Eşiniz içsel farkındalık olayını deneyimlemeye çalışmış.
Bipolar değil, onun bulguları bambaşka, bahsettiğiniz bulgularla örtüşmüyor.
spiritüellerin ruh dediği, psikolojinin öz benlik dediği bilinçaltına girmeye çalışmış.
Ama bilinçaltımız ekran, medya ile maruz kaldığımız sembollerle o kadar dolu ki, kendi benliğini aramaya kalktığında bunlarla karşılaşıyorsun.
Ve ruh hastalığı diye tanımlanan hastalıkların çoğuna bu bilinçaltı kirliliği sebep.
Ve bu maruz kirlilik içerisindeki kodlar birbirleriyle ilintili, seni zaafiyetlerinden vuracak korkularını tetikleyecek ya da temelsiz bir özgüvenle kendini seçilmiş insan zannettirecek kadar kusursuz tasarlanmışlar.
Frankfurt okulu ve medya diye araştırma yaparsanız bu konuyla ilgili bilgi edinebilirsiniz.
Aaron t. Beck bilişsel davranışçı terapi ekolünü kuran kişidir, anlatımı çok yalındır eski ekollerin aksine psikoloji ile ilgili bir eğitiminiz yoksa bile anlayabilirsiniz. Ekte fotoğrafını koyduğum kitabı okumanızı, başarabiliyorsanız eşinize de okutmanızı öneririm.
Asla ama asla inandıklarıyla ters düşmeyin, anlıyor gibi yapın, anca o şekilde size tekrar yaklaşacak ve etki alanınıza girecektir.
Etki alanınıza girdiğinde de bilgilenmiş ve bilginiz de onu tatmin edecek düzeyde olursa ve bunu da onunla restleşir gibi değil anlıyor gibi yaparsanız fikirlerinizi eker, düşüncelerini sorgulamasını ve normale dönmesini sağlayabilirsiniz.
Bu kadar detaylı bilgiye de şundan dolayı girdim, terapiyi şiddetle reddedecek bir vaka, anca inanacağı bir kişinin yardım edebileceği türde bir vaka. Vazgeçmek de bir seçenek ama anladığım kadarıyla siz onu kazanmak istiyorsunuz.
Bu da bahsettiğim Frankfurt okulu ve kitle iletişim araçları üzerine olan konunun güzel bir özeti ve derlemesini içeren bir makale.