Yıl 2013. Memleketimin meşhur sabah ayazında, suratıma sirke sattırıp, başımı kaldırmadan ilerlerken, görmesem de yerlerini ezbere bildiğim dükkanın önünde, birden bir gülümseme yayıldı yüzüme. Gömlekçi Haşim'in dükkanı. Hayırdır, nedir bu adamla seni gülümseten münasebet, demeyin hemen. Anlatayım da dinleyin:
Memlekete yeni geldiğim yıllardı. Yeni dairemde kafa dengi iki arkadaş buldum. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Hatta işi o noktaya getirdi ki bi tekmil giyinmeye karar verdik:) Arkadaşlarımıdan birisinin vücut kitle endeksi sorunu olduğundan, o yıllarda büyük beden de adam yurduna konulmadığı için fazla çeşit barındaırmadığından, kıyafet sorunu çekerdi. Yolumun üzerinde olduğu için, gelip geçtikçe gördüğüm Haşim ağabeyimizden bahsettim bizim kızlara . E tabi benim maksadım yalnızca gırgırdı. şakasına, Haşim'de gömlek diktirelim mi ?, dedim. Gırgırdı ! Çünkü ne zaman bu dükkanın önünden geçsem, içerdeki koyu, kıllı, tıknaz erkek kokusu üstüme sinmesin diye kaldırım değiştirirdim. bildiğiniz tarifim üzerine kokardı bana bu dükkan. İki iş yeri arasına sıkışmış, camsız, küçücük bu oda Haşim'in kendi gibi erkeksi makineleriyle doldurulmuştu. Allah var Haşim ağabeyimizin işinden başını kaldırıp, diğer dükkan sahipleri gibi kaldırımda taburesine pinekleyip, topuk saydığını görmedim. belli ki , kıllı müşterisi çoktu.
ama evvlea indeksle başı dertte olan arkadaşım pek bi sahip çıktı bu fikrime. Diğeri de sıcak bakınca biz kendimizi Haşim'in kollarında bulduk bir öğle vakti. Ölçü aldırmak için:) neyse konuyu fazla sahiplenmeyeyim, ben, şükür beğendiğim bir kumaş olmadığı için ucuz atlattım. Ama diğer iki arkadaşım bir güzel, yukardan aşağıya, sağdan sola Haşim'in kolları arasında dönüp durdular:) belli ki onlar böyle tasavvur etmemişlerdi bu sahneyi. nerden geldik, dercesine eğilip bükülüyor, şekilden şekile giriyorlar, Haşim'in komutları ile ancak kendilerine geliyorlardı.
"Biraz dik lütfen." (Bakma Haşim, göğüslere bakma)," kollarınızı açarmısınız",( allahım bu nasıl bir koku!!!!!!)
Aslında Haşim'de çok şaşkındı bu durum karşısında. Sanırım dükkana yengeden sonra (tabi uğruyosa), ilk adım atan bayanlar bizlerdik. eli ayağı birbirine dolaştı, pembe yanakları daha bir kızardı. Kollarında olmadığım için rahat rahat süzdüm bu mahcup adamı:)
içerisi tahmin ettiğim gibi buram buram; kıllı, tıknaz,serçe parmağı kulağında erkek kokuyordu. dört bir yanı çeşitli makinelerle donatılmış bu küçük ve tozlu odanın rafları çeşit çeşit kumaşlarla dolu idi. zayıf olan arkadaşımın beğendiği kırmızı ekose kumaşa takıldı gözüme. bir yerlrden anımsıyorudm bu kumaşı ama nerden. ölçü alma işlemi bittikten sonra , provayı hatırlattı bizimkilere Haşim. sıra sıra, çokça da utanarak çıktık üç basamaklı merdivenden. son bir bakış attım kırmızı ekose kumaşa. ve o an hatırladım. Abiminde vardı bu gömlekten :)