlı kaset, 1990’da önce enstrümantal olarak, sonra da Nilüfer Akbal ve Rıza Akkoç’un katılımıyla gerçekleştirildi. 1990 yılında, Şivan Perwer’in (Türkiye’de, resmi olarak Kürtçe müzik yasağını kaldıran) “Krivo” adlı karma kasetinin yayınlanmasına öncülük etti ve süpervizörlüğünü yaptı. 1991 yılında, “Rüzgarın Kanatlarında” adlı üçüncü çalışması Nepa Müzik Yapım tarafından yayımlandı. 1991 yılında Yeter Fırtına ile evlendi. Türkiye’nin dört bir yanında konserler verdi. Birçok Avrupa ülkesinde festivalllere katıldı ve konserler verdi. Aydınlık Gazetesi için; Ankara, İzmir ve İstanbul’da ProsEchos Grubu ile birlikte resitaller verdi. 2 Temmuz 1993’de, Sivas’ta Madımak Oteli’nde 35 insanla birlikte katledildi. 13 Eylül 1993’de oğlu, Roni Hasret Gültekin dünyaya geldi.
Hasret Gültekin’in müzik yönetmenliğini ve müziklerini yaptığı kasetler dizini
1988 Abuzer Karakoç, Hüseyin Aydın, Ali Ekber Eren’in de yer aldığı “BİTMEYEN TÜRKÜLER-Dostlar Muhabbeti”.
1990 Gani Nar’ın seslendirdiği Kürtçe “JİYAN”.
1990 Abuzer Karakoç’un seslendirdiği ve Avrupa’da yayımlanan “Alvar Deyişleri”.
1990 Emekçi’nin seslendirdiği “Gül’e Barut Serdin mi?”
1990 Nurşani’nin türkülerinden oluşan kaseti.
1990 Lütfü Gültekin’in seslendirdiği “Karanlıkta Vurdular”.
1991 “NEWROZ 2” isimli, Kürtçe sözlü türkülerden oluşan kaset.
1992 Arif Sağ, Emekçi, Mehmet Koç, Emre Saltık, Talip fiahin, İhsan Güvercin’in de yer aldığı “Türküler Yalan Söylemez” isimli kasette üç eser seslendirdi.
1992 Ahmet Arif’in şiirlerini besteleyen sanatçılar olarak, Cem Karaca, Ahmet Kaya, Sadık Gürbüz, Esin Afşar, Rahmi Saltuk’la birlikte, Ahmed Arif’in anısına çıkan kasette yer aldı.
Bir çok sanatçının kasetlerinde bağlama, cura ve şelpesiyle yer aldı.
Sıvas'ta karayobaz çetelerinin yaktığı sanatçı Hasret Gültekin 'in yüzünü bile görmediği oğlu Hasret Roni, bugün 4.5 yaşında. Babasının nasıl öldürüldüğünü bilmiyor. ''Onun insanları sevmesini, Türkiye'yi sevmesini istiyorum. Nefretle büyümesini istemiyorum'' diyor annesi Yeter Gültekin . O nedenle de şimdilik ''katliamı'' oğluna anlatmak istemiyor.
Hasret Roni de babası gibi müziğe bağlı. ''Doğduğunda kucağında bir cura'' vardı, bugün dört bağlaması, bir gitarı, bir davulu ve bir mızıkası var.
Yeter Gültekin'le beş yıl önce yaşanan ve hâlâ süren acıyı konuştuk.
- Katliamın beşinci yılı, bugüne kadar çok şey söylendi. Sizin söylemedikleriniz neler?
''Biz aslında hep aynı şeyi söyledik, aynı şeyi söylüyoruz. Belki çok konuşmadık diye söylemedik gibi geliyor. Yapılan etkinlikler, sözde yapılan paneller, konferanslar aslında bize göre vicdan rahatlatmaktan öteye bir şey değil. Aslolanın o yapılan işler olmadığını söyledik. Yapılması gereken duruşmalara katılmaktı, o yapılmadı. Sıvas duruşmalarına her kesimden insanların katılması gerektiğini düşündük. Ama katılım sayısı bugüne kadar ailelerinin sayısını üç ya da beş aşabildi. Bunlar da avukat grubu ya da bir iki demokratik kitle grubunun yöneticileriydi. İlk günden beri duruşmaya katılan insan sayısı 150-200 arasındaydı ve orada da kaldı. Oysa böyle bir davanın mağduru toplumdur, bütün bir Türkiye'dir diye düşünüyorum. Ama işte olamadı, insanlar katılmadı, demokratik kitle örgütleri bile katılmadı, kurumlar birbirine alınganlık yaptı. İşte bir dernek sahiplendi öbür dernek alındı ve katılmadı duruşmalara. Sonra davaya sahip çıkan avukatların sayısı bile bugün artık 3-5'i aşmıyor. Halbuki ilk baştan bunun uzun soluklu bir dava olacağı konuşuldu. Uzun lafın kısası kamu vicdanında yargılanması diye bahsettik, ama bu maalesef yapılamadı. Tabii bunda medyanın vermemesi, davanın dışarıya kapatılması, sahiplenilmemesi en büyük etken.
RONİ HASRET GÜLTEKİN
Öbür tarafına gelince bu etkinliklere; Sıvas geceleri, konferanslar... Bunlar anlamında söylenecek çok fazla bir şey yok. Duygu sömürüsü oldu. İlk günden beri öyle yapıldı. Orada birebir mağdurlar bile çıkıp duygu sömürülerine alet oldular. Sahneye çıkıp olmadık türkülerin sözlerini değiştirerek insanlara bir şey anlatabileceklerini, birtakım mesajlar verebileceklerini düşündüler. Bunca insanın hayatını kaybettiği katliama, bu kadar ölüme bile saygısızca şeyler yapıldı. Maddi yolsuzlukları hiç anlatmıyorum artık. O anlamda yangın giderek büyüdü.
Konferans ve panel bana göre insanlara bir şey söylemek, ışık tutmak için yapılır. Ama bu, olayın şahidi olmayan orada bulunmayan insanların yorumuyla yapıldı, bu mümkün değil. Olayın tanığı insanlar konuşmadığı zaman bir anlamı olmaz. Sıvas özeli ki bu özeldir, güpe gündüz televizyon kamerasının önünde olmuş her şey. Bunun daha yorumunun yapılmasına gerek yok ki. O filmin gösterilmesi yeter.''
- Katliamdan sonra Türk toplumunun gerekli dersleri aldığını düşünüyor musunuz?''
''Düşünmüyorum. Çünkü gerekli derslerin alınması, kamu vicdanında yargılanmasından geçer, insanların o panellerden ve konferanslardan bir şey anlamasından geçer. Biz ilk günden beri ne diyoruz, 'yapılacak hiçbir şey o insanları geri getirmez' .
Bizim bir tek derdimiz var ilk günden beri; öyle şeyler yapmalıyız ki bir daha böyle bir yeltenmeye kimse cesaret etmesin. Bu nedir, derhal ve ağır cezadır. Derhal ceza.. oysa dava hâlâ Yargıtay'da. Öbürü, kamu vicdanında yargılanmadı. İnsanların büyük bir kesimi hâlâ bu insanlara 'bunlar katildir' diye bakmıyor. Bu anlatılamadı. 'Bunlar katil, 35 insanın katili' diye bakılmadı. Hâlâ yapılan katliama kılıf aranıyor, açıklama aranıyor. Bu ne demektir; toplum bunu vicdanında yargılamadı, ders çıkarmadı. Bunun için halen bir sürü şeyler oluyor, bu tür yeltenmeler giderek büyüyor.
O anlamda beş yıldır, bir belgesel diye tutturmamızın nedeni budur. Belgesel filmi çekemiyorsak bile çekilmiş hazır olan filmi bile gösteremiyorsak orada neyin nasıl olduğunu ya da tutuklanan üç-beş insanın dışına çıkamıyorsak ki halen elini kolunu sallaya sallaya adı sanı belli katiller ortada dolaşıyor.''
- Davanın sonucuna ne diyorsunuz?
''Dediğim gibi ilk zaman bizim mahkemeden beklediğimiz çok bir şey yoktu. Çünkü bakışı belliydi mahkemenin, onlar katillerin durumlarına açıklamalar arar durumdaydı. O anlamda bir şey beklemiyorduk. Bizim o mahkemeden beklediğimiz caydırıcı bir karardı, tutuklu insanlara değil, dışarıda bir dahaki katliamlara yeltenecek insanlara caydırıcı bir kararın çabuk çıkması. Yani bu olay unutturulmadan, katliamın üzerine bir şey çektirilmeden. O anlamda olumlu bir karar ama geç kalınmış bir karar. Ama siyasi bir karar. Yani zamanında verilmemiş, Türkiye'deki ya da bu katliamdan dolayı hakikaten bu katliam bir daha yaşanmasın diye değil, Türkiye'de esen diğer siyasi rüzgârlardan etkilenerek verilmiş bir karar. O anlamda üzücü. Ama diğer yanıyla tabii ki olumlu, çünkü cumhuriyet tarihinde hiçbir gerici hiçbir örgüt, hiçbir gerici katil bu biçimde yargılanmadı. Hep onlara taviz verildi. Solcu insanlar, sendikacılar sokağa dökülüp yürüdüğü zaman demokratik hakları için insanca yaşamak için beyinleri copla parçalanırken gerici kesime bu kadar ağır cezalar verilmedi.''
- Siz bir eş anne olarak özelinde Hasret Gültekin, genelinde başka insanlar için birtakım çalışmalar yapıyorsunuz. Hasret Gültekin Kültür Merkezi'nin çalışmaları, davalar... Bu enerjiyi nereden buluyorsunuz ve neyi amaçlıyorsunuz?
''Bu enerjiyi nereden bulduğumu ben de bilmiyorum. Umutsuzluk üst üste gelince insan bıkıyor, yoruluyor ama hep kendimi 'bu enerjiyi bulmak zorundasın, buna sahip çıkmak zorundasın' diye ayağa kaldırıyorum. Çünkü yalnızız ya da çok az insan kaldığımız için bu enerjiyi bulmak zorundayım. Yoksa yaşayamam.''
Miyase İlknur
3 Temmuz 1998 - Cumhuriyet
ANESİNİN YAZDIĞI MEKTUP
HASRET GÜLTEKIN - (ANNESININ MEKTUBU)
Sevgili Oğul !
Gazeteciler randevu isteyince önce korktum ;
ola ki senden rahmetli diye söz ederler.
Meğer bugün Anneler Günüymüş. Hani , hep ünlü bir işadamının, ya da milletin anasını ağlatan bir politikacının annesini seçerler ya , bu kez yarışın kulvarını değiştirmişler. Bu yıl Sivasta yobazların yaktığı tüm çocukların analarını seçmişler Yılın Annesi .
Hasretim biliyor musun? Sana sormadan bunları anlattım diye bana kızmadın ya? En sevdiğin arkadaşlarından Kadirle Ali Rıza çok ısrar ettiler. Dayanamadım konuştum.
Bak Oğul! Sana sormadan bir iş daha yaptım. 2 Temmuzdan bu yana açamadığım odana da girmelerine izin verdim. Ben bakamadım sırtımı döndüm , kardeşin Gülerle Kadir gezdirdiler odanı. Biliyorum sen odana el sürülmesine hatta toplanmasına bile kızardın. Ben görmedim, ama el sürmediler hiçbir şeyine. Kitaplarına ve resimlerine bakmışlar sadece, rahat ol. Fotoğrafta çektiler Hasretim. Sen gittin gideli üzerimden çıkarmadığım siyah elbiselerimle iyi çıkmam dediysem de dinlemediler. Bana kır çiçekleri getirmişler Anneler Günü diye. Sivasta senin yanında olan, hani mızıka çalıp eğlendirdiğin çocuklar var ya, onların anaları adına da kabul ettim. Serkan Doğanın, Huriyenin ,Yeşimin, Muammerin, ıncinin, şu ufak oğlanın adı neydi? 11 yaşındaydı hani. Hah hatırladım Koray işte. Onun da anasıyım ben bugün. Hepsinin anasıyım. Madımak Otelinde kim varsa Asafın , Nesiminin, Muhlisle Leylanın , adını hatırlayamadığım diğerlerinin. Sen kızmazsın biliyorum oğul. Paylaşmayı seversin. Ana Sevgisinide paylaşırsın.
Hasret yavrum , Anneler Gününü kutlamazdık değil mi biz? Yanlış hatırlamıyorum, kutlamazdık. Geçen yıl hariç, oda yine senin muzurluğundan. A oğul, a çocuk, bana çamaşır makinesı alacaksın diye, çok kızdığın Partinin gecesine çıkmaya değer miydi? Baban ayın başında nasılsa alacaktı. Eskisini de tamir ettirirdik ne olacak. Bir süre daha idare ederdik. Kim bilir sana nasıl zul gelmiştir o gece çalıp söylemek. Anneler Gününü bahane edip o parayla çamaşır makinesi almanız için Gülere gizlice vermişsin parayı.
Canım oğlum,
Senin gibi şelpeyle güzel bağlama çalan biri hala çıkmadı. Sen Rüzgarın Kanatlarına binip gittikten sonra türkülerin dilden dile dolaştı. Bütün sanatçılar senin türkülerini okuyor. Ama çok bozuluyorum biliyor musun? Birçoğu bu türkülerin sana ait olduğunu söylemiyor. Bazı büyük bağlama ustaları da senin müziklerini alıp kendileri bulmuş gibi çalıyorlar. Deli Dervişi senin gibi çalan yok hala. Sivasa gitmeden önce Enel Hak adında yeni çalışmalar yapıyordun. Yarım kaldı diye üzülme. Arkadaşların o kaseti bıraktığın kadarıyla seni sevenlere ulaştıracaklar. Senin şair yönünü bilmeyenler de yakından tanıyacaklar. Çünkü arkadaşların senin adını sonsuza dek taşıyacak bir kültür merkezi kuruyor. Sinema , Tiyatro, Müzik, Edebiyat ve Folklor alanında araştırmalar ve çalışmalar yapacaklar. şiirlerini de bir kitapta topluyorlar.
Haberin var mı bilmem ? Ankara DGM de görülen Sivas Davasını basına kapattılar. ıyice unutturmak istiyorlar herhalde. Başkalarının hafızasından silebilirler Madımak Otelinde olanları. Peki ya benim yüreğimden, ya diğer çocukların analarının yüreğinden nasıl söküp atacaklar? Gazeteye niye konuştum biliyor musun? Mahkeme o kara yobazlara ne ceza verir bilmem, halkın vicdanında bir kez daha mahkum olsunlar istedim. şimdilik Hoşça kal yavrum.
Annen Hace Gültekin.
Miyase İlknur , 8 Mayıs 1994 , Cumhuriyet
alıntıdır.
hasret gultekın dınlerım ben.severım.ozellıkle bır sarkısında kirpiklerin gözleri kucaklaması gibi kucaklarım seni der.........o parcayı severım.yazık oldu hepsıne.Kötü Kazen
senağlamasenağlama
HASRET GÜLTEKİN ben senin türkülerinle büyüdüm hani bir türkün vardı yaaa
"canım oğlum güzel yavrum gözümün ışıltısı
ölümden ölmekden değil korkumuz
dalda yaprak açar bir gün
solar bir gün....
savrulur karışır toprağa gül olup biter...."
sanki ölceğini bilircesine yazılmış bu mısralar. Senin sesinin ışığı bana aydınlık oldu...
yaaa oğlunu bile göremedin ateş düştüğü yeri yakar :çok üzgünüm:
söylenecek ne çok şey var ama bizim ayıbımız senin yavrun öksüz kaldı...
ben senin delinim Hasret Gültekin keşke seni kaybetmeseydik ben hep ağlıyorum seni birgün göremedim diye çünkü senin ölümünden bir sene sonra dogmusum bırak seni canlı görmeyi tv lerde o an bile canlı yanında görmedim :2: HASRETİM SANA HASRET GÜLTEKİN..