ben sizi çok iyi anlıyorum. çok benzer bir evliliğim vardı. keşke yakınımda olsanız da size destek olsam. eski eşim çok kibar, efendi, okumaya meraklı; kadın erkek eşitliğini önemser görünen bir insandı. zekası yerinde, yüksek lisans yapmış; işine düşkün bir mühendisti. yalnız sizinkinden farklı olarak ev işi vs yapmaz, sevmiyorum der kaytarırdı. sadece direktif verdiğimde birşey yapar, onu da üstünkörü; çoğu zaman ise unuturdu. herhangi bir şeyi yapması için defalarca söylemem gerekirdi. söylemekten bıkıp evin her türlü işini zamanla ben üstlendim. ona laf anlatmaya çalışmak o işi yapmaktan daha zor gelirdi çünkü. cinsiyetçi rolleri önemseyen bir insan olmadığım için alışverişten badana boyaya, mobilya monte etmekten yemek, temizlik ve çamaşıra kadar rutin işlerin hepsi benim görevim oldu. şimdiki aklım olsa yapmazdım tabi ama soğuk suya atılan kurbağa misali, ilk zamanlarda durumun vehametini anlamadım.
sevgililik döneminde adamın ev işlerini paylaşıp paylaşmayacağı belli olmuyor. ayrıca kadını etkilemek için başlarda yapsa da zamanla katkısı azalabiliyor. her buluşmaya çiçekle gelen adam doğum günlerini, yıldönümlerini umursamamaya başlayabiliyor. o yüzden "evlenmeden önce anlamadın mı" görüşüne katılmıyorum. insanlar değişiyor çünkü. yahut gerçek kimliklerini saklıyorlar.
doğup büyüdüğü ve okuduğu şehirden farklı bir yerde tanıştığımız/yaşadığımız için bir arkadaş çevresi olmadığını, arkadaş edinmediğini; öyle bir gayreti dahi olmadığını ve insanlarla geçinemediğini çok sonra anladım. benim de kendi arkadaşlarımla görüşmemi istemez, bunu açıkça söylemez, bahaneler uydururdu.
eğlenmez, üzülmez, kahkaha atmaz, ağlamaz; ruh hali her durumda stabil kalırdı.
tek çocuktu ve çok bencildi. hani dolapta pasta vardır ve canınız çeker, hepsini yemezsiniz, bir kısmını eşinize/çocuğunuza belki annenize bırakırsınız ya öyle incelikleri hiç yoktu. "aaa niye bana da bırakmadııın" diye tatlı bir şekilde sitem etsem, öyle bir bilgi verilmedi bana derdi. hediye alamaz, sürpriz yapamaz ne hediye alayım diye sorar, söylemezsem bitmek üzere onan parfümlerimin aynısından alırdı. tam bir görev adamıydı
ben uyuyorsam sessiz olayım diye çabalamaz, hastaysam önemsemez; kalk iyisin, hasta psikolojisine girme derdi. evliliğimiz süresince hamilelik dışında doktora gitmedim. kendisi parmağına kıymık batsa profesöre gider. empati yeteneği yoktu. duygular onun için birşey ifade etmiyordu. kavga ederken dahi hiç sinirlenmez, sesini yükseltmez kahvesini içmeye devam ederdi
çok yer, çok uyurdu.
çocuklarımız oldu, onların bakımında da destek olmadı. yardım istediğimde bakıcı tutalım; sen çocuğu oyala ben yemek yapayım dediğimde "pizza söyleyelim" diyordu. işten gelirken arıyordu mesela birşey lazım mı diye, çocuklar karpuz istiyor desem; ağır, taşıyamam onu der almazdı. hep üşengeç ve güçsüzdü. iki poşet taşıma korkusundan çarşıya pazara gitmezdi. ağır şeyleri hep ben taşır, damacanayı da ben değiştirirdim.
ben de yıllarca sizin gibi elle tutulur bir boşanma sebebi arayıp bulamadım. kavga etmezdik, sohbetimiz iyiydi. hayata bakışımız, politik/dini/felsefi görüşlerimiz benzerdi. maddi durumumuz iyiydi. beni kısıtlamaz, karışmaz ama destek de olmazdı. başardığım, yaptığım hiçbir şey için takdir etmezdi. bir de iki taraf mutabık değilse boşanmak kolay olmuyor. çekişmeli davalar yıllarca sürüyor ve hakimler elle tutulur bir sebep istiyor; aldatma, alkole düşkünlük, şiddet vs
kendisi duygusal, çabuk demoralize olan ve kendini ifade etme konusunda zayıf biri olduğu için yıllarca her konuda motive ettim. resmen yaşam koçu ve psikoloğu oldum. duygularım köreldi. aşkım sevgim ve saygım bitti.
gücüm tükendiği anda da boşandım. çok uğraştım. uzun zaman kabullenmedi. önce ayrı yaşamaya ikna ettim, sonra da boşanmaya. inanılmaz hafifledim. ne kadar yetenekli ve muhteşem bir insan olduğumun farkına vardım. boşandığım için her gün şükrediyorum.
lütfen benim düştüğüm hataya düşüp sorunları görmezden gelmeyin. sebep aramak/teşhis koymak ve tedavi etmek zorunda değilsiniz. mutsuzsanız bugün boşanın.