Bana bir şeyler oluyor...
Her günümü aynı sıradanlıkla geçiriyor gibiyim. Geçen yılları benzer şekliyle yaşamışım gibi. Aynı olaylara gülüp, aynı olaylara da ağlamışım sanki. Huzursuz bir ruhum var bu ara. Huzursuzluğumun sebebinin belirgin olmayışından kaynaklandığını sanıyorum. Nedenini bilseydim değiştirir huzuru yakalardım. Nedenini bilseydim belki değiştirebilme gücünü de hissederdim.
Bana çok şeyler oluyor...
Her şey nasıl da askıda? “Hayat mı beni yaşıyor, ben mi hayatı?”. Bu soruya cevap arayışımda kafam karışıyor. Oysa; çoğunluk gibi düşünsem, her şey yolundaymış gibi hareket etsem, gündemi takip ederken bencil düşünüp, günü kurtarmaya çalışan yorumlar yapsam. O zaman huzuru bulabilir miyim?
Çocuklar ölüyormuş bir yerlerde...
Üzüntü verici bir durum. Ekranda izleye izleye, seyretmeye olan yatkınlığımız alışkanlığa gidişi hızlandırdı ya!
İnsanlık göç halindeymiş bilinmeyen bir yere. Savaşlar yüzünden evine, yurduna, geçmişine sırtını dönmek zorunda bırakılan insanların feryadına seyirci kalıyormuş dünya…
Olsun. Ben rahatım. Evim barkım kalıcı ya!
Haksızlık etmek iş olmuş taştan ellerde…
Olsun. Bana dokunmayan yılan bin yaşıyor ya!
Kuraklıkla tanışacakmışız gelecekte. Tarihler, bir yudum su savaşlarını yazacakmış ileride…
Olsun. Şu anda musluğumdan şırıl şırıl su akıyor ya!
Geçenlerde tecavüze uğrayıp, hayatı elinden alınmış bir gelin gelmiş ülkemize…
Kadının yeri evidir. Kimse ona bu yolculuğa çık demedi ya!
Gülmek lüks olmuş şehit evlerinde…
Gözler yaşlı, kalpler buruk izlerken ekranı, acımızı haykırışların içine gömüyoruz ya!
Üniversite sınavını kazanamayıp, hayata kırgın başlayan gençlerle dolup taşıyormuş sokaklar…
Olsun. Seneye bir kere daha denerler şanslarını. Bu stresi bir yıl daha yaşamaktan ne çıkar ya!
Bir türlü iş bulamayan, evine boynu bükük dönen, her yeni güne iş bulabilme umuduyla uyanan insanlar çoğalıyormuş gittikçe…
Olsun. Elbet bulurlar bir iş. Tutarlar bir ipin ucundan. Taşı sıksa suyunu çıkarmayacak değiller ya!
Elin oğlu uzayda yeni yaşam alanları arıyormuş. Hatta buluyormuş. Bulmakla kalmayıp bunu gerçekleştirmek için deney üstüne deney yapıyormuş…
Olsun. Nasılsa yapanlar var. Bize de elde kumanda, film izler gibi seyretmek düşecek ya!
Sularımız kirli akıyor, içmek bir yana kullanmak bile sakınca yaratıyormuş…
Olsun. Yetkili biri çıkıp yudum yudum içer de gönlümüzü ferahlatır ya!
Farklı görüşlerdeki insanlar birbirlerine diş bileyip, bir kargaşanın içine sürükleniyormuş…
Olsun. Tüm farklılıklarla flört etmek için dansçı olmaya gerek yok ya!
Bir türlü çözüm üretilemeyen, insanlarla dost olmayı öğrenememiş keneler yüzünden bir kurban daha vermişiz bugün…
Havanın sıcak oluşuna aldırmadan, çorap giyerek tenini saklasaymış, bir de keneyi eliyle çıkarmaya uğraşmasaymış ya!
Güngören’de bir daha gün göremeyecek olan insanlarımızın acısı yayılmış dört bir tarafa.
Yitip giden hayatlar, başlamadan biten bir yaşam, kalanların gidenlerin ardından bakakalması…
Hani herkes kendi kaderini yaşıyordu? Kader on yedi bedene de eşit davranmış ya!
Yanan ormanlarımızın eski halini alabilmesi için en az yetmiş yılın geçmesi gerekiyormuş…
Olsun, zaman dediğin nedir ki? Göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Doğayla dost olmayı bir türlü öğrenemedik ya!
…diyemediğim için bana bir şeyler oluyor. Nedenini belirlemeye çalışsam da huzursuzluğum gittikçe artıyor. Olanları değiştirmek artık mümkün değil.
Tüm kötülüklerin altına imza atarken, o imzalı kâğıdı yırtacak olan da yine insan değil midir?..
Yaşadıklarımıza duyarsızlaşmadan, yaşadıklarımızı unutmadan, yaşadıklarımızdan ders çıkararak, yazımdaki tespitlerimin tam tersinin yaşandığı bir dünyayı yazabilmeyi dilerim.
alıntıdıra.s.