Bebekken kimse ses çıkarmaz ağlamasına. Endişeli bir biçimde ağlamaya neden olabilecek faktörler araştırılıp yok edilmeye çalışılır. Önce bezi aralanıp altının temizliği kontrol edilir. Gazı çıkartılır. Kucağa alınıp yumuşak sesle konuşulmaya başlanır: “Aman da benim oğluma. Neden ağlıyormuş?”
İlk adımların atılmasının ardından gelen, yere düşüp bir yerlerini acıtmalarda ses yine şefkat doludur: “Uf mu olmuş? Şimdi öperim geçer. Ağlama.”
Sonra birden ağlaması yasaklanır. “Sus artık. Erkek adam ağlamaz. Bak baban ağlıyor mu?” Çocuk başını kaldırır, dev gibi babasına bakar, gerçekten de ağladığını hiç görmemiştir. Kızıp bağırabilir, bazen kendisiyle hiç ilgilenmeyebilir, ama hiçbir zaman annesi gibi ağlarken görmemiştir babasını. Onun gibi kocaman olmak, itfaiye, çöp arabası kullanmak istiyorsa, ağlamamayı öğrenmelidir.
Okula başladığında; saçlarını çekip canlarını acıttığında kızların ağladıklarını, erkek arkadaşlarının bağırdıklarını, hatta, “kötü çocukların” küfrettiklerini duyar.
Büyürken kadını tanımlayan kelimeler çalınır kulaklarına ve bunların bir erkek için söylendiğinde aşağılayıcı, utanç verici olduğunu kavrar. “Karı gibi gülmek, kız gibi ağlamak”, erkek adama yakışmaz.
Önce ailede başlayan bu tarz yetiştirme biçimi ve konuşmalar, çevre tarafından da pekiştirilince, erkek olmanın yükü biner iyice omuzlarına.
Bu dönemlerde cenaze merasimi gibi üzüntülü gruplara katılması gerektiğinde görür ki, çok sevdikleri bir insanı bile kaybetseler, erkekler ağlamıyorlar. Gerçi arada bir gözünde yaş olan adamlara rastlar. Ama katıla katıla ağlayanı hiç yoktur. Zaten gözünden yaşlar gelen erkeğin de arkadaşları yanına gidip, ellerini omuzlarına koyarak, “Metin ol, ağlama” demektedir.
İlk aşk acılarını yaşamaya başladığında bir sığınak arar kendisine. Banyoyu keşfeder. Banyoda sessizce ve kimseye çaktırmadan ağlamayı öğrenir.
Büyük sevinçler ya da büyük acılar yaşar, ama bunlara hep erkek gibi tepki verir.
Yanında ağlayan ilk kadınla karşılaştığında, eli ayağına dolaşır. Sarılmayı ister, beceremez. Ne yapacağını bilemez ve öğrendiği erkekçe tepkilerden biri, kontrolsüzce dile geliverir: “Ağlama artık.”
Kocaman bir adam, iş güç sahibi olur, erkekliği pekişir. Erkeklik olarak öğrendikleri de. Tamamen unutur, yasaklar kendine ağlamayı.
Ağlamaktan korkmak ya da utanmak, bu korku veya utanç nedeniyle ağlama isteğini boğmak, ne büyük bir kayıp erkekler için. Ve erkekliğin, en kötü koşulları bile duygusuzca karşılamak olduğunu sanmak, ne büyük bir yanılgı:1no2: