- 26 Ekim 2006
- 594
- 2
Bunca zamandır her alanda iktidar olan erkeklerin, kadınlar üzerinde uyguladıkları baskı zaman ve mekan içinde hiçbir önem taşımadan rahatlıkla taciz etmeleri hatta zaman zaman işledikleri namus (!) cinayetleri… Ah dünya bir tersine dönse de erkekler anlasalar hanyayı, konyayı…
Bir sabah uyansak ve kadınların erkek, erkeklerin de kadın olduğunu, öyle davrandıklarını görsek… Erkekler kadın olmanın zorluklarını bir yaşasalar… Şimdi gözlerimizi kapatalım, sevgilimizin ya da eşimizin bizim yerimize geçtiğini düşünelim. Veeee, işte onun feryatları!!!
Keh keh keh!
Ev işleri, çalışma hayatı, çocuk bakımı derken, canından bezdi zavallıcık. Karısının maçoluğu da cabası… Sabah uyanır rahat yok, otobüse biner taciz üstüne taciz, işe gider patron onu kötü emellerine alet etmeye çalışır, gece dışarı çıkamaz, çıksa pişman olur… Baksanıza şu zavallı adamcağızın yaşadıklarına… Keh, keh, keh…Ne güzel bir sabah(tı)!
Oh, bugün hava çok güzel… Güneş pırıl pırıl, ayrıca yataktan kalkmak için daha yarım saatim var. Ama… ama… of, kalkıp karımın kahvaltısını hazırlamalıyım, ayrıca çocuklar da okula yetişmeli. Kızım formasını keşke akşamdan ütüleseydim. En azından yatakta sabah keyfi yapmak için beş dakika daha kazanabilirdim. Ay, zaten bu evden zamanında çıkmak mümkün değil. Giyinirken karım ikide bir ”gömleğim nerede, çorabım nerede” diye sorup duruyor. Ne var yani akşamdan çıkardıklarını toplayıp, yatsa… Komşu Ahmet Bey’in karısı ne kadar düzenli bir kadın, Ahmet’e fazla iş çıkarmıyor.
En iyisi çıplak evde oturmak herhalde.
Bir acayiplik de giyinme konusunda… Malumunuz havalar oldukça sıcak, insan şöyle incecik bir şeyler giymek istiyor. Ama ne giysem kabahat! Yok bütün hatlarım belli oluyormuş, bu kıyafetle sokağa çıkmak bir erkeğe yakışıyor muymuş? Üstümde de sanki mini şort var! Tamam kotum ve tişörtum biraz dar ama giyinmek benim de hakkım değil mi? Bu arada alışverişlerimiz de bir curcuna. Sanki alacağım kıyafetleri ben değil o giyecek. Benim beğendiğim kıyafetlerle, beni yanında dolaştıramazmış. Elalem beni seyrederken, o rahat olamazmış, sonra benim yüzümden başı belaya girermiş! Neredeyse beni çarşafa sokacak.
Patronum ne demek istiyor?
Otobüs kabusu başlıyor yine, her sabah olduğu gibi. Ayakta kalıp sıkışmak bir tarafa, şu kadınların durmadan, arkadan önden değme çabaları, ellerine kollarına sahip olamamaları ya da olmak istememeleri artık beni canımdan bezdirdi. Neyse, bu sabahki otobüs macerasını atlatabildim de sağ salim işe gelebildim. Buna da şükür! İyi bir işim, iyi sayılabilecek bir patronum var. Kendine güvenen, hoş bir kadın. Fakat bazen garip davranıp, beni şaşırtıyor. Durmadan iş konularını öğle yemeğinde konuşmayı teklif ediyor, ne gerek varsa! Ayrıca, bakışları da çok acayip, sanki yiyecek gibi! Geçen gün de kolunu göğsüme değdirdi. Kaza oldu sanırım! Neyse, yapacak çok fazla bir şey yok. İşsiz kalmamak için bunları görmezden gelmekten başka!…
Bu akşam biraz ”takılayım” !
Her gün aynı iş. Öff, sabah kalk, karıma, çocuklarıma kahvaltı hazırla, hanımı işe geçir, acele acele işe yetiş, patron yılışmalarını çek… Bu gece arkadaşlarımla biraz takılacağım. Kahretsin nasıl da unuttum, evde yemek yok! Her taraf her yerde! Amaaaaaaan, bu gece takılacağım işte! Karım beni hiç akşamları dışarı çıkarmıyor ki, hapsoldum kaldım dört duvara… Ama, şu karşı masadaki kadınlar olmasa… Hayır, ne bakıyorlar anlamıyorum, açıkta bir şey de yok ama… Ben buraya kırk yılda bir kafa dinlemeye geldim, yok neden tanışıp birlikte içmiyormuşuz, beni daha önce de burada görüp, tanışmak istemiş ama bir türlü cesaret edememişmiş! Alakası yok, bu benim bu bara ilk gelişim. Acaba kadınlar bu ucuz numaraları ne zaman bırakacaklar?
”Takılmaz” olaydım!
Eve dönme saatini ve tek gecelik özgürlüğü fazla abartmadan eve döndüm ama bazı şeyler için geç kalmıştım bile. Daha kapı açılır açılmaz uğradığım laf bombardımanı… Yani hiçbir açıklamaya kabul yok. Evde yemek var mı yok mu, bu kadın, bu çocuklar ne yiyecek diye hiç düşünmeden keyif yapıyormuşum da, bu saatte karımdan sonra nasıl eve gelebilirmişim! Benim buna hakkım yokmuş, çünkü ben erkekmişim, o kadın haliyle bu saate kadar dışarıda kalmıyormuş! Sanki ben kendimi koruyup, sahip olamam. Bu kadın erkekleri ne kadar da aşağı, ikinci sınıf ve aciz görüyor…
Bu gece ”nasıl” olmaz!!!
Sanki her gece sevişmek zorundayız. Ben hiç yorgun olamam, eğer istemezsem kesin iktidarsızımdır ya da başkası vardır. İstemiyorum işte! O her istediğinde olacak değil ya. Sevişmek karşılıklı istemekle olur. Ama anlat anlatabilirsen. ”Yavaş biraz, çocuklar uyuyor” desem de anlatamıyorum ki… O kendi derdine düşmüş, gözü çocuk falan görecek durumda değil!
Bu ne dünya kardeşim böyle!
Eveet, rüyadan uyandınız ve kocanız ya da sevgiliniz yine erkek, siz yine kadınsınız. Yani her şey aynı tas, aynı hamam… Eminiz, kocanız düş bittiğinde, gözleri faltaşı gibi açılmış bir biçimde, asla tahmin edemediği zorluklarla karşı karşıya kalınca dünyanın kaç bucak olduğunu anlamış hale gelecek. Hatta, ”bir erkek olarak” asla otobüse binmeyecek ve gece bara gitmeyecek. Belki de artık birlikteliğiniz ve paylaştığınız yaşamda daha duyarlı olacak. Ama bu hassasiyet ne kadar sürer bilemeyiz. Erkek, ”erkek” oldukça ve kadın bu kadar ”kadın” oldukça, bu düzenin ne zaman değişeceği bir muamma… Tabii siz de çabalamadığınız takdirde.
Bir sabah uyansak ve kadınların erkek, erkeklerin de kadın olduğunu, öyle davrandıklarını görsek… Erkekler kadın olmanın zorluklarını bir yaşasalar… Şimdi gözlerimizi kapatalım, sevgilimizin ya da eşimizin bizim yerimize geçtiğini düşünelim. Veeee, işte onun feryatları!!!
Keh keh keh!
Ev işleri, çalışma hayatı, çocuk bakımı derken, canından bezdi zavallıcık. Karısının maçoluğu da cabası… Sabah uyanır rahat yok, otobüse biner taciz üstüne taciz, işe gider patron onu kötü emellerine alet etmeye çalışır, gece dışarı çıkamaz, çıksa pişman olur… Baksanıza şu zavallı adamcağızın yaşadıklarına… Keh, keh, keh…Ne güzel bir sabah(tı)!
Oh, bugün hava çok güzel… Güneş pırıl pırıl, ayrıca yataktan kalkmak için daha yarım saatim var. Ama… ama… of, kalkıp karımın kahvaltısını hazırlamalıyım, ayrıca çocuklar da okula yetişmeli. Kızım formasını keşke akşamdan ütüleseydim. En azından yatakta sabah keyfi yapmak için beş dakika daha kazanabilirdim. Ay, zaten bu evden zamanında çıkmak mümkün değil. Giyinirken karım ikide bir ”gömleğim nerede, çorabım nerede” diye sorup duruyor. Ne var yani akşamdan çıkardıklarını toplayıp, yatsa… Komşu Ahmet Bey’in karısı ne kadar düzenli bir kadın, Ahmet’e fazla iş çıkarmıyor.
En iyisi çıplak evde oturmak herhalde.
Bir acayiplik de giyinme konusunda… Malumunuz havalar oldukça sıcak, insan şöyle incecik bir şeyler giymek istiyor. Ama ne giysem kabahat! Yok bütün hatlarım belli oluyormuş, bu kıyafetle sokağa çıkmak bir erkeğe yakışıyor muymuş? Üstümde de sanki mini şort var! Tamam kotum ve tişörtum biraz dar ama giyinmek benim de hakkım değil mi? Bu arada alışverişlerimiz de bir curcuna. Sanki alacağım kıyafetleri ben değil o giyecek. Benim beğendiğim kıyafetlerle, beni yanında dolaştıramazmış. Elalem beni seyrederken, o rahat olamazmış, sonra benim yüzümden başı belaya girermiş! Neredeyse beni çarşafa sokacak.
Patronum ne demek istiyor?
Otobüs kabusu başlıyor yine, her sabah olduğu gibi. Ayakta kalıp sıkışmak bir tarafa, şu kadınların durmadan, arkadan önden değme çabaları, ellerine kollarına sahip olamamaları ya da olmak istememeleri artık beni canımdan bezdirdi. Neyse, bu sabahki otobüs macerasını atlatabildim de sağ salim işe gelebildim. Buna da şükür! İyi bir işim, iyi sayılabilecek bir patronum var. Kendine güvenen, hoş bir kadın. Fakat bazen garip davranıp, beni şaşırtıyor. Durmadan iş konularını öğle yemeğinde konuşmayı teklif ediyor, ne gerek varsa! Ayrıca, bakışları da çok acayip, sanki yiyecek gibi! Geçen gün de kolunu göğsüme değdirdi. Kaza oldu sanırım! Neyse, yapacak çok fazla bir şey yok. İşsiz kalmamak için bunları görmezden gelmekten başka!…
Bu akşam biraz ”takılayım” !
Her gün aynı iş. Öff, sabah kalk, karıma, çocuklarıma kahvaltı hazırla, hanımı işe geçir, acele acele işe yetiş, patron yılışmalarını çek… Bu gece arkadaşlarımla biraz takılacağım. Kahretsin nasıl da unuttum, evde yemek yok! Her taraf her yerde! Amaaaaaaan, bu gece takılacağım işte! Karım beni hiç akşamları dışarı çıkarmıyor ki, hapsoldum kaldım dört duvara… Ama, şu karşı masadaki kadınlar olmasa… Hayır, ne bakıyorlar anlamıyorum, açıkta bir şey de yok ama… Ben buraya kırk yılda bir kafa dinlemeye geldim, yok neden tanışıp birlikte içmiyormuşuz, beni daha önce de burada görüp, tanışmak istemiş ama bir türlü cesaret edememişmiş! Alakası yok, bu benim bu bara ilk gelişim. Acaba kadınlar bu ucuz numaraları ne zaman bırakacaklar?
”Takılmaz” olaydım!
Eve dönme saatini ve tek gecelik özgürlüğü fazla abartmadan eve döndüm ama bazı şeyler için geç kalmıştım bile. Daha kapı açılır açılmaz uğradığım laf bombardımanı… Yani hiçbir açıklamaya kabul yok. Evde yemek var mı yok mu, bu kadın, bu çocuklar ne yiyecek diye hiç düşünmeden keyif yapıyormuşum da, bu saatte karımdan sonra nasıl eve gelebilirmişim! Benim buna hakkım yokmuş, çünkü ben erkekmişim, o kadın haliyle bu saate kadar dışarıda kalmıyormuş! Sanki ben kendimi koruyup, sahip olamam. Bu kadın erkekleri ne kadar da aşağı, ikinci sınıf ve aciz görüyor…
Bu gece ”nasıl” olmaz!!!
Sanki her gece sevişmek zorundayız. Ben hiç yorgun olamam, eğer istemezsem kesin iktidarsızımdır ya da başkası vardır. İstemiyorum işte! O her istediğinde olacak değil ya. Sevişmek karşılıklı istemekle olur. Ama anlat anlatabilirsen. ”Yavaş biraz, çocuklar uyuyor” desem de anlatamıyorum ki… O kendi derdine düşmüş, gözü çocuk falan görecek durumda değil!
Bu ne dünya kardeşim böyle!
Eveet, rüyadan uyandınız ve kocanız ya da sevgiliniz yine erkek, siz yine kadınsınız. Yani her şey aynı tas, aynı hamam… Eminiz, kocanız düş bittiğinde, gözleri faltaşı gibi açılmış bir biçimde, asla tahmin edemediği zorluklarla karşı karşıya kalınca dünyanın kaç bucak olduğunu anlamış hale gelecek. Hatta, ”bir erkek olarak” asla otobüse binmeyecek ve gece bara gitmeyecek. Belki de artık birlikteliğiniz ve paylaştığınız yaşamda daha duyarlı olacak. Ama bu hassasiyet ne kadar sürer bilemeyiz. Erkek, ”erkek” oldukça ve kadın bu kadar ”kadın” oldukça, bu düzenin ne zaman değişeceği bir muamma… Tabii siz de çabalamadığınız takdirde.