- 12 Temmuz 2006
- 687
- 23
- 52
Baskasinin Kalbini Tanimak...
"Yeryüzünde kim bir başkasının - hatta kendinin kalbini tanıyabilir ki?"
Ford Madox Ford'un, "En Acıklı Öykü" adlı kitabının konusu bu sorunun etrafında dönmektedir.. .
Aşk, tutku, hırs, gizlilik, acımasızlık ve parçalanmışlık vardır bu hikayede...
En acıklı öykü diye başlık atılmıştır bunca güçlü kavramı bir arada barındırdığı için...
Bu kitabı okurken bu soruyla karşılaşana kadar kendi kalbimi, içinde barındırdıklarını hatta başka insanların kalbini de en az benimki kadar iyi tanıdığımı sanıyordum...
Siz hiç düşündünüz mü, kendi kalbinizi gerçekten tanıyıp bildiğinizi?
Ya da başkalarınınkini. ..
Ben temiz kalpliyimdir, gerçekten sevilmeye layık insanları severim, birine aşık olduktan sonra ondan başkasını görmez gözüm, kalbimin sesi her zaman doğruyu söyler derken, hiç inandınız mı tüm bu söylediklerinizin hepsinin gerçek olduğuna?
Tüm bunların gerçek olması için kalbinizi çok iyi tanıyor olmanız, onun barındırdığı ve yapabileceği her şeyi bilmeniz gerekir...
Bu başkaları içinde geçerli...
Bensiz asla yapamaz, benden başkasını sevemez, ne olursa olsun benden vazgeçemez dediğiniz insanın kalbini ne kadar tanıyorsunuz ve biliyorsunuzki onun ve kendinizin hakkında bu kadar kesin hükümler verebiliyorsunuz?
Bundan yıllar önce, çocukluk dönemimden olgunluk dönemime geçiş zamanlarımda, çılgınlar gibi sevmeye başladığım bir insan için yapmadığım fedakarlık, çekmediğim acı ve mutsuzluk kalmadı....
En sonunda hak ettiğim sevgiyi kazandım belki, platonik olarak yaşadığımı bu aşk zamanla karşılıklı bir ilişkiye dönüştü...
Onu görmediğim zamanlar yalnızdım, beni görmediği zamanlar huzursuzdu.. .
O kadar güveniyorduk ki birbirimize, o kadar bağlıydık ki bu sevgiye, o kadar kesin gözüyle bakıyordukki verdiğimiz sözlere, sanki geleceğimizde yaşamlarımızda birbirimizden başka hiç kimse olmayacaktı.. .
Öylesine hesapsız ve tarifsiz seviyordum ki, "bir daha başkasını sevemem" diye kesin hükümler veriyordum kendi kendime...
Ondan başka herkes önemsiz varlıklar olmuştu benim için, gözüm ondan başkasını görmüyordu, o da en az benim onu sevdiğim kadar seviyordu beni, çok sağlam iplerle bağlıydı bana, aşkıma...
"Ne olursa olsun, dünya dursa, kıyamet kopsa, biz birbirimizden vazgeçmeyiz" diyorduk...
Ne olursa olsun, kim ne derse desin bu kalp onun için atıyor ve bundan sonra hep onun için atacak diyordum...
Kalbimi tanıdığımı, içinde barındırdıklarını bildiğimi sanıyordum o zamanlar...
Onun için bunca sözler geçirmeye çalışıyordum kendi kendime...ve gerçekten tanıdığımı sandığım kalbime...
Onun kalbini de çok iyi tanıdığımı, hislerine sonsuza dek güvendiğimi sanıyormuşum o zamanlar...
Onun için inanmışım verdiğimiz sözlere, gelecekte hayallerimizde canlandırdığımız o sonsuz birlikteliğimize. ..
İnanın bana, şimdi nerede olduğunu bile bilmiyorum.. .
Eminim o da bilmiyordur nerede olduğumu, ne yaptığımı...
İtiraf etmek gerekirse, bu eşsiz birlikteliği, bu bitmek bilmez gibi görünen sevginin düzenini ilk bozan ben oldum...
Ondan başkasını asla sevemeyeceğine inandığım bu kalp, hiç olmadık bir anda, benim için ulaşılmaz hatta imkansız olan bir insan için çarpmaya başladı...
Her şey bir anda alt üst oldu...Kendime söz geçirebiliyordum ama kalbime asla...
Artık o vazgeçilmez dediğim sevgiyi kontrol edebiliyordum, ama kalbimin başkası için atmasına engel olamıyordum.. .
Karşılıksız bir aşk için yaşıyordu artık kalbim, tutku haline dönüştü bu ulaşılmazlık kalbimde...
O "vazgeçmem, onsuz yapamam" dediğim insan yıllardır tanıdığını sandığı kalbimin bu ihanetine daha fazla dayanamadı ve sessizce çıktı gitti, önce yaşamımdan, sonra artık yeri olmadığını anladığı kalbimden...
Madem benim kalbim başkaları için çarpabiliyordu, onunki de aynı şeyi yapabilirdi. ..
O bitmez dediğimiz sevgi bitti, o vazgeçilmez dediğim sevgili gitti...
İkimiz de sonradan anladık ki, suç bizde değilmiş, asıl suç ne zaman ne yapacağı belli olmayan bu değişken, bu hep farklı arayışlar ve eşsiz sevgiler peşinde koşan kalplerimizdeymiş ...
Söylesenize, siz hiç söz geçirebiliyor musunuz her an farklı istekler içine giren, yaşamınızın onun atışına bağlı olduğu o küçücük nesneye, kalbinize?
"Benim kalbim hep seninle" dediğiniz zaman bir insanın gözünün içine bakarak, ne kadar güveniyorsunuz o tanıdığınızı sandığınız kendi kalbinize?
Ya da neye güveniyorsunuz da bir türlü söz geçiremediğiniz kalbinizin adını başkalarına sözler veriyor, vaadlerde bulunuyorsunuz?
Bir bakışa, bir rastlantıya, beklenmedik bir anda söylenen tutku dolu sözlerle daha hızlı atmaya başlamıyor mu kalbiniz?
"Asla başkasına ait olamaz, başkasını sevmez" dediğiniz o kalp ne kadar değişken istekler için, ne kadar farklı aşklar için sinyaller veriyor göğüs kafesinizin içinde, hiç düşündünüz mü?
Ya başkalarının kalpleri?
Çok iyi tanıdığınızı söylediğiniz insanların o an belkide başka arayışlara ihtiyaç duyan kalplerinin size olan bağlılığından ne kadar emin olabilirsinizki?
Bir zamanlar sizin için atan bir kalbin artık başkası için atmaya başladığını fark ettiğiniz anda kendi kalbinizin sesini dinlemekten ve bu acı gerçeği kabullenmekten başka ne gelirki elinizden?
"Yeryüzünde kim bir başkasının - hatta kendinin kalbini tanıyabilir ki?"
Ford Madox Ford, bu sorunun etrafında dönerek yazmıştır en acıklı öyküsünü...
Çünkü bir insanın kendi kalbini tanıyamadığı kadar başkalarının kalbinede bir o kadar yabancı olması ancak "en acıklı öykü" başlığıyla nitelendirilebilir. ..
Hikayesinin bir yerinde "Yoksa biz yalnızca anlık dürtülerimizle davranmak üzere mi yaratılmışız?" diye soruyor okuyucuya...
Evet, her insanın bir kalbi vardır, ve bu milyonlarca kalbin aradığı hep farklı şeylerdir...
Hep aynı şeyler, tek düzelik, monotonluk hem insanı sıkar, hem de kalbini...
Bu yüzden bir insanın kendini bile doğru dürüst tanıyamaması gibi kendi kalbini, hele başkalarının kalbini tanımasına imkan yoktur...
Çünkü sabit ve belirli olmayan hiçbir şey tanınamaz, öğrenilemez...
Belki de hepimiz yalnızca anlık dürtülerimizle davranmak üzere yaratılmışızdır, ama bunda ne bizim ne de başkalarının suçu var...
Kendi kalbimizden emin olamadığımız kadar, başkalarınınkinden de şüphe duymaya başladığımız anda, anlık dürtülerimizin isteklerine göre, yani kalplerimizin ihtiyaçlarına göre davranmaya mahkumuz sanırım...
Kimseye kendinizi zorla sevdiremezsiniz, kimseyi de zorla sevemezsiniz. ..
Kendi kalbinizi gerçekten tanımak ne kadar olanaksızsa, başkalarının kalbini tanımakta o kadar imkansızdır...
Bu durumda yapılabilecek tek şey, o değişken kalbinizin isteklerine, arayışlarını hiç tereddütsüz kabul etmek ve yaşanması gereken ne ise onu yaşamaktır...
Dedim ya, şimdi o bir zamanlar taparcasına sevdiğim sevgili şu anda nerede bilmiyorum.. .
İstesem öğrenirim, ama kalbim beni başka insanlara, başka dünyalara, başka rüyalara doğru sürüklüyor...
O başka insanların kalplerini tanımamın imkansız olduğunu ve onların gerçekliğinden asla emin olamayacağımı biliyorum, ama artık bu beni rahatsız etmiyor...
Bugüne kadar, bu soruyla karşılaşana kadar, hep kalbimi tanıdığımı, hislerimin ne olduğunu çok iyi bildiğimi sanırdım...
Oysa öyle yabancıymışım ki kalbime, artık bana sevgiye dair sorulan sorulara dürüstçe cevap veremiyorum, çünkü her şey değişiyor kalbimde, gün ve gün bu dünyada her şeyin değişmesi gibi...
Başkalarının kalbinden, duygularından da bir türlü emin olamadığım için, artık içimden inanmak gelmiyor bana söylenen o tatlı sözlere, o aşk yeminlerine. ..
Çoğu meselede kendime güvenebiliyorum, ama kalbime gelince, her şey alt üst oluyor...
An geliyor kalbimin sesini dinliyorum ve mutsuz oluyorum, an geliyor o tanıyamadığım kalbim benim en yakın dostum oluyor, ne kadar yabancı olsam da onun belirsiz isteklerine ve ihtiyaçlarına, sadece onun istediği anlık dürtülere teslim ediyorum kendimi...
Bu nasıl içinden çıkılmaz bir kaostur bilmiyorum, sanırım her şey bu sorunun cevabında gizli...
Yeryüzünde hiç kimse bir başkasının, hatta kendinin kalbini tanıyamaz...
Belki çok acıklı ve bir o kadar acımasız bir gerçektir bu, ama en azından bizlere anlık hislerimizle, kalbimizin bizi yönlendirdiği dürtülerle yaşamayı ve ne olursa olsun mutlu olmayı öğretir...
Siz hiç düşündünüz mü, kendi kalbinizi gerçekten tanıyıp bildiğinizi?
Ya da başkalarınınkini. ..
Ben temiz kalpliyimdir, gerçekten sevilmeye layık insanları severim, birine aşık olduktan sonra ondan başkasını görmez gözüm, kalbimin sesi her zaman doğruyu söyler derken, hiç düşündünüz mü tüm bu söylediklerinizin hepsinin gerçek olduğuna?
Tüm bunların gerçek olması için kalbinizi çok iyi tanıyor olmanız, onun barındırdığı ve yapabileceği her şeyi bilmeniz gerekir...
Bu başkaları içinde geçerli...
Bensiz asla yapamaz, benden başkasını sevemez, ne olursa olsun benden vazgeçemez dediğiniz insanın kalbini ne kadar tanıyorsunuz, biliyorsunuz ki onun ve kendinizin hakkında bu kadar kesin hükümler verebiliyorsunuz?
Şüphesiz bir çok farklı cevap verilebilir bu sorulara...
Siz asıl söylesenize, yeryüzünde kim bir başkasının, hatta kendinin kalbini gerçekten tanıyabilir, inanabilir ve güvenebilir?
Kaynak: Ford Madox Ford. Kabalcı Yayınları 1999- İstanbul
"Yeryüzünde kim bir başkasının - hatta kendinin kalbini tanıyabilir ki?"
Ford Madox Ford'un, "En Acıklı Öykü" adlı kitabının konusu bu sorunun etrafında dönmektedir.. .
Aşk, tutku, hırs, gizlilik, acımasızlık ve parçalanmışlık vardır bu hikayede...
En acıklı öykü diye başlık atılmıştır bunca güçlü kavramı bir arada barındırdığı için...
Bu kitabı okurken bu soruyla karşılaşana kadar kendi kalbimi, içinde barındırdıklarını hatta başka insanların kalbini de en az benimki kadar iyi tanıdığımı sanıyordum...
Siz hiç düşündünüz mü, kendi kalbinizi gerçekten tanıyıp bildiğinizi?
Ya da başkalarınınkini. ..
Ben temiz kalpliyimdir, gerçekten sevilmeye layık insanları severim, birine aşık olduktan sonra ondan başkasını görmez gözüm, kalbimin sesi her zaman doğruyu söyler derken, hiç inandınız mı tüm bu söylediklerinizin hepsinin gerçek olduğuna?
Tüm bunların gerçek olması için kalbinizi çok iyi tanıyor olmanız, onun barındırdığı ve yapabileceği her şeyi bilmeniz gerekir...
Bu başkaları içinde geçerli...
Bensiz asla yapamaz, benden başkasını sevemez, ne olursa olsun benden vazgeçemez dediğiniz insanın kalbini ne kadar tanıyorsunuz ve biliyorsunuzki onun ve kendinizin hakkında bu kadar kesin hükümler verebiliyorsunuz?
Bundan yıllar önce, çocukluk dönemimden olgunluk dönemime geçiş zamanlarımda, çılgınlar gibi sevmeye başladığım bir insan için yapmadığım fedakarlık, çekmediğim acı ve mutsuzluk kalmadı....
En sonunda hak ettiğim sevgiyi kazandım belki, platonik olarak yaşadığımı bu aşk zamanla karşılıklı bir ilişkiye dönüştü...
Onu görmediğim zamanlar yalnızdım, beni görmediği zamanlar huzursuzdu.. .
O kadar güveniyorduk ki birbirimize, o kadar bağlıydık ki bu sevgiye, o kadar kesin gözüyle bakıyordukki verdiğimiz sözlere, sanki geleceğimizde yaşamlarımızda birbirimizden başka hiç kimse olmayacaktı.. .
Öylesine hesapsız ve tarifsiz seviyordum ki, "bir daha başkasını sevemem" diye kesin hükümler veriyordum kendi kendime...
Ondan başka herkes önemsiz varlıklar olmuştu benim için, gözüm ondan başkasını görmüyordu, o da en az benim onu sevdiğim kadar seviyordu beni, çok sağlam iplerle bağlıydı bana, aşkıma...
"Ne olursa olsun, dünya dursa, kıyamet kopsa, biz birbirimizden vazgeçmeyiz" diyorduk...
Ne olursa olsun, kim ne derse desin bu kalp onun için atıyor ve bundan sonra hep onun için atacak diyordum...
Kalbimi tanıdığımı, içinde barındırdıklarını bildiğimi sanıyordum o zamanlar...
Onun için bunca sözler geçirmeye çalışıyordum kendi kendime...ve gerçekten tanıdığımı sandığım kalbime...
Onun kalbini de çok iyi tanıdığımı, hislerine sonsuza dek güvendiğimi sanıyormuşum o zamanlar...
Onun için inanmışım verdiğimiz sözlere, gelecekte hayallerimizde canlandırdığımız o sonsuz birlikteliğimize. ..
İnanın bana, şimdi nerede olduğunu bile bilmiyorum.. .
Eminim o da bilmiyordur nerede olduğumu, ne yaptığımı...
İtiraf etmek gerekirse, bu eşsiz birlikteliği, bu bitmek bilmez gibi görünen sevginin düzenini ilk bozan ben oldum...
Ondan başkasını asla sevemeyeceğine inandığım bu kalp, hiç olmadık bir anda, benim için ulaşılmaz hatta imkansız olan bir insan için çarpmaya başladı...
Her şey bir anda alt üst oldu...Kendime söz geçirebiliyordum ama kalbime asla...
Artık o vazgeçilmez dediğim sevgiyi kontrol edebiliyordum, ama kalbimin başkası için atmasına engel olamıyordum.. .
Karşılıksız bir aşk için yaşıyordu artık kalbim, tutku haline dönüştü bu ulaşılmazlık kalbimde...
O "vazgeçmem, onsuz yapamam" dediğim insan yıllardır tanıdığını sandığı kalbimin bu ihanetine daha fazla dayanamadı ve sessizce çıktı gitti, önce yaşamımdan, sonra artık yeri olmadığını anladığı kalbimden...
Madem benim kalbim başkaları için çarpabiliyordu, onunki de aynı şeyi yapabilirdi. ..
O bitmez dediğimiz sevgi bitti, o vazgeçilmez dediğim sevgili gitti...
İkimiz de sonradan anladık ki, suç bizde değilmiş, asıl suç ne zaman ne yapacağı belli olmayan bu değişken, bu hep farklı arayışlar ve eşsiz sevgiler peşinde koşan kalplerimizdeymiş ...
Söylesenize, siz hiç söz geçirebiliyor musunuz her an farklı istekler içine giren, yaşamınızın onun atışına bağlı olduğu o küçücük nesneye, kalbinize?
"Benim kalbim hep seninle" dediğiniz zaman bir insanın gözünün içine bakarak, ne kadar güveniyorsunuz o tanıdığınızı sandığınız kendi kalbinize?
Ya da neye güveniyorsunuz da bir türlü söz geçiremediğiniz kalbinizin adını başkalarına sözler veriyor, vaadlerde bulunuyorsunuz?
Bir bakışa, bir rastlantıya, beklenmedik bir anda söylenen tutku dolu sözlerle daha hızlı atmaya başlamıyor mu kalbiniz?
"Asla başkasına ait olamaz, başkasını sevmez" dediğiniz o kalp ne kadar değişken istekler için, ne kadar farklı aşklar için sinyaller veriyor göğüs kafesinizin içinde, hiç düşündünüz mü?
Ya başkalarının kalpleri?
Çok iyi tanıdığınızı söylediğiniz insanların o an belkide başka arayışlara ihtiyaç duyan kalplerinin size olan bağlılığından ne kadar emin olabilirsinizki?
Bir zamanlar sizin için atan bir kalbin artık başkası için atmaya başladığını fark ettiğiniz anda kendi kalbinizin sesini dinlemekten ve bu acı gerçeği kabullenmekten başka ne gelirki elinizden?
"Yeryüzünde kim bir başkasının - hatta kendinin kalbini tanıyabilir ki?"
Ford Madox Ford, bu sorunun etrafında dönerek yazmıştır en acıklı öyküsünü...
Çünkü bir insanın kendi kalbini tanıyamadığı kadar başkalarının kalbinede bir o kadar yabancı olması ancak "en acıklı öykü" başlığıyla nitelendirilebilir. ..
Hikayesinin bir yerinde "Yoksa biz yalnızca anlık dürtülerimizle davranmak üzere mi yaratılmışız?" diye soruyor okuyucuya...
Evet, her insanın bir kalbi vardır, ve bu milyonlarca kalbin aradığı hep farklı şeylerdir...
Hep aynı şeyler, tek düzelik, monotonluk hem insanı sıkar, hem de kalbini...
Bu yüzden bir insanın kendini bile doğru dürüst tanıyamaması gibi kendi kalbini, hele başkalarının kalbini tanımasına imkan yoktur...
Çünkü sabit ve belirli olmayan hiçbir şey tanınamaz, öğrenilemez...
Belki de hepimiz yalnızca anlık dürtülerimizle davranmak üzere yaratılmışızdır, ama bunda ne bizim ne de başkalarının suçu var...
Kendi kalbimizden emin olamadığımız kadar, başkalarınınkinden de şüphe duymaya başladığımız anda, anlık dürtülerimizin isteklerine göre, yani kalplerimizin ihtiyaçlarına göre davranmaya mahkumuz sanırım...
Kimseye kendinizi zorla sevdiremezsiniz, kimseyi de zorla sevemezsiniz. ..
Kendi kalbinizi gerçekten tanımak ne kadar olanaksızsa, başkalarının kalbini tanımakta o kadar imkansızdır...
Bu durumda yapılabilecek tek şey, o değişken kalbinizin isteklerine, arayışlarını hiç tereddütsüz kabul etmek ve yaşanması gereken ne ise onu yaşamaktır...
Dedim ya, şimdi o bir zamanlar taparcasına sevdiğim sevgili şu anda nerede bilmiyorum.. .
İstesem öğrenirim, ama kalbim beni başka insanlara, başka dünyalara, başka rüyalara doğru sürüklüyor...
O başka insanların kalplerini tanımamın imkansız olduğunu ve onların gerçekliğinden asla emin olamayacağımı biliyorum, ama artık bu beni rahatsız etmiyor...
Bugüne kadar, bu soruyla karşılaşana kadar, hep kalbimi tanıdığımı, hislerimin ne olduğunu çok iyi bildiğimi sanırdım...
Oysa öyle yabancıymışım ki kalbime, artık bana sevgiye dair sorulan sorulara dürüstçe cevap veremiyorum, çünkü her şey değişiyor kalbimde, gün ve gün bu dünyada her şeyin değişmesi gibi...
Başkalarının kalbinden, duygularından da bir türlü emin olamadığım için, artık içimden inanmak gelmiyor bana söylenen o tatlı sözlere, o aşk yeminlerine. ..
Çoğu meselede kendime güvenebiliyorum, ama kalbime gelince, her şey alt üst oluyor...
An geliyor kalbimin sesini dinliyorum ve mutsuz oluyorum, an geliyor o tanıyamadığım kalbim benim en yakın dostum oluyor, ne kadar yabancı olsam da onun belirsiz isteklerine ve ihtiyaçlarına, sadece onun istediği anlık dürtülere teslim ediyorum kendimi...
Bu nasıl içinden çıkılmaz bir kaostur bilmiyorum, sanırım her şey bu sorunun cevabında gizli...
Yeryüzünde hiç kimse bir başkasının, hatta kendinin kalbini tanıyamaz...
Belki çok acıklı ve bir o kadar acımasız bir gerçektir bu, ama en azından bizlere anlık hislerimizle, kalbimizin bizi yönlendirdiği dürtülerle yaşamayı ve ne olursa olsun mutlu olmayı öğretir...
Siz hiç düşündünüz mü, kendi kalbinizi gerçekten tanıyıp bildiğinizi?
Ya da başkalarınınkini. ..
Ben temiz kalpliyimdir, gerçekten sevilmeye layık insanları severim, birine aşık olduktan sonra ondan başkasını görmez gözüm, kalbimin sesi her zaman doğruyu söyler derken, hiç düşündünüz mü tüm bu söylediklerinizin hepsinin gerçek olduğuna?
Tüm bunların gerçek olması için kalbinizi çok iyi tanıyor olmanız, onun barındırdığı ve yapabileceği her şeyi bilmeniz gerekir...
Bu başkaları içinde geçerli...
Bensiz asla yapamaz, benden başkasını sevemez, ne olursa olsun benden vazgeçemez dediğiniz insanın kalbini ne kadar tanıyorsunuz, biliyorsunuz ki onun ve kendinizin hakkında bu kadar kesin hükümler verebiliyorsunuz?
Şüphesiz bir çok farklı cevap verilebilir bu sorulara...
Siz asıl söylesenize, yeryüzünde kim bir başkasının, hatta kendinin kalbini gerçekten tanıyabilir, inanabilir ve güvenebilir?
Kaynak: Ford Madox Ford. Kabalcı Yayınları 1999- İstanbul