- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 45
Çocuğu şekillendirmeye çalışıyoruz, doğduğu andan itibaren ona öğrendiğimiz her şeyi uyguluyoruz. Nasıl beslenmesi gerektiğini, o günün bilgilerine göre şekillendiriyoruz.. Hangi saatlerde meme vermek gerektiği, kaç saat arayla tekrarlanacağını. Ne giydirileceği, nasıl bakılacağı, ne zaman uyuyup, ne zaman uyanacağı… Saatlerle eğitmeye çalışıyoruz bedenini. Mama saati, uyku saati, oyun saati. Sanki bir robot yaratıyoruz.
Sevgimizden de veriyoruz. Ancak şımarmasın diye ayarlı olarak çoğu zaman. Araya hep bir mesafe koyarak. Sonra çocuk büyüyor oyun çağına geliyor. Bu arada anne- babasından gerekli ilk terbiyeyi almış oluyor. Yavaş yavaş topluma hazırlanıyor. Toplumda yaşayacak bu çok doğal. Bazı kurallar var. Okulda kurallar var. Disipline edici kurallar var. Ahlak kuralları var. Saygı kuralları vs. Tüm bunlar çocuğu belki de korumak, toplumla iç içe yaşama hazırlamak açsından gerekli de, acaba biz çocuğumuzu kendisini bulması konusunda da eğitebiliyor muyuz? O farkındalığa gelebilmesi için, ruhuna önemli tohumlar atabiliyor muyuz? Toplumla iç içe yaşarken, kendisi olabilmesini sağlıyor muyuz? İçine dönebilmesini, kalbinden düşünebilmesini öğretiyor muyuz? Kendi alanında ve merkezinde kalarak, yaşamı yaşamasına izin veriyor muyuz? Bu mükemmeliyetçi dünyada kendi mükemmelini yaşaması için teşvik ediyor muyuz? Tüm bu kuralların içinde kendi kendinin efendisi olabilmesini, ilkelerini kendisinin belirlemesini, kendisi için en iyinin ne olduğunu belirlemesine izin veriyor muyuz? Çocuklarımızın karakterlerini kendi ruhlarının güzelliği ile şekillendirmeye çalışıyor muyuz? Bir zırh giymeden o güzel insanın ortaya çıkmasına yardımcı olabiliyor muyuz?
Kurallar, toplum hayatımızda olacak. Çünkü yalnız yaşamıyoruz. Birbirimizle yaşarken birbirimizi destekleyici, yaşamı bir şölen gibi sevgi dolu bir paylaşımla yaşamayı çocuklarımıza öğretmemiz gerekiyor. Güzel toplumlar, iyi, kendini bulmuş çocuklar ve farkında yaşayan insan topluluklarıyla mümkün olur. Çocuklarımızı başkalarının ne diyeceği üzerinde bir baskıyla değil, yaşamı nasıl yaşarsa doyuma varır, benliğini destekler, yaratıcı olur düşünceleriyle yetiştirmemiz en iyisi.. Başkalarını dinleyen, kendi iç sesini duymayı unutur zamanla. Ve herkes bir konuda farklı farklı şeyler söyleyebilir, farklı görüşler ileri sürebilir. Onlara daha ufacık bir çocukken kendi iç seslerini, sezgilerini dinlemelerini, anlamaya çalışmalarını, bir konuda kendi fikirlerinin olması gerektiğini göstermeliyiz. Bunun için de onlara örnek davranış modelleri sunmalıyız. İç dünyasına önem veren insanların dıştaki zenginlikleri yaşamaması, yaratamamasına imkân yoktur. Her şey içten gelir. Bazen bir düşünce, bazen bir ilham!
Çocuklarımız bizim biyolojimizden yaratılmışlardır, onların kendilerini yaratmalarını izleyelim. Biraz da biz şekil verelim ama onların özünü bozmadan. Prototip yaratmadan. Okullar, üniversiteler çocuklarımızı yanlış eğitiyor ve bizlerin bunun farkında olmamız, çocuklarımızın acı çekmesini önlememiz gerekiyor. Herkes kendine özgü ve değerli. Kimse kimseden üstün değil. Çocuklarımızı kendisi olmaya yönlendiren okullar için herkes üstüne düşen ne varsa yapmalı. Rekabet yüzünden kendilerini eksik gösteren bir sistemde eğitim yapılmamalı. Her çocuğun kendi yeteneğinin ortaya çıkarılacağı okullar yaratılmalı. Bunlar düşünülüyorsa elbette ki yaratılacaktır.
Kendini yetiştirmesi için destekleyici olalım çocuklarımıza ve onlardan öğrenmenin mutluluğunu yaşayabilelim, onlara da yaşatalım. Kendine güvenli çocuk, güvenli toplumu oluşturur bunu bilelim. Onların macera duygularına destek olup, yönlendirelim. Aşkı, sevgiyi yaşayarak, onlara da öğretelim. Yaşamlarını kendilerinin yazmasına ve oynamasına izin verelim. Bizim yazdığımız senaryoya uymadı diye yargılamadan, sevgiyle kabul edelim onları... İyi yetişmiş bir insan kendi içinde o kadar güçlüdür ki, onu hiç kimse yerinden edemez. O kendi varlığını bulmuştur, merkezindedir. Bu merkezden kimse ona hiçbir şekilde etki edemez. Kendi merkezindedir, kendisi için neyin iyi olduğunu, neyin mutluluk kaynağı olduğunu bilir. Artık dingin alanındadır. Dıştaki kaos onun içine giremez. O mutlu, doğal ve özgürdür.
a.s.
Sevgimizden de veriyoruz. Ancak şımarmasın diye ayarlı olarak çoğu zaman. Araya hep bir mesafe koyarak. Sonra çocuk büyüyor oyun çağına geliyor. Bu arada anne- babasından gerekli ilk terbiyeyi almış oluyor. Yavaş yavaş topluma hazırlanıyor. Toplumda yaşayacak bu çok doğal. Bazı kurallar var. Okulda kurallar var. Disipline edici kurallar var. Ahlak kuralları var. Saygı kuralları vs. Tüm bunlar çocuğu belki de korumak, toplumla iç içe yaşama hazırlamak açsından gerekli de, acaba biz çocuğumuzu kendisini bulması konusunda da eğitebiliyor muyuz? O farkındalığa gelebilmesi için, ruhuna önemli tohumlar atabiliyor muyuz? Toplumla iç içe yaşarken, kendisi olabilmesini sağlıyor muyuz? İçine dönebilmesini, kalbinden düşünebilmesini öğretiyor muyuz? Kendi alanında ve merkezinde kalarak, yaşamı yaşamasına izin veriyor muyuz? Bu mükemmeliyetçi dünyada kendi mükemmelini yaşaması için teşvik ediyor muyuz? Tüm bu kuralların içinde kendi kendinin efendisi olabilmesini, ilkelerini kendisinin belirlemesini, kendisi için en iyinin ne olduğunu belirlemesine izin veriyor muyuz? Çocuklarımızın karakterlerini kendi ruhlarının güzelliği ile şekillendirmeye çalışıyor muyuz? Bir zırh giymeden o güzel insanın ortaya çıkmasına yardımcı olabiliyor muyuz?
Kurallar, toplum hayatımızda olacak. Çünkü yalnız yaşamıyoruz. Birbirimizle yaşarken birbirimizi destekleyici, yaşamı bir şölen gibi sevgi dolu bir paylaşımla yaşamayı çocuklarımıza öğretmemiz gerekiyor. Güzel toplumlar, iyi, kendini bulmuş çocuklar ve farkında yaşayan insan topluluklarıyla mümkün olur. Çocuklarımızı başkalarının ne diyeceği üzerinde bir baskıyla değil, yaşamı nasıl yaşarsa doyuma varır, benliğini destekler, yaratıcı olur düşünceleriyle yetiştirmemiz en iyisi.. Başkalarını dinleyen, kendi iç sesini duymayı unutur zamanla. Ve herkes bir konuda farklı farklı şeyler söyleyebilir, farklı görüşler ileri sürebilir. Onlara daha ufacık bir çocukken kendi iç seslerini, sezgilerini dinlemelerini, anlamaya çalışmalarını, bir konuda kendi fikirlerinin olması gerektiğini göstermeliyiz. Bunun için de onlara örnek davranış modelleri sunmalıyız. İç dünyasına önem veren insanların dıştaki zenginlikleri yaşamaması, yaratamamasına imkân yoktur. Her şey içten gelir. Bazen bir düşünce, bazen bir ilham!
Çocuklarımız bizim biyolojimizden yaratılmışlardır, onların kendilerini yaratmalarını izleyelim. Biraz da biz şekil verelim ama onların özünü bozmadan. Prototip yaratmadan. Okullar, üniversiteler çocuklarımızı yanlış eğitiyor ve bizlerin bunun farkında olmamız, çocuklarımızın acı çekmesini önlememiz gerekiyor. Herkes kendine özgü ve değerli. Kimse kimseden üstün değil. Çocuklarımızı kendisi olmaya yönlendiren okullar için herkes üstüne düşen ne varsa yapmalı. Rekabet yüzünden kendilerini eksik gösteren bir sistemde eğitim yapılmamalı. Her çocuğun kendi yeteneğinin ortaya çıkarılacağı okullar yaratılmalı. Bunlar düşünülüyorsa elbette ki yaratılacaktır.
Kendini yetiştirmesi için destekleyici olalım çocuklarımıza ve onlardan öğrenmenin mutluluğunu yaşayabilelim, onlara da yaşatalım. Kendine güvenli çocuk, güvenli toplumu oluşturur bunu bilelim. Onların macera duygularına destek olup, yönlendirelim. Aşkı, sevgiyi yaşayarak, onlara da öğretelim. Yaşamlarını kendilerinin yazmasına ve oynamasına izin verelim. Bizim yazdığımız senaryoya uymadı diye yargılamadan, sevgiyle kabul edelim onları... İyi yetişmiş bir insan kendi içinde o kadar güçlüdür ki, onu hiç kimse yerinden edemez. O kendi varlığını bulmuştur, merkezindedir. Bu merkezden kimse ona hiçbir şekilde etki edemez. Kendi merkezindedir, kendisi için neyin iyi olduğunu, neyin mutluluk kaynağı olduğunu bilir. Artık dingin alanındadır. Dıştaki kaos onun içine giremez. O mutlu, doğal ve özgürdür.
a.s.