evlilikle ilgili hoş bir yazı buldum ve sizinle paylaşmak istedim...
EVLıLıK ÇıÇEK GıBıDıR
Evlilikten yorulan kimseler sık sık terapik yardım arar. Tekdüzelik günlük yaşantılarına girer ve bu tekdüzelik hemen her şeyini hatta sevecenliğin, cinselliğin ve içten konuşmanın sıradanlaşmasına neden olur. Eşler çoğunlukla bu duruma umutsuzluk, depresyon ve pes etmişlikle yaklaşır. ılişkinin sorunlu olma olgusuna dayanarak iki insanın gerçekten birbirine uymadıkları sonucuna varılır. Karşı tarafa söylenecek bir şey yoktur. Kişi ne kadar çok ilişki isterse istesin sadece içsel yalnızlık ve boşlukla karşılaşır.
Benzer durumda olan, kırk üç yaşındaki bir erkek hasta ile aramda şu konuşma geçmişti. Hasta iletişim eksikliğinden, evliliğindeki tekdüzelikten ve ayrıca yaratıcılık ve istek açısından kendi eksikliklerinden yakınıyordu. Hastaya, küpe çiçeği gibi güzel bir saksı çiçeğine sahip olsa, ne yapacağını sordum.
Terapist: Bu çiçeğe nasıl bakarsın?
Hasta, soru ile evliliği arasında nasıl bir ilişki olduğunu anlamamış olmanın şaşkınlığı içinde başını salladı ve “Eğer öyle bir çiçeğim olsaydı, düzenli olarak sulardım,” dedi. Çiçekleri seviyordu ve bu soru üzerine ciddi ciddi düşündü. Biraz sonra, “Altı ay veya bir sene sonra saksıyı değiştirir, yeni toprak koyarım. Bu arada gübre ekleyebilirim. Ve yeterli ışık alabilmesi için pencere kenarına koyarım,” diye devam etti.
Bu noktada hastayı durdurdum ve sordum: “Peki, evliliğin için ne yapıyorsun?”
Sorum beyefendiyi görünür şekilde irkiltti. beyefendinin, çiçeklere gösterdiği duyarlı, sevgi dolu ilgi ile evliliğine gösterdiği sevgisizlik arasındaki farkı anladığını gördüm. Bu düşünceyle, “Eğer evliliğim çiçek olsaydı, çoktan solar ve kururdu,” dedi. Hasta çiçek örneğini evliliğine transfer etmeye başlamıştı. “Her gün birbirimiz için birazcık daha bir şeyler yapabilseydik, belki birbirimize hoşa gidecek sözler söyleseydik veya en azından birbirimize vakit ayırsaydık bu evliliğimiz için su olurdu,” dedikten sonra, uzun bir süre orada oturdu ve düşündü. Daha sonra şöyle söyledi: “Aslında eşimi çok ihmal ettim. Kabul etmeliyim ki bir süredir ne güzel bir söz, ne akşamları yapılan sıradan bir muhabbet, ne de küçük bir hediye aldım ona.hatta onu son zamanlarda çok kırdım ve incittim,tıpkı bir çiceğin dallarını kırar gibi,sonrasında bir özür bile dilemedim, Açıkçası kırılıp kırılmaması umurumda olmadı,hayatımda kötü giden her şeyden eşimi sorumlu tuttum, Oysa bu evliliğimiz için gübre olurdu.oda bana karşı hissettiği kırgınlıklar ve benim ilgisizliğimden dolayı kendini ihmal etmeye başladı,ne bir makyaj,ne yeni güzel bir saç modeli hiç birşey yapmıyor,sanki benim için güzelleşmek istemiyor gibi,çok durgun son zamanlarda,doktor bey,sanırım ben çiçeğimi unutmuşum”