Doğum Sonrası Hüznü

isabel

Kuzey Ege
Yönetici
Super Moderator
Anneler Kulübü
6 Mart 2012
17.745
27.702
49

Psikolog Aslı Güneş, kadınların yüzde 15’nin hamilelik sonuna doğru çok yükselmiş olan östrojen, progesteron ve böbreküstü bezi hormonlarının doğumdan sonra birdenbire azalması sonucu “doğum sonrası hüznü” problemi yaşadıklarını söyledi.


dogum_sonrasi_huznu.jpg



Güneş, yaptığı açıklamada, her kadının anne olmayla ilgili bazı temel içgüdüleri olduğunu belirterek, “Bunlar sayesinde anne, doğal olarak, hamilelik sürecinin üstesinden gelme ve doğumdan sonra yavrusuna gerektiği gibi bakma becerisine sahiptir. Ancak bir yandan dünyaya bir çocuk getirecek olmanın heyecanı, bir yandan hamilelikte yaşanan hormonal değişiklikler ve fizyolojik güçlükler, diğer yandan ise gelecekle ilgili kaygılar ve modern yaşamın neden olduğu ‘en iyi olma baskısı’ kadının doğal becerilerini baltalayabilmektedir. Bu nedenle birçok kadının, hamilelikle birlikte başlayan ve anneliğin ilk ayları boyunca devam eden yetersizlik duyguları yaşadıkları bilinmektedir. Bu durum bazen daha da uzun sürmekte ve bunlara ‘Doğum Sonrası Hüznü’ gibi duygusal rahatsızlıklar eşlik etmektedir” dedi.


Bu rahatsızlığın doğum yapan kadınların yaklaşık yüzde 15’inde görüldüğüne dikkat çeken Güneş, şunları kaydetti:

“Gebelik sonuna doğru çok yükselmiş olan östrojen, progesteron ve böbreküstü bezi hormonlarının doğumdan sonra birdenbire hızla azalması bu sıkıntıların önemli nedenlerindendir. Genellikle hamileliğin sonuna doğru veya loğusalığın ilk haftasında başlar ve üzüntülü, sıkıntılı, ağlamaya yatkın ruh hali şeklinde görünürler. Anneler bitkinlik, neşesizlik, enerjisizlik, isteksizlik, hayattan zevk alamama ve ilgisizlik gibi yakınmalar yaşarlar. Bunun yanı sıra, bebeğin bakımı için gereken uğraş ve çabayı göstermeye çalışırken durum daha da ağırlaşır. Doğum sonrası hüznü yaşayan annelerin önemli bir kısmının, bebeklerine gerektiği gibi bakmakla ilgili yetersizlik duyguları ve kendi bireysel hayatlarının artık sona erdiğine dair depresif düşünceler yaşadıkları bilinmektedir.”


YETERSİZLİK VE SUÇLULUK DUYGUSU DA YAYGIN

Özellikle ilk bebeğini dünyaya getiren annelerde, bireysel yaşamın artık eskisi gibi olmayacağı korkuları, eş ile ilişkinin birçok açıdan olumsuz yönde değişeceği beklentileri ve bebekle ilgili kaygıların zorlayıcı olabildiğini ifade eden Güneş, buna ek olarak kendini anne olmaya tam anlamıyla hazır hissetmeyen, bir bebekle baş edebilecek becerileri kendinde göremeyen ve çok kaygılı olan anne adaylarının yetersizlik duygusunu daha çok yaşadığını vurguladı.

Hamilelik öncesinde yaşanan çeşitli suçluluk duyguları hamile olduğunu öğrenmeden önce içtiği bir ilaç, aldığı bir kadeh alkol veya maruz kaldığı stres durumları nedeniyle anne adayının yeterli ve iyi anne olamayacağı inancını besleyebileceğini anlatan Güneş, “Ayrıca, kendileriyle ilgili gerçekçi olmayan beklentilere sahip olan, annelik konusunda yüksek standartları olan kadınlar için anne olduklarında yetersizlik duygusu kaçınılmazdır. Sütü gelmeyen veya sütü yetersiz olan anneler de, yetersizlik duygusunu daha fazla yaşamaktadır. Sezaryenle doğum yapan ve doğum sonrasında fiziksel sıkıntılar yaşayan anneler, yine daha fazla yetersizlik hissetmekte ve olumsuz duygu durum içinde olabilmektedirler. İnsanlar kendi içlerinde olanı bazen diğerlerinin dıştan nasıl göründüğü ile karşılaştırırlar. Kendimiz mutsuzken başkalarına bakar ve onları mutlu, başarılı, etkin, yetkin ve iyi görürüz. Bu nedenle yeni anne, kendini diğer insanlardan daha yetersiz hissedebilir. Ona göre etrafındaki herkes hayatına normal bir şekilde devam ederken kendi hayatı alt üst olmuştur. Bu durum kendisini daha da mutsuz, zayıf, başarısız ve yetersiz hissetmesine neden olacaktır” diye konuştu.

Psikolog Güneş, aslında her annenin yetersizlik duygusunu yaşayacağını, bunun, anne adayı veya yeni anne için son derece normal bir durum olduğunun altını çizerek şöyle devam etti:

“Ama sağlıklı bir süreçte bu duygunun yeterlik duygusuna dönüşmesi ve annenin bebekle arasında kalıcı güven duygusunu oluşturması beklenir. Çevrenin yardımı ile suçluluk ve yetersizlik duygusu artan anneler için ise durum tam tersidir. Böyle durumlarda, anne ve çocuk arasında, bazen yaşam boyu sürecek ‘güven eksikliği’ ve ‘yanlış bağlanma’ sıkıntıları yaşanabilmektedir. Hamilelik ve doğumdan hemen sonra annenin birçok açıdan desteğe ihtiyacı olacaktır. Bebeğin tutulması, beslenmesi, uyutulması, yıkanması gibi konularda tecrübeli ve güvenebileceği birinden yardım alması, annenin güven ve yeterlilik duygusu hissetmesine yardımcı olur. Özellikle ilk bebeğini dünyaya getiren birçok anne, yeni doğan bebekle ilgili becerilerinin yetersiz olduğunu düşünmektedir. Yakınlarından aldığı destek ile annenin bu düşüncesinin, “yapabiliyorum” ve “yeterlilik” duygusuna dönüşmesi beklenmektedir. Anneye beceremezsin mesajları verilmesi, Bebek doğduktan sonra tecrübesiz annenin beceri ve davranışlarının eleştirilmesi veya beğenilmemesi de, yetersizlik duygusunu arttıracaktır. Bebeğin fiziksel bakımını, duygusal ihtiyaçlarını gerektiği gibi karşılayamayacağına inanan anne yeterli hissedemez. Yardımla da olsa bebeğin ihtiyaçlarını karşılayabildiğini görmesi gerekir. Çevre desteğinde en büyük görev eşe düşmektedir. Kendisi de baba olmanın karmaşasını yaşıyor olsa da, eşine elinden geldiğince destek olmalıdır.”

PSİKOLOJİK DESTEK ŞART

Annelerin güvensizliği üzerlerinden çabuk atmaları için mutlaka psikolojik destek alması gerektiğini vurgulayarak, “Bunun yanı sıra, arkadaşları ile buluşmaları, dışarıda yalnız zaman geçirmeleri, bakımlarına zaman ayırmaları, evde de yalnız zaman geçirmeleri, bebeğin sorumluluğunu eş ve diğer yakınlarıyla paylaşmaları, egzersiz, yürüyüş yapmaları, eskiden hoşlandıkları birkaç şeyi sürdürmeleri, eksik yaptıklarına odaklanmamalarını, kendilerini başkalarıyla karşılaştırmamalarını, gülebilecekleri aktiviteler gerçekleştirmelerini öneriyorum” dedi
 
X