Reformcu ‘First Lady’: Latife Hanımİpek ÇALIŞLAR
Milli Mücadele’nin ardından kurulan yeni düzende kadınlara oy hakkı konusunda bir karar verilmesi gerekiyordu. Seçim Yasası, Meclis’teydi. Bir grup kadın, siyasi hak talebiyle kıpır kıpırdı. Latife Hanım da kadınlara siyasi hak tanınması için Çankaya’da faaldi. Yeni seçim kanunu kadınları hayal kırıklığına uğratacak biçimde çıktı, ancak Latife Hanım ısrarından vazgeçmediği gibi, milletvekili olmak istiyor ve Mustafa Kemal ile tartışıyordu.
O günleri anlatan anı kitaplarından Latife Hanım’ın ‘Gazi Paşa’yı sıkıştırdığını’ öğreniyoruz.
Dönemin gazetelerinden Vakit, 18 Nisan 1923 günü ‘Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı’ üzerine bir anket başlattı. Gazete, kadınlardan mebus adayı kim olabilir, sorusunu da ankete dahil etti.
Baş başa yemek yerlerken, Mustafa Kemal, “Bugün Vakit gazetesini gördün mü” diye sordu. “Kadınlar eğer siyasi haklarını ele geçirirlerse, seni İstanbul’dan aday göstereceklermiş” dedi.
Latife Hanım’ın cevabı netti:
“Evet Paşam, ben de kendileri gibi düşünüyorum. Siz de öyle düşünmüyor musunuz?”
“Nasıl?”
“Kadınlarla erkeklerin eşit haklar içinde yaşamasını...”
“Bunu sana birçok defa söyledim.”
“Peki, mebusluğu bana yakıştıramıyor musunuz?”
Mustafa Kemal, kadınlar için eşit haklar istiyor ancak eşinin Meclis’te olmasına sıcak bakmıyordu.
Latife Hanım, eşi Mustafa Kemal Paşa ile de eşit ilişki kurmakta özenliydi. Bir taziye gönderilecekse, o da mutlaka kendi adıyla telgraf çekiyor, bir yardım yapılacaksa, eşiyle eşit miktarda bağışta bulunuyordu.
Mustafa Kemal’in çıktığı yurt gezilerine Latife Hanım’ı da mutlaka birlikte götürmesi, dünyanın ilgi odağı oluyor, Türkiye’nin liderinin eşini de görünür kılması bir reform olarak algılanıyordu.
Latife Hanım iki buçuk yıllık evliliği süresince, kendisini hep eşinin yardımcısı olarak tanımladı.
1925 yazında son bulan evliliğin ardından Latife Hanım’dan bize ne kaldı?
Kadın-erkek eşitliğine atılan kararlı adımlar, açılmayan anılar ve Çankaya Köşkü’nün ikinci katına kendisi için eklettirdiği kocaman çalışma odası. Bu oda, Latife Hanım’ın eşitlik anlayışının ölçüsü olarak yerli yerinde duruyor.
Cumhuriyet’in asi kızı: Halide Edip Taha AKYOL
Halide Edip Adıvar (1884-1964) bugünkü Türkiye’de genellikle ‘roman yazarı’ olarak bilinir. Halbuki yakın tarihimizdeki büyük dönüşüm dönemlerinde hem rol almış hem o dönemlerin kitaplarını yazmıştır.
Osmanlı’da modern kadın hareketinin ve milliyetçilik fikrinin doğuşunda Halide Edip öncülerden biridir. ‘Mor Salkımlı Ev’ adlı kitabında bu döneme ilişkin anılarını yazdı. ‘Yeni Turan’ adlı kitabı da modern ve milli bir Türkiye ütopyasıdır.
Milli Mücadele fikrinin doğup gelişmesinde rolü önemlidir. Ünlü Sultanahmet Mitingi’nin ateşli hatibidir. İstanbul’daki lüks hayatı bırakıp eşi Adnan Bey’le birlikte yoksul Ankara’da Milli Mücadele’ye katılan ‘Halide Onbaşı’dır o. Bu dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın en yakınındaki isimlerden biridir. ‘Türkün Ateşle İmtihanı’ adlı kitabında bu dönemin önemli belgelerinden biridir. Atatürk’ün kişiliğini tanımak için temel kaynaklar arasında yer alır bu kitap.
Modern ve milliyetçi Halide Edip elbette cumhuriyet yanlısıdır fakat liberal fikirlere sahip olduğu için ‘muhalif’tir, ‘Cumhuriyet’in asi kızı’dır. ‘Türkiye’de Şark, Garp ve Amerikan Tesirleri’ adlı kitabı bence fikriyat sahasında en büyük eseridir.
Milli Mücadele ve Cumhuriyet liderleri genellikle Alman veya Fransız düşüncesinden esinlenmişti. O nesilde bir tek Halide Hanım Amerikan Koleji’nde okumuş, Anglosakson demokrasisinden esinlenmişti. Onun için farklı bir penceredir. Kadın hareketi lideri, milliyetçi düşünür, Kuvayı Milliyeci ve demokrat olarak Halide Hanım’ı tanımak gerekir.
En idealist öğretmen: Refet Angın
Refet Angın (1915-2010) Türkiye’nin ilk öğretmenlerinden.
Emniyet Amiri Hafız Şerif Bey’in kızı Refet Angın’ın hikâyesi, 1915 yılında Gelibolu’da savaşın ve kıtlığın hakim olduğu bir dönemde başladı. Okuma yazmayı annesinin yardımıyla söken Refet, Cumhuriyet Okulu sınavını kazanıp okula üçüncü sınıftan başladı. Daha o yaşında öğretmen olacağından o kadar emindi ki Atatürk’le ilk karşılaşmalarında “Büyüyünce ne olacaksın çocuk?” sözüne, “Öğretmen” yanıtını verdi.
İlk Öğretmenler Günü’nde yılın öğretmeni seçilen, 1982’de emekli olana kadar pek çok okulda öğretmen, müdür yardımcısı ve okul müdürü olarak eğitim veren Refet Angın, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk kadın öğretmenlerinden olarak 90 yaşında verdiği bir söyleşide Atatürk’e karşı görevini yerine getirmiş olabilmeyi istediğini söylüyordu.
2010 yılında kaybettiğimiz Angın, annesinin çok yıllar sonra itiraf ettiği “Ben senin günlerce aç kaldığını bilirim” sözünü de hayatı boyunca unutmamıştı.
Cumhuriyet’in Hanımefendisi: Mevhibe İnönü Gülsün BİLGEHAN
7 Şubat 1992 sabahı bütün Türkiye bir kadın için ağladı. Cenazesine, devlet töreni olmadığı halde, cumhurbaşkanından temizlik işçisine kadar toplumun her kesiminden insan katıldı. Cami avlusunu dolduranlar, imamın, “Merhumeyi nasıl bilirdiniz” sorusuna kalplerinden gelen bir içtenlikle, çoğunun gözlerinde bir damla yaş, “İyi bilirdik!” diye tek ağızdan yanıt verdiler. Orada bulunanların rütbeleri, sınıfları, siyasi fikirleri kalmamıştı, hepsini aynı kadına duydukları saygı birleştirmişti...
Mevhibe İnönü, ‘Cumhuriyet’in Hanımefendisi’ydi.
1897’de Osmanlı İmparatorluğu’nda doğan küçük kızın beşiğine sanki o gün gökten melekler inmiş ve her biri çeşitli dileklerde bulunmuşlardı. Bir tanesi güzellik, zarafet, iyilik; diğeri sabır, cesaret ve zekâ, en sonuncusu ise olağanüstü bir hayat sunmuştu. Babasını küçük yaşta kaybeden Mevhibe, annesi ile büyükbabasının İstanbul’daki evinde, muhafazakâr bir ortamda büyümüştü. 1916’da, Süleymaniye semtinde, kendisini bir anahtar deliğinden görerek beğenen Miralay (Albay) İsmet Bey’le evlendi ve eşinin Milli Mücadele’ye katılmasıyla hayatı birdenbire değişti. Birçok vatansever gibi ailesiyle birlikte Anadolu’ya geçti. Sakarya Savaşı sırasında ilk çocuğu İzzet’i Malatya’da kaybettiğini aylarca cephedeki eşinden sakladı. Kurtuluş Savaşı’nı Malatya, Konya ve İzmir’de yaşayan Mevhibe Hanım, 24 Temmuz 1923’te Lozan’da imzalanan Barış Antlaşması imza töreninde yeni kurulacak Türkiye devletinin ilk örnek kadını olarak yer aldığında, 26 yaşındaydı.
Mevhibe Hanım, savaşla geçen dokuz yılın ardından, Cumhuriyet’in ilk başbakan eşi olarak 1925 yılında Ankara’ya geldi ve Çankaya’da Pembe Köşk diye adlandırılan eve yerleşti. İzmir’de doğan oğlu Ömer’den sonra, 1926’da Erdal ve 1930’da Özden burada dünyaya geldiler. 1938’e kadar başbakan ve 1938-1950 arası cumhurbaşkanı eşi olarak toplum önünde sürekli ‘en önemli kadın’ görevini üstlenen Mevhibe İnönü, gösterişten uzak sade kişiliği, zarafeti ve iyi kalbiyle Türk halkının gönlüne yerleşti. Türkiye Yardım Sevenler Derneği ve Türk Kadınlar Birliği gibi sosyal amaçlı kuruluşlarda kurucu olarak çalışan Mevhibe Hanım, gelenek, görenek ve inancına bağlılığını sürdüren çağdaş bir Cumhuriyet hanımefendisi olarak tanındı. Başkentin sürücü ehliyetine sahip ilk kadınlarından oldu, iyi bir biniciydi, kar kayağı yaptı, uçak bile kullandı! Kaç-göç alışkanlığıyla yetişen dönemin kadınları için, toplumda eşi ile el ele yer alan bir rol model, önder oldu. Hayatı boyunca siyaset ve devlet işlerine karışmaktan özenle kaçınan Mevhibe Hanım, kendisine büyük bir aşkla bağlı olan İsmet İnönü ile 57 yıllık mutlu bir evlilik yaşadı, sevgi dolu bir anne ve sevimli bir büyükanne olarak 1992 yılında vefat ettiğinde arkasında unutulmayacak bir isim, pek çok anı, belge, mektup ve titizlikle sakladığı özel eşyalarını bıraktı. Bunların arasında yıllarca Türk kadınının şıklığını yansıtmış giysileri önemli bir yer tutuyordu.
Piri Reis’i dünyaya tanıttı: Afet İnanProf. Dr. Tülay Alim BARAN
1925 yılında Bursa Kız Öğretmen Okulu’nu bitiren Afet İnan, İzmir’de öğretmenlerin verdiği bir çay ziyafetinde Mustafa Kemal ile tanışmış ve onun desteği ile önce dil eğitimi daha sonra ise üniversite ve doktora çalışması için Lozan’a gitmiştir. Yabancı ders kitaplarında gördüğü Türk milletine ilişkin doğru olmayan bilgiler onu Türk uygarlığı konusunda çalışmaya yönlendirmiştir. Gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında Türk tarihine dair yanlışları düzeltmek, eksiklikleri gidermek ve sahip olunan değerleri ortaya çıkarmak için Mustafa Kemal Atatürk ile görüş alışverişinde bulunarak çok sayıda çalışma yapmış, Cenevre’de verdiği konferansla Piri Reis’in dünyaya tanıtılması konusunda önemli bir adım atmıştır. Atatürk’ün özellikle tarih ve dil çalışmalarında yanında bulunmuş ve Türk Tarih Kurumu’nun oluşturulmasında kurucu üye olarak görev aldığı gibi, bu kurumun çalışmalarının vazgeçilmez bir ismi olarak Türk milletinin dünyadaki yeri konusundaki algıyı bilimsel verilerle değiştirme hedefini sürekli olarak muhafaza etmiştir.
Yazdığı eserlerle sadece Türk tarihine ve uygarlığına katkıda bulunmamış aynı zamanda Cumhuriyet’in kültür alanına ilişkin adımlarının, bu konuda çalışma yapan kişilerin ve bu çalışmaların başında bulunan Mustafa Kemal’in de daha iyi kavranmasına yardımcı olmuştur. Toplumun eşit bireyleri olan kadınların siyasi haklarının verilmesi konusunda başlamış olan çalışmaların hızlandırılmasını sağlamış olan Afet İnan, bu mücadelesi ve başarısı nedeniyle Cumhuriyet kadınları için ayrı bir öneme sahiptir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Atatürk’ten Mektuplar, Atatürk ve Kadın Haklarının Kazanılması, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İzmir İktisat Kongresi ve Mustafa Kemal’in kendisine dikte ettirdiği Medeni Bilgiler kitabı başta olmak üzere Türkçe ve yabancı dillerde çok sayıda eser vermiştir. 8 Haziran 1985 tarihinde kaybettiğimiz Afet İnan, Atatürk ve dönemin düşünce hayatı konusunda temel başvuru kaynaklarından birisidir.

Milli Mücadele’nin ardından kurulan yeni düzende kadınlara oy hakkı konusunda bir karar verilmesi gerekiyordu. Seçim Yasası, Meclis’teydi. Bir grup kadın, siyasi hak talebiyle kıpır kıpırdı. Latife Hanım da kadınlara siyasi hak tanınması için Çankaya’da faaldi. Yeni seçim kanunu kadınları hayal kırıklığına uğratacak biçimde çıktı, ancak Latife Hanım ısrarından vazgeçmediği gibi, milletvekili olmak istiyor ve Mustafa Kemal ile tartışıyordu.
O günleri anlatan anı kitaplarından Latife Hanım’ın ‘Gazi Paşa’yı sıkıştırdığını’ öğreniyoruz.
Dönemin gazetelerinden Vakit, 18 Nisan 1923 günü ‘Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı’ üzerine bir anket başlattı. Gazete, kadınlardan mebus adayı kim olabilir, sorusunu da ankete dahil etti.
Baş başa yemek yerlerken, Mustafa Kemal, “Bugün Vakit gazetesini gördün mü” diye sordu. “Kadınlar eğer siyasi haklarını ele geçirirlerse, seni İstanbul’dan aday göstereceklermiş” dedi.
Latife Hanım’ın cevabı netti:
“Evet Paşam, ben de kendileri gibi düşünüyorum. Siz de öyle düşünmüyor musunuz?”
“Nasıl?”
“Kadınlarla erkeklerin eşit haklar içinde yaşamasını...”
“Bunu sana birçok defa söyledim.”
“Peki, mebusluğu bana yakıştıramıyor musunuz?”
Mustafa Kemal, kadınlar için eşit haklar istiyor ancak eşinin Meclis’te olmasına sıcak bakmıyordu.
Latife Hanım, eşi Mustafa Kemal Paşa ile de eşit ilişki kurmakta özenliydi. Bir taziye gönderilecekse, o da mutlaka kendi adıyla telgraf çekiyor, bir yardım yapılacaksa, eşiyle eşit miktarda bağışta bulunuyordu.
Mustafa Kemal’in çıktığı yurt gezilerine Latife Hanım’ı da mutlaka birlikte götürmesi, dünyanın ilgi odağı oluyor, Türkiye’nin liderinin eşini de görünür kılması bir reform olarak algılanıyordu.
Latife Hanım iki buçuk yıllık evliliği süresince, kendisini hep eşinin yardımcısı olarak tanımladı.
1925 yazında son bulan evliliğin ardından Latife Hanım’dan bize ne kaldı?
Kadın-erkek eşitliğine atılan kararlı adımlar, açılmayan anılar ve Çankaya Köşkü’nün ikinci katına kendisi için eklettirdiği kocaman çalışma odası. Bu oda, Latife Hanım’ın eşitlik anlayışının ölçüsü olarak yerli yerinde duruyor.
Cumhuriyet’in asi kızı: Halide Edip Taha AKYOL

Halide Edip Adıvar (1884-1964) bugünkü Türkiye’de genellikle ‘roman yazarı’ olarak bilinir. Halbuki yakın tarihimizdeki büyük dönüşüm dönemlerinde hem rol almış hem o dönemlerin kitaplarını yazmıştır.
Osmanlı’da modern kadın hareketinin ve milliyetçilik fikrinin doğuşunda Halide Edip öncülerden biridir. ‘Mor Salkımlı Ev’ adlı kitabında bu döneme ilişkin anılarını yazdı. ‘Yeni Turan’ adlı kitabı da modern ve milli bir Türkiye ütopyasıdır.
Milli Mücadele fikrinin doğup gelişmesinde rolü önemlidir. Ünlü Sultanahmet Mitingi’nin ateşli hatibidir. İstanbul’daki lüks hayatı bırakıp eşi Adnan Bey’le birlikte yoksul Ankara’da Milli Mücadele’ye katılan ‘Halide Onbaşı’dır o. Bu dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın en yakınındaki isimlerden biridir. ‘Türkün Ateşle İmtihanı’ adlı kitabında bu dönemin önemli belgelerinden biridir. Atatürk’ün kişiliğini tanımak için temel kaynaklar arasında yer alır bu kitap.
Modern ve milliyetçi Halide Edip elbette cumhuriyet yanlısıdır fakat liberal fikirlere sahip olduğu için ‘muhalif’tir, ‘Cumhuriyet’in asi kızı’dır. ‘Türkiye’de Şark, Garp ve Amerikan Tesirleri’ adlı kitabı bence fikriyat sahasında en büyük eseridir.
Milli Mücadele ve Cumhuriyet liderleri genellikle Alman veya Fransız düşüncesinden esinlenmişti. O nesilde bir tek Halide Hanım Amerikan Koleji’nde okumuş, Anglosakson demokrasisinden esinlenmişti. Onun için farklı bir penceredir. Kadın hareketi lideri, milliyetçi düşünür, Kuvayı Milliyeci ve demokrat olarak Halide Hanım’ı tanımak gerekir.
En idealist öğretmen: Refet Angın

Refet Angın (1915-2010) Türkiye’nin ilk öğretmenlerinden.
Emniyet Amiri Hafız Şerif Bey’in kızı Refet Angın’ın hikâyesi, 1915 yılında Gelibolu’da savaşın ve kıtlığın hakim olduğu bir dönemde başladı. Okuma yazmayı annesinin yardımıyla söken Refet, Cumhuriyet Okulu sınavını kazanıp okula üçüncü sınıftan başladı. Daha o yaşında öğretmen olacağından o kadar emindi ki Atatürk’le ilk karşılaşmalarında “Büyüyünce ne olacaksın çocuk?” sözüne, “Öğretmen” yanıtını verdi.
İlk Öğretmenler Günü’nde yılın öğretmeni seçilen, 1982’de emekli olana kadar pek çok okulda öğretmen, müdür yardımcısı ve okul müdürü olarak eğitim veren Refet Angın, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk kadın öğretmenlerinden olarak 90 yaşında verdiği bir söyleşide Atatürk’e karşı görevini yerine getirmiş olabilmeyi istediğini söylüyordu.
2010 yılında kaybettiğimiz Angın, annesinin çok yıllar sonra itiraf ettiği “Ben senin günlerce aç kaldığını bilirim” sözünü de hayatı boyunca unutmamıştı.
Cumhuriyet’in Hanımefendisi: Mevhibe İnönü Gülsün BİLGEHAN

7 Şubat 1992 sabahı bütün Türkiye bir kadın için ağladı. Cenazesine, devlet töreni olmadığı halde, cumhurbaşkanından temizlik işçisine kadar toplumun her kesiminden insan katıldı. Cami avlusunu dolduranlar, imamın, “Merhumeyi nasıl bilirdiniz” sorusuna kalplerinden gelen bir içtenlikle, çoğunun gözlerinde bir damla yaş, “İyi bilirdik!” diye tek ağızdan yanıt verdiler. Orada bulunanların rütbeleri, sınıfları, siyasi fikirleri kalmamıştı, hepsini aynı kadına duydukları saygı birleştirmişti...
Mevhibe İnönü, ‘Cumhuriyet’in Hanımefendisi’ydi.
1897’de Osmanlı İmparatorluğu’nda doğan küçük kızın beşiğine sanki o gün gökten melekler inmiş ve her biri çeşitli dileklerde bulunmuşlardı. Bir tanesi güzellik, zarafet, iyilik; diğeri sabır, cesaret ve zekâ, en sonuncusu ise olağanüstü bir hayat sunmuştu. Babasını küçük yaşta kaybeden Mevhibe, annesi ile büyükbabasının İstanbul’daki evinde, muhafazakâr bir ortamda büyümüştü. 1916’da, Süleymaniye semtinde, kendisini bir anahtar deliğinden görerek beğenen Miralay (Albay) İsmet Bey’le evlendi ve eşinin Milli Mücadele’ye katılmasıyla hayatı birdenbire değişti. Birçok vatansever gibi ailesiyle birlikte Anadolu’ya geçti. Sakarya Savaşı sırasında ilk çocuğu İzzet’i Malatya’da kaybettiğini aylarca cephedeki eşinden sakladı. Kurtuluş Savaşı’nı Malatya, Konya ve İzmir’de yaşayan Mevhibe Hanım, 24 Temmuz 1923’te Lozan’da imzalanan Barış Antlaşması imza töreninde yeni kurulacak Türkiye devletinin ilk örnek kadını olarak yer aldığında, 26 yaşındaydı.
Mevhibe Hanım, savaşla geçen dokuz yılın ardından, Cumhuriyet’in ilk başbakan eşi olarak 1925 yılında Ankara’ya geldi ve Çankaya’da Pembe Köşk diye adlandırılan eve yerleşti. İzmir’de doğan oğlu Ömer’den sonra, 1926’da Erdal ve 1930’da Özden burada dünyaya geldiler. 1938’e kadar başbakan ve 1938-1950 arası cumhurbaşkanı eşi olarak toplum önünde sürekli ‘en önemli kadın’ görevini üstlenen Mevhibe İnönü, gösterişten uzak sade kişiliği, zarafeti ve iyi kalbiyle Türk halkının gönlüne yerleşti. Türkiye Yardım Sevenler Derneği ve Türk Kadınlar Birliği gibi sosyal amaçlı kuruluşlarda kurucu olarak çalışan Mevhibe Hanım, gelenek, görenek ve inancına bağlılığını sürdüren çağdaş bir Cumhuriyet hanımefendisi olarak tanındı. Başkentin sürücü ehliyetine sahip ilk kadınlarından oldu, iyi bir biniciydi, kar kayağı yaptı, uçak bile kullandı! Kaç-göç alışkanlığıyla yetişen dönemin kadınları için, toplumda eşi ile el ele yer alan bir rol model, önder oldu. Hayatı boyunca siyaset ve devlet işlerine karışmaktan özenle kaçınan Mevhibe Hanım, kendisine büyük bir aşkla bağlı olan İsmet İnönü ile 57 yıllık mutlu bir evlilik yaşadı, sevgi dolu bir anne ve sevimli bir büyükanne olarak 1992 yılında vefat ettiğinde arkasında unutulmayacak bir isim, pek çok anı, belge, mektup ve titizlikle sakladığı özel eşyalarını bıraktı. Bunların arasında yıllarca Türk kadınının şıklığını yansıtmış giysileri önemli bir yer tutuyordu.
Piri Reis’i dünyaya tanıttı: Afet İnanProf. Dr. Tülay Alim BARAN

1925 yılında Bursa Kız Öğretmen Okulu’nu bitiren Afet İnan, İzmir’de öğretmenlerin verdiği bir çay ziyafetinde Mustafa Kemal ile tanışmış ve onun desteği ile önce dil eğitimi daha sonra ise üniversite ve doktora çalışması için Lozan’a gitmiştir. Yabancı ders kitaplarında gördüğü Türk milletine ilişkin doğru olmayan bilgiler onu Türk uygarlığı konusunda çalışmaya yönlendirmiştir. Gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında Türk tarihine dair yanlışları düzeltmek, eksiklikleri gidermek ve sahip olunan değerleri ortaya çıkarmak için Mustafa Kemal Atatürk ile görüş alışverişinde bulunarak çok sayıda çalışma yapmış, Cenevre’de verdiği konferansla Piri Reis’in dünyaya tanıtılması konusunda önemli bir adım atmıştır. Atatürk’ün özellikle tarih ve dil çalışmalarında yanında bulunmuş ve Türk Tarih Kurumu’nun oluşturulmasında kurucu üye olarak görev aldığı gibi, bu kurumun çalışmalarının vazgeçilmez bir ismi olarak Türk milletinin dünyadaki yeri konusundaki algıyı bilimsel verilerle değiştirme hedefini sürekli olarak muhafaza etmiştir.
Yazdığı eserlerle sadece Türk tarihine ve uygarlığına katkıda bulunmamış aynı zamanda Cumhuriyet’in kültür alanına ilişkin adımlarının, bu konuda çalışma yapan kişilerin ve bu çalışmaların başında bulunan Mustafa Kemal’in de daha iyi kavranmasına yardımcı olmuştur. Toplumun eşit bireyleri olan kadınların siyasi haklarının verilmesi konusunda başlamış olan çalışmaların hızlandırılmasını sağlamış olan Afet İnan, bu mücadelesi ve başarısı nedeniyle Cumhuriyet kadınları için ayrı bir öneme sahiptir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Atatürk’ten Mektuplar, Atatürk ve Kadın Haklarının Kazanılması, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İzmir İktisat Kongresi ve Mustafa Kemal’in kendisine dikte ettirdiği Medeni Bilgiler kitabı başta olmak üzere Türkçe ve yabancı dillerde çok sayıda eser vermiştir. 8 Haziran 1985 tarihinde kaybettiğimiz Afet İnan, Atatürk ve dönemin düşünce hayatı konusunda temel başvuru kaynaklarından birisidir.