- 1 Mayıs 2007
- 10.363
- 31
- 408
Dün gece rüyamda Türk’ün Atasını gördüm. Mareşal üniformalı ve kalpaklı. Gözleri çakmak çakmak, duruşu yine dimdik idi.
Ama üzgündü, sinirliydi. Sebebini sordum. Anlattı;
“Ben bu vatanı ve onun namusunu yedi düvel ordularının çizmelerinden, süngülerinden, emperyalizmin dişlerinden çektim çıkardım.
Kaç nesil canını feda etti sizler için bilmiyor musunuz? Benim yalnızca bir alayım, birkaç saat içinde sizler hür yaşayabilesiniz diye canlarını feda ettiler.
Binlerce zorluğa, gericilere, komünistlere, mandacılara, bu davaya inanmayan ve engel olmak için her türlü engeli önüme koyanlara rağmen gecemi gündüzüme katık ettim. Bu zorlu yolculuğa başladığım zaman ardımda yalnızca bana inanan birkaç kişi vardı. Onlar yüz oldu, bin oldu sonra Türkiye oldu.
Ben Türk gibi doğdum, Türk gibi yaşadım ve Türk gibi ruhumu teslim ettim Allah’a.
Mutlu öldüm. Kendi uçağını, demiryolunu yapan, borçlarının tümünü ödemiş, parası değerli, Milletler Cemiyeti’ne davet edilecek kadar onurlu bir ülke bıraktım sizlere. Mutluydum çünkü milletim “bir” olmuştu. Beraber olmuştu, kederde ve tasada.
Yıllarca sizi izledim. Neler yaptığınıza baktım. Yolunuzu aydınlatmaya çalıştım.
Heyhat! Gençler! Bu gün görüyorum ki kılıçla aldığım vatanımın toprağı parayla satılıyor. İktidar sahipleri yine gaflet, dalalet ve hıyanet içindeler.Millet fakr-ü zaruret içinde.
Ama en çok ne için üzüldüm biliyor musunuz? Benim ülkemin gençleri diğerini kendisi ile aynı safta görmek istemiyor. Görüyorum ki siz Türkçüler bile birbirinize tahammül edemiyorsunuz. Türkçüler birbirini beğenmez olmuşlar. Herkes birbirini dışlar olmuş. Dinci, İslamcı, deist, ateist, solcu, sağcı, ilerici, mukaddesatçı, nurcu diye hiziplere ayrılmışsınız. Ben size ilkeler bıraktım. Siz buna Atatürkçülük dediniz. Bu tüm mazlum milletlere örnek olacak bir düşünce ve pratik sistemi iken siz başka yollara saptınız. Arkamdan döktüğünüz göz yaşları yalan mıydı?
Benim yolumdan yürümek istiyorsanız, yine Türklük bilincini hakim kılmak istiyorsanız barışın. Artık bu ülkenin ayrılıklara tahammülü kalmamıştır. Ve biliniz ki bu ülke başka Mustafa Kemal çıkartamayacaktır.
Bir gün bana Türk’ü tarif et dediler; Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği, bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahra oldu. Bu sahra yedi bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir; Beşik tabiatın rüzgârları ile sallandı, beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu, tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir dedim sizi tarif ederken.
Kalkın ayağa ve kucaklaşın kardeşlerinizle. Yeniden bir yok olmama mücadelesi verin. “ dedi.
Uyandım. Ter içinde idim. Kalktım. Bir sigara yaktım. Düşündüm. Düşündüm.
__________________
Ama üzgündü, sinirliydi. Sebebini sordum. Anlattı;
“Ben bu vatanı ve onun namusunu yedi düvel ordularının çizmelerinden, süngülerinden, emperyalizmin dişlerinden çektim çıkardım.
Kaç nesil canını feda etti sizler için bilmiyor musunuz? Benim yalnızca bir alayım, birkaç saat içinde sizler hür yaşayabilesiniz diye canlarını feda ettiler.
Binlerce zorluğa, gericilere, komünistlere, mandacılara, bu davaya inanmayan ve engel olmak için her türlü engeli önüme koyanlara rağmen gecemi gündüzüme katık ettim. Bu zorlu yolculuğa başladığım zaman ardımda yalnızca bana inanan birkaç kişi vardı. Onlar yüz oldu, bin oldu sonra Türkiye oldu.
Ben Türk gibi doğdum, Türk gibi yaşadım ve Türk gibi ruhumu teslim ettim Allah’a.
Mutlu öldüm. Kendi uçağını, demiryolunu yapan, borçlarının tümünü ödemiş, parası değerli, Milletler Cemiyeti’ne davet edilecek kadar onurlu bir ülke bıraktım sizlere. Mutluydum çünkü milletim “bir” olmuştu. Beraber olmuştu, kederde ve tasada.
Yıllarca sizi izledim. Neler yaptığınıza baktım. Yolunuzu aydınlatmaya çalıştım.
Heyhat! Gençler! Bu gün görüyorum ki kılıçla aldığım vatanımın toprağı parayla satılıyor. İktidar sahipleri yine gaflet, dalalet ve hıyanet içindeler.Millet fakr-ü zaruret içinde.
Ama en çok ne için üzüldüm biliyor musunuz? Benim ülkemin gençleri diğerini kendisi ile aynı safta görmek istemiyor. Görüyorum ki siz Türkçüler bile birbirinize tahammül edemiyorsunuz. Türkçüler birbirini beğenmez olmuşlar. Herkes birbirini dışlar olmuş. Dinci, İslamcı, deist, ateist, solcu, sağcı, ilerici, mukaddesatçı, nurcu diye hiziplere ayrılmışsınız. Ben size ilkeler bıraktım. Siz buna Atatürkçülük dediniz. Bu tüm mazlum milletlere örnek olacak bir düşünce ve pratik sistemi iken siz başka yollara saptınız. Arkamdan döktüğünüz göz yaşları yalan mıydı?
Benim yolumdan yürümek istiyorsanız, yine Türklük bilincini hakim kılmak istiyorsanız barışın. Artık bu ülkenin ayrılıklara tahammülü kalmamıştır. Ve biliniz ki bu ülke başka Mustafa Kemal çıkartamayacaktır.
Bir gün bana Türk’ü tarif et dediler; Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği, bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahra oldu. Bu sahra yedi bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir; Beşik tabiatın rüzgârları ile sallandı, beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu, tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir dedim sizi tarif ederken.
Kalkın ayağa ve kucaklaşın kardeşlerinizle. Yeniden bir yok olmama mücadelesi verin. “ dedi.
Uyandım. Ter içinde idim. Kalktım. Bir sigara yaktım. Düşündüm. Düşündüm.
__________________