E
EU1
Ziyaretçi
-
- Konu Sahibi EU1
- #1
Göster/ Gizle
Bir karışı için oluk oluk kan akıtmaya hazır olduğumuz topraklarımız, kentlerimiz, kasabalarımız ve bunların mikrotarihi hakkında ne biliyoruz?
Yaşadığımız kentlerdeki tarihi dokular hakkında çocuklarımıza anlatacak kaç cümle birikimimiz var ?
Amaaaan tarih dediğin nedir ki? Sıkıcı, demode ve güncel hayatta hiçbir işimize yaramayan, bi çuval bilgiden ibaret saçmalıklar toplamı! Değil mi ki en sıkıcı hocalar tarih hocalarıydı, en çetin sınavlar tarih sınavlarıydı.. Değil mi ki geceler boyu ezberlediğimiz bütün tarihler, antlaşma şartları, savaş gerekçeleri, galibiyet-mağlubiyet durumları, sınavda Arap saçına dönerdi… Bize neydi ki tarihten!
E bazıları işgüzar oluyorlar.
Misal: Tarih Vakfı!
1991 yılında kurulan Tarih Vakfı, tarih bilincimizi geliştirmek, tarihe bakış açımızı zenginleştirmek için; bizim için, çocuklarımız ve torunlarımız için birikim yapıyormuş. Araştırıyor, arşivliyor, yayınlıyormuş…
Aman ne büyük iş! Mazoşist misiniz, sadist misiniz kardeşim? Zaten eğitim hayatımız boyunca tarih derslerinde uyumuş, tarih hocası kabusuyla uykulardan uyanmış, mağdur kuşaklarız. Çok rica edeceğim, bir de siz baymayınız!
Hayır, yaptıkları iş matah bir şeymiş gibi, bir de bizden destek bekliyorlar.
Neymiş efendim?
İstanbul Müzesi’nin kurulması için 49 yıllığına Tarih Vakfı’na verilen tarihi Darphane Binaları, vakfın elinden alınıyormuş.
Neymiş efendim?
Vakıf, 10 ay gibi kısa bir sürede, 28 yıldır çöplük olarak kaderine terk edilen, endüstriyel miras niteliğindeki makine ve teçhizatı atılan, hurdacılara satılan binaların kaba ve ince temizliğini yapmış. Binaların yapısal açıdan güçlenmesi ve güvenliği sağlanmış. Binalar 8000 metreküp cüruftan temizlenmiş, kalan makineleri yerinde sergilemek üzere koruma altına alınmış ve 11 bina grubundan yedisi Habitat kapsamındaki sergiler için geçici kullanıma hazır hale getirilmiş. Sergiler on binlerce İstanbullu ve dünyalı tarafından gezilmiş. 1996’dan bu yana Darphane'de 59 sergi, 142 toplantı, 24 atölye çalışması, 2 festival, 129 gösteri, 89 gösterim, 129 konser yapılmış.
Aferin, ‘kocaman’ alkış. Eeee?
Yıllardır Darphane Binalarını kaderine terk edenler, binalar temizlendikten sonra duruma aymışlar ve entrikalar başlamış. Tarihi binaların, İstanbul Müzesi için Tarih Vakfı’na verilmesine onay veren bakanlıklar, hükümetin değişmesiyle birlikte yan çizmişler. Devletin sürekliliği ilkesi çiğnenerek, Tarih Vakfı yöneticileri, tarihe zarar verdikleri gerekçesiyle Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilmişler. Aklanmışlar ama heyhat bu defa da tapudaki irtifak hakkının (kullanım hakkı) iptali davası açılmış.
E devlet bu; kestiği parmak acımaz! Höyt.
Ya sonra?
Tarih Vakfı, İstanbul Müzesi’nin önünün açılması için, tapudaki irtifak hakkını Bakanlığa devretmeye bile razı olmuş. Kasım 2006’da, Vakıf yönetimi ile Bakanlık üst yönetimi arasında bu konuda bir mutabakat sağlanmış. Ancak protokol görüşmeleri yapılırken, bir başka U dönüş vuku bulmuş ve Darphane Binalarının yıkılmak üzere olduğu, can ve mal güvenliği sorunu bulunduğu, derhal boşaltılması gerektiği formülü bulunmuş. Formüle gerekçe oluşturan rapor düzmeceymiş. Öyle ki, 11 binadan oluşan, biri Kültür Bakanlığı, diğeri ise Maliye Bakanlığı tarafından geçici olarak kullanılmakta olan binalardan sadece Vakıf kontrolündeki bölümleri kapsıyormuş. Yani aynı statüdeki binalardan sadece Vakfın kontrolündekiler "yıkılmak üzere" imiş.
Yaaa işte sen böyle devlete karşı gelirsen; yandaki binalar sapasağlam dururken seninki yıkılıverecek gibi olur maazallah. Haddini bileceksin vesselam.
Tarih Vakfı'nın onarımları sayesinde, yerli yabancı milyonlarca kişinin ziyaret ettiği ve çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan tarihi Darphane binaları, 'İstanbul Kent Müzesi' olarak düşünülürken, Başaran Ulusoy binalara talip olmuş. (Meraklısına bir not: Başaran Ulusoy, bir zamanlar Harbiye'deki Radyoevi ile Açıkhava Tiyatrosuna da talip olmuştu.)
Ne demişler? Bir şeye 10 kişi talip olur, 1 kişi sahip olur. Ya da, güçlü olan kazanır. Ve hatta büyük balık, küçük balığı yer. Verin gitsin Ulusoy’a. Belli ki büyük bir balık zat-ı alileri!
Dünyanın birçok gelişmiş kentinde, ‘yeni müzecilik’ hareketi başlamış. Tarihin toplumla bütünleşmesi için, hızlı değişimlerin de etkisiyle, birçok kent müzesi yeniden örgütlenmekteymiş. Birçok dünya kentinde, ”kent tarihi müzesi,” “kent müzesi,” “belediye müzesi,” “kentsel gelişme müzesi,” “tarih müzesi”… gibi adlarla müzeler açılıyormuş. Kentlilik bilincinin gelişmesi için, bu tür müzeler çok mühimmiş. Kent müzelerinin kentin daha iyi tanınması, tarihi mirasın korunması gibi işlevlerinin yanı sıra, kentte yaşayan etnik, dinsel, kültürel gruplar arasında diyalog ve barış sağlama gibi katkıları da varmış.
Biz zaten kentlilik bilinci olağanüstü gelişmiş bir milletiz. Kentli olmanın gereklerini tam manasıyla özümsemiş, kentine sahip çıkan; katılımcı, çağdaş, sorumluluk sahibi kentlileriz! Mesela: Kentli olmanın nimetlerinden faydalanır; boş vakitlerimizi opera, tiyatro, müze ve sinemalarda geçiririz. Sokaklara tükürmez, yerlere çöp atmaz, çimlere basmaz, kaldırımları otopark olarak kullanmayız. (Mesela dedik!)
Bizim kentlerimizde zaten etnik, dinsel, kültürel gruplar barış ve uzlaşı içinde yaşar; gül gibi geçinip gideriz. Mesela bizim kentlerimizde terör, gasp, darp, kapkaç, ırkçılık, holiganizm türü şiddet unsurlarına asla rastlanmaz.
Biz zaten tarih bilinci gelişmiş, tarih bilgisi tam bir milletiz. Mesela Atatürk’ün 1881’de İstanbul’da doğduğunu; 23 Nisan 1919’da Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattığını, Malazgirt Savaşı’nın 29 Ekim 1071 tarihinde olduğunu adımız gibi biliriz.
Biz olmuşuz… Peeeh müze füze bozar bizi!
Link Silinmiştir.
Bir karışı için oluk oluk kan akıtmaya hazır olduğumuz topraklarımız, kentlerimiz, kasabalarımız ve bunların mikrotarihi hakkında ne biliyoruz?
Yaşadığımız kentlerdeki tarihi dokular hakkında çocuklarımıza anlatacak kaç cümle birikimimiz var ?
Amaaaan tarih dediğin nedir ki? Sıkıcı, demode ve güncel hayatta hiçbir işimize yaramayan, bi çuval bilgiden ibaret saçmalıklar toplamı! Değil mi ki en sıkıcı hocalar tarih hocalarıydı, en çetin sınavlar tarih sınavlarıydı.. Değil mi ki geceler boyu ezberlediğimiz bütün tarihler, antlaşma şartları, savaş gerekçeleri, galibiyet-mağlubiyet durumları, sınavda Arap saçına dönerdi… Bize neydi ki tarihten!
E bazıları işgüzar oluyorlar.
Misal: Tarih Vakfı!
1991 yılında kurulan Tarih Vakfı, tarih bilincimizi geliştirmek, tarihe bakış açımızı zenginleştirmek için; bizim için, çocuklarımız ve torunlarımız için birikim yapıyormuş. Araştırıyor, arşivliyor, yayınlıyormuş…
Aman ne büyük iş! Mazoşist misiniz, sadist misiniz kardeşim? Zaten eğitim hayatımız boyunca tarih derslerinde uyumuş, tarih hocası kabusuyla uykulardan uyanmış, mağdur kuşaklarız. Çok rica edeceğim, bir de siz baymayınız!
Hayır, yaptıkları iş matah bir şeymiş gibi, bir de bizden destek bekliyorlar.
Neymiş efendim?
İstanbul Müzesi’nin kurulması için 49 yıllığına Tarih Vakfı’na verilen tarihi Darphane Binaları, vakfın elinden alınıyormuş.
Neymiş efendim?
Vakıf, 10 ay gibi kısa bir sürede, 28 yıldır çöplük olarak kaderine terk edilen, endüstriyel miras niteliğindeki makine ve teçhizatı atılan, hurdacılara satılan binaların kaba ve ince temizliğini yapmış. Binaların yapısal açıdan güçlenmesi ve güvenliği sağlanmış. Binalar 8000 metreküp cüruftan temizlenmiş, kalan makineleri yerinde sergilemek üzere koruma altına alınmış ve 11 bina grubundan yedisi Habitat kapsamındaki sergiler için geçici kullanıma hazır hale getirilmiş. Sergiler on binlerce İstanbullu ve dünyalı tarafından gezilmiş. 1996’dan bu yana Darphane'de 59 sergi, 142 toplantı, 24 atölye çalışması, 2 festival, 129 gösteri, 89 gösterim, 129 konser yapılmış.
Aferin, ‘kocaman’ alkış. Eeee?
Yıllardır Darphane Binalarını kaderine terk edenler, binalar temizlendikten sonra duruma aymışlar ve entrikalar başlamış. Tarihi binaların, İstanbul Müzesi için Tarih Vakfı’na verilmesine onay veren bakanlıklar, hükümetin değişmesiyle birlikte yan çizmişler. Devletin sürekliliği ilkesi çiğnenerek, Tarih Vakfı yöneticileri, tarihe zarar verdikleri gerekçesiyle Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilmişler. Aklanmışlar ama heyhat bu defa da tapudaki irtifak hakkının (kullanım hakkı) iptali davası açılmış.
E devlet bu; kestiği parmak acımaz! Höyt.
Ya sonra?
Tarih Vakfı, İstanbul Müzesi’nin önünün açılması için, tapudaki irtifak hakkını Bakanlığa devretmeye bile razı olmuş. Kasım 2006’da, Vakıf yönetimi ile Bakanlık üst yönetimi arasında bu konuda bir mutabakat sağlanmış. Ancak protokol görüşmeleri yapılırken, bir başka U dönüş vuku bulmuş ve Darphane Binalarının yıkılmak üzere olduğu, can ve mal güvenliği sorunu bulunduğu, derhal boşaltılması gerektiği formülü bulunmuş. Formüle gerekçe oluşturan rapor düzmeceymiş. Öyle ki, 11 binadan oluşan, biri Kültür Bakanlığı, diğeri ise Maliye Bakanlığı tarafından geçici olarak kullanılmakta olan binalardan sadece Vakıf kontrolündeki bölümleri kapsıyormuş. Yani aynı statüdeki binalardan sadece Vakfın kontrolündekiler "yıkılmak üzere" imiş.
Yaaa işte sen böyle devlete karşı gelirsen; yandaki binalar sapasağlam dururken seninki yıkılıverecek gibi olur maazallah. Haddini bileceksin vesselam.
Tarih Vakfı'nın onarımları sayesinde, yerli yabancı milyonlarca kişinin ziyaret ettiği ve çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan tarihi Darphane binaları, 'İstanbul Kent Müzesi' olarak düşünülürken, Başaran Ulusoy binalara talip olmuş. (Meraklısına bir not: Başaran Ulusoy, bir zamanlar Harbiye'deki Radyoevi ile Açıkhava Tiyatrosuna da talip olmuştu.)
Ne demişler? Bir şeye 10 kişi talip olur, 1 kişi sahip olur. Ya da, güçlü olan kazanır. Ve hatta büyük balık, küçük balığı yer. Verin gitsin Ulusoy’a. Belli ki büyük bir balık zat-ı alileri!
Dünyanın birçok gelişmiş kentinde, ‘yeni müzecilik’ hareketi başlamış. Tarihin toplumla bütünleşmesi için, hızlı değişimlerin de etkisiyle, birçok kent müzesi yeniden örgütlenmekteymiş. Birçok dünya kentinde, ”kent tarihi müzesi,” “kent müzesi,” “belediye müzesi,” “kentsel gelişme müzesi,” “tarih müzesi”… gibi adlarla müzeler açılıyormuş. Kentlilik bilincinin gelişmesi için, bu tür müzeler çok mühimmiş. Kent müzelerinin kentin daha iyi tanınması, tarihi mirasın korunması gibi işlevlerinin yanı sıra, kentte yaşayan etnik, dinsel, kültürel gruplar arasında diyalog ve barış sağlama gibi katkıları da varmış.
Biz zaten kentlilik bilinci olağanüstü gelişmiş bir milletiz. Kentli olmanın gereklerini tam manasıyla özümsemiş, kentine sahip çıkan; katılımcı, çağdaş, sorumluluk sahibi kentlileriz! Mesela: Kentli olmanın nimetlerinden faydalanır; boş vakitlerimizi opera, tiyatro, müze ve sinemalarda geçiririz. Sokaklara tükürmez, yerlere çöp atmaz, çimlere basmaz, kaldırımları otopark olarak kullanmayız. (Mesela dedik!)
Bizim kentlerimizde zaten etnik, dinsel, kültürel gruplar barış ve uzlaşı içinde yaşar; gül gibi geçinip gideriz. Mesela bizim kentlerimizde terör, gasp, darp, kapkaç, ırkçılık, holiganizm türü şiddet unsurlarına asla rastlanmaz.
Biz zaten tarih bilinci gelişmiş, tarih bilgisi tam bir milletiz. Mesela Atatürk’ün 1881’de İstanbul’da doğduğunu; 23 Nisan 1919’da Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattığını, Malazgirt Savaşı’nın 29 Ekim 1071 tarihinde olduğunu adımız gibi biliriz.
Biz olmuşuz… Peeeh müze füze bozar bizi!
Link Silinmiştir.