- 13 Nisan 2007
- 15.555
- 36.072
- 1.123
Nasıl görüyorsunuz? Olduğu gibi mi? Yoksa göründüğü gibi mi?
Hep iki gerçek var aslında: Biri görünen, diğeri de üzeri örtülen..
Saramago daha önce okuduğum kitaplarında (Körlük / Yitik Bir Adanın Öyküsü) yaptığı gibi; "Görmek" adlı romanında da, gerçeği ufak bir fiskeyle fanteziye döndürüyor.. Ama kurgunun içinde yol aldıkça anlıyorsunuz ki; fantezi denilen şey, bize gösterilen gerçeğin üzerindeki örtüyü kaldırmaya ve bizi gerçek olan "gerçek" le karşılaştırmaya yarıyor..
Kitaptan yapmak istediğim birkaç alıntı var.. Bu alıntıları sayfa sırasına göre yaparken, aralarına da olayların gelişimini özet halinde vermeye çalışacağım.. Bu alıntıları, bir yerde Saramago' nun edebi dilini anlatmak amacıyla yapıyorum.
Ama şimdiden söyleyeyim.. Bu anlatım şeklini, en heyecanlı yerinde bırakacağım ki.. Merakı uyanan arkadaşlar, kitabı okumaya güdülendiklerinde keyiflerinden bir gram dahi de olsa çalmamış olayım..
Seçim sandıkları açıldığında, kullanılan oyların yüzde yetmişinin üzerinde bir bölümü boş, yani beyaz çıkar.
Bunun üzerine seçimin, bir hafta sonra tekrarlanması kararlaştırılır.
Bunun anarşist bir eylem olduğunu düşünen hükümet, ülkeyi normal demokrasi koşullarına döndürmek için bir eylem planı hazırlar.
Hükümetler varoluşlarını her ne kadar demokrasiye dayandırmış olsalar da, yetkilerini kullanmak ve sürekli kıldırabilmek adına nehir yatağına dev cüsseli taşlar koymaktan hiç çekinmezler. Her nedense bu taşları da koyduğu iddia edilen bir günah keçisi her zaman vardır.. Saramago, bu romanında, hükümetlerin iç işleyişlerindeki öz amaçlarının göstermek için yine müthiş bir kurgu yapmış.
Roman konu olarak ilginizi çektiyse, öncelikle yazarın "Körlük" adlı romanını okumanızda mutlak fayda olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Künye:
Yazar : José Saramago (1998 Nobel Edebiyat Ödülü)
Çeviren : Aykut Derman
1. Baskı : Ağustos 2008
Yayınevi : Can Yayınları
Saramago'nun biyografisine linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.kadinlarkulubu.com/yazarlar/229398-josi-saramago-portekiz.html
Hep iki gerçek var aslında: Biri görünen, diğeri de üzeri örtülen..
Saramago daha önce okuduğum kitaplarında (Körlük / Yitik Bir Adanın Öyküsü) yaptığı gibi; "Görmek" adlı romanında da, gerçeği ufak bir fiskeyle fanteziye döndürüyor.. Ama kurgunun içinde yol aldıkça anlıyorsunuz ki; fantezi denilen şey, bize gösterilen gerçeğin üzerindeki örtüyü kaldırmaya ve bizi gerçek olan "gerçek" le karşılaştırmaya yarıyor..
Kitaptan yapmak istediğim birkaç alıntı var.. Bu alıntıları sayfa sırasına göre yaparken, aralarına da olayların gelişimini özet halinde vermeye çalışacağım.. Bu alıntıları, bir yerde Saramago' nun edebi dilini anlatmak amacıyla yapıyorum.
Ama şimdiden söyleyeyim.. Bu anlatım şeklini, en heyecanlı yerinde bırakacağım ki.. Merakı uyanan arkadaşlar, kitabı okumaya güdülendiklerinde keyiflerinden bir gram dahi de olsa çalmamış olayım..
***
Adı belli olmayan ülkede seçim günüdür. İnsanları sokağa çıkmaktan alıkoyan şiddette bir yağmur yağmaktadır. Ancak ne olduysa saat 16:00 olduğunda, seçim büroları aniden, oy vermek isteyen vatandaşlarla dolup taşmaya başlar.Seçim sandıkları açıldığında, kullanılan oyların yüzde yetmişinin üzerinde bir bölümü boş, yani beyaz çıkar.
Bunun üzerine seçimin, bir hafta sonra tekrarlanması kararlaştırılır.
"…seçimlerin önümüzdeki Pazar günü yenilenmesinin gerektiğini ve ortaya çıkacak durumun tanrının iradesine kaldığını, tanrının da zaten bunun için varolduğunu söylüyorlardı."
Başbakan, seçimin yenilenme kararını duyurmak için medya önünde bir konuşma yapar. Vatandaşları doğru (!) yola çağırmaktadır."Vatanın yüz akı olun, çünkü gözler sizin üzerinizde, sözleri o tümcenin hemen ardından gelen içtenliksiz İyi akşamlar sözüyle bozuldu. Yalın sözcüklerin sevimli yanı budur işte, insanları kandırma konusunda bir işe yaramaz."
Seçim tekrarlandığında alınan sonuç, bir öncekine daha da dehşet vericidir. Beyaz oyların yüzdesi bu kez 83' e yükselmiştir.Bunun anarşist bir eylem olduğunu düşünen hükümet, ülkeyi normal demokrasi koşullarına döndürmek için bir eylem planı hazırlar.
"Hükümetin derhal, ülkenin yeni başkenti ilan edilecek bir kente taşınması, hala burada bulunan tüm silahlı kuvvetlerin derhal geri çekilmesi, tüm polis gücünün geri çekilmesi; bu köktenci politika sayesinde başkaldıran kent kendisiyle baş başa kalacaktır, kutsal ulusal birlikten dışlanmanın kendisine neye mal olduğunu anlayabilmesi için yeterince bol zamanı olacaktır ve bu yalıtılmışlığa, adam yerine konmamaya, hor görülmeye artık dayanamadığı an geldiğinde ve kentin içindeki yaşam bir kargaşaya dönüştüğünde, işte o zaman, kentin suçlu sakinleri önümüze başları eğik olarak gelecek ve bizden af dileyeceklerdir."
Hükümet mensubu olan üyeler, eylem planına bağlılık yemini ederler:"Ettiğim bu yemini bozacak olursam, tanrı benim ve benden türeyecek olan dört kuşağın da belasını versin."
Ve kararlaştırıldığı gibi sabaha karşı başkenti terk ederler."Başlangıç eşzamanlı olacaktı, yani herkesin aynı anda, sabahın üçünde, iflah olmaz uykusuzlar yataklarında bir o yana bir bu yana dönüp durdukları, gecenin oğlu, Tantos'un ikiz kardeşi uyku tanrısına adaklarda bulunarak kendilerine yardım etmesini dileyip kırışmış gözkapaklarını haşhaş merhemiyle ovuşturduklar saatte hareket etmesine karar verildi.
***
Hükümetler varoluşlarını her ne kadar demokrasiye dayandırmış olsalar da, yetkilerini kullanmak ve sürekli kıldırabilmek adına nehir yatağına dev cüsseli taşlar koymaktan hiç çekinmezler. Her nedense bu taşları da koyduğu iddia edilen bir günah keçisi her zaman vardır.. Saramago, bu romanında, hükümetlerin iç işleyişlerindeki öz amaçlarının göstermek için yine müthiş bir kurgu yapmış.
Roman konu olarak ilginizi çektiyse, öncelikle yazarın "Körlük" adlı romanını okumanızda mutlak fayda olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Künye:
Yazar : José Saramago (1998 Nobel Edebiyat Ödülü)
Çeviren : Aykut Derman
1. Baskı : Ağustos 2008
Yayınevi : Can Yayınları
Saramago'nun biyografisine linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.kadinlarkulubu.com/yazarlar/229398-josi-saramago-portekiz.html