merhaba,
ben de evlendim şehir değiştirdim. Çok yalnız hissediyorum kendimi. Hiç bir dostum arkadaşım yok. sizin gibi hem güvenemiyorum hem de belli bir yaştan sonra insanlar sizi kolay kolay hayatlarına sokmuyorlar.
İş yerindekiler zaten mesafeli. Burada kimse kimseye güvenmiyor.
Eski dostlarım da kimi şehir değiştirdi, kimi evlendi çocuk sahibi oldu, hiç konuşamıyoruz yoğunluktan...
yalnızlık aldı başını gitti..insan hemcins bir arkadaş arıyor kendine. Geçenlerde denk geldiğim bir yazıyı paylaşmak istiyorum:
Yeni dostlar edinemiyorum artık... Sanıyorum yaşım geçti. Her dostluk ayrı bir yalnızlık korkusu. Zaten bir yaştan sonra edinilen dostluklar çakma oluyor her ne kadar olsa.
Çocukluğunuzda sümüklü halinizi görmemiş bir dost, her daim temiz burunla görünmek zorunda kaldığınız bir kasıntıya dönüşüyor. Pijamayla karşılayamadığım, zil çaldığında koşarak yatağı topladığım, ve değerini ikram edilen pasta, börekle ölçen dostlar olmasa da olur bu hayatta.
Olanlarla idare ediyorum işte. Yaz tatilimde kuran kursu çıkışında kavga ettiğim, ilkokul öğretmenimden dayak yiyişimi görmüş, saklambaç oynarken yerimi söylemiş, cıllıklık eden, günlerce küstüğüm, barışmak için peşine düştüğüm, tüm masumiyeti ile bugüne gelmiş dostlarımla idare ediyorum. Artık kendimi anlatmama gerek kalmamış hiçbirine. Mutfak masasından salona geçmeden ağırlanabiliyor her biri.
Her dakikayı konuşmak zorunda kalarak geçirmediğimiz, ve görüşmenin karşılıklı konuşmaktan çok, beraber zaman geçirmek, anı birlikte yaşamak ve aynı ortamda nefes almak olduğuna kani olduğumuz üç-beş, veyahut bir elin sayılı parmağı kadar dostlar işte.
Herkesi memnun etmeye çalışmışım yıllarca. Kendimden geçmişim. Dinlemişim şişmişim. Hayatımı han kapısı etmişim geleni almışım, gireni ağırlamışım. Ailemden çalmışım han misafirlerine vermişim. En sevgililerimi ihmal etmişim. Her dinlediğim acıyı yaşamışım günlerce. Uykusuz gecelerin müdavimi olmuşum ‘’ne olacak bunun hali’’ diye.
Sonuç … Yorgun ve argın düşmüşüm. Elde pek bir şey yok. Dengesi bozulan algı halim dışında.
Sorunsuzluk sorun oldu bugünler ben de. Alışmamışım imtihansızlığa belasızlığa ve musibetsizliğe. Mutlak imtihan olmalı insanoğlu hayatta ise imtihanım nerede bekler oldum. Hoş, Allah’ın içimize koyduğu nokta, hani sanatçı tatminsizliği denilen şey aslında yaradanın ‘’beni bul’’ noktası olsa da kaçımız farkında, kaçımız feleğin çarkında bilinmez.
Saçmalama ayarındayım. Her şeyi sorguladığım bir dönem sanırım. En çok da dostları ve yalnız kalmayı. ‘’Bu kim’’ ‘’niye burada’’ dönemi de diyebiliriz. Bir oradan bir buradan konuşmak istiyor canım. Ve saçmalamak.
Şeve gibi… Gözlerim isimsiz bir ülkenin ağı sanki. Sahrud ve seydunayım. Kavuşmamış iki ırmağın öyküsü. Suskun yaranın kanamasıdır, suskun dününü öldürmenin yasıdır ya Şeve. Hep yalnızdır… İşte öyle…
Oldukça karanlıktır aslında yalnızlık bilirim… Hem kavramında, hem nefes alınışında. Ama yine de dalmak istiyorum midyelere kadar.
Zaten her beyin birer yalnızlık belirtisidir. Açmadığımız her beyin ve her yürek kendi başına yalnızdır. Uzaklara bakan bir göz, bir pişmanlık, bir oğul yarası bir sevda acısı yapayalnızdır aslında. Hissetmeyen anlamaz. ‘’Anlıyorum’’havada asılı kalır. Bilirsin ki ciğerde çekilen başka şeydir. Dinlemek, empati başka şey. Sadece sen bilirsin onu. Yaşayan bilir…
Yalnızlık gözlerindeki ışığı aramaktır ‘’beni seviyor musun’’ sorusunda. Bir dostta, bir eşte, bir seste… Tatmin olamadıkça ezilirsin, ağırlık biner yüreğine. ‘’Evet’’ kadar haksız olmamalıdır bu sorunun cevabı. ‘’Hem de nasıl’’ kadar tok tutan, sonrasında nasıl sevdiğini anlatmak kadar içten olmalıdır. Kani olmalıdır yüreğin sevildiğine.
Hakkı arayışımız da yalnızdır, sevdaya dalışımız da. Her aşk yalnızdır. Sevda tek kişiliktir aslında.
Mahalleye ilk taşınıldığında, ufaktan demirbaş çocuklara sokulurken, bir anneye nasıl zavallı gelirse çocuk öyle zavallıdır yalnızlık.
Bazen ümit. Bazen korku. Aslında her korku, ölüm korkusunu içinde taşıyan, hep ucunda ölüme varan bir yaşayıştır. Her korku biraz ölümü barındırmaz mı içinde. Yükseklik korkusu düşüp , deprem korkusu göçük altında kalıp ölmek korkusu değil midir biraz. Karanlık korkusu mezarı anımsatmaz mı her insana. Her korku yalnız kalmak ve ölmek üzerine kurgu değil midir…
Hem yalnızlıktan ölesiye korktuğum, hem de yalnızlığıma haksızlığımı hatırladığım günlerdeyim.
Dostsuz, arkadaşsız ve komşusuz kalmak istediğim günlerde. Asansörde rastlaştığım komşudan ‘’ya sonra görüşmek zorunda kalırsam’’ diye göz kaçırdığım. Herkesten kaçtığım. Ve anladığım ki, tek aile kalırmış insana. Kötülük edemeyecek tek yürek anne yüreği imiş. İçten hissedecek yürek baba yüreği.
Katıksız ve karşılıksız sevecek, kızsan da küsmeyecek tek ciğer evlat ciğeri imiş. Kardeş kardeşin sırrını saklar imiş sadece. Ve elbette EŞ… Biyolojik olmaksızın sonradan hayatımıza dahil olan. Namus ve aidiyet kavramını harman edip, DNA yı gereksiz kılmış, omzuna yaslanılmış ve eş kelimesine denk olmuş olanından.
‘’Seni anlıyoruma’’ tav olmaktır yalnızlık. Yanındayım. Elim elinde.
Yalnızım. Ve tavım her iyi şeye…
Betül Kurşun