- 28 Şubat 2007
- 842
- 7
- 55
Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar
Rüyalarımıza melekler uğrardı
Kapımızdan yoğurtçu bahçemizden ishakkuşu
Kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi
Kisin bir sobamız olurdu
Sobanın yanında kedimiz
Kedinin önünde yun yumağı
Bir hayat bilgisi fotoğrafı gibiydik
Yerli mali kullanan
Yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili
Kuru incir uzum
Fındık tutun cay narenciye
Kavun-karpuz yetiştiren
Kuru uzum inciri satan
Karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan
Bir toprağın fertleri
Biraz yoksul biraz mütevekkil
Biraz mahcup biraz kırılgan
Biraz nahif ama
Hep umutlu özlerdik memleketteki halamızı
İnce doğranmış bir dilim pastırmayı
Yurttan sesler korosunu
Aksam komşuluklarını
Radyo tiyatrolarını
Sabah ezanini kalaycıyı bozacıyı
Münir Nurettin şarkılarını
Orhan boran yarışmalarını
Kandil gecelerini
Duvarlarımızın sarmaşıklarını
Bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını
Okul önü koz helvalarını
Aksam oturmalarını ve hayati
Top oynardık ip atlar kedi kovalar
Taşlarla birbirimizin başını yarar
Mahalle savaşları çıkarır
Gece olunca da tutar babalarımızın elinden
Yazlık sinemaya gider
Sadrı Alışık vahi öz Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder
Olimpos gazozlar içer güler eğlenir bağırır çağırır
Dönerken yıldızları sayardık
Siki çocuklardık
Hepimizin birer yıldızı vardı
Onlara isim takardık onlar da beze isim takardı
Pus ve dumandan önce bu şehrin geceleri
Göz kırpan ve isimler takılan yıldızları vardı
Benim yıldızıma Mehlika adini vermiştik
Biz kimseden yana değildik
Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı
Bir değirmendeydik öğütülen öğütülürken türküler söyleyen
Buğday başaklarına benziyorduk
Ben çorbalardan tarhanayı yemeklerden kuru fasulyeyi
Sigaralardan harmani belki bunun için çok sevdim
Yollar bozuk musluklar bozuk ziller bozuk paralar bozuk
Ama adamlar sağlamdı
Bu şehrin yıldızları vardı
Saclarına kurdeleler takan
Çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden
sakınan,
Gözleri önlerinde
Yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin
Bu şehrin yıldızları vardı
Ben Fenerbahçe’yi amcam Vefa'yı tutardı
Konya tahıl ambarı mersin muz cennetiydi
Taksimden Fatih’e troleybüs kalkar Şişhane’de mutlak raydan çıkardı
Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı
Muammer karaca adına bir tiyatro binası yoktu
Bizzat kendisi vardı
Başımız ağrırdı, komşumuz vardı
Gönlümüz daralırdı, komşumuz vardı
Çorbamızı, umutlarımızı, memleket kadar kalbimizi paylaştığımız
Komşularımız vardı
Geceleri bekçimiz gündüzleri sütçümüz
Bizim kadar zayıf da olsa nohuda makarnaya alışmış da olsa
Sarman adında bir kedimiz
Ceplerimizde kırık misketlerimiz
Çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz
Göstermekten utanmayacağımız bir içimiz
Bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotoğrafımız vardı
Bir sabah bütün iyi şeylerin
Ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan bir şirket-i Hayriye
Vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük
Sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı gazeteler
Süheyla hanimin, Raci Beyin Melahat Mehveş ablanın,
Niko'nun, Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense
Ama yok ama yoklar ne harman sigarası kaldı geriye ne olimpos gazozu
Ne Sadri Alışık
Kalan bir tortuydu belki
Belki kırık bir rüya denizi
Belki suya düşürdüğümüz suretimizin cep aynamıza nükseden bir yansımasıydı
Her şey Maltepe sigarasının
Her arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişti belki de
Belki de biz bir rüya mı görmüştük?
Hadi hepsi yalandı
Hadi hepsi hayaldi
Hadi hepsini ben uydurmuştum
Ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın daim konukları kuşlar?
Ya onlar?
Onları siz de görmediniz mi?
Sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mi?
Onlar da mi yalandı?
Y.Erdoğan
Rüyalarımıza melekler uğrardı
Kapımızdan yoğurtçu bahçemizden ishakkuşu
Kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi
Kisin bir sobamız olurdu
Sobanın yanında kedimiz
Kedinin önünde yun yumağı
Bir hayat bilgisi fotoğrafı gibiydik
Yerli mali kullanan
Yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili
Kuru incir uzum
Fındık tutun cay narenciye
Kavun-karpuz yetiştiren
Kuru uzum inciri satan
Karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan
Bir toprağın fertleri
Biraz yoksul biraz mütevekkil
Biraz mahcup biraz kırılgan
Biraz nahif ama
Hep umutlu özlerdik memleketteki halamızı
İnce doğranmış bir dilim pastırmayı
Yurttan sesler korosunu
Aksam komşuluklarını
Radyo tiyatrolarını
Sabah ezanini kalaycıyı bozacıyı
Münir Nurettin şarkılarını
Orhan boran yarışmalarını
Kandil gecelerini
Duvarlarımızın sarmaşıklarını
Bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını
Okul önü koz helvalarını
Aksam oturmalarını ve hayati
Top oynardık ip atlar kedi kovalar
Taşlarla birbirimizin başını yarar
Mahalle savaşları çıkarır
Gece olunca da tutar babalarımızın elinden
Yazlık sinemaya gider
Sadrı Alışık vahi öz Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder
Olimpos gazozlar içer güler eğlenir bağırır çağırır
Dönerken yıldızları sayardık
Siki çocuklardık
Hepimizin birer yıldızı vardı
Onlara isim takardık onlar da beze isim takardı
Pus ve dumandan önce bu şehrin geceleri
Göz kırpan ve isimler takılan yıldızları vardı
Benim yıldızıma Mehlika adini vermiştik
Biz kimseden yana değildik
Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı
Bir değirmendeydik öğütülen öğütülürken türküler söyleyen
Buğday başaklarına benziyorduk
Ben çorbalardan tarhanayı yemeklerden kuru fasulyeyi
Sigaralardan harmani belki bunun için çok sevdim
Yollar bozuk musluklar bozuk ziller bozuk paralar bozuk
Ama adamlar sağlamdı
Bu şehrin yıldızları vardı
Saclarına kurdeleler takan
Çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden
sakınan,
Gözleri önlerinde
Yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin
Bu şehrin yıldızları vardı
Ben Fenerbahçe’yi amcam Vefa'yı tutardı
Konya tahıl ambarı mersin muz cennetiydi
Taksimden Fatih’e troleybüs kalkar Şişhane’de mutlak raydan çıkardı
Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı
Muammer karaca adına bir tiyatro binası yoktu
Bizzat kendisi vardı
Başımız ağrırdı, komşumuz vardı
Gönlümüz daralırdı, komşumuz vardı
Çorbamızı, umutlarımızı, memleket kadar kalbimizi paylaştığımız
Komşularımız vardı
Geceleri bekçimiz gündüzleri sütçümüz
Bizim kadar zayıf da olsa nohuda makarnaya alışmış da olsa
Sarman adında bir kedimiz
Ceplerimizde kırık misketlerimiz
Çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz
Göstermekten utanmayacağımız bir içimiz
Bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotoğrafımız vardı
Bir sabah bütün iyi şeylerin
Ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan bir şirket-i Hayriye
Vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük
Sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı gazeteler
Süheyla hanimin, Raci Beyin Melahat Mehveş ablanın,
Niko'nun, Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense
Ama yok ama yoklar ne harman sigarası kaldı geriye ne olimpos gazozu
Ne Sadri Alışık
Kalan bir tortuydu belki
Belki kırık bir rüya denizi
Belki suya düşürdüğümüz suretimizin cep aynamıza nükseden bir yansımasıydı
Her şey Maltepe sigarasının
Her arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişti belki de
Belki de biz bir rüya mı görmüştük?
Hadi hepsi yalandı
Hadi hepsi hayaldi
Hadi hepsini ben uydurmuştum
Ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın daim konukları kuşlar?
Ya onlar?
Onları siz de görmediniz mi?
Sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mi?
Onlar da mi yalandı?
Y.Erdoğan