Güzel Dostlukların Anavatanı , İkinci Yuvamız "Erkek İnfertilitesi"nin Geyik Topiği!!

AŞAĞIDAKİ METİNDEKİ BÜTÜN ' F ' HARFLERİNİ SAYINIZ...

FINISHED FILES ARE THE RE
SULT OF YEARS OF SCIENTI
FIC STUDY COMBINED WITH
THE EXPERIENCE OF YEARS...


(ŞİMDİ AŞAĞIYA BAKINIZ)

KAÇ TANE ' F ' SAYDINIZ?

.................3'MÜ?


HAYIR HATALI... METİNDE 6 TANE ' F ' VAR...

BU ŞAKA veya OYUN DEĞİL.

LÜTFEN YENİDEN OKUYUN!

BU OLAYIN ALTINDA YATAN GERÇEK AŞAĞIDADIR:

BEYNİMİZ 'OF' SÖZCÜĞÜNÜ SÜZEMEZ.

İSTER İNANIN İSTER İNANMAYIN.

GERİ DÖNÜP TEKRAR BAKIN!

İLK SEFERDE 6 ' F ' BULANLAR
ÜSTÜN DİKKAT DÜZEYİE
SAHİP KİŞİLERDİR
(veya daha Önce bu testi GÖRMÜŞLERDİR!)

5 TANE ' F ' BULANLAR
DİKKAT DÜZEYLERİ OLDUKÇA
YÜKSEK 6 ' F ' BULANLARA
ÇOK YAKIN KIMSELERDİR.

4 TANE ' F ' BULANLAR
NADİR KİŞİLERDE GÖRÜLEN
BİR DURUMDUR DİKKAT VE
KONSANTRASYONU YÜKSEK
NADİR KİŞİLERDİR.

3 TANE ' F ' BULANLAR
SIRADAN NORMAL DİKKAT
DÜZEYİNE SAHİP KİMSELERDİR.

3 TANEDEN AZ ' F ' BULANLAR
İÇİN TESTİ DÜZENLEYENLERİN
SÖYLEYECEK BIR ŞEYİ YOK!...
ZATEN ŞU ANDA NASIL BİLGİSAYAR
KULLANDIKLARINA ŞAŞMAK LAZIM!
 
Adamın birinin ineği hastalanmış adam dua etmiş 'Allah'ım eğer ineğim iyileşirse 15 gün oruç tutacağım''
demiş. inek iyileşmiş. adam verdiği sözü tutup 15 gün orucunu tutmuş ama 16. gün inek ölüvermiş.
Adam ellerini açmış;'' Allah'ım bu garip kulunu kandırdığını sanma sakın. bende ineği kurbana sayarım,
Orucu da ramazandan düşerim'' demiş
.



Nasrettin Hocaya sormuşlar;
Hocam, ramazan bizden memnun gitt mi?
Hoca cevap vermiş; memnun gitmese her sene on gün önceden gelir miydi?


DıKKAT:
1.25 cm boyunda ,simsiyah saçlı, yeşil gözlü, 80 yaşında kaynanam kaybolmuştur.
görenler insaniyet namına görmezden gelsin... LÜTFEN!
 
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. 'Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir' diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.

Alaycı bir ses tonuyla:

- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.

- Hayır çikolata parası lazım!

Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.

- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?

- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.

Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.

- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canı nız?

- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.

- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?

- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.

- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.

- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.

Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp
götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.

Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağ ılmıştı. 'Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu' diye düşündü.

- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?

Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.

- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.

Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.

- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.

Adam çekingen çekingen oturdu yanına.

- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?

- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.

- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?


- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.

- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.


- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.

- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.

- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.

- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?

- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim.
Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha
değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.

- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?

- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz.
Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.

- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?

- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar
değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.


- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?

- Küçük kızı severek.

- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?

- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.

- Nasıl yani ?

- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğeni lmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar.
Öyle değil mi?

- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Ebru Her akşam boynuma sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun?' diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum?' diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. ' Harikasın prenses gibi olmuşsun' demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.

- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona 'bebeğim' diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir çay yapar mısın?' dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.

- Hiç kavga etmezmisiniz siz?

- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.

- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.

- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir
onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.

- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen
işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.

- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.

- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.

- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama
hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin
bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmad ı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.

Adam ayağa kalktı.

- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.


- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.

- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.

Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.

- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.

Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evginin yolu nu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.

Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.

- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.

İnci hiç konuşmadı.

- Sorsana 'niye' diye.

İnci kızgın kızgın:

- Niye? Diye sordu.

- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.

- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.

- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. 'bak senin sevdiğin meyveleri aldım'
Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.

- Özür dilerim seni kırdığım için.

Sonra Bülent yere diz çöktü.

- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.

- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.

İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.

- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.

Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü.

Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü..
 
merhaba arkadaslarim nasilsiniz?
benden iyilik....
iftar hazi rligi yapiyorum annemler ve amcamlar bu aksam bizdeler...
 
sagol canim nasilsin?
bizim iftara daha 3saat var ve yemekler hazri sayilir bi pilavla corba kaldicokacimcoook
 
EVLıLıKTE PAYLAŞMAK


Soğuk bir kış akşamı, MacDonalds'ın kapısından içeri yaşlı bir amcayla teyze girmişler, bir masaya oturmuşlar. Derken amca, kasaya gidip 1 hamburger, 1 büyük boy patates ve bir büyük Cola almış. Elinde tepsiyle masaya dönmüş, hamburgeri ikiye bölerek yarısını teyzenin önüne koymuş, sonra bütün patatesleri tek tek sayarak onların da yarısını teyzeye vermiş, sonra Cola kutusunu da ortaya koymuş, önce bir yudum kendisi içiyor sonra da teyze bir

yudum alıyormus. Herkes 'ne tatlılar, iki tonton buraya gelmişler, bir kişilik yemeği ikisi yiyorlar zavallıcıklar' diye onları izliyormuş. Derken bir de bakmışlar ki teyzenin önünde hamburgerle, patatesler olduğu gibi duruyor, kocasının afiyetle yemek yiyişini seyrediyor, arada bir de Cola'dan bir yudum alıyormuş. Sonunda orada çalışanlardan biri dayanamamış, yanlarına gitmiş; 'affedersiniz, ben sizi izlemekten kendimi alamadım; lutfen izin verin size bir menu kendim ısmarlayayım. '

Yaşlı amca; 'teşekkür ederiz ama biz halimizden memnunuz. 60 yıldır evliyiz ve herşeyimizi işte böyle paylaşırız' demiş. Bunun üzerine genç adam teyzeye dönmüş;

'peki ama teyzeciğim, siz neden hamburgerinizi, patateslerinizi yemiyorsunuz, neyi bekliyorsunuz? ..'

Yaşlı teyze yanıt vermiş;

'dişleri!..'
 
iyiyim canım..
ellerine sağlık ..
yakın olsakta gidip gelsek keşke birbirimize..
ben izmirde yalnız olduğumdan gelen gidenim yok pek..
 
ANTEPLı BıR KEBAPÇININ reklam broşüründen harfi harfine aktarılmıştır. ..

Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir. Gaye, eskiden bir koyunu, bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve Türkleri Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.

ıcabi halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabi reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?

ıç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolestrol yaptığı palavradır.







Kolestrol, kebapları yedikten sonra

iki şise soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.

Sakın bu oyuna düşmeyin.



Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.

Ayrıca kör olası dış mihraklar, bu kızlarımıza kebap, soğan, çiğ köfte vb. Lezzetleri yiyen, bardak bardak şalgam suyu içen yiğitlerimize hanzo-kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir.

Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan Çin mutfağı diye birşey yoktur. Bu sözde mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatın, wog adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır. Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir!

SıZ KEBAP, CıĞER KAVURMA,NOHUTLU DÜRÜM, BEYRAN VE MıS GıBı FISTIKLI BAKLAVA YEYıN.

Unutmayın su uyur, düşman uyumaz!
 
Haftanın Anektodu :

Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, önce pansuman yapmışlar ve 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler.


Beraberlik - bir ömür boyu...


Yaşlı bey huzursuzlanmış; "acelesi olduğunu, röntgen istemediğini" söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
"Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum" demiş.

"Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz" deyince.

Yaşlı adam üzgün bir ifade ile "Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor" demiş.
Hemşireler hayretle "Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?" diye sormuşlar.

Adam buruk bir sesle "Ama ben onun kim olduğunu biliyorum" demiş.



Haftanın Sözü

"Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin."
Can Yücel
 
Pozitif bahçıvan!

Seyahatten dönen ev sahibi havaalanından bahçıvanına telefon açmış, konuşuyorlar:
- Nasıl, her şey yolunda mı?
- Yolunda... Küreğin sapı kırıldı, şu anda onu tamir ediyordum.
- Neden kırıldı?
- Köpeğinize mezar kazarken zorlamışım, ondan kırıldı.
- Nee! Köpeğim mi öldü?
- Maalesef havuza düştü?
- Benim köpeğim çok iyi yüzerdi; havuzda nasıl ölür?
- Havuzun suyu boşalmıştı, atlayınca betona çakıldı.
- Havuzu yeni doldurtmuştuk, neden boşalttınız?
- ıtfaiyeciler evdeki yangını söndürürken ilave suya ihtiyaç duydular.
- Neee evde yangın mı çıktı?
- Evet efendim. Annenizin vefatı dolayısıyla taziyeye gelenlerden biri yanık sigara bırakmış.
- Annem mi öldü? Yahu kadın daha iki hafta önce sapasağlamdı?
- Haklısınız da... Yatak odanızda karınızla en yakın arkadaşınızı aynı yatakta görünce kalbine inmiş.
- Yahu hiç pozitif bir haber yok mu adam sende?
- Var efendim... Geçen gün siz AIDS testi yaptırmıştınız ya... Sonucu geldi, pozitif...
 
paylasimlarin için tskler, ama bence bu antepli kebapci galiba dogruyu soyluyo, saldirin kebaplaracokacimcoook

ya evet tulin yakin olsak ne guzel olurdu, burda tanistigim arkadaslarimin aslinda cevremde yasayan insanlar olmasini o kadar cok isterdimki!!
ama olsun hepiniz hergun evime misafir oluyosunuz sanalda olsa opuyorumnanaktan
 
[
sehitler olmez vatan bolunmez

srfsiz pkk
allah belanizi versin
sizinde ocaginiza yangin dussun

cok uzgunum cok
kana doymayan pkk

bu vatan sizin gibilere kalmaz​


turkbayragiturkbayragiturkbayragiturkbayragi
turkbayragiturkbayragiturkbayragi
turkbayragiturkbayragiturkbayragiturkbayragi
turkbayragiturkbayragiturkbayragiturkbayragi
turkbayragiturkbayragiturkbayragi​
[/COLOR]
 
uzun süredir tv seğretmiyodum
bi haberlere bakayım dedim
içim gitti
ay neler olmuş yaa
 
selam kızlar a.s.
ben geldim ama daha mutfağı bile toparlamadım bu yüzden çıkmam lazım....

melony canım paylaşımlar için çok sağola.s.
 
misafirliğe geldik çöktüm bende...
ne fenayım dimi
çocuklarıkovdum resmen
ay kk bağımlılığ işte
 
X