- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 45
Ramazan ayının son gününe geldik Yarın Ramazan Bayramı. Allah’ın rızasını kazanmak için oruç tutan büyüklerin ve çocukların Şeker Bayramı.
“Neden Şeker Bayramı deniliyor? Aynı zamanda şekercilerin bayramı mı? (daha çok satıldığı için)” Merak edenler varsa buna da bir açıklık getirelim.
Ya da neden bayramlarda şeker çokça tüketiliyor derseniz eğer:
Efendim; rivayet edilir ki; bu bayramda şekerler, şerbetler ve tatlılar çok yapıldığından, yenildiğinden,(Örneğin : Akide Şekeri Ramazan Bayramı’na özel bir şekerdir.) yıllarca bayram şekeri ağızdan ağza dolanmış, kulaktan kulağa çoğalmış, günümüze gelene kadar Şeker Bayramı olmuş.
Ayrıca bu gelenek; 10. Yüzyılda yaşamış Harzemli bilgin Biruni’nin verdiği bilgiye göre, şeker kamışındaki tatlı özsuyu bir nevruz günü bulunmuş ve bundan şeker çıkarılması yayılmaya başlamış. Eskiden yalnızca Nevruz‘da (günümüzde de Bahar Bayramı olarak kutlanmaktadır) tatlı ikram edilirmiş. Daha sonra aynı gelenek bayramlarda da devam etmiş.
Bayram hazırlıkları günlerce önceden başlar. Bayram temizliği yapılır, baklavalar börekler açılır, bayramlık örtüler serilir. Arife günü vefat eden yakınlarımızın kabrini ziyarete gideriz. Bu ziyaretler için helva ya da tatlı yapılır, evlere dağıtılır. Bayram telaşı sabah erken saatlerde başlar. Evin erkekleri Bayram Namazı’na giderler. Ev halkı da, onlar camiden dönene kadar bayram kıyafetlerini giyerek hazırlanırlar. Çocuklar anne ve babalarının elini öperek bayramını kutlar. Çocuklara harçlık verilmesi geleneklerimizdendir.
Ülkemizde farklı mezhepler ve azınlıklar bayramı farklı şekillerde kutlamaktadır, ama bütün bayramların anlamı toplumsal kaynaşma, hareket ve bereket demektir.
Ziyaretlerde öncelik yaşlılara ve hastalara, daha sonra aile büyüklerine verilir. Küslerin barıştığı, dargınlıkların unutulduğu günlerdir. Dostlar akrabalar bir araya gelirler küs olanlar varsa onları barıştırırlar. Bayramda küslüğü sürdürmek ayıplanan bir davranıştır. El öpen çocuklara para ve hediye verilir. Ziyarete gelenlere yemek ikram etmek geleneklerimizdendir. Mutlaka şeker ya da tatlı ikram edilir. Misafirlikte ikram edilen yemeği yememek saygısızlık olarak görülür ve ev sahibini memnun etmek için mutlaka bir iki lokma alınır. Köylerde ve kasabalarda bayram eğlenceleri yapılır. Gençler belli yerlerde toplanarak aralarında eğlenceler düzenlerler. Bayram ziyaretleri bütün akrabaların bir araya geldiği coşkulu bir sohbet ortamını ve bayram havasını hissettirir.
Bayramın en güzel yönlerinden biri de fakirlere yardım edilmesidir. Fakirleri sevindirmek, onlara da bayramı yaşatmak için; fakir ailelerin çocuklarına bayramlık alınır, harçlık verilir evlerine ziyaretlerine gidilir.
Bayramlar bugün şehirlerde geleneklerimizden uzak ve coşkusuz kutlanmaktadır. Olması gerektiği için yapılan, bayram ziyaretleriyle sınırlı kalmıştır. “Bayram havası” çocukların çatapatlarıyla, iş yerlerinin tatil olmasıyla sıradan tatil günleriymiş gibi geçmektedir.
Bu yozlaşma, dini ve ulusal halk geleneklerimizin şehir yaşamı içinde etkili olmamasından, akrabalık ve komşuluk ilişkilerimizin zayıflamasından kaynaklanmaktadır. Paylaşım ve önemli günler eski tadını yitirmeye başlıyor. Böylesine güzel geleneklerimizin temeli din olsa da, zamanla sosyal bir paylaşım günleri olmuştur.
Yaşlılar sık sık “nerde o eski bayramlar“ der, bayramların tadı olmadığından yakınırlar. Eski bayramlarda yetime yetimliği hissettirilmez, Müslüman olmayanlara dahi bayram sofralarında yer açılırmış. Eskiden insanlar birbirleriyle dil, din ayrımı yapmadan, aynı ekmeği paylaşabilirlermiş. “Sen Müslüman değilsin; bu bayram senin neyine?“ demezlermiş örneğin. Çocukları bir tane şeker mutlu edebilirmiş. Bayramlarda genci, yaşlısı ile bütün aile bir kaynaşma içinde olurmuş.
Şimdi gençlere bakıyorsunuz, büyüklerle bayramlaşmak dahi istemiyorlar. Aile büyükleri ile akraba ziyaretlerine gitmek yerine, onlar kafelerde, barlarda gezmeyi tercih ediyorlar. Bayramlar millet olarak bizim kültürümüzün bir parçasıdır. Bir ülke gelenekleri ve göreneklerine sahip çıkarsa, o zaman kendi kültürünü koruyabilir.
Bir ulus ancak kültürüyle vardır. Kültürüyle ayakta kalabilir. Kendini diğer ülkelere kanıtlayabilir.
İnancımız, düşüncemiz ne olursa olsun yeni nesile bu güzel geleneklerimizin birer geri kafalılık, gereksiz törenler olmadığını öğretmeli, bunların ulus olmak adına ne kadar önemli olduğunu anlatmalıyız. Çünkü bunlar bizi ulus yapan değerlerdir.
İslam dininde on bir ayın sultanı olarak nitelendirilen Ramazan ayı bitti. Sağlığı yerinde Müslümanlar, inançlı insanlar oruçlarını tutarak ibadetlerini yerine getirdiler. En büyük mükafat onlarındır.
Bu soğuk kış günlerinde bizler sıcak evlerimizde misafirlerimizle bayram coşkusu yaşarken; acaba bir yerlerde aç, paltosu olmayan, sokaklarda yaşamak zorunda kalan; soğuktan üşüyen; burnu akan insanları da düşünebiliyor muyuz?
Bizler bayram kalabalığı içinde kahkahalar atarken,hiç kimsenin kapısını çalmadığı yapayalnız komşumuzu da bayram sevincimize ortak edebiliyor muyuz?
Hasta insanları da hatırlayıp bayram için hazırladığımız sofralarda gülüşerek yemeğimizi yerken onlara da bir tas çorbayı reva görebiliyor muyuz?
Yakınlarımızda bir yerlerde, cenazesine yas tutan insanların acılarına ortak olabiliyor muyuz? Elimizden ne geliyorsa küçücük bir hediyeyle, bir yetimin, öksüzün ağlayan yüzünü güldürebiliyor muyuz?
Her birimiz bunları düşünebiliyorsak ve elimizden gelen maddi manevi yardımı can-ı gönülden yapabiliyorsak; bu bayram herkes için ŞEKER BAYRAMI’DIR.” Yani şeker gibi bayramdır.
Şimdi gelelim bayram sofralarımızın o reddedilemez cazibesine. Bayram günlerinde misafirliklerde ya da evde, ne var ne yok mideye indirirseniz bu sağlığınız için çok riskli olabilir. “Bol bol yiyen bön bön bakarmış.” Özellikle tatlıları fazla kaçırmayın. Lütfen dikkat.
Bayramlar insanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygının perçinlendiği,küslerin barıştığı, sofraların paylaşıldığı; huzur dolu günlerdir.
Kısa bir süre için, sadece bayram boyunca hayatın üzerindeki “pause” düğmesine dokunun; hayatı durdurun, bu huzuru dinleyin. Bayramınızın, her zaman; bir öncekinden daha güzel geçmesi dileğiyle mutlu bayramlar.
sevgiyle,sevdiklerinizle kalına.s.
“Neden Şeker Bayramı deniliyor? Aynı zamanda şekercilerin bayramı mı? (daha çok satıldığı için)” Merak edenler varsa buna da bir açıklık getirelim.
Ya da neden bayramlarda şeker çokça tüketiliyor derseniz eğer:
Efendim; rivayet edilir ki; bu bayramda şekerler, şerbetler ve tatlılar çok yapıldığından, yenildiğinden,(Örneğin : Akide Şekeri Ramazan Bayramı’na özel bir şekerdir.) yıllarca bayram şekeri ağızdan ağza dolanmış, kulaktan kulağa çoğalmış, günümüze gelene kadar Şeker Bayramı olmuş.
Ayrıca bu gelenek; 10. Yüzyılda yaşamış Harzemli bilgin Biruni’nin verdiği bilgiye göre, şeker kamışındaki tatlı özsuyu bir nevruz günü bulunmuş ve bundan şeker çıkarılması yayılmaya başlamış. Eskiden yalnızca Nevruz‘da (günümüzde de Bahar Bayramı olarak kutlanmaktadır) tatlı ikram edilirmiş. Daha sonra aynı gelenek bayramlarda da devam etmiş.
Bayram hazırlıkları günlerce önceden başlar. Bayram temizliği yapılır, baklavalar börekler açılır, bayramlık örtüler serilir. Arife günü vefat eden yakınlarımızın kabrini ziyarete gideriz. Bu ziyaretler için helva ya da tatlı yapılır, evlere dağıtılır. Bayram telaşı sabah erken saatlerde başlar. Evin erkekleri Bayram Namazı’na giderler. Ev halkı da, onlar camiden dönene kadar bayram kıyafetlerini giyerek hazırlanırlar. Çocuklar anne ve babalarının elini öperek bayramını kutlar. Çocuklara harçlık verilmesi geleneklerimizdendir.
Ülkemizde farklı mezhepler ve azınlıklar bayramı farklı şekillerde kutlamaktadır, ama bütün bayramların anlamı toplumsal kaynaşma, hareket ve bereket demektir.
Ziyaretlerde öncelik yaşlılara ve hastalara, daha sonra aile büyüklerine verilir. Küslerin barıştığı, dargınlıkların unutulduğu günlerdir. Dostlar akrabalar bir araya gelirler küs olanlar varsa onları barıştırırlar. Bayramda küslüğü sürdürmek ayıplanan bir davranıştır. El öpen çocuklara para ve hediye verilir. Ziyarete gelenlere yemek ikram etmek geleneklerimizdendir. Mutlaka şeker ya da tatlı ikram edilir. Misafirlikte ikram edilen yemeği yememek saygısızlık olarak görülür ve ev sahibini memnun etmek için mutlaka bir iki lokma alınır. Köylerde ve kasabalarda bayram eğlenceleri yapılır. Gençler belli yerlerde toplanarak aralarında eğlenceler düzenlerler. Bayram ziyaretleri bütün akrabaların bir araya geldiği coşkulu bir sohbet ortamını ve bayram havasını hissettirir.
Bayramın en güzel yönlerinden biri de fakirlere yardım edilmesidir. Fakirleri sevindirmek, onlara da bayramı yaşatmak için; fakir ailelerin çocuklarına bayramlık alınır, harçlık verilir evlerine ziyaretlerine gidilir.
Bayramlar bugün şehirlerde geleneklerimizden uzak ve coşkusuz kutlanmaktadır. Olması gerektiği için yapılan, bayram ziyaretleriyle sınırlı kalmıştır. “Bayram havası” çocukların çatapatlarıyla, iş yerlerinin tatil olmasıyla sıradan tatil günleriymiş gibi geçmektedir.
Bu yozlaşma, dini ve ulusal halk geleneklerimizin şehir yaşamı içinde etkili olmamasından, akrabalık ve komşuluk ilişkilerimizin zayıflamasından kaynaklanmaktadır. Paylaşım ve önemli günler eski tadını yitirmeye başlıyor. Böylesine güzel geleneklerimizin temeli din olsa da, zamanla sosyal bir paylaşım günleri olmuştur.
Yaşlılar sık sık “nerde o eski bayramlar“ der, bayramların tadı olmadığından yakınırlar. Eski bayramlarda yetime yetimliği hissettirilmez, Müslüman olmayanlara dahi bayram sofralarında yer açılırmış. Eskiden insanlar birbirleriyle dil, din ayrımı yapmadan, aynı ekmeği paylaşabilirlermiş. “Sen Müslüman değilsin; bu bayram senin neyine?“ demezlermiş örneğin. Çocukları bir tane şeker mutlu edebilirmiş. Bayramlarda genci, yaşlısı ile bütün aile bir kaynaşma içinde olurmuş.
Şimdi gençlere bakıyorsunuz, büyüklerle bayramlaşmak dahi istemiyorlar. Aile büyükleri ile akraba ziyaretlerine gitmek yerine, onlar kafelerde, barlarda gezmeyi tercih ediyorlar. Bayramlar millet olarak bizim kültürümüzün bir parçasıdır. Bir ülke gelenekleri ve göreneklerine sahip çıkarsa, o zaman kendi kültürünü koruyabilir.
Bir ulus ancak kültürüyle vardır. Kültürüyle ayakta kalabilir. Kendini diğer ülkelere kanıtlayabilir.
İnancımız, düşüncemiz ne olursa olsun yeni nesile bu güzel geleneklerimizin birer geri kafalılık, gereksiz törenler olmadığını öğretmeli, bunların ulus olmak adına ne kadar önemli olduğunu anlatmalıyız. Çünkü bunlar bizi ulus yapan değerlerdir.
İslam dininde on bir ayın sultanı olarak nitelendirilen Ramazan ayı bitti. Sağlığı yerinde Müslümanlar, inançlı insanlar oruçlarını tutarak ibadetlerini yerine getirdiler. En büyük mükafat onlarındır.
Bu soğuk kış günlerinde bizler sıcak evlerimizde misafirlerimizle bayram coşkusu yaşarken; acaba bir yerlerde aç, paltosu olmayan, sokaklarda yaşamak zorunda kalan; soğuktan üşüyen; burnu akan insanları da düşünebiliyor muyuz?
Bizler bayram kalabalığı içinde kahkahalar atarken,hiç kimsenin kapısını çalmadığı yapayalnız komşumuzu da bayram sevincimize ortak edebiliyor muyuz?
Hasta insanları da hatırlayıp bayram için hazırladığımız sofralarda gülüşerek yemeğimizi yerken onlara da bir tas çorbayı reva görebiliyor muyuz?
Yakınlarımızda bir yerlerde, cenazesine yas tutan insanların acılarına ortak olabiliyor muyuz? Elimizden ne geliyorsa küçücük bir hediyeyle, bir yetimin, öksüzün ağlayan yüzünü güldürebiliyor muyuz?
Her birimiz bunları düşünebiliyorsak ve elimizden gelen maddi manevi yardımı can-ı gönülden yapabiliyorsak; bu bayram herkes için ŞEKER BAYRAMI’DIR.” Yani şeker gibi bayramdır.
Şimdi gelelim bayram sofralarımızın o reddedilemez cazibesine. Bayram günlerinde misafirliklerde ya da evde, ne var ne yok mideye indirirseniz bu sağlığınız için çok riskli olabilir. “Bol bol yiyen bön bön bakarmış.” Özellikle tatlıları fazla kaçırmayın. Lütfen dikkat.
Bayramlar insanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygının perçinlendiği,küslerin barıştığı, sofraların paylaşıldığı; huzur dolu günlerdir.
Kısa bir süre için, sadece bayram boyunca hayatın üzerindeki “pause” düğmesine dokunun; hayatı durdurun, bu huzuru dinleyin. Bayramınızın, her zaman; bir öncekinden daha güzel geçmesi dileğiyle mutlu bayramlar.
sevgiyle,sevdiklerinizle kalına.s.