- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 132
- 63
Bir varmış, bir yokmuş…
Zeynep ile Ali bir iş yemeğinde tanışırlar. Bu iş yemeği Da Vinci‘nin Son Akşam Yemeği Tablosu gibi ilahi bir yemektir. Oruçlarını açıp ilk çaylarını yudumlarlarken bir yandan da sohbet etmektedirler. Ali Zeynep’e iş münasebetiyle tanıdığı birisini sorar. Zeynep "Aaa! Çocukluk arkadaşımdır. Çok severim. Hattâ yarın görüşeceğiz." der. Konu bu şekilde işten çıkıp, hayatlarının içine girer.
Bu sırada Ali Zeynep’in sık sık görüştüğü şirketlerinin müşteri temsilcisi Caner’e dönerek "Zeynep hanıma bizim eğitim kitaplarımızı verelim"der. Caner "Hafta içi bir toplantı ayarlayalım, hem kitapları götürürüz hem de projedeki değişiklikleri görüşürüz" diye bir teklifte bulunur.
Zeynep ertesi gün görüştüğü çocukluk arkadaşına Ali’nin selamını söylediğinde "Ah.. Ben nasıl düşünemedim. Gel Ali’yi sana ayarlayalım. Harika çocuktur. Daha iyisini arasan bulamazsın." cevabını alır. "Saçmalama biz beraber çalışıyoruz. O bize iş yapıyor. Bizimle çalışan firmalardan birisinin ortağıyla asla çıkmam." gibi şeyler söylese de için için sevinmiştir.
İşte Ali ve Zeynep böyle tanışıp, görüşmeye başlarlar.
Bir sabah Ali’den çok beğendiğini yazdığı bir web sitesinin linki gelir. Zeynep internette adresi ziyaret ettiğinde Ali’nin kendisine ithafen "Daha fazla erteleyemedim. Bugün yolculuğa başlıyorum. Dünyayı dolaşıp masallar avlayacağım. Kimbilir, belki size de anlatırım. Her gün değil, vakti gelince… Hepsini değil, anlamlı olanları…" şeklinde bir not yazdığını, notun sonunda da Sting’in "Mad About You" şarkısının üzerine okunmuş bir masal kaydı bulunduğunu görür. Kaydı defalarca dinler. Hergün sabah gözlerini açınca yaptığı ilk iş siteyi kontrol etmek olur. Bazen günlerce Masal Avcısından ses çıkmaz. Bazen üç dört gün üst üste masallar dinler. Her defasında heyecanlanır.
Bu tanışmadan kırk dört gün sonra Zeynep’in masasına Alâadin’in lambası şeklinde bir vazo, vazonun içinde de on beş adet kırmızı gül gelir. Üzerine iliştirilen kartta "Hayat bir masaldır. Herşey olabilir!" yazıyordur. Çiçeklerden on beş dakika sonra Zeynep’in e-posta kutusuna Masal Avcısından şu mektup gelir:
"Hazinenin peşindeki serüvenim devam ediyor. Dün gece sihirli bir lamba buldum. Efsaneye göre masalların mutlu sonla bitmesini sağlarmış bu lamba. Lambanın içinden her gün bir tanesini eksiltmek gerekirmiş. İçindekiler bitince, lambadan bir cin çıkar ve ne muradın varsa verirmiş…"
Zeynep ilk gülü yanında çalışan hanıma verir. Ondan kendisi için dua etmesini ister. Günler günleri kovalar. Ancak sır perdesi aralanmaz. Zeynep bir ip ucu yakalamak için Ali’ye sürpriz baskınlar yapar. Ama nafile. Ali bütün ısrarlara rağmen ser verip sır vermemektedir. Yalnızca onbeşinci gün lambayı da yanına almasını söyler. Nihayet ondördüncü gün gelip çatmıştır. Zeynep ile birlikte bütün dünyada da bir heyecan, yeni bir yıla girmenin heyecanı vardır.
Zeynep gün içinde Ali’yi defalarca programı öğrenmek için arar. Ama maksadına ulaşamaz. Ali ya toplantıda ya lavaboda ya da yemektedir. Görüşebildilerinde ise hep acelesi vardır. Mesai bitimine az bir süre kala güvenlikten "Zeynep hanım, Ali bey’in şoförü sizi almaya geldi." diye bir telefon alır. Zeynep "Ali’nin şöförü mü varmış" der kendi kendine.
Şöförün açtığı kapıdan arabaya binerken "Efendim, lambayı aldınız mı?" diye bir soruyla karşılaşır. "Bugün ondördüncü gün." der Zeynep. Şöför "Gece yarısı on beş olacak" diye yanıtlar. Zeynep’in heyecanı bir kat daha artar. Odasından lambayı alır ve Avrupa yakasından Anadolu yakasına doğru sürprizlerle dolu bir geceye sürprizlerle dolu bir yolculuk başlar. Heyecan içinde hiç bitmeyecek sanılan bir yolculuk. Hele hele yılbaşı trafiği de düşünülürse, sıkıntılı bir yolculuk olacağı kesindir. Ali bütün buları düşünerek Zeynep’e yolculuk sırasında dinlemesi için bir kaset hazırlamıştır. Kasette Zeynep’in sevdiği şarkılar ve kendi sesi vardır. Şarkıların arasında kısa masallar anlatmaktadır. Tam boğaz köprüsünün üzerindeyken masalda bir sandık bulduğunu söylediği anda yol boyunca hiç konuşmayan şoför dönüp bir sandık uzatır. Zeynep şaşırır. Sandığı açmak üzere kilidine elini uzattığında Ali:"Sabırlı ol! Hemen açma! Hazinenin anahtarını bu gece geç bir vakitte bulacaksın!" Zeynep şaşkın bir kahkaha atıp, etrafına bakınır. Araç yağmurundan başka bir şey göremez. Sihirli arabadaki yolculuk Ali’nin evinin kapısında sona erer.
Zeynep göğün yedi kat yukarısındaki sihirli eve girdiğinde her yer mumlarla ışıldamaktadır. Ali takım elbisesinin içinde kendinden emin ve göz kamaştırıcıdır. Hazırlanmış sofrada başbaşa yemek yerler. Aslında her ikisi de birbirlerinin gözünün içine bakmaktan kendilerini alıkoyamadıkları için yemeklere dokunmazlar bile.
Ali Zeynep’e Moulin Rouge filmini seyredip seyretmediğini sorar. Hayır cevabını alınca birlikte seyretmeyi teklif eder. Zeynep "film seyretmeye mi geldim" diye düşünse de sesini çıkartmayıp kabul eder. Filmi büyük bir keyifle seyrederler. Her ikisinin de görünüşte heyecanı geçmiştir. Film bittikten kısa bir süre sonra havai fişek sesleri ile filmin büyülü dünyasından gerçek dünyaya dönerler. Yılbaşı olmuştur ve onbeşinci gün gelmiştir. Zeynep hemen fırlayıp son gülü Ali’ye verir. "Bu onbeşinci gül. Bizim için dua et!" der. Hemen ekler:" Hani cin? Hani onbeşinci gülü verince cin çıkacaktı?" diye söylenirken. Salona mavi bir ışık yayılır. Zeynep gördüğü cinin şakınlığını atmaya çalışırken cin "On beş gün önce beni bir masal avcısı buldu." diyerek söze başlar. Zeynep’i sakinleştirmek için bir iki soru sorar. Zeynep televizyondaki cinin kendisi ile konuşmasına daha da çok şaşırır. Cevap vermedikçe onu üsteler. Zeynep verdiği sorulara cevap vermeye başlar. Cin arada sırada Ali’ye de sataşır. En sonunda "Muradların isteneceği makam ben değilim. Allah ne muradınız varsa versin" diyerek ortadan kaybolur.
Ali yerde gözlerine inanamayan bir şekilde oturan Zeynep’in yanına diz çöküp konuşmaya başlar: "Dün gece kadim dostum Oturan boğa ile konuşurken bana gerçekten sevdiğin birisini bulduğunda kalbinin anahtarını ona ver dedi. Ben de sana bunu vermek istedim" der. Boğa şeklindeki büyükçe bir kutuyu açıp içinden çıkan kırmızı kadife kutuyu uzatır. Zeynep elleri titreyerek kutuyu alır. Heyecandan kutuyu açamadığı için Ali’ye uzatır. Açılan kutunun içinde parlayan anahtarı görünce aklına arabada verilen hazine sandığı gelir. Gülümseyerek sandığı çantasından çıkartıp kilidi açar. İçinde kalp şeklinde kaideye oturtulmuş pırlanta bir yüzük durmaktadır. Kalbi yerinden çıkacak gibi atmaktadır. Ali elini tutar "yeni bir yılla beraber benimle yeni bir hayata başlar mısın? dediğinde Zeynep uzun uzun Ali’nin gözlerine bakar. Ellerini Ali’nin ellerinin arasından sıyırır. "Hayır…….lısıysa olsun!" der. O kısacık hayır anında Ali’nin gözlerinde kaybolan pırıltı, olsunla beraber daha da parlak olarak geri döner. Ali yüzüğü alıp Zeynep’in parmağına takar. "Ellerin çok terlemiş, Kalbinin sesini duyuyorum. Sana su getireyim" diyerek mutfağa gider, döndüğünde ellinde kırmızı güllerden yapılmış kalp şeklindeki pastayı masaya koyup: "Bu güller on beş gün boyunca dağıtmak zorunda olduğun için ayrıldıklarının yerini tutar mı?" der.
Dört dört günlük bir günde 04.04.04 tarihinde nişanlanırlar. Tanışmalarından tam üç yüz gün sonra Zafer bayramından bir gün önce evlenirler.
Onlar ermiş muradına…
Gökten üç elma düşmüş biri Zeynep’in, biri Ali’nin, biri de bu masalı okuyanların başına.
Not
Yukarıda okuduğunuz masalda Zeynep yerine Devletşah, Ali yerine Barış isimlerini koyduğunuzda 04.11.2003 tarihinde temelleri atılan ve üç yüz gün sonra 29.08.2004 tarihinde başlayan evliliğimizin hikayesini elde edersiniz.
Eşime ve suç ortağı Gökhan abiye, Akif’e, Şakir’e, Onur’a, Burak’a ve Cavit’e;
Bana prenses gibi davrananıp, peri kızı gibi hissettirdiğiniz, ömür boyu unutamayacağım bir masal yaşattığınız için çok ama çok teşekkür ederim. Keşke benim elimden de sizin için büyülü şeyler yapmak gelse.
Zeynep ile Ali bir iş yemeğinde tanışırlar. Bu iş yemeği Da Vinci‘nin Son Akşam Yemeği Tablosu gibi ilahi bir yemektir. Oruçlarını açıp ilk çaylarını yudumlarlarken bir yandan da sohbet etmektedirler. Ali Zeynep’e iş münasebetiyle tanıdığı birisini sorar. Zeynep "Aaa! Çocukluk arkadaşımdır. Çok severim. Hattâ yarın görüşeceğiz." der. Konu bu şekilde işten çıkıp, hayatlarının içine girer.
Bu sırada Ali Zeynep’in sık sık görüştüğü şirketlerinin müşteri temsilcisi Caner’e dönerek "Zeynep hanıma bizim eğitim kitaplarımızı verelim"der. Caner "Hafta içi bir toplantı ayarlayalım, hem kitapları götürürüz hem de projedeki değişiklikleri görüşürüz" diye bir teklifte bulunur.
Zeynep ertesi gün görüştüğü çocukluk arkadaşına Ali’nin selamını söylediğinde "Ah.. Ben nasıl düşünemedim. Gel Ali’yi sana ayarlayalım. Harika çocuktur. Daha iyisini arasan bulamazsın." cevabını alır. "Saçmalama biz beraber çalışıyoruz. O bize iş yapıyor. Bizimle çalışan firmalardan birisinin ortağıyla asla çıkmam." gibi şeyler söylese de için için sevinmiştir.
İşte Ali ve Zeynep böyle tanışıp, görüşmeye başlarlar.
Bir sabah Ali’den çok beğendiğini yazdığı bir web sitesinin linki gelir. Zeynep internette adresi ziyaret ettiğinde Ali’nin kendisine ithafen "Daha fazla erteleyemedim. Bugün yolculuğa başlıyorum. Dünyayı dolaşıp masallar avlayacağım. Kimbilir, belki size de anlatırım. Her gün değil, vakti gelince… Hepsini değil, anlamlı olanları…" şeklinde bir not yazdığını, notun sonunda da Sting’in "Mad About You" şarkısının üzerine okunmuş bir masal kaydı bulunduğunu görür. Kaydı defalarca dinler. Hergün sabah gözlerini açınca yaptığı ilk iş siteyi kontrol etmek olur. Bazen günlerce Masal Avcısından ses çıkmaz. Bazen üç dört gün üst üste masallar dinler. Her defasında heyecanlanır.
Bu tanışmadan kırk dört gün sonra Zeynep’in masasına Alâadin’in lambası şeklinde bir vazo, vazonun içinde de on beş adet kırmızı gül gelir. Üzerine iliştirilen kartta "Hayat bir masaldır. Herşey olabilir!" yazıyordur. Çiçeklerden on beş dakika sonra Zeynep’in e-posta kutusuna Masal Avcısından şu mektup gelir:
"Hazinenin peşindeki serüvenim devam ediyor. Dün gece sihirli bir lamba buldum. Efsaneye göre masalların mutlu sonla bitmesini sağlarmış bu lamba. Lambanın içinden her gün bir tanesini eksiltmek gerekirmiş. İçindekiler bitince, lambadan bir cin çıkar ve ne muradın varsa verirmiş…"
Zeynep ilk gülü yanında çalışan hanıma verir. Ondan kendisi için dua etmesini ister. Günler günleri kovalar. Ancak sır perdesi aralanmaz. Zeynep bir ip ucu yakalamak için Ali’ye sürpriz baskınlar yapar. Ama nafile. Ali bütün ısrarlara rağmen ser verip sır vermemektedir. Yalnızca onbeşinci gün lambayı da yanına almasını söyler. Nihayet ondördüncü gün gelip çatmıştır. Zeynep ile birlikte bütün dünyada da bir heyecan, yeni bir yıla girmenin heyecanı vardır.
Zeynep gün içinde Ali’yi defalarca programı öğrenmek için arar. Ama maksadına ulaşamaz. Ali ya toplantıda ya lavaboda ya da yemektedir. Görüşebildilerinde ise hep acelesi vardır. Mesai bitimine az bir süre kala güvenlikten "Zeynep hanım, Ali bey’in şoförü sizi almaya geldi." diye bir telefon alır. Zeynep "Ali’nin şöförü mü varmış" der kendi kendine.
Şöförün açtığı kapıdan arabaya binerken "Efendim, lambayı aldınız mı?" diye bir soruyla karşılaşır. "Bugün ondördüncü gün." der Zeynep. Şöför "Gece yarısı on beş olacak" diye yanıtlar. Zeynep’in heyecanı bir kat daha artar. Odasından lambayı alır ve Avrupa yakasından Anadolu yakasına doğru sürprizlerle dolu bir geceye sürprizlerle dolu bir yolculuk başlar. Heyecan içinde hiç bitmeyecek sanılan bir yolculuk. Hele hele yılbaşı trafiği de düşünülürse, sıkıntılı bir yolculuk olacağı kesindir. Ali bütün buları düşünerek Zeynep’e yolculuk sırasında dinlemesi için bir kaset hazırlamıştır. Kasette Zeynep’in sevdiği şarkılar ve kendi sesi vardır. Şarkıların arasında kısa masallar anlatmaktadır. Tam boğaz köprüsünün üzerindeyken masalda bir sandık bulduğunu söylediği anda yol boyunca hiç konuşmayan şoför dönüp bir sandık uzatır. Zeynep şaşırır. Sandığı açmak üzere kilidine elini uzattığında Ali:"Sabırlı ol! Hemen açma! Hazinenin anahtarını bu gece geç bir vakitte bulacaksın!" Zeynep şaşkın bir kahkaha atıp, etrafına bakınır. Araç yağmurundan başka bir şey göremez. Sihirli arabadaki yolculuk Ali’nin evinin kapısında sona erer.
Zeynep göğün yedi kat yukarısındaki sihirli eve girdiğinde her yer mumlarla ışıldamaktadır. Ali takım elbisesinin içinde kendinden emin ve göz kamaştırıcıdır. Hazırlanmış sofrada başbaşa yemek yerler. Aslında her ikisi de birbirlerinin gözünün içine bakmaktan kendilerini alıkoyamadıkları için yemeklere dokunmazlar bile.
Ali Zeynep’e Moulin Rouge filmini seyredip seyretmediğini sorar. Hayır cevabını alınca birlikte seyretmeyi teklif eder. Zeynep "film seyretmeye mi geldim" diye düşünse de sesini çıkartmayıp kabul eder. Filmi büyük bir keyifle seyrederler. Her ikisinin de görünüşte heyecanı geçmiştir. Film bittikten kısa bir süre sonra havai fişek sesleri ile filmin büyülü dünyasından gerçek dünyaya dönerler. Yılbaşı olmuştur ve onbeşinci gün gelmiştir. Zeynep hemen fırlayıp son gülü Ali’ye verir. "Bu onbeşinci gül. Bizim için dua et!" der. Hemen ekler:" Hani cin? Hani onbeşinci gülü verince cin çıkacaktı?" diye söylenirken. Salona mavi bir ışık yayılır. Zeynep gördüğü cinin şakınlığını atmaya çalışırken cin "On beş gün önce beni bir masal avcısı buldu." diyerek söze başlar. Zeynep’i sakinleştirmek için bir iki soru sorar. Zeynep televizyondaki cinin kendisi ile konuşmasına daha da çok şaşırır. Cevap vermedikçe onu üsteler. Zeynep verdiği sorulara cevap vermeye başlar. Cin arada sırada Ali’ye de sataşır. En sonunda "Muradların isteneceği makam ben değilim. Allah ne muradınız varsa versin" diyerek ortadan kaybolur.
Ali yerde gözlerine inanamayan bir şekilde oturan Zeynep’in yanına diz çöküp konuşmaya başlar: "Dün gece kadim dostum Oturan boğa ile konuşurken bana gerçekten sevdiğin birisini bulduğunda kalbinin anahtarını ona ver dedi. Ben de sana bunu vermek istedim" der. Boğa şeklindeki büyükçe bir kutuyu açıp içinden çıkan kırmızı kadife kutuyu uzatır. Zeynep elleri titreyerek kutuyu alır. Heyecandan kutuyu açamadığı için Ali’ye uzatır. Açılan kutunun içinde parlayan anahtarı görünce aklına arabada verilen hazine sandığı gelir. Gülümseyerek sandığı çantasından çıkartıp kilidi açar. İçinde kalp şeklinde kaideye oturtulmuş pırlanta bir yüzük durmaktadır. Kalbi yerinden çıkacak gibi atmaktadır. Ali elini tutar "yeni bir yılla beraber benimle yeni bir hayata başlar mısın? dediğinde Zeynep uzun uzun Ali’nin gözlerine bakar. Ellerini Ali’nin ellerinin arasından sıyırır. "Hayır…….lısıysa olsun!" der. O kısacık hayır anında Ali’nin gözlerinde kaybolan pırıltı, olsunla beraber daha da parlak olarak geri döner. Ali yüzüğü alıp Zeynep’in parmağına takar. "Ellerin çok terlemiş, Kalbinin sesini duyuyorum. Sana su getireyim" diyerek mutfağa gider, döndüğünde ellinde kırmızı güllerden yapılmış kalp şeklindeki pastayı masaya koyup: "Bu güller on beş gün boyunca dağıtmak zorunda olduğun için ayrıldıklarının yerini tutar mı?" der.
Dört dört günlük bir günde 04.04.04 tarihinde nişanlanırlar. Tanışmalarından tam üç yüz gün sonra Zafer bayramından bir gün önce evlenirler.
Onlar ermiş muradına…
Gökten üç elma düşmüş biri Zeynep’in, biri Ali’nin, biri de bu masalı okuyanların başına.
Not
Yukarıda okuduğunuz masalda Zeynep yerine Devletşah, Ali yerine Barış isimlerini koyduğunuzda 04.11.2003 tarihinde temelleri atılan ve üç yüz gün sonra 29.08.2004 tarihinde başlayan evliliğimizin hikayesini elde edersiniz.
Eşime ve suç ortağı Gökhan abiye, Akif’e, Şakir’e, Onur’a, Burak’a ve Cavit’e;
Bana prenses gibi davrananıp, peri kızı gibi hissettirdiğiniz, ömür boyu unutamayacağım bir masal yaşattığınız için çok ama çok teşekkür ederim. Keşke benim elimden de sizin için büyülü şeyler yapmak gelse.