Bu durum global bir sorun.
En modern, en çağa uygun ülkelerde bile ‘kadın’ insani haklarını oldukça yakın tarihte kazanabilmiştir.
Ataerkil düzeni sadece ülkemize indirgemek ve sadece ‘böyle yetiştik’ le çözümlemek, o sebeple sığ kalacaktır.
Kadın, her çağda olduğu gibi günümüzde de baskılarla, sürekli geliştirmek zorunda olduğu otokontrol mekanizmasıyla yaşıyor.
Modern çağla beraber ‘meta’ değeri daha da sabitlenen kadın cinsi; daima düşünme gücünden yoksun bırakılmıştır.
Çünkü korkulandır.
Dünyanın nesli sadece bir ırka bağlanmıştır ve bunu diğer cins olan erkek, daima bir tehdit olarak algılar.
Kendisinde olmayan yetiyle yaşayan canlıyı, sindirebilmek için, tüm her şeyden elini eteğini çekip, kendi halinde bir yaşam sürmesini ister.
Kadın zekidir, güçlüdür, doğurgandır, pratiktir, cesurve daha niceleri.
Siz ister miydiniz sürekli sizden üstün tutulmuş bir canlıyla rekabet etmek, ona yetişmek?
Bunu leh yerine tehdit olarak gören ve bu sayede kamuoyu görüşü oluşturan sözde her dönemin kanaat önderleri; şuan gelinen noktada seslerini kısmak zorunda kalıyorlar.
Sanayi devrimi sonrası başlayan ve örgütleşen kadın dayanışmaları, bir bir her platformda hakettikleri yerlerini alıyor.
Yeter mi, yetmez, tek derdimiz eşitlik ise daha çok yol var.
Bizlerin yapacağı şey ise, kendimizi nerede konumlandırdığımız.
Bir adama kadınlık, eve hanımlık, çocuklara analık ya da aileye gelinlikten öte, ister çalışın ister çalışmayın; her türlü söylem ve yaptıklarınızla toplumda edindiğiniz yerden mesulsünüz.
‘Hak verilmez, alınır’ sözüne çok inanırım, bir haber izlerken bile yaptığınız yorum, sizin kendinizi konumlamanızdır.
İlk etap çekirdek ailenize empoze edeceksiniz ne olduğunuzu, sonra çevre ve sonra giderek büyüyecek.
Söke söke en tepeden en dibe kadar haklarımızı bir bir almaktan başka çare yok.