• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

isabelisabel hesabı doğrulanmış üye.

Kuzey Ege
Yönetici
Super Moderator
Anneler Kulübü
6 Mart 2012
17.739
28.000
798
49
enfant timide.jpg


“Çocuğa ölüm kavramını nasıl anlatmalıyız?”

1. Çocuğun kavramı öğrenmeye hazıroluşu beklenmelidir: Çocuğa ölümü anlatmak, durup dururken, artık hayatın bazı gerçeklerini öğrenme vakti geldiğini düşündüğümüz için onu karşımıza alıp konuşmak şeklinde olmaz. Çocuğa ölümü anlatmak için, onun hazıroluşunu beklemek gerekir. Çocuğun hazıroluşunu ise onun sorularından anlarız. O, kendisini anlamaya hazır hissettiğinde, zaten ebeveynlerine ölüm ile ilgili sorular yöneltmeye başlayacaktır.

Burada belirtmemiz gereken bir nokta vardır: Çocuğun ölümle beklenmedik bir zamanda karşılaşması. Bu gibi durumlarda, eğer ki çocuk bu zamana kadar ölümü hiç sormamışsa (ki genellikle sorarlar), istisnai olarak, çocuğu karşımıza alıp kısa bir konuşma yapmak gerekebilir. Ama yine çok ayrıntıya girmeden, kafasındaki soru işaretlerini giderecek kadar.


2.Çocuğun ölüm hakkındaki soruları dikkatlice yanıtlanmalıdır:
Çocuğun soruları geçiştirilmemeli ya da cevapsız bırakılmamalıdır. Bu sefer çocuğun kafası daha çok karışabilir ve çocuk korkabilir.
Çocuk ne soruyorsa o cevaplanmalı, fazladan açıklama yapılmamalıdır. Ayrıntıya girmeden kısa ve net bir şekilde anlatılmalıdır. Ölümün ne ya da nasıl bir şey olduğunu soran çocuğa, öldükten sonra kişiye ne olacağı ya da geriye kalanları ne gibi zorlukların beklediği anlatılmamalıdır. Çocuk zaten merak ederse, onu da soracaktır. Sorduğu takdirde de uygun bir dille izah edilmelidir.


3.Açıklama yaparken mümkün olduğunca somut örneklerden yola çıkılmalıdır:

Ölüm kavramı, ilk etapta direkt bir insan üzerinden anlatılmak yerine, çiçekler ya da hayvanlar üzerinden anlatılırsa çocukların bunu idrak etmesi daha kolay olur. Özellikle sakısıdaki çiçeğin, kafesteki muhabbet kuşunun, komşunun kedisinin ölmesi… gibi yakın çevresindeki örnekler daha etkilidir.

Kedisi ölen komşunun, kedisi artık onla yaşamadığı ve kedisini özlediği için üzüldüğünü anlatmalıyız. Ama bu duruma bazen üzülse bile, hala bir çok şeyin onu mutlu ettiğini, diğer sevdikleri ile gayet keyifli vakit geçirdiğini, hayatının yine de güzel olduğunu açıklamalıyız.


4.Ölüm kötü bir durum/olay olarak anlatılmamalıdır:

Ölen birinin bir daha geri gelmeyeceğini, bunun üzücü bir durum olduğunu, o kişiyi özleyeceğimizi çocuğa anlatmalıyız. Her ne kadar ona acı verse de bir daha onun geri gelmeyeceğini söylemeliyiz. Aksi halde boş bir umut onu daha çok yıpratıp, onun hem ölen kişiye hem de etafındakilere karşı öfkelenmesine neden olabilir.

Unutulmaması gereken önemli bir nokta, ölümden bahsederken cenneti de anlatmaktır. Ölen kimselerin bir daha geri dönemeyeceklerini, ancak, onların cennet denen güzel bir yerde sevdiklerini beklediklerini, daha sonra hep birlikte cennette buluşacaklarını eklemeliyiz. Bir kimse ölen bir sevdiğini görmese bile, ölen kişinin cennetten onu gördüğünü ve mutlu olduğunu belirtmeliyiz.

Cennetten bahsederken dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır: Cennet fazla ballandırıla ballandırıla anlatılırsa çocuk oraya bir an evvel gitmek isteyebilir. Bu nedenle, cennet anlatılırken, oraya istediğimiz zaman gidemeyeceğimiz, Allah bizi çağırdığında gidebileceğimiz belirtilmeli; Allah’ın bizi ne zaman çağıracağını da bilmediğimiz vurgulanmalıdır.

Yaklaşık 4-5 yaş gibi, çocuklar yaşlılık ve hastalık ile ölüm arasında bağlantı kurarlar. Bu dönemde kendilerinin ya da sevdiklerinin ölmesinden korkmaya başlarlar. Ölümün sevdiğimiz kişiden ayırdığı için üzücü bir şey olduğu ama yine de çok sonra cennette tekrar kavuşacağımız için o kadar da kötü bir şey olmadığı düşüncesi ve ne zaman öleceğimizi bilemeyeceğimiz gerçeği çocuğu biraz olsun rahatlatır. Her yaşlananın ölmediği ya da insanların hastalansa da iyileştikleri, çevrelerinden örnekler verilerek açıklanabilir. Bu hususta etkili olabilecek bir diğer nokta ise ebeveynlerin şu an’a, şu anki beraberliklerine vurgu yapıp çocuk için eğlenceli sayılabilecek bir şeyler yapmaktır.


“Ailede bir ölüm, çocuğa nasıl söylenmelidir?”

Çocuk, aile ya da yakın çevresinde bir kayıp yaşadığı zaman, genellikle ailesi çocuğun psikolojisini bozmamak adına, ölüm haberini bir pedegog ya da psikoloğun vermesinin iyi olacağını düşünürler. Oysa sanılanın aksine bu haberi çok yakın hissettiği ve güvendiği bir kimse ona vermelidir. Çünkü psikolog onun acısına ortak olamayacağı gibi, çocuğun da ilk defa gördüğü, desteğine inanması ve güvenmesi için bir nedeninin olmadığı birisidir. Çocuğun o an ihtiyaç duyacağı kişi acısını onunla bir yaşayan, kucağında rahatlıkla ağlayabileceği birisi olmalıdır. Özellikle, ebeveynlerinden birini kaybettiğinde, diğer ebeveyn için çok zor bir durum olsa da, bunu söylemek onun görevidir.

Ölüm olayı çocuğa alıştırılarak söylenmelidir. Beklenen bir ölüm ise zaten çocuk önceki süreçte az çok olaya hazırlanmıştır (ya da hazırlanmış olmalıdır). Ani bir ölüm ise çocuğa direkt ölüm haberi verilmemelidir. Önce böyle bir ihtimal olduğu yaşına uygun bir şekilde söylenmeli ve çocuk duruma hazırlanmalıdır. 2-3 gün geçtikten sonra ise gerçek söylenmelidir. Bu süreçte söyleyecek kişi de kendisini biraz toparlamış olur. Bekleme sürecinin çok uzun zaman almamasına özen gösterilmelidir.

“Yakınını kaybetmiş bir çocuğa yaklaşım nasıl olmalıdır?”

Çocuğun acısını yaşamasına fırsat verilmelidir: Hiçbir şey olmamış gibi davranılmamalı ya da çocuk sürekli neşelendirilmeye çalışılmamalıdır. Bu bir yas durumudur ve yas durumunda üzülmek kadar normal bir şey yoktur. Ölüm olayının üzerinden bir müddet zaman geçmesine rağmen çocuk hala ilk günlerdeki gibi üzülüyor, yemiyor içmiyorsa, o zaman bir uzmana danışılmalıdır.

Çocuğa olayı kabullenmesi için zaman tanınmalıdır: Bazı çocuklar ölüm olayının ardından hiç bir şey olmamış gibi davranır. Güler oynar. Hatta bariz mutlu görünür. Ama bir o kadar da hırçındır; şımarık davranır, bazı durumlarda saldırganlaşabilir. Bu çocuk, muhtemelen olayı kabullenmekte zorlanıyordur, dahası inkar ediyor olabilir. Yakınları, onun beklenmeyen bu davranışları karşısında sabırlı olmalı, müsamahakar davranmalı, onu yargılamamalı ve suçlamamalıdır.


Çocuğun soru sorması desteklenmelidir: Bazı çocuklar ise üzgündürler ama ağızlarını bıçak açmaz. Ölüm olayını hiç konuşmak istemezler, ölen kişi ile ilgili hiç soru sormazlar. Böyle durumlarda yakınları onu soru sormaya teşvik etmelidirler. Kendi duygularından bahsederek çocuğa duyguların ifade edilmesi konusunda örnek olmalıdırlar. Onun acısını anladıklarını, bunun zor bir durum olduğunu, eğer kafasına takılan sorular varsa yardımcı olabileceklerini belirtmelidirler. Fakat çocuk inatla konuşmayı reddediyorsa, yakınları da ısrarcı davranmayıp, çocuğa biraz zaman vermelidirler.


Okul öncesi çocuklar mezara götürülmemelidir: 0-6 yaş çocukları için mezar, toprağın altında olma fikri çok korkunç olabilir. Bunu bir türlü idrak edemezler ve ölen kişi için üzülmek bir tarafa, onun için endişelenirler de. Bu düşünce, kendi ölüm korkularını da pekiştirir. Ölen kişinin toprağın altında olduğunu hayal etmektense, cennette olduğunu hayal etmek onlar için daha rahatlatıcı olur.


Bitirirken;
Ölüm konusu biz yetişkinler için bile konuşulması zor ve rahatsız edici bir konudur. Kaldı ki, bunu çocukla konuşmak işi daha da zorlaştırır. Ancak ölüm gerçeği ile yaşadığımız bir dünyada çocuğumuzu bu gerçekten habersiz büyütemeyiz. Er ya da geç onunla karşılaşacaktır. Bu nedenle çocuğumuzdan sorular geldiğinde onu ürkütmeden ve rahatlatarak, yukarıdaki hususlara dikkat ederek bu konu hakkında aydınlatmalıyız.

Psikolog Canan Cantürk
 
Back