ben günlük pastörize süt tüketiyorum, marketlerde satılan kutu sütlerin kutusunun iç yüzeyinde alüminyum varmış isterseniz kutu sütün ambalajını yırtıp bakın göreceksiniz. bu da hiç sağlıklı bir şey değil
30 yaşındayım. bebekliğim, çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım sokak sütü içerek geçti. hayatımda pastörize sütün yerini toplasam 10 yılı bulmaz. brusella denilen hepimizin o çok korktuğu bakteriler ineğin memesinden direkt midenize inen sütlerden bulaşır. yani kaynatılmamış çiğ sütten ve bundan yapılmış peynir ve süt ürünlerinden. çocukluğumdan beri toksoplazmik bir bünyeye sahip olmama rağmen henüz bu bakteriyle müşerref olmuş değilim, zira sütümü daima kaynatarak içiyorum. haaaa pastörizasyon işleminde süt ne kadar zarar görüp besin değeri kayboluyorsa, kaynatılan sütün de pek bir besleyiciliği kalmıyor, o bir gerçek. bunun için ben bol miktarda yoğurt tüketmeye gayret ediyorum, süt değil. zira ahmet aydın da ve milletce laktaz eksikliğine sahip olduğumuzdan türklerin yoğurt tüketmeleri gerektiğini söylüyor. sütün içinde bulunduğundan daha fazla kalsiyum roka ve dereotunda mevcut zaten. prof. dr. ahmet maranki, prof. dr. ibrahim adnan saraçoğlu gibi gibi bilimadamları da bu düşünceyi destekliyor.
fareler, pislik, hijyen, vs. vs. demiş bir arkadaş. gıda sektörünün içinde olan tüm işletmeler, cafeler, restaurantlar, fırınlar, pastaneler aklınıza gelebilecek her türlü işletmede bahsi geçen hayvanlardan bolca mevcut. bağdat caddesinde restaurantı olan bir arkadaşım var ve farenin önüne geçmenin imkansız olduğunu söylüyor. belki süt işletmeleri kimyasal maddelerle bunun çözümünü bulmuş olabilirler fakat yediğiniz içtiğiniz her şeyde en temiz kafede bile bu hayvanların gezindiğini düşünebilirsiniz. hijyen diye bir şey yok ve aslında siz farkında değilseniz bile bu mikroplara bağışıksınız.
bu arada marka vermek yasak olduğu için 3 büyük süt şirketinden birinin (sayarsanız adını bulursunuz) sahiplerinin kendi ürünlerinden asla tüketmediklerini sağlam kaynaklardan duyduğum an işlenmiş her türlü gıda başta süt olmak üzere benim için bitmiştir! bende sizlere afiyet olmasını dilerim.sengözlerimebaksanab
30 yaşındayım. bebekliğim, çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım sokak sütü içerek geçti. hayatımda pastörize sütün yerini toplasam 10 yılı bulmaz. brusella denilen hepimizin o çok korktuğu bakteriler ineğin memesinden direkt midenize inen sütlerden bulaşır. yani kaynatılmamış çiğ sütten ve bundan yapılmış peynir ve süt ürünlerinden. çocukluğumdan beri toksoplazmik bir bünyeye sahip olmama rağmen henüz bu bakteriyle müşerref olmuş değilim, zira sütümü daima kaynatarak içiyorum. haaaa pastörizasyon işleminde süt ne kadar zarar görüp besin değeri kayboluyorsa, kaynatılan sütün de pek bir besleyiciliği kalmıyor, o bir gerçek. bunun için ben bol miktarda yoğurt tüketmeye gayret ediyorum, süt değil. zira ahmet aydın da ve milletce laktaz eksikliğine sahip olduğumuzdan türklerin yoğurt tüketmeleri gerektiğini söylüyor. sütün içinde bulunduğundan daha fazla kalsiyum roka ve dereotunda mevcut zaten. prof. dr. ahmet maranki, prof. dr. ibrahim adnan saraçoğlu gibi gibi bilimadamları da bu düşünceyi destekliyor.
fareler, pislik, hijyen, vs. vs. demiş bir arkadaş. gıda sektörünün içinde olan tüm işletmeler, cafeler, restaurantlar, fırınlar, pastaneler aklınıza gelebilecek her türlü işletmede bahsi geçen hayvanlardan bolca mevcut. bağdat caddesinde restaurantı olan bir arkadaşım var ve farenin önüne geçmenin imkansız olduğunu söylüyor. belki süt işletmeleri kimyasal maddelerle bunun çözümünü bulmuş olabilirler fakat yediğiniz içtiğiniz her şeyde en temiz kafede bile bu hayvanların gezindiğini düşünebilirsiniz. hijyen diye bir şey yok ve aslında siz farkında değilseniz bile bu mikroplara bağışıksınız.
bu arada marka vermek yasak olduğu için 3 büyük süt şirketinden birinin (sayarsanız adını bulursunuz) sahiplerinin kendi ürünlerinden asla tüketmediklerini sağlam kaynaklardan duyduğum an işlenmiş her türlü gıda başta süt olmak üzere benim için bitmiştir! bende sizlere afiyet olmasını dilerim.sengözlerimebaksanab
eşimde gıda sektörünün içinde,tarım ve köyişlerinin üretim standartları tam olarak yerine getirildiği taktirde o işletmede ne böcek olur ne de fare,arkadaşınız standartlara uymuyor demek ki ... bu arada peynirinizi de mi kendiniz yapıyorsunuz acaba çünkü önceki mesajlarınızda da belirttiğiniz gibi süt ürünlerinde katkı maddeleri var ve bu mesajınızda da belirttiğiniz gibi brusella mikrobu çiğ sütten yapılan peynir vb. ürünlerde bulunuyor.
açıkcası ben buna inanıyorum, benim oğlanda kronik sinüzit, geçmeyen bi geniz akıntısı ve balgam vardı, nette gezerken bi dr nin yazısından sütün balgam yaptığını öğrendim ve sütü kestim, inanırmısınız bir daha ne sinüzit oldu ne geniz akıntısı, belkide benim oğlanın alerjisi vardı bilemiyorum ama paylaşmak istedim ama ben genel anlamda sütten bahsettim, yani uht ve sokak sütü ayrımı yapmadım, açıkcası artık her yaşayanın sütünün sadece kendi yavrusuna faydalı olduğuna inanıyorum ama oğluma yoğurt peynir gibi ürünler kullanıyorum tabii ki:hulya:
tarım ve köy işleri standardının tam olarak yerine getirildiği işletmeler inan bana köşe başında ekmek satan fırınlarınız, pastaneleriniz, kafeleriniz, büfeleriniz, lokanta ve restaurantlarınız değil canım emin olabilirisin. arkadaşım ne denedilerse sonuç vermediğini ve gıda olan her yerde mutlaka fare de olabileceğini söylediğinde artık o gün bişeyleri kabul etmem gerektiğini anladım. asıl konumuz bu değildi elbet ama standartların çoğu kağıt üzerindedir türkiyede. denetçi de yoktur maalesef, o yüzden mikroptan bu kadar kokrmamıza gerek olmadığını düşünüyorum zira yaşam koşullarımız hiç de hijyenik değil zaten.
peynir konusuna gelecek olursak çiğ sütten yapılan en tehlikeli peyniri tüketiyorum ben köy peynirini. yıllardır henüz bir zararını görmedim fakat o peynirin nasıl yapıldığını gördüm. kendimde yapmayı düşünüyorum bir gün. yarı pastörizasyon işlemiyle yapılan bir peynirdir taze beyaz beynir. önce 40' ye kadar ısıtılıp, sonra soğuk bir ortamda şokluyorlar. sonrada mayalıyorlar. ben brusella isimli bakteriyle şurda son 5 senedir derya baykalın süt reklamlarında sokak sütlerini içen çocukları uyarmasından beridir tanışığım. dedim ya şimdiye kadar bu mikropla müşerref olmadım henüz olanı da duymadım tanımadım. mikroptan çok kimyasaldan korkuyorum ben
tatlım laktoz alerjisi var demek oğlunda süt içirmezsin olur biter. sütten başka kalsiyum kaynakları var biliyorsun. en güzeli de yoğurt. bol bol yoğurt yedir oğluşuna hem bebekler ev yoğurduna bayılıyor.
tarım ve köy işleri standardının tam olarak yerine getirildiği işletmeler inan bana köşe başında ekmek satan fırınlarınız, pastaneleriniz, kafeleriniz, büfeleriniz, lokanta ve restaurantlarınız değil canım emin olabilirisin. arkadaşım ne denedilerse sonuç vermediğini ve gıda olan her yerde mutlaka fare de olabileceğini söylediğinde artık o gün bişeyleri kabul etmem gerektiğini anladım. asıl konumuz bu değildi elbet ama standartların çoğu kağıt üzerindedir türkiyede. denetçi de yoktur maalesef, o yüzden mikroptan bu kadar kokrmamıza gerek olmadığını düşünüyorum zira yaşam koşullarımız hiç de hijyenik değil zaten.
peynir konusuna gelecek olursak çiğ sütten yapılan en tehlikeli peyniri tüketiyorum ben köy peynirini. yıllardır henüz bir zararını görmedim fakat o peynirin nasıl yapıldığını gördüm. kendimde yapmayı düşünüyorum bir gün. yarı pastörizasyon işlemiyle yapılan bir peynirdir taze beyaz beynir. önce 40' ye kadar ısıtılıp, sonra soğuk bir ortamda şokluyorlar. sonrada mayalıyorlar. ben brusella isimli bakteriyle şurda son 5 senedir derya baykalın süt reklamlarında sokak sütlerini içen çocukları uyarmasından beridir tanışığım. dedim ya şimdiye kadar bu mikropla müşerref olmadım henüz olanı da duymadım tanımadım. mikroptan çok kimyasaldan korkuyorum ben
tatlım laktoz alerjisi var demek oğlunda süt içirmezsin olur biter. sütten başka kalsiyum kaynakları var biliyorsun. en güzeli de yoğurt. bol bol yoğurt yedir oğluşuna hem bebekler ev yoğurduna bayılıyor.
sigara kanser yapar ama her sigara içen kanser olmaz bu da "ben yıllardır sigara içiyorum kanser falan olmadım,olanı da görmedim" demek gibi bir şey.Malesef brusella mikrobu yüzünden sinir sistemi harap olmuş bir çocuk gördüm ailesi tedavi için yardım arıyordu,ne kendim böyle bir riske girerim ne de gözüm gibi baktığım çocuğumu böyle bir riske atarım. Veteriner hekimler bile uht süt tüketirken ben hayatında hayvanını veteriner muayenesinden geçirmemiş amcanın teyzenin sattığı sütü alıp kullanmam.
bu arada uht ve günlük patörize sütlerde kimyasal yok bunun bir kez daha altını çizeyim.
bir ekleme daha : standartlara uymayan işletmeleri kabullenmek zorunda değiliz,şikayet üzerine denetleme memurları anında gelip hem üretimi,hem de satışın yapıldığı işletmeyi gayet güzel denetliyorlar.kesilen para cezaları da oldukça caydırıcı.
bir de merak ediyorum tüm avrupa ve türkiye de ki bütün bilim insanları yanlış biliyor bir tek sayısı bir elin parmağını geçmeyen bilim insanı mı doğrusunu biliyor?
ben güvendiğim mandıradan alınmış açık süt kullanıyorum, akşamdan gidip cam kavanozumu bırakıyorum işletmeye, sabaha yeni sağılmış taze taze sütümü alıyorum, eve gelip kaynatıyorum, mayalayıp yoğurt, sütlü tatlı yapıyorum ve yiyorum. çok da memnunum. bebeğim olduğunda da kesinlikle uht süt içirmeyi düşünmüyorum. bulursam keçi sütü içiricem ki onun da pastörizelerini yaptılar, çok mahrum kalırsam günlük pastörize süt içiririm altını çizerim ki günlük pastörize süt.
gözümüz gibi baktığımız çocuklarımıza başlı başına kansorejen olan bi dolu yağlar, kremler, sütler sürüyoruz, mamalar yediriyoruz, abur cubur yediriyoruz zaten. bu arada tarım ve köy işleri bakanlığından onaylı mühürlü damgalı etiketli ürünleri sanıyor musunuz ki bakanlık denetliyor. öyle olsaydı şayet benim aldığım çok ünlü bir markanın telli kaşar peynirinde vakumun içinden sıkıştırılmış at sineği çıkmazdı. bu da çok ünlü bir markanın marketlerde satılan paketli sözümona denetimli bir ürünü. paketi aldığım gibi çöpe attım ve bir daha da o markete giremedim zira tüm market kirlenmişti gözümde. o paketi saklayıp şikayet edebilirdim fakat içindeki o iğrenç şeyle kurum kurum dolaşmak istemedim, buna midem el vermedi şahsen. öylece kaldı o konu.
uht sütlerin içinde sütte yok, ben de bunun altını çiziyorum.
tüm avrupa ve bilim insanlarını oturduğum yerden tekkkkkk geçerim. zira aynı bilim insanları laboratuvarlarda mikrop üretip insanlığın başına musallat edebiliyor! bundan 2 ay önce domuz gribi diye kırılıyorduk dünyaca. dünyanın en büyük mafyasının ilaç mafyası olduğu ve ülkemizi bile satın alacak cirolara sahip olduklarını düşünecek olursak şayet işin rengi o kadar basit değil. bilimi mantığımın sınırlarında kabul ediyorum ben. en başta söylediğim gibi üç beş tane ineği olan köylüden yurdum profuna gelecek menfaatle, büyük süt işletmelerinden gelecek büyük menfaatler arasında derin farklar vardır, ben buna inanıyorum. isteyen istediği sütü içer faydasını ya da zararını görür onun bileceği iştir. ben mikrobun bile doğadan gelmesi taraftarıyım! kimyasal olan, endüstriyel olan, işlenmiş olan herşey benim için ticari ve değersiz olmaktan öteye gidemez bir o kadar da sağlıksızdır. bu konuyla ilgili son düşüncelerim budur. üzerine yenilerini eklemeyi gereksiz buluyorum artık.
bu arada sigara da kanser yapar işlenmiş gıdalar da, kısaca endüstriyel olan herşey...
herkese sağlıklı günler dilerim..
30 yaşındayım. bebekliğim, çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım sokak sütü içerek geçti. hayatımda pastörize sütün yerini toplasam 10 yılı bulmaz. brusella denilen hepimizin o çok korktuğu bakteriler ineğin memesinden direkt midenize inen sütlerden bulaşır. yani kaynatılmamış çiğ sütten ve bundan yapılmış peynir ve süt ürünlerinden. çocukluğumdan beri toksoplazmik bir bünyeye sahip olmama rağmen henüz bu bakteriyle müşerref olmuş değilim, zira sütümü daima kaynatarak içiyorum. haaaa pastörizasyon işleminde süt ne kadar zarar görüp besin değeri kayboluyorsa, kaynatılan sütün de pek bir besleyiciliği kalmıyor, o bir gerçek. bunun için ben bol miktarda yoğurt tüketmeye gayret ediyorum, süt değil. zira ahmet aydın da ve milletce laktaz eksikliğine sahip olduğumuzdan türklerin yoğurt tüketmeleri gerektiğini söylüyor. sütün içinde bulunduğundan daha fazla kalsiyum roka ve dereotunda mevcut zaten. prof. dr. ahmet maranki, prof. dr. ibrahim adnan saraçoğlu gibi gibi bilimadamları da bu düşünceyi destekliyor.
fareler, pislik, hijyen, vs. vs. demiş bir arkadaş. gıda sektörünün içinde olan tüm işletmeler, cafeler, restaurantlar, fırınlar, pastaneler aklınıza gelebilecek her türlü işletmede bahsi geçen hayvanlardan bolca mevcut. bağdat caddesinde restaurantı olan bir arkadaşım var ve farenin önüne geçmenin imkansız olduğunu söylüyor. belki süt işletmeleri kimyasal maddelerle bunun çözümünü bulmuş olabilirler fakat yediğiniz içtiğiniz her şeyde en temiz kafede bile bu hayvanların gezindiğini düşünebilirsiniz. hijyen diye bir şey yok ve aslında siz farkında değilseniz bile bu mikroplara bağışıksınız.
bu arada marka vermek yasak olduğu için 3 büyük süt şirketinden birinin (sayarsanız adını bulursunuz) sahiplerinin kendi ürünlerinden asla tüketmediklerini sağlam kaynaklardan duyduğum an işlenmiş her türlü gıda başta süt olmak üzere benim için bitmiştir! bende sizlere afiyet olmasını dilerim.sengözlerimebaksanab
fareler üzerinde yapılan araştırmalara göre UHT süt içirilen farelerin 3. neslinde kısırlık tespit edilmiş. sengözlerimebaksanab
aaaaa ne yani şimdi cocuklarımıza içiremiycez mi???bide en saglısı dıyolardı.hayret yaaaa
bıde benım kafamçokkarıştıkız sutsuz uyuyamaz bıle...
arkadaşlar günlük pastörize süt tüketin.
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?