çernobiller bir daha yaşanmasın

_NurteN_

...
Kayıtlı Üye
17 Temmuz 2011
7.001
3.629
34
26 Nisan 1986 gecesi Çernobil nükleer enerji santralinde gerçekleştirilen deney sonrası ard arda gelen ihmaller insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden birine yol açtı. Çernobil nükleer santralinin 4. reaktöründe gerçekleşen patlama sonrası Hiroşima ve Nagazakiye atılan atom bombasının yaydığı radyasyonun 200 katı toprağa, suya ve havaya karıştı. Yıl 1986’ydı; radyasyon Leningrad üzerinden Finlandiya ve sonrası İşveç’ e ulaşmış ölçümler analiz edilmiş ve tüm dünya patlayan bir nükleer santralden yayılan radyasyonun nasılda sıkı sıkıya sarılınan sınırları tanımadığını, hiçbir tel örgünün onu engelleyemediğine bir kez daha tanık oldu.

Çılgınca rekabet, insanlığın başına neler getireceğini bir kez daha acı sonuçlarıyla bizlere göstermiştir. Çernobil’in mağduru çocukların fotoğraflarına baktınız mı? Ya onların başındaki sevdiklerine? Çernobil kazası sonrası kaç kişi intihar etti aynada yüzüne bakıp bakıp? Peki sevdiği insanları kaza bölgesine gönderen 600 bin insana ne olduğu konusunda devlet görevlilerinin bir şey söylediğini duyan oldu mu? İçinden radyasyon geçen bedenlere ne olduğunu söylemediler mi sizlere? Tiroid kanseri deyince ilk aklımıza gelen neydi?.

Çernobil sonrası kimilerine göre 1 milyon, kimisine göre 30-40 kişi, kimisine göre ise 200 bin kişi yaşamını yitirdi, börtü böceği sayan olmadı zaten. Çernobil sonrası Belarusta ortalama yaşam süresi 74’den 58’e indi, yine börtü böceğin ömrünü ölçen olmadı. Kötülükler bitmedi. Çernobil’in diğer reaktörleri 14 yıl daha çalıştırılmaya devam edildi.

Peki ülkemizde ne oldu? Azıcık radyasyonun kemiklere iyi geldiğini söyleyen darbeci generallerin ülkesinde. O dönem Karadeniz bölgesinde araştırma yapan namuslu akademisyenler tehdit edildiği hafızalarımızdadır. Karadeniz’de yetişen tarımsal ürünler batılı ülkeler tarafından alınmayınca “radyasyonu bilmeyen halkıma” dağıtıldı.İlköğretim çocuklarına yardımsever devletimiz tarafından fındık dağıtıldı. Bakanlarımız ekran karşısında çay içti.

Kimseye bir şey olmadı mı?

2011 yılında Japonya’da gerçekleşen Fukuşima nükleer santral kazası , bir çok şeyin değişmediğini bir kez daha gösterdi. Yine halk kaza sonrası bölgeyi boşalttı, toprağa, okyanusa radyasyon geçti, yine dünyanın bütün egemenleri insanlar bir şey öğrenmesin diye canını dişine kattı . Yine radyasyonu yiyen halklar oldu, börtü böceği sayan olmadı. Yıl 2011 di , ülkemiz yöneticileri nükleer santral kurma ısrarlarını yenilediler. Bekarlığın daha ölümcül olduğunu dinledik bakanlardan. “Tüpgaz” patlamasıyla nükleer santral patlaması arasında kurulan derin bağlantı darbeci generallerin bile aklına gelmemişti. İşte böyle bir ülke’ de kurulmak istenen santralin patlaması şaşırtmamalı bizleri, endişelendirmeli. Bütün egemenler aynı; , hayallerindeki dünyayı kurduklarında artık hiç kimse insan formunda olamayacak bu gidişle , börtü böceklerde öyle. Sınırsız sermaye biriktirme hırsına kapılanlar dünyanın sonunu getirecekler.

Buna izin vermeyeceğiz. Vermemeliyiz.

Çare tükenmedi, bindiğimiz arabaların petrolü için ölenleri düşünenlerin sayısı artıyor. Alışveriş merkezlerinde tükettiğimiz ömrümüzü özgürleştirmek için suyuna, dağına sahip çıkanlar var..

Halkın onayı,- börtü böceğin de - alınmadan yaptığınız bütün anlaşmalar meşru değildir. Hele gelecek nesiller adına suç işliyorsunuz? Sizlerin bölgemizde yaşattığınız güç savaşları bizleri hiç ilgilendirmez. Çernobil’in yıl dönümünde hatırlatmakta fayda görüyoruz. İnsanlık kendi ihtiyacı kadar olan enerjiyi doğayla uyumlu özgür ve eşit paylaşacağı bir enerji politikası mümkündür.

Buna tek engel sizlerin daha fazla kâr adına sürdürdüğü ölümcül enerji politikalarıdır.

Çernobiller bir daha yaşanmasın demek için 26 Nisan da TBMM önünde, 27 Nisan’da Mersinde olacağız.

Ne ülkemizde, ne dünyada nükleer santral istemiyoruz .

Saygılarımızla,

Nükleer Karşıtı Platform
Basına ve Kamuoyuna: Çernobiller Bir Daha Yaşanmasın (Nükleer Karşıtı Platform) - 25 Nisan 2013
 
"... herşeyden çok sevdiğim insan, onu kendim doğurmuş olsam daha fazla sevemeyeceğim insan gözlerimin önünde bir canavara dönüşerek öldü. Lenf bezlerini aldıkları için dolaşımı bozulmuştu, burnu bir yana kaydı, üç misli büyüdü. Gözleri iki yana bakmaya başladı, içlerinde farklı bir ışık vardı. Daha önce görmediğim ifadeleri görüyordum. Artık burada değildi sanki yine de gözlerinde bakan birileri vardı. Sonra bir gözü tamamen kapandı.

Tek korktuğum şey kendi halini görmesiydi. Sonra benden el işaretleriyle aynayı istemeye başladı. Unutmuş gibi yapar mutfağa kaçardım. İki gün boyunca onu atlatmayı başardım. Üçüncü gün not defterine “Aynayı getir” yazıp sonuna üç ünlem işareti koydu. Fısıldamayı bile başaramadığı için kalemle anlaşıyorduk… Sonunda en küçük aynayı getirdim. Kendine baktı ardından kafasını yatağa vurmaya başladı. Onu avutmaya çalıştım…

… Sıradan bir kanser değildi bu Çernobil kanseriydi. doktorların dediğine göre, tümörler vücudunda metastaz yapsaymış kısa sürede ölürmüş. Oysa yavaş yavaş vücudu boyunca, yukarıya yüzüne doğru ilerlemiş. Yüzünde siyah bir şey oluştu. Çenesi kayboldu, dili dışarı çıktı. Damarları dışarı çıktı, kanamaya başladılar. Boynundan, yanaklarından, kulaklarından, her yerinden… Soğuk su getirip onu ıslak bezlerle sarardım ama hiçbir faydası olmazdı…“

Valentina Timofeyevna Panaseviç
Çernobil müdahale ekibindeki bir inşaat işçisinin karısı​
 
6 AĞUSTOS 2013
Japonya'da nükleer enerji yetkilileri, kapatılan Fukuşima Nükleer Santralı'nın, biriken radyoaktif yeraltı suyu nedeniyle yeni bir acil durumla karşı karşıya olduğunu açıkladı.
Nükleer Denetleme Kurumu, yeraltı sularını kontrol etmek için kurulan bariyerlerde sızıntı olduğunu, bunun da nükleer tesiste biriken radyoaktif suların, Pasifik Okyanusu'na sızmasının hızlanabileceği anlamına geldiğini açıkladı.
2011 yılında meydana gelen deprem ve onu izleyen tsunaminin ardından kapatılan Fukuşima'da bir dizi radyoaktif sızıntı ve elektrik donanımında arızalar meydana gelmişti.
Santralın işletmecisi Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi TEPCO, sızıntılar konusunda yeterince şeffaf davranmadığı gerekçesiyle yoğun eleştiri almıştı.
TEPCO, ilk kez geçen ay radyoaktif suyun okyanusa sızdığını kabul etmiş ancak eleştirileri reddederek gereken her önlemi aldıklarını söylemişti.
Ancak Nükleer Denetleme Kurumu yetkilisi Şinji Kinjo, TEPCO'nun attığı adımların sadece geçici önlemler olduğunu söyledi.
Şinji Kinjo, "TEPCO'nun acil durum ve kriz algısı biraz zayıf. İşte bu nedenle sorunları halletme işini sadece onlara bırakamazsınız. Şu anda bir acil durumla karşı karşıyayız" dedi.
Nükleer Denetleme Kurumu yetkilileri, yeraltı suyundaki sızıntının yeryüzüne ulaşmasından endişeli.
Şinji Kinjo, radyoaktif suyun yeryüzüne ulaşması durumunda, çok hızlı yayılabileceği uyarısında bulundu.
Japonya'nın Aşahi gazetesi, yeraltı sularının üç hafta içinde yüzeye ulaşabileceği tahmininde bulundu.
Radyoaktif suyun, nükleer santralın reaktörlerini soğutmak için kullanılan 400 ton suyun bir parçası olduğu düşünülüyor.
TEPCO, geçen hafta 2011 yılındaki felaketten bu yana toplam 20 ila 40 trilyon bekerel radyoaktif trityumun okyanusa karışmış olabileceğini itiraf etti.
 
Son düzenleme:
Güzel bir konu teşekkürler.

Nükleer enerji sürekli tartışılan,tartışmalara ve karşı çıkışlara rağmen pek çok ülkenin faydalandığı bir enerji türüdür.

Nükleer enerji santrallerinin olası bir deprem veya küçücük bir hatada ne sonuçlara sebep olduğundan bahsedilmiş zaten.

Aslında nükleer santrallere kesinlikle karşıyım diyemem,çünkü enerji alternatiflerinin çoğuna karşıyım.

Günümüz Türkiyesinde her akan suyun önüne 2 tane HES yapıldığı düşünülürse Tükiye yakın gelecekte HES lerin ortaya çıkaracağı çok büyük çevre hasarlarıyla karşılaşacak zaten.

Bu hale gelmemizin sebebide Türkiyedeki Çevre Koruma Kanunlarının sadece rant kaygısına yönelik şekillendirilmesi.

Normalde Heslerede,Nükleer santrallerede ılımlı bakabilecekken Türkiye de bakamıyorum.NEDEN Mİ?

ürkiye Büyük Millet Meclisi’nde 21 Mayıs 2013 tarihinde kabul edilen ve 29 Mayıs 2013 tarihinde de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6486 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna eklenen maddeyle, “23/6/1997 tarihinden önce kamu yatırım programına alınmış olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla planlama aşaması geçmiş ve ihale süreci başlamış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamı dışındadır.” Maddesi eklendi.

ÇED RAPORU NEDİR;
ed Raporu nun amacı Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalarıdır..

Ve ÇED küçük bir tavuk işletmesi açmak için bile tüm dünyada hazırlanması zorunlu bir rapordur.

2015 de yapılmaya başlanması planlanan AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ ÇED RAPORUNDAN MUAF TUTULMUŞTUR.:KK53:
Düşünebiliyor musunuz?
Benim aklım almıyor.
Tavuk çiftliğinin bile ÇEVREYE VEREBİLECEĞİ ZARARLAR,BU ZARARLARIN BERTARAFI,İŞLETME SIRASINDA ÇIKACAK OLASI ÇEVRE FELAKETLERİ için bir çözüm içeren rapor hazırlanması istenirken 23 Mayısta kabul edilen yasa değişikliği ile AKKUYU NÜKLEER santrali için ÇED RAPORUNA gerek yok deniliyor.

2011 yılından bu yana büyük projeler için ÇED yasasını kaldırıyorlar,mahkeme kararı bozuyor ve tekrar aynı karar alınıyor.
Yine mahkemeye başvurulacağını bildikleri için RUS şirket açıklama yapıyor;
ürkiye istemese de nükleere çed alırız
Ve Temmuz ayında 3000 sayfalık bir ÇED RAPORU hazırlayıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sunuluyor.

Tabii burdan Rus Şirketin duyarlılığını anlamamızı bekliyorlar.Rus şirket sadece kendini garantiye alıyorç
''Bakın ÇED istemediler ama biz hazırladık''
Böylelikle raporun eksikleri gedikleri bertaraf edilecek,çözümü bulunamayan sorunlar görmezden gelinecek.Zorunlu değil çünkü ÇED.:KK19:

Hazırlanan 3000 sayfalık rapor kamuoyu ile paylaşılmıyor,sadece birkaç eksiği varmış ve tamamlanacakmış,öyle deniliyor.
Bu proje açıklandığı ilk günden beri tartışılan 2 önemli konuya cevap yok henüz.

1-Çıkan nükleer atıkların nerede saklanacağı
2-Daha az maliyet için denizden alınan suyla yapılacak soğutmanın deniz canlılarına zararları.(birde benim merak ettiğim Akdenizin yazın 31 dereceleri bulan su sıcaklığı ile soğutma yapamayacaklarını bilmiyorlar mı?)

Çed raporları hazırlanırken dikkate alınan bir diğer konuda çevre halkının bu işletmeye oluru var mıdır?
Mersin halkı nükleere sonuna kadar karşı olduğu için zaten raporda bu konunun ele alındığını hiç sanmıyorum.

Bir başka çok önemli ve gözardı edilmeye çalışılan konu deprem.Bu konuda jeoloji mühendisleri odası;
Mersin'in de içinde yer aldığı Ecemiş fay hattının yaklaşık 300 kilometre uzunluğunda olduğunu ve Akkuyu'nun 20-25 kilometre yakınından geçerek denizde devam ettiğini hatırlattı...
Japoya depreminin ardından ortaya çıkan nükleer sızıntı gözönüne alınırsa AKKUYU zaten doğru bir yer seçimi değil sanırım.

NETİCE NE MİDİR ARKADAŞLAR?

Bu ülkede çıkartılan RANT YASALARIYLA,bırakın Nükleer Enerji Santrali veya HES leri,RES (Rüzgar enerji santrali) veya GES (güneş enerjisi santrali) ler bile çevreye zararlı olabilir.
 
X