E
EU1
Ziyaretçi
- Konu Sahibi EU1
- #1
Bu da Frankie'nin Hikayesi…
Evlat, ailenin meyvesi. Kadının annelik makamı. Hanenin muştusu. Gelişiyle gülşenlere de davetiye. Varlığı sürur, yokluğu ızdırap. Çilesi mukaddes. Gidişi keder. Kalışı ikram. Hakk’a (celle celaluhu) bakan tarafıyla ihsan. Bir yönüyle nimet. Yani imtihanı olacağı muhakkak. Ebeveyne ait yanı, imtihan. Hem de çetin mi çetin. Bir vav ile ayrılı Kitabı Kebirde maldan. Yani evlat ile malın imtihan şiddeti neredeyse musavi. İkiz çocuklar misali; birisi önce gelecekti, mal önce doğmuş, akabinde ise ikizi evlat zuhur etmiş gibi…
Varlığı imtihan olduğu gibi yokluğu dahi imtihan. Yokluğu belki daha da çetin. Evlat sahibi olmayan her kadın, gördüğü her çocukta alınır imtihana. Dalar kendi özüne. Düşer başı önüne. Yarar kalbini ince bir sızı. Deler bağrını yanık bir acı. Gözleri dolar, yüreği yanar, aklı sükuta erer, dermanı gider, dizleri taşımaz onu, bakışı bulanır, her gördüğünü hayal tahtındaki öz evladı sanır. Acıdır yokluğu evladın velhasıl…
Dini, dili, meşrebi yok bu imtihanın. Zira insan özünde aynı. Fıtrat kanunları hemcinsler için özünde bir. Bir Türk için de bir İngiliz için de benzer hadiseler için tepkiler değişken değil.
Bunu iki yıl önce anladım ben de. İskoçya’nın Glasgow şehrinde bir çay muhabbetinin akabinde odama gelen Ercan bey sayesinde. İlk muhabbetlerimizden birisiydi o buluşma kendileriyle. Odama geldiğinde mahcup bir eda ile tercüman oluyordu İskoç eşinin fabrika arkadaşı Frankie hanımın derdine. ‘Eşim İskoç’tur hocam ve fabrikada çalışan bir arkadaşı var ismi ise Frankie, kadıncağız çocuk özlemiyle çalmadık kapı bırakmamış. Her türlü tıbbi tedaviyi denemiş; olmamış, Hintli din bilginlerinin çarelerine evet demiş. Olmamış.Büyü-sihir için uzun süredir tedavi görmüş. Olmamış. Uzakdoğu’nun bile kapısını aşındırmış, ama aradan geçen 2.5 yıldan sonra bir türlü çocuk sahibi olamamış. Fabrikada çalışırken bir arkadaşı, bir de Müslümanları dene istersen demiş. Ve bizim hatun vasıtasıyla, eşine bir sorsan, deneyebileceğim bir yol var mı, bir de onu denesem demiş. Ben de size geldim hocam’. Karşımızda ızdırabı dolgun bir sine. Sebeplere tabi, aktif dua halini muhafaza eden, vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi sırrına mahzar. Allah (celle celaluhu) dilemeseydi siz dileyemezdiniz şifresine amade bir kamet. Açamadığı kapının önünden ayrılmayan, her yalancı demiri anahtar deyip sarılan ve bulduğu her dalı belki budur diye kucaklayan bir kamet.
Derdi aşkın. Sinesi yanık. Esbaba tabi, kadere bağlı. Ne istediğini bilen bir portre. Tarihte oynanmış bir filmin yeni aktörü. Zekeriyya (aleyhisselam) peygamberin derttaşı. ‘Nedir dini bu hanımın?’ dedim. Hıristiyan olduğunu öğrendim. ‘Peki keyfiyeti nedir?’. ‘İyi bir katoliktir, samimidir yani’.
‘Onun devası atalarında saklı, iyi bir Hristiyan olsaydı, kaçırmazdı bu kapıyı’ dedim.’ Ben kendisine Kur’an’dan bir ayet vereceğim, ister Latince yazan metnini okusun ister ise ingilizcesini, sabah akşam ezberleyip her aklına geldiğinde söylesin. Unutmasın bu türlü dualar test edilmiş ve onaylanmıştır. Şartlar samimiyet noktasında aynılaşır ise netice de farklı olmaz pek. Hem bu türlü alıntılar tarihi bir vakıayı nakilden daha ziyade, karşılaşacağımız benzer manzaralar karşısında almamız gereken tavrı tayin adınadır. Yani, fıtri durumlarda nasıl susayan herkes su içer, acıkan her insan açlığını giderme yolunu tercih eder, aynen öyle de bu türlü manzaralarla karşılaştığımızda da aynı şekilde bir tavır bizi maksudumuza ulaştırır. Ama iman, inanç, dua için lazımı evvel olan azim terk edilmemek kaydıyla’ dedim. ‘İşte Frankie hanımın okuması gerekli olan dua ‘İşte o sırada Zekeriyya Rabbine niyaz edip “Ya Rabbî,” dedi, “bana Senin tarafından tertemiz, hayırlı zürriyet ihsan eyle. Şüphesiz ki Sen duaları işitip icabet edersin!” (Ali İmran, 38).
Bayram da bayram şekeri almış çocuk sevinciyle çıktı evden Ercan bey. Belli ki bekleyenleri var yolunu. Hasret çekenler var olmayan evlatlarına. Zekeriyya (aleyhisselam) misali hisli olanlar var bir yerlerde. İhtiyaç hali dışa yansımışsa, icabet pek de gecikmez. Aradakiler sebep olur, netice murat edilen olur. Zira onun isimlerinden birisi de Müsebbibül Esbab (celle celaluhu) değil mi… yani sebepler bile ona endeksli.
Bir müjde almış gibi karşılar arkadaşının kocasını Bayan Frankie. Belli ki niyetinde samimi. Doktorların dini hasta için önem arz eder mi? Aynı hesap Frankie için de geçerli, derdine beklediği deva hangi el ile takdim edilirse edilsin mühim değil. Yeter ki o, muradına ersin.
Bir iki ay geçti bu hadisenin üzerinden. Bir gün Edinburgh’tan Glasgow’a giderken, bir otobüs seyahati esnasında aklıma geldi bu hadise. Acaba ne oldu ki dedim netice. Ya Rabbi, Sen bu samimi duayı ve bu samimi devayı katında kabul eder misin? Yapmadığın şey değil ki bu… Neden olmasın ki, Hazreti Zekeriyya neden yine buralarda olmasın ki? Sinesi yanık bir kul neden iki nimeti bir anda bulmasın ki. Evlat nimeti neden iman nimetiyle kemale ulaşmasın ki. Aklıma Ercan Bey geldi, ben aramak için telefonuma sarıldığımda, telefonum çaldı. Karşı taraftaki tam aramak istediğim insandı. Hal hatır sormanın verasında Ercan bey sözü uzatmadı: ‘Birol Hocam, hani iki–iki buçuk ay evvel sizden bir dua almıştık, çocuğu olmayan bir bayan. Hani tüm yolları denemiş ama evlat sahibi olamamıştı’. ‘Evet, benim de tam aklıma o geldi, seni arayacaktım ne oldu diye’. ‘Hocam, Frankie 2 aylık hamileymiş, mutluluktan uçuyor, ben de bir teşekkür edeyim dedim’ dedi.
Evet, adabına uygun çalınırsa, samimiyet ortaya konursa, dua aktif bir hal alırsa, Mevlam neden neticeyi değiştirsin ki. Neden şükrü netice verecek nimeti vermesin ki. Niçin sevinciyle sevindiği kulunu memnun etmesin ki… Evet, yine benzer bir niyaza aynı cevap. Hem de İskoçya da, Hrıstiyan bir bayana.
‘Elhamdülillah’ dedim kendi kendime. İmanımı bir kez daha tartarak. Arttığına şahit olarak, halimize şükredip, duanın kıymetini idrak ederek aldım Edinburgh-Galsgow arasını. Başım otobüsün camındaydı belki ama kalbim kimbilir o gün hangi vadilerde… Çocuk sahibi olmayanlara bu taraflardan da bir örnek işte. Adabına uygun çalınırsa, bir Hırıstiyana bile açılan kapı, unutulmasın bir mü’mine süngülü kalmaz. El verir ki inanç zaafa uğramasın, acabalar arasında kaybolunmasın, imana muhalif yollar aşındırılmasın ve hepsinden öte sıfatı hakikimiz unutulmasın.
Birol Topuz
Evlat, ailenin meyvesi. Kadının annelik makamı. Hanenin muştusu. Gelişiyle gülşenlere de davetiye. Varlığı sürur, yokluğu ızdırap. Çilesi mukaddes. Gidişi keder. Kalışı ikram. Hakk’a (celle celaluhu) bakan tarafıyla ihsan. Bir yönüyle nimet. Yani imtihanı olacağı muhakkak. Ebeveyne ait yanı, imtihan. Hem de çetin mi çetin. Bir vav ile ayrılı Kitabı Kebirde maldan. Yani evlat ile malın imtihan şiddeti neredeyse musavi. İkiz çocuklar misali; birisi önce gelecekti, mal önce doğmuş, akabinde ise ikizi evlat zuhur etmiş gibi…
Varlığı imtihan olduğu gibi yokluğu dahi imtihan. Yokluğu belki daha da çetin. Evlat sahibi olmayan her kadın, gördüğü her çocukta alınır imtihana. Dalar kendi özüne. Düşer başı önüne. Yarar kalbini ince bir sızı. Deler bağrını yanık bir acı. Gözleri dolar, yüreği yanar, aklı sükuta erer, dermanı gider, dizleri taşımaz onu, bakışı bulanır, her gördüğünü hayal tahtındaki öz evladı sanır. Acıdır yokluğu evladın velhasıl…
Dini, dili, meşrebi yok bu imtihanın. Zira insan özünde aynı. Fıtrat kanunları hemcinsler için özünde bir. Bir Türk için de bir İngiliz için de benzer hadiseler için tepkiler değişken değil.
Bunu iki yıl önce anladım ben de. İskoçya’nın Glasgow şehrinde bir çay muhabbetinin akabinde odama gelen Ercan bey sayesinde. İlk muhabbetlerimizden birisiydi o buluşma kendileriyle. Odama geldiğinde mahcup bir eda ile tercüman oluyordu İskoç eşinin fabrika arkadaşı Frankie hanımın derdine. ‘Eşim İskoç’tur hocam ve fabrikada çalışan bir arkadaşı var ismi ise Frankie, kadıncağız çocuk özlemiyle çalmadık kapı bırakmamış. Her türlü tıbbi tedaviyi denemiş; olmamış, Hintli din bilginlerinin çarelerine evet demiş. Olmamış.Büyü-sihir için uzun süredir tedavi görmüş. Olmamış. Uzakdoğu’nun bile kapısını aşındırmış, ama aradan geçen 2.5 yıldan sonra bir türlü çocuk sahibi olamamış. Fabrikada çalışırken bir arkadaşı, bir de Müslümanları dene istersen demiş. Ve bizim hatun vasıtasıyla, eşine bir sorsan, deneyebileceğim bir yol var mı, bir de onu denesem demiş. Ben de size geldim hocam’. Karşımızda ızdırabı dolgun bir sine. Sebeplere tabi, aktif dua halini muhafaza eden, vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi sırrına mahzar. Allah (celle celaluhu) dilemeseydi siz dileyemezdiniz şifresine amade bir kamet. Açamadığı kapının önünden ayrılmayan, her yalancı demiri anahtar deyip sarılan ve bulduğu her dalı belki budur diye kucaklayan bir kamet.
Derdi aşkın. Sinesi yanık. Esbaba tabi, kadere bağlı. Ne istediğini bilen bir portre. Tarihte oynanmış bir filmin yeni aktörü. Zekeriyya (aleyhisselam) peygamberin derttaşı. ‘Nedir dini bu hanımın?’ dedim. Hıristiyan olduğunu öğrendim. ‘Peki keyfiyeti nedir?’. ‘İyi bir katoliktir, samimidir yani’.
‘Onun devası atalarında saklı, iyi bir Hristiyan olsaydı, kaçırmazdı bu kapıyı’ dedim.’ Ben kendisine Kur’an’dan bir ayet vereceğim, ister Latince yazan metnini okusun ister ise ingilizcesini, sabah akşam ezberleyip her aklına geldiğinde söylesin. Unutmasın bu türlü dualar test edilmiş ve onaylanmıştır. Şartlar samimiyet noktasında aynılaşır ise netice de farklı olmaz pek. Hem bu türlü alıntılar tarihi bir vakıayı nakilden daha ziyade, karşılaşacağımız benzer manzaralar karşısında almamız gereken tavrı tayin adınadır. Yani, fıtri durumlarda nasıl susayan herkes su içer, acıkan her insan açlığını giderme yolunu tercih eder, aynen öyle de bu türlü manzaralarla karşılaştığımızda da aynı şekilde bir tavır bizi maksudumuza ulaştırır. Ama iman, inanç, dua için lazımı evvel olan azim terk edilmemek kaydıyla’ dedim. ‘İşte Frankie hanımın okuması gerekli olan dua ‘İşte o sırada Zekeriyya Rabbine niyaz edip “Ya Rabbî,” dedi, “bana Senin tarafından tertemiz, hayırlı zürriyet ihsan eyle. Şüphesiz ki Sen duaları işitip icabet edersin!” (Ali İmran, 38).
Bayram da bayram şekeri almış çocuk sevinciyle çıktı evden Ercan bey. Belli ki bekleyenleri var yolunu. Hasret çekenler var olmayan evlatlarına. Zekeriyya (aleyhisselam) misali hisli olanlar var bir yerlerde. İhtiyaç hali dışa yansımışsa, icabet pek de gecikmez. Aradakiler sebep olur, netice murat edilen olur. Zira onun isimlerinden birisi de Müsebbibül Esbab (celle celaluhu) değil mi… yani sebepler bile ona endeksli.
Bir müjde almış gibi karşılar arkadaşının kocasını Bayan Frankie. Belli ki niyetinde samimi. Doktorların dini hasta için önem arz eder mi? Aynı hesap Frankie için de geçerli, derdine beklediği deva hangi el ile takdim edilirse edilsin mühim değil. Yeter ki o, muradına ersin.
Bir iki ay geçti bu hadisenin üzerinden. Bir gün Edinburgh’tan Glasgow’a giderken, bir otobüs seyahati esnasında aklıma geldi bu hadise. Acaba ne oldu ki dedim netice. Ya Rabbi, Sen bu samimi duayı ve bu samimi devayı katında kabul eder misin? Yapmadığın şey değil ki bu… Neden olmasın ki, Hazreti Zekeriyya neden yine buralarda olmasın ki? Sinesi yanık bir kul neden iki nimeti bir anda bulmasın ki. Evlat nimeti neden iman nimetiyle kemale ulaşmasın ki. Aklıma Ercan Bey geldi, ben aramak için telefonuma sarıldığımda, telefonum çaldı. Karşı taraftaki tam aramak istediğim insandı. Hal hatır sormanın verasında Ercan bey sözü uzatmadı: ‘Birol Hocam, hani iki–iki buçuk ay evvel sizden bir dua almıştık, çocuğu olmayan bir bayan. Hani tüm yolları denemiş ama evlat sahibi olamamıştı’. ‘Evet, benim de tam aklıma o geldi, seni arayacaktım ne oldu diye’. ‘Hocam, Frankie 2 aylık hamileymiş, mutluluktan uçuyor, ben de bir teşekkür edeyim dedim’ dedi.
Evet, adabına uygun çalınırsa, samimiyet ortaya konursa, dua aktif bir hal alırsa, Mevlam neden neticeyi değiştirsin ki. Neden şükrü netice verecek nimeti vermesin ki. Niçin sevinciyle sevindiği kulunu memnun etmesin ki… Evet, yine benzer bir niyaza aynı cevap. Hem de İskoçya da, Hrıstiyan bir bayana.
‘Elhamdülillah’ dedim kendi kendime. İmanımı bir kez daha tartarak. Arttığına şahit olarak, halimize şükredip, duanın kıymetini idrak ederek aldım Edinburgh-Galsgow arasını. Başım otobüsün camındaydı belki ama kalbim kimbilir o gün hangi vadilerde… Çocuk sahibi olmayanlara bu taraflardan da bir örnek işte. Adabına uygun çalınırsa, bir Hırıstiyana bile açılan kapı, unutulmasın bir mü’mine süngülü kalmaz. El verir ki inanç zaafa uğramasın, acabalar arasında kaybolunmasın, imana muhalif yollar aşındırılmasın ve hepsinden öte sıfatı hakikimiz unutulmasın.
Birol Topuz