Fakir Baykurt - Tırpan

Elif

Onur Üyesi
Pro Üye
12 Temmuz 2006
35.026
30.401
60
GÖKÇİMEN




Gökçimen'i bilen azdır.

Ankara'ya bağlı bir köydür bu. Bir küçük tepenin eteğinde elli
kadar ev, bir cami, bir dibek, bir çeşme, bir yunak, bir çürük okul ve
elli kadar gübreliktir. Evler yan yana, birbirine bitişik ve toplucadır.
Hepsinin yönü güneyedir. Köyün ardında çamı, ardıcı tükenmiş bir
dağ durur. Ön yanı açıklıktır. Bu açıklıkta Gökçimen'in tarlaları serilir.
Tarlaların bir başından bir başına kırk dakikada yürünür. Bu açıklığın
hepsi Gökçimen'in değildir üstelik. Evci köyünün tarlaları gelir
Gökçimen'in koltuğuna sokulur. Bir yandan da Kayadibi köyünün
tarlaları başlar.

Arkadaki dağdan belli belirsiz bir su çıkar. Büküle büküle öteki
köylerin topraklarına gider. İki kıyısına söğüt, kavak dikmişlerdir.
Bağ bahçe yapmışlardır. Kimi yerler çayırlıktır. Köyün camızı, sığırı,
sıpası buralarda yayılır. Yaz gelince de kesilmez. Gökçimen'in insanlarına,
hayvanlarına yeter iyi kötü.

Oysa çoğu köylerin suyu kesilir. Çiçek çimen, yeşermiş ot, ne
varsa yanar kavrulur yazın. Çevre köylerde bir inanç vardır: "Gökçimen'in
suyu kesilmediğinden, her yanı çayır çimendir. Çayır çimenin
yeşili kızların gözüne yansır. Bu yüzden göküş olurlar. Eğer avucunda
üç kuruşun var da kendine yeni bir karı almak istiyorsan, Gökçimen'e
git, kız al!" derler.

Geçen zamanlar bu inancı doğrulamış, çevrenin varsıllarını hiç
yanıltmamıştır. Parayı kuşağına doldurup gelen, istenen altınları da
takınca; beğendiği kızı ata bindirip götürmüş, gel demiş imama, kıydırmış
bir nikah, ondan sonra istediği kadar çalıştırmış, istediği kadar
çocuk doğurtmuştur. Yıllar geçip Gökçimenli kız biraz kocayınca,
onu bir köşeye itmiş, belki onun kazancıyla, Gökçimen'e varıp bir kız
daha almıştır.

Karşıdan bakarsan Gökçimen'e çok para girer. Bu sözün karşılığını
köylüler şöyle verirler:

"Canım, kız parası değil mi? Elde avuçta eğleşmez ki... Tütüne
gayfaya anca yeter..."

Analarının, ebelerinin dediği gibi, bu köhne dünyanın üzerinde
olanlar hep Gökçimenli kızlara olmaktadır! Sanki bir alın yazısıdır bu.
Değişmez! Epeyce oluyor, erkekler Birinci Dünya Savaşı'na gitti. Seferberlik
oldu. Yunanı kovdular. Cumhuriyet geldi. İkinci Dünya Savaşı
oldu. Neyin nesi, kimin fesi olduğu belirsiz bir demokrasi çıktı.
Yarım yurum bir okul geldi. Kaymakam uğradı. Evlere çantalı, pilli
radyolar girdi. Gene de dipli köklü bir değişme olmadı yaşamda. Kızların
alınıp satılması geleneği sürdü geldi. Daha da gidecek...ti!

Velikul'un Dürü, geçen mayısta beşi bitirdi. Vekil öğretmen Kızılca'dan
fotoğrafçı getirtip resmini çektirdi. Resimli bir diploma
verdi Dürü'ye. Diplomayı aldıktan sonra göğüsleri kabarmaya başladı
kızın. On üçünü bitirip on dört oldu yaşı. Anası saçlarını uzattı
hemen. Boyalı iple, gök boncukla ördü. "Dorum kızım, döşlü kızım,
göküş gözlü kızım!.." diyerek okşadı.

"Dürü, o yazı, ana babasının yanında, bağda bahçede, toprakla
uğraşarak, burçak yolarak, ekin biçerek, döven sürerek, saman çekerek,
harman yeri süpürerek geçirdi. Çalıştı, pişti. Güz geldi.

Güz geldi, unluk buğday yudular. Ardından bulgur kaynattılar.
Çulları, cecimleri dam başına sermişlerdi. Bulguru kurutuyorlardı.
Çabuk kurusun diye sık sık karıştırıyorlardı. Dürü, eline bir ayva
almış, kemiriyordu. Dürü'nün yüzü, yanağı pembe, gözleri yeşildi.
Gökçimen köyünün yeşiliydi tastamam. Ayva sarıydı.

Dürü dam başında ayva kemirirken, at üstünde bir "herif' belirdi.
Evin önündeki yoldan geçip gidecekti. Hızlı sürüyordu atı. Birden
yavaşladı. Sol elini başına götürüp şapkasını tuttu. Sağ elinde kamçısı
vardı. Gözünü kızın üstüne yapıştırdı bir süre. Sonra usulca, ağır ağır
geçip gitti. "(Bu kızı Allah kendi yapıp yaratmış! Uzun uzun uğraşmış!
Elini yüzünü, kaşını gözünü kendi tamamlamış. Kalfalara filan
havale etmemiş!.. Böylesini Cenabı Allah ancak kendisi başarabiiir!
Bravo!..)" dedi.



Link Silinmiştir.
 
X