- 6 Mart 2012
- 17.734
- 27.909
- 49
Hamile her kadın bu süreçte az ya da çok doğum korkusu yaşar… En azından endişeleri vardır… Hangi doğum şeklini seçeceğinden tutun da bu seçiminin kendisinin ve bebeğinin sağlığını nasıl etkileyeceğine kadar… Sonra canım çok yanacak mı, doğumdan sonra beni nasıl bir fizik ve ruh sağlığı bekliyor, gibi düşünceler anne adayını rahat bırakmaz. Doğum korkunuzu en aza indirmek üzere, Psikiyatrist Berfu Akbaş’ın önerilerini okumadan doğuma girmeyin…
Büyük gün gitgide yaklaşmaktadır. Belki de yıllardır hayalinizde canlandırdığınız, size benzeyen tatlı, güzel kızınız ya da babasına benzeyen yakışıklı, cesur oğlunuz yakında kucağınızda olacaktır, ama bu dünyaya ne şekilde merhaba demelidir? Minik bebeğinizin sağlığını tehlikeye atmayacak, size de fazla acı ve sıkıntı yaşatmayacak en uygun doğum yöntemi hangisidir? Şimdiye kadar onlarca acılı-acısız hikaye dinlemiş, bir o kadar da yazı okumuşsunuzdur. Kafanız o kadar karışmıştır ki! Evet, kadınlar binlerce yıldır doğurmaktadır ama bu sizin doğumunuzdur ve bugüne kadar yaşayacağınız en önemli olaydır. Peki ama, sizi en çok korkutan nedir, bu korkuya sebep olan özel nedenler acaba nelerdir?
Hamilelik ve doğumla ilgili korkular kadınların yüzde 90′nında bulunmaktadır. Açıkçası bizler hekim olarak bir anne adayının bu konuda hiçbir sıkıntısı yoksa daha çok endişeleniriz. Ancak bu korkular gereğinden fazla abartılıyor ve anlamsız boyutlara ulaşıyorsa buna sebep olan faktörleri araştırmak gerekir.
İlk gençliğimizden itibaren, akrabalarımızın ve komşu teyzelerin travmatik doğum hikayeleriyle yoğruluruz. Günlerce çekilen sancılar, iç dikişler, dış dikişler, sonrasında yaşanan sıkıntılar, televizyon ekranında korkunç doğum sahneleri, ortalık kan revan, kadının sanki bedeni parçalanıyor, büyük bir kısmında da ölüyor zaten… Ve geceleri uykunuzu kaçıran kabuslar! Sonrasında da ;”Aaaa, ne gerek var ameliyata, normal doğur!” diyenler…
BU İŞTE BİR TERSLİK VAR!
Normal doğum denen vajinal doğumun, çoğumuzun kafasında yer etmiş bu felaket görüntülerine alternatif olan sezaryen operasyonu ise, başka korkuları beraberinde getirmektedir. “Ya bayılıp tekrar ayılamazsam?”, ” Sonuçta bu bir ameliyat ve her ameliyatın riskleri vardır!”, “Kontrolü tamamen kaybedeceğim ve bebeğimi herkesten sonra ben göreceğim!” gibi düşünceler birer birer kafanızdan geçer. Öte yandan, kimi kadınlar doğal yol olduğu için vajinal doğumu, kimileri ise bebeklerinin doğum gününü özel bir güne denk getirmek için sezaryen operasyonunu tercih edebilmektedir.
Aslında insan bilmediği şeyden korkar. Bu nedenle, korkuyla başa çıkmada ilk adım yeterli bilgi edinme olmalıdır. Bilgiyi doğru kaynaktan almak kadar, bilginin veriliş tarzı da önemlidir. Vajinal doğumla ilgili en çok yaşanan korku ve endişeler; öncelikle doğum esnasında çekilecek ağrının şiddetine dayanamama korkusu, yabancı bir ortamda yalnız ve çaresiz kalma, bebeğin başına kötü bir şey gelme riski, doktora ya da hastaneye ulaşamama ve doğum sonrası cinsel hayatın olumsuz etkilenme olasılığı şeklinde sayılabilir.
Sezaryenle ilgili korkular ise, anestezi korkusu, bilinci kaybettikten sonra kontrolün tamamen başkalarının elinde olması, ameliyat esnasında ve de sonrasındaki ağrılar, operasyon sonrası iyileşme döneminin uzun olması şeklinde çerçevelenebilir.
En önemli nokta ise, kişinin doktoruyla bu korkularını paylaşabilmesi ve doktorunun hastasını özenle dinleyip onu endişeleri konusunda aydınlatabilmesidir. Doğum öncesi kursların da bu konudaki faydaları yadsınamaz. Bu kurslarda hamile kadınların duygu ve endişelerini dile getirip paylaşabilmeleri, doğum eylemi hakkında bilgilenme ve nefes alma ve gevşeme egzersizleri gibi yöntemlerle doğuma katılma ve kolaylaştırma konularında bilgilenmeleri söz konusudur. Bu kurslar sayesinde, isteğe bağlı sezaryenlerde yüzde 50 oranında azalma olduğu bilinmektedir.
Şüphesiz, ne şekilde doğum yapmış olursa olsun, her kadın doğum sırasında bir miktar ağrı çekecektir. Kimse doğumun kolay olacağını yüzde yüz garanti edemez. Yine de epidural anestezi gibi modern yöntemlerle günümüzde özellikle ağrıyla başa çıkma konusunda annelere oldukça yardımcı olunuyor. Bu yöntemle, anne doğumuna aktif olarak katılabilmekte ve daha az ağrı çektiği için daha az yorulup, doğum sonrası da daha çabuk toparlanabilmektedir.
DOĞUM AĞRISININ PSİKOLOJİK BOYUTU DA VAR!
Ağrının anlamı kültürden kültüre değişir, sosyal ve duygusal boyutları vardır. Ağrı çekmek anneliğe geçişin ilk kuralı gibi görülür. Ama her kadın bu ağrıyı aynı düzeyde yaşamaz. Öncelikle her insanın “ağrı eşiği” dediğimiz fizyolojik bir ağrıya dayanabilme sınırı vardır. Bu kimi insanda yüksek, kimi insanda düşüktür. Bunun yanında doğum ağrısının bir de psikolojik boyutu vardır ki, bu birçok konuyla alakalıdır. Kadınlık kimliği ile ilgili çatışmalar, karı-koca ilişkileri, gebeliğin isteğe bağlı olup olmadığı, travmatize edici eski tecrübeler, hatta anne adayının kendi annesiyle olan ilişkileri bile bu duyguyu etkilemektedir. Her kadının doğumuyla ilgili bir cesaret hikayesi vardır, ancak abartılı hikayelerin çoğunun altında kadının kendini önemli bir noktaya çıkarma ve dikkati üzerinde toplama ihtiyacı görülür.
Özetlemek gerekirse, doğum korkusuyla başa çıkmada ilk adım anne adayının kendisini en çok endişelendiren konuyu iyi bilmesi, bunu doktoruyla ya da doğum öncesi kurslara katılarak çözmeye çalışması ve çabalar yetersiz kaldığında da bireysel bir psikolojik destek alması şeklinde olmalıdır. Doğuma eşin katılımı, özellikle yabancı bir ortamda (doğumhane) yalnız kalma korkusuna yardımcı olmaktadır. Bunun yanında doğum personelinin doğum sırasındaki pozitif ve destekleyici tutumları, anneyi doğum süresince bilgilendirmek ve bir sonraki aşamanın ne olduğunu anlatıp doğuma onun da katılımını sağlamak, annenin kontrol duygusunu güçlendirecek ve korkusunu azaltacaktır. Korku azaldığında ağrı kesici ihtiyacı da azalmakta ve doğum süresi kısalmaktadır.
Annelik kimliğinin yerleşmesinde doğum tecrübelerinin yeri büyüktür. Doktor ve ebelerle işbirliği içerisinde, ağrıya ya da paniğe yenik düşüp kontrolü kaybetmeksizin gerçekleşen başarılı bir doğum sonrasında, kadının kendine güven duygusu artar. Bu da beraberinde, kadının annelik yetenekleri konusundaki özgüvenini arttırır.
Ne şekilde doğum yapmış, ne kadar acı çekmiş olursanız olun, aklınızda kalacak tek şey bebeğinizi kucağınıza aldığınız andaki heyecan ve mutluluğunuz olacaktır.