- 21 Eylül 2006
- 1.453
- 28
Kalp hastası annelerin hamileliği sorunlu geçiyor. Bir bebek sahibi olmak istiyorsanız kardiyolog ve kadın doğum uzmanlarının tavsiyelerine kulak vermelisiniz.
Dünyada her yıl gerçekleşen 57 milyon ölümün 16,6 milyonu kalp ve damar hastalıklarından kaynaklanıyor. Ülkemizde yılda 170 bin kişi kardiyolojik sebeplerle hayata gözlerini yumuyor. Dünyadaki kadın kalp hastalarının sayısı da her geçen gün artıyor. Kalp hastası olduğu halde doğum yapmak isteyenlerin sayısı arttıkça gözler kardiyologlara ve kadın doğum uzmanlarına çevriliyor. Türk Kardiyoloji Derneği’nin düzenlediği 21’inci Ulusal Kardiyoloji Kongresi’nde gündeme gelen bu konu önümüzdeki yıllarda çok daha fazla konuşulacağa benziyor. Peki, kalp hastası bir kadın nasıl hamile kalıyor? Kalp kapakçığı değişmiş ve sürekli ilaç kullanmak zorunda olan bir gebenin neler yapması lazım? Hipertansiyon hastaları gebelik esnasında neler yaşıyor? Hangi vitaminden uzak durmak gerekiyor?
Normal bir gebenin vücudunda su ve tuz tutulumu olduğu için kalp atışı hızlanıyor, kanın hacmi artıyor. Dolayısıyla kalp-damar sistemi normalden daha çok çalışıyor, ayaklarda şişmeler gözlemleniyor. Kalp hastası bir gebenin ise hamile kalmadan önceki rahatsızlıkları devam etmekle birlikte, haftalar ilerledikçe daha da kötüleşip yaşadığı nefes darlığı artıyor, tansiyon değerleri yükseliyor, yaşadığı sağlık sorunları böbrek, beyin, göz gibi organlara zarar verebiliyor. Problemli gebelik yaşama riski fazla olan hasta grubunun içine çocukluk döneminde geçirdiği romatizmal ateş sebebiyle kalp kapakçıkları iltihaplanıp şekli bozulduğu için kapakçığı değişenler ve hipertansiyon hastaları giriyor.
HER ÜÇ BEBEKTEN BİRİ KURTARILAMIYOR
Gerek kadın doğum uzmanlarının gerekse kardiyologların şiddetle üzerinde durdukları nokta, bir anne adayının kalp hastası olsun ya da olmasın, hamile kalmadan önce mutlaka sağlık kontrolünden geçmesi gerektiği. Zira anne adayları için her şey normal gidiyor gibi gözükse de özellikle ilk üç aydan sonra rahatsızlıklar başlıyor ve anne-bebek sağlığı riske girebiliyor. Gebe hipertansiyon ya da kalp hastasıysa gebeliğin öncesinde de sonrasında da yapması gerekenler var.
Hipertansiyon hastalarının gebelik öncesinde nelere dikkat etmesi gerektiğini anlatan Eskişehir Osmangazi Üniversite Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Necmi Ata’ya göre hastalığın seviyesi doktorlar için çok önemli. Gebe kalmadan önce anne adayının genel durumunu bilmekte fayda var. Eğer tansiyon değerleri normalin çok üstündeyse gebe kalmadan önce hayat tarzını değiştirip ek tedavilerle tansiyon değerlerinin normale döndürülmesi gerekiyor. Kongrede ‘Hipertansiyon hastası gebeler’ hakkında sunum yapan Prof. Ata, 14-9 tansiyon değerini sınır olarak kabul ettiklerini, ilk ölçümden sonra büyük tansiyonun 30, küçüğün de 15 milimetre cıvalık bir yükselişinin normal olduğunu ifade ediyor. Tansiyon değerleri 16-10’ları geçtiğinde ise uzmanlar telaşlanmaya başlıyor. Çünkü yüksek tansiyon kalp, böbrek, göz gibi başka organları olumsuz etkilemeye başlıyor. Hipertansiyon hastası gebeler rahatsızlıklarının şiddetine göre dört sınıfa ayrılıyor. Birinci, ikinci aşama gebeliğe engel değil. Fakat, üçüncü ve dördüncü aşama ‘tehlikeli’ olarak görülüyor. Hipertansiyonu olan hanımlar görme bozuklukları, karın ağrıları, şiddetli baş ağrısı hissediyorsa zaman geçirmeden hekime başvurması gerekiyor.
Çocukluk döneminde kalp ameliyatı geçirmiş yetişkinler de herhangi bir sağlık sorunu yaşamamışlarsa bile gebelikten önce ve gebelik süresince gözlem altında olmalı. Hatta hamile kalıp kalamayacağına dahi kardiyolog ve kadın doğum uzmanları karar vermeli. Çünkü, kalp kapakçığı değişenlerin kalbine protez metal kapak takılıyor ve hastanın ömrü boyunca kapakçığında pıhtılaşma olmamalı. Dolayısıyla hastanın hayat boyu ilaç kullanması şart. Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Fatih Yalçın gebelikten önce tam bir kalp muayenesinin yapılması gerektiğine dikkat çekiyor: “Protez kapağın gebelikten önceki normal fonksiyonunu bilmemiz gerekiyor. Çünkü vücuda hamileliğin getirdiği ek bir yük var. Vücutta dolaşan kan miktarı artıyor ve kalp kapakçığı daha fazla çalışıyor; bu da protez kapaklı hastalarda ilave bir sorun anlamına geliyor. Hamile kalmadan önce normal işleyen bir kapak ise gebeliğe izin veriliyor, değilse; hamileliğe müsaade edilmiyor. Bazen yeni bir ameliyat bile gerekebiliyor. Hamileliğin planlanması çok önemli. Kapak fonksiyonlarını, anatomisini ve fonksiyon bozukluklarını görebilmek için ekokardiyografi (kalp röntgeni) çekilmesi şart.”
Hipertansiyon hastalarında olduğu gibi kalp kapakçığında sorun olanlar için de rahatsızlıklarının şiddeti önemli. 1 ve 2’nci sınıf rahatsızlıklarda hamilelik tahammül edilebilir sorunla geçerken 3-4’e gelindiğinde her üç bebekten birinin kurtarılamadığı biliniyor. Zaman zaman annenin hayatı da tehlikeye giriyor.
Genelde kadın-erkek herkes hamileliğin özellikle ilk aylarında ilaç kullanılmaması gerektiğini, kullanıldığı takdirde anne karnındaki bebeğin gelişimine zarar verdiğini bilir. Peki rahatsızlığı sebebiyle sürekli ilaç kullanmak zorunda olan kalp hastaları neler yapmalı? Bu sorunun cevabı uzun olduğu kadar zor da aslında. Hipertansiyon hastası hanımların kullanabileceği özel ilaçlar var. Fakat ilaç seçimine her halükarda çok dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü piyasada gebelere çok zarar veren ilaçlar mevcut. Eğer anne adayında hamile kalmadan önce hipertansiyon varsa ilk üç aydan önce de ilaç verilebiliyor. Tabii en zararsız olanlar tercih edilmek şartıyla...
Doktorları rahatlatan en önemli gelişme hipertansiyonun genelde yirminci haftadan sonra sorun çıkarıyor olması. Sebebi ise ileri hipertansiyon bebeği besleyen plasentanın damar yapısında anormallikler meydana getiriyor. Tansiyon böbreğe vurduğunda da organ süzme yeteneğini kaybediyor ve vücuttaki tüm proteinler idrarla dışarı atılıyor. Bu da anne-bebek sağlığı açısından ‘olumsuz bir gelişme’ olarak tanımlanıyor.
HASTALIĞIN NE OLDUĞU DEĞİL, DERECESİ ÖNEMLİ
Türk Kardiyoloji Derneği Üyesi Doç. Dr. Fatih Yalçın dahiliye, kardiyolog ve kadın doğum uzmanlarının birlikte hareket edip hastaları bilgilendirmesi gerektiği üzerinde duruyor. Yalçın’a göre, reçete olmadan ilaç kullanılmamalı. Hekime muhakkak gidilmeli. Çünkü hastalığın ne olduğu değil, derecesi önemli. Hafif bir kapak hastasıyla, kalp yetmezliği oluşmuş bir hasta arasında dünyalar kadar fark var. Hipertansiyonu olan hanımlarda karın ağrısı, görme bozukluğu ve şiddetli baş ağrısı varsa mutlaka genel bir değerlendirme şart.
Kalp kapakçığı değişen hanımların kan akışlarını belli düzeyde hızlandırarak kapakçıkta pıhtı oluşmasını engelleyen ilacı düzenli olarak kullanması gerekiyor. Bir dozun bile aksamaması önemli. Laboratuar ortamında belli aralıklarla ilacın etkinliğini, kanın pıhtılaşma oranını gösteren İNR isminde bir test yapılıyor. Bu test sonucuna göre ilacın dozu ayarlanıyor; yani kandaki pıhtılaşma oranı kontrol altına alınıyor. Bu ilacın üç kullanma şekli var. Birincisi ağız yoluyla, diğeri günde iki kez deri altına enjeksiyonla, üçüncüsü ise 24 saat takılı olan serum içinde veriliyor. Fakat dünyada yaygın olarak ağız yoluyla alınan ilaç kullanılıyor. Çünkü diğer iki ilaç kullanımının hasta üzerindeki etkisini ölçmek için ileri teknolojiye sahip laboratuarlar gerekiyor. Fakat günümüz şartlarında Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde bu tür laboratuarlar bulunmadığı için heparin ismi verilen ilaç ilk 6 hafta ağız yoluyla verilirken 12’nci haftaya kadar da enjeksiyon formuna geçiliyor. Çünkü bu aralık bebeğin ilaçtan en çok etkilendiği dönem olarak biliniyor.
Gebelerin ilaç dozunu ayarlarken çok dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Necmi Ata, ilaçların düşük doz alındığında pıhtılaşmaya, yüksek doz alındığında da kanamaya sebep olduğunu, tedavinin anne açısından yüzde 5, bebek açısından da yüzde 5-10 risk taşıdığını belirterek her yirmi anneden birinin de ilaçtan kaynaklanan sorunlar yaşadığını; hatta zaman zaman ölümle sonuçlanan vakaların görüldüğünü söylüyor.
Heparin için doktorlar, ‘Kesinlikle kullanılmalı’ derken ilacın risklerini de söylemeden edemiyor. En büyük tehlike olarak kanama üzerinde duruluyor. Pıhtılaşma olmaması için kanın ‘kanamaya eğilimli’ olması istenirken bir yandan da kanamanın gerçekleşmesi demek; anne ve bebeğin hayatının tehlikeye girmesi anlamına geliyor. Bunun için de daha önce denemelerle saptanmış kandaki ‘emniyet limiti’ni aşmamak gerekiyor. Dolayısıyla, gebenin sürekli doktor gözetimi altında olması isteniyor. Çünkü beyinde kanama gerçekleşirse felç, inme, şuur kaybı, ölüm gibi sorunlar ortaya çıkıyor. İlacın etkinliği az olduğunda da kapakçıkta oluşan pıhtı ansızın kapakçıktan kopup vücudun herhangi bir yerine gidebiliyor. Kardiyologlar kopan pıhtının genelde beyne gittiğine dikkat çekiyor. Pıhtılaşmanın ilk işaretleri ise gebenin günlük hayatı olumsuz etkilemeye başlayan nefes darlıkları olarak gösteriliyor.
Doç Dr. Fatih Yalçın kalp kapakçığındaki pıhtılaşmanın tedavisi için uygulanan başlıca yöntemleri şöyle anlatıyor: “İlk önce ilaç dozu artırılarak vücudun kendi kendine pıhtıyı eritmesi sağlanır. Eğer pıhtı bu şekilde erimiyorsa son çare olarak cerrahi müdahale yapılır. Cerrahi müdahalelerde pıhtının kopup vücudun herhangi bir yerine gitmesi çok tehlikeli. Fakat önceden tedbir almak mümkün. Biz ekokardiyografiyle pıhtının durumunu, şeklini görebiliyoruz. Bu da hastaya müdahale şeklimizi belirliyor. Ameliyat esnasında verilen ilaçlar da hastadaki kanama riskini artırarak müdahalenin risk oranını yükseltiyor.”
K VİTAMİNİNE DİKKAT!
Gebelik dönemi tüm anne adayları için zor bir süreç olsa da kalp hastalarının işi biraz daha zor gibi gözüküyor. Çünkü onlar hamilelikleriyle birlikte doktor gözetimi altında kendilerine daha çok dikkat etmeleri gerekiyor. Prof. Ata hamilelerin özellikle aşırı efordan sakınmalarını tavsiye ediyor. Çünkü, gebelik sürecinde vücuda gelen kan miktarının neredeyse iki kat artarak kapak üzerindeki baskının çoğaldığını ve sanki kapak daralmış gibi nefes darlığına sebep olduğunu aktarıyor. Yalnız birçok kalp hastasının bilmediği bir noktaya Fatih Hoca dikkat çekiyor: “Hastanın ağız yoluyla ilaç tedavisini seçtiğini düşünürsek Heparin’in etkisini K vitamini engeller. En çok maydanoz, roka gibi taze yeşilliklerde bulunan K vitamininin yoğun olduğu diyetler yapılmamalı. Ama, hiç tüketmesin de denemez. Normal şartlarda alınan bir gıdanın hiçbir zaman vücuda zararı olmaz. Bir hastam vardı. Kontrol testlerinde ilacın etkisinin neredeyse hiç olmadığını gördük, çok şaşırdık. Meğer tahlilden 4 gün önce yaklaşık bir kilo maydanozu çok sevdiği için yemiş. Bunu önceden bizim bilmemiz mümkün değil. Dolayısıyla hangi uzmana gidilirse gidilsin hasta kalp hastası olduğunu söylemeli ve vitamin mineralleri ona göre almalı.”
Kalp hastası anne adayları için kadın doğum uzmanları ve kardiyologlar koordineli olarak çalışıyor. Fakat ülkemizde anne adaylarının hamilelik öncesinde herhangi bir tetkikten geçmeden hamile kalması büyük sorun olarak değerlendiriliyor. Kadın Doğum Uzmanı Kaan Kocatepe, hipertansiyon hastalarının yüzde 50’sinin rahatsızlıklarından habersiz olduğunu belirterek, hamile kalan hanımların da sadece yüzde 5’inin gebelikten önce kontrole geldiğini söylüyor. Kocatepe’ye göre, hipertansiyon hastaları gebelik esnasında en fazla 12 kilo almalı. Eğer hamlelikten önce kiloluysa ilk önce fazla kilolar verilmeli, tansiyon değerleri normalleşmeli. Gebelik esnasında da yine anne adayları için özel üretilmiş tansiyon ilaçları kullanılmalı. Ancak, 24’üncü haftada gebelik zehirlenmesini (Preeklampsi) kontrol için renkli doopler (Ultrasonografi) çekilmesi gerekiyor.
Kalp kapakçığı değişmiş özellikle metal kapakçık takılan hasta grubunun sorunlu gebelik geçirdiğini ifade eden Kocatepe, ileri derecede rahatsızlığı olanlara hamilelik izni bile vermediklerini anlatıyor. Kalp hastası kadınlar bebeklerini dünyaya getirirken de dikkat edilmesi gerekenler var. Prof. Ata, eğer normal doğum yapılacaksa çok hızlı davranılması gerektiğini, eğer kanama riski fazlaysa sezaryen doğumu tavsiye ediyor. Jinekolog Kocatepe de normal doğumlarda ıkınmanın kalbi zorlayacağını belirterek, belden uyuşturma yapılarak vakum yöntemiyle bebeğin kısa sürede alınabileceğini söylüyor.
Haberdeki tüm ayrıntılar sizi umutsuzluğa sevk etmesin. Çünkü günümüz teknolojisiyle bebeğinize ve kendinize göstereceğiniz hassasiyet birleşince yüzde 80 oranında sağlıklı bir gebelik geçirmeniz mümkün. Boşuna denmemiş; annelik zor zanaat...
Dünyada her yıl gerçekleşen 57 milyon ölümün 16,6 milyonu kalp ve damar hastalıklarından kaynaklanıyor. Ülkemizde yılda 170 bin kişi kardiyolojik sebeplerle hayata gözlerini yumuyor. Dünyadaki kadın kalp hastalarının sayısı da her geçen gün artıyor. Kalp hastası olduğu halde doğum yapmak isteyenlerin sayısı arttıkça gözler kardiyologlara ve kadın doğum uzmanlarına çevriliyor. Türk Kardiyoloji Derneği’nin düzenlediği 21’inci Ulusal Kardiyoloji Kongresi’nde gündeme gelen bu konu önümüzdeki yıllarda çok daha fazla konuşulacağa benziyor. Peki, kalp hastası bir kadın nasıl hamile kalıyor? Kalp kapakçığı değişmiş ve sürekli ilaç kullanmak zorunda olan bir gebenin neler yapması lazım? Hipertansiyon hastaları gebelik esnasında neler yaşıyor? Hangi vitaminden uzak durmak gerekiyor?
Normal bir gebenin vücudunda su ve tuz tutulumu olduğu için kalp atışı hızlanıyor, kanın hacmi artıyor. Dolayısıyla kalp-damar sistemi normalden daha çok çalışıyor, ayaklarda şişmeler gözlemleniyor. Kalp hastası bir gebenin ise hamile kalmadan önceki rahatsızlıkları devam etmekle birlikte, haftalar ilerledikçe daha da kötüleşip yaşadığı nefes darlığı artıyor, tansiyon değerleri yükseliyor, yaşadığı sağlık sorunları böbrek, beyin, göz gibi organlara zarar verebiliyor. Problemli gebelik yaşama riski fazla olan hasta grubunun içine çocukluk döneminde geçirdiği romatizmal ateş sebebiyle kalp kapakçıkları iltihaplanıp şekli bozulduğu için kapakçığı değişenler ve hipertansiyon hastaları giriyor.
HER ÜÇ BEBEKTEN BİRİ KURTARILAMIYOR
Gerek kadın doğum uzmanlarının gerekse kardiyologların şiddetle üzerinde durdukları nokta, bir anne adayının kalp hastası olsun ya da olmasın, hamile kalmadan önce mutlaka sağlık kontrolünden geçmesi gerektiği. Zira anne adayları için her şey normal gidiyor gibi gözükse de özellikle ilk üç aydan sonra rahatsızlıklar başlıyor ve anne-bebek sağlığı riske girebiliyor. Gebe hipertansiyon ya da kalp hastasıysa gebeliğin öncesinde de sonrasında da yapması gerekenler var.
Hipertansiyon hastalarının gebelik öncesinde nelere dikkat etmesi gerektiğini anlatan Eskişehir Osmangazi Üniversite Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Necmi Ata’ya göre hastalığın seviyesi doktorlar için çok önemli. Gebe kalmadan önce anne adayının genel durumunu bilmekte fayda var. Eğer tansiyon değerleri normalin çok üstündeyse gebe kalmadan önce hayat tarzını değiştirip ek tedavilerle tansiyon değerlerinin normale döndürülmesi gerekiyor. Kongrede ‘Hipertansiyon hastası gebeler’ hakkında sunum yapan Prof. Ata, 14-9 tansiyon değerini sınır olarak kabul ettiklerini, ilk ölçümden sonra büyük tansiyonun 30, küçüğün de 15 milimetre cıvalık bir yükselişinin normal olduğunu ifade ediyor. Tansiyon değerleri 16-10’ları geçtiğinde ise uzmanlar telaşlanmaya başlıyor. Çünkü yüksek tansiyon kalp, böbrek, göz gibi başka organları olumsuz etkilemeye başlıyor. Hipertansiyon hastası gebeler rahatsızlıklarının şiddetine göre dört sınıfa ayrılıyor. Birinci, ikinci aşama gebeliğe engel değil. Fakat, üçüncü ve dördüncü aşama ‘tehlikeli’ olarak görülüyor. Hipertansiyonu olan hanımlar görme bozuklukları, karın ağrıları, şiddetli baş ağrısı hissediyorsa zaman geçirmeden hekime başvurması gerekiyor.
Çocukluk döneminde kalp ameliyatı geçirmiş yetişkinler de herhangi bir sağlık sorunu yaşamamışlarsa bile gebelikten önce ve gebelik süresince gözlem altında olmalı. Hatta hamile kalıp kalamayacağına dahi kardiyolog ve kadın doğum uzmanları karar vermeli. Çünkü, kalp kapakçığı değişenlerin kalbine protez metal kapak takılıyor ve hastanın ömrü boyunca kapakçığında pıhtılaşma olmamalı. Dolayısıyla hastanın hayat boyu ilaç kullanması şart. Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Fatih Yalçın gebelikten önce tam bir kalp muayenesinin yapılması gerektiğine dikkat çekiyor: “Protez kapağın gebelikten önceki normal fonksiyonunu bilmemiz gerekiyor. Çünkü vücuda hamileliğin getirdiği ek bir yük var. Vücutta dolaşan kan miktarı artıyor ve kalp kapakçığı daha fazla çalışıyor; bu da protez kapaklı hastalarda ilave bir sorun anlamına geliyor. Hamile kalmadan önce normal işleyen bir kapak ise gebeliğe izin veriliyor, değilse; hamileliğe müsaade edilmiyor. Bazen yeni bir ameliyat bile gerekebiliyor. Hamileliğin planlanması çok önemli. Kapak fonksiyonlarını, anatomisini ve fonksiyon bozukluklarını görebilmek için ekokardiyografi (kalp röntgeni) çekilmesi şart.”
Hipertansiyon hastalarında olduğu gibi kalp kapakçığında sorun olanlar için de rahatsızlıklarının şiddeti önemli. 1 ve 2’nci sınıf rahatsızlıklarda hamilelik tahammül edilebilir sorunla geçerken 3-4’e gelindiğinde her üç bebekten birinin kurtarılamadığı biliniyor. Zaman zaman annenin hayatı da tehlikeye giriyor.
Genelde kadın-erkek herkes hamileliğin özellikle ilk aylarında ilaç kullanılmaması gerektiğini, kullanıldığı takdirde anne karnındaki bebeğin gelişimine zarar verdiğini bilir. Peki rahatsızlığı sebebiyle sürekli ilaç kullanmak zorunda olan kalp hastaları neler yapmalı? Bu sorunun cevabı uzun olduğu kadar zor da aslında. Hipertansiyon hastası hanımların kullanabileceği özel ilaçlar var. Fakat ilaç seçimine her halükarda çok dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü piyasada gebelere çok zarar veren ilaçlar mevcut. Eğer anne adayında hamile kalmadan önce hipertansiyon varsa ilk üç aydan önce de ilaç verilebiliyor. Tabii en zararsız olanlar tercih edilmek şartıyla...
Doktorları rahatlatan en önemli gelişme hipertansiyonun genelde yirminci haftadan sonra sorun çıkarıyor olması. Sebebi ise ileri hipertansiyon bebeği besleyen plasentanın damar yapısında anormallikler meydana getiriyor. Tansiyon böbreğe vurduğunda da organ süzme yeteneğini kaybediyor ve vücuttaki tüm proteinler idrarla dışarı atılıyor. Bu da anne-bebek sağlığı açısından ‘olumsuz bir gelişme’ olarak tanımlanıyor.
HASTALIĞIN NE OLDUĞU DEĞİL, DERECESİ ÖNEMLİ
Türk Kardiyoloji Derneği Üyesi Doç. Dr. Fatih Yalçın dahiliye, kardiyolog ve kadın doğum uzmanlarının birlikte hareket edip hastaları bilgilendirmesi gerektiği üzerinde duruyor. Yalçın’a göre, reçete olmadan ilaç kullanılmamalı. Hekime muhakkak gidilmeli. Çünkü hastalığın ne olduğu değil, derecesi önemli. Hafif bir kapak hastasıyla, kalp yetmezliği oluşmuş bir hasta arasında dünyalar kadar fark var. Hipertansiyonu olan hanımlarda karın ağrısı, görme bozukluğu ve şiddetli baş ağrısı varsa mutlaka genel bir değerlendirme şart.
Kalp kapakçığı değişen hanımların kan akışlarını belli düzeyde hızlandırarak kapakçıkta pıhtı oluşmasını engelleyen ilacı düzenli olarak kullanması gerekiyor. Bir dozun bile aksamaması önemli. Laboratuar ortamında belli aralıklarla ilacın etkinliğini, kanın pıhtılaşma oranını gösteren İNR isminde bir test yapılıyor. Bu test sonucuna göre ilacın dozu ayarlanıyor; yani kandaki pıhtılaşma oranı kontrol altına alınıyor. Bu ilacın üç kullanma şekli var. Birincisi ağız yoluyla, diğeri günde iki kez deri altına enjeksiyonla, üçüncüsü ise 24 saat takılı olan serum içinde veriliyor. Fakat dünyada yaygın olarak ağız yoluyla alınan ilaç kullanılıyor. Çünkü diğer iki ilaç kullanımının hasta üzerindeki etkisini ölçmek için ileri teknolojiye sahip laboratuarlar gerekiyor. Fakat günümüz şartlarında Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde bu tür laboratuarlar bulunmadığı için heparin ismi verilen ilaç ilk 6 hafta ağız yoluyla verilirken 12’nci haftaya kadar da enjeksiyon formuna geçiliyor. Çünkü bu aralık bebeğin ilaçtan en çok etkilendiği dönem olarak biliniyor.
Gebelerin ilaç dozunu ayarlarken çok dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Necmi Ata, ilaçların düşük doz alındığında pıhtılaşmaya, yüksek doz alındığında da kanamaya sebep olduğunu, tedavinin anne açısından yüzde 5, bebek açısından da yüzde 5-10 risk taşıdığını belirterek her yirmi anneden birinin de ilaçtan kaynaklanan sorunlar yaşadığını; hatta zaman zaman ölümle sonuçlanan vakaların görüldüğünü söylüyor.
Heparin için doktorlar, ‘Kesinlikle kullanılmalı’ derken ilacın risklerini de söylemeden edemiyor. En büyük tehlike olarak kanama üzerinde duruluyor. Pıhtılaşma olmaması için kanın ‘kanamaya eğilimli’ olması istenirken bir yandan da kanamanın gerçekleşmesi demek; anne ve bebeğin hayatının tehlikeye girmesi anlamına geliyor. Bunun için de daha önce denemelerle saptanmış kandaki ‘emniyet limiti’ni aşmamak gerekiyor. Dolayısıyla, gebenin sürekli doktor gözetimi altında olması isteniyor. Çünkü beyinde kanama gerçekleşirse felç, inme, şuur kaybı, ölüm gibi sorunlar ortaya çıkıyor. İlacın etkinliği az olduğunda da kapakçıkta oluşan pıhtı ansızın kapakçıktan kopup vücudun herhangi bir yerine gidebiliyor. Kardiyologlar kopan pıhtının genelde beyne gittiğine dikkat çekiyor. Pıhtılaşmanın ilk işaretleri ise gebenin günlük hayatı olumsuz etkilemeye başlayan nefes darlıkları olarak gösteriliyor.
Doç Dr. Fatih Yalçın kalp kapakçığındaki pıhtılaşmanın tedavisi için uygulanan başlıca yöntemleri şöyle anlatıyor: “İlk önce ilaç dozu artırılarak vücudun kendi kendine pıhtıyı eritmesi sağlanır. Eğer pıhtı bu şekilde erimiyorsa son çare olarak cerrahi müdahale yapılır. Cerrahi müdahalelerde pıhtının kopup vücudun herhangi bir yerine gitmesi çok tehlikeli. Fakat önceden tedbir almak mümkün. Biz ekokardiyografiyle pıhtının durumunu, şeklini görebiliyoruz. Bu da hastaya müdahale şeklimizi belirliyor. Ameliyat esnasında verilen ilaçlar da hastadaki kanama riskini artırarak müdahalenin risk oranını yükseltiyor.”
K VİTAMİNİNE DİKKAT!
Gebelik dönemi tüm anne adayları için zor bir süreç olsa da kalp hastalarının işi biraz daha zor gibi gözüküyor. Çünkü onlar hamilelikleriyle birlikte doktor gözetimi altında kendilerine daha çok dikkat etmeleri gerekiyor. Prof. Ata hamilelerin özellikle aşırı efordan sakınmalarını tavsiye ediyor. Çünkü, gebelik sürecinde vücuda gelen kan miktarının neredeyse iki kat artarak kapak üzerindeki baskının çoğaldığını ve sanki kapak daralmış gibi nefes darlığına sebep olduğunu aktarıyor. Yalnız birçok kalp hastasının bilmediği bir noktaya Fatih Hoca dikkat çekiyor: “Hastanın ağız yoluyla ilaç tedavisini seçtiğini düşünürsek Heparin’in etkisini K vitamini engeller. En çok maydanoz, roka gibi taze yeşilliklerde bulunan K vitamininin yoğun olduğu diyetler yapılmamalı. Ama, hiç tüketmesin de denemez. Normal şartlarda alınan bir gıdanın hiçbir zaman vücuda zararı olmaz. Bir hastam vardı. Kontrol testlerinde ilacın etkisinin neredeyse hiç olmadığını gördük, çok şaşırdık. Meğer tahlilden 4 gün önce yaklaşık bir kilo maydanozu çok sevdiği için yemiş. Bunu önceden bizim bilmemiz mümkün değil. Dolayısıyla hangi uzmana gidilirse gidilsin hasta kalp hastası olduğunu söylemeli ve vitamin mineralleri ona göre almalı.”
Kalp hastası anne adayları için kadın doğum uzmanları ve kardiyologlar koordineli olarak çalışıyor. Fakat ülkemizde anne adaylarının hamilelik öncesinde herhangi bir tetkikten geçmeden hamile kalması büyük sorun olarak değerlendiriliyor. Kadın Doğum Uzmanı Kaan Kocatepe, hipertansiyon hastalarının yüzde 50’sinin rahatsızlıklarından habersiz olduğunu belirterek, hamile kalan hanımların da sadece yüzde 5’inin gebelikten önce kontrole geldiğini söylüyor. Kocatepe’ye göre, hipertansiyon hastaları gebelik esnasında en fazla 12 kilo almalı. Eğer hamlelikten önce kiloluysa ilk önce fazla kilolar verilmeli, tansiyon değerleri normalleşmeli. Gebelik esnasında da yine anne adayları için özel üretilmiş tansiyon ilaçları kullanılmalı. Ancak, 24’üncü haftada gebelik zehirlenmesini (Preeklampsi) kontrol için renkli doopler (Ultrasonografi) çekilmesi gerekiyor.
Kalp kapakçığı değişmiş özellikle metal kapakçık takılan hasta grubunun sorunlu gebelik geçirdiğini ifade eden Kocatepe, ileri derecede rahatsızlığı olanlara hamilelik izni bile vermediklerini anlatıyor. Kalp hastası kadınlar bebeklerini dünyaya getirirken de dikkat edilmesi gerekenler var. Prof. Ata, eğer normal doğum yapılacaksa çok hızlı davranılması gerektiğini, eğer kanama riski fazlaysa sezaryen doğumu tavsiye ediyor. Jinekolog Kocatepe de normal doğumlarda ıkınmanın kalbi zorlayacağını belirterek, belden uyuşturma yapılarak vakum yöntemiyle bebeğin kısa sürede alınabileceğini söylüyor.
Haberdeki tüm ayrıntılar sizi umutsuzluğa sevk etmesin. Çünkü günümüz teknolojisiyle bebeğinize ve kendinize göstereceğiniz hassasiyet birleşince yüzde 80 oranında sağlıklı bir gebelik geçirmeniz mümkün. Boşuna denmemiş; annelik zor zanaat...