bir aşk hikayesi, DEFTER(yazarı muhammed yeniyıl)

sehatun

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
23 Kasım 2010
5
0
Yirmi bir sene olmuştu… Tam yirmi bir sene… Yirmi bir sene sonra üzeri tozlanmış bu defteri on ikinci sınıftaki ders kitaplarının arasında bulmuştu…Kırk yaşını bir deli gömleği gibi giydiği şu sıralarda bu defter ona adeta tarihi yeniden yazdırıyordu.On dokuz yaşına bir daha başlıyordu sanki bugün…

Yirmi bir sene olmuştu sevgi sözcükleri fısıldamayalı bir kulağa… Bir ayna karşısında kravatını bağlayıp, ilikleyip ceketinin düğmelerini, kendi kendine mırıldanmayalı sevda sözcüklerini tam yirmi bir sene olmuştu... Her gün saatlerce alıştırma yapıp da bir tek sevda sözü söyleyememenin sıkıntısını… Bir çift mavi gözün içine bakıp da tek bir sevda sözü fısıldamak isteyip de becerememenin sıkıntısını çekmeyeli tam yirmi bir sene olmuştu. İsmini haykırmak isteyip de haykıramayalı, ona bakarken derin bir acıyla kıvranmayalı tam yirmi bir sene olmuştu. Kimseye bir daha öyle anlamlı bakmamıştı…

Talipleri olmuştu tabi, güneşe bakınca yeşile dönen ela gözleri ve bembeyaz çehresiyle çok canlar yakmıştı. Ancak onlara gönüllerini yalamalarını söylemişti hal diliyle… Nasıl söylemesindi ki! Aşk ona göre koskoca bir yalanken kendini mi kandırsaydı?

‘Vay be!’ diye geçirdi içinden…Vay be…Demek o ayrılık dedikleri sensin ha…İnanamıyorum, sahi bu kadar vefasız mıydın? Kitapların arasına mı gizlendin bunca sene niye gelmedin? Yirmi bir sene sonra kendini hatırlatıp gözyaşlarına boğmak için mi yaptın bunu?

Oturduğu apartmanın bodrum katındaki depoya saklamıştı kitaplarını.Ama bu defter!...Bu defter nereden çıkmıştı ki şimdi?


Bunları yaşayanın kendisi olmadığına yavaş yavaş ikna oluyorken tokadını bir cevap gibi niye çarpıyordu ki şimdi yüzüne bu defter? Al işte senin geçmişin bu! Şimdi ve burada mı diyordu ona?

Defteri ürkek, çekingen tavırlarla ellerinin arasına aldı… Üzerindeki tozu silerken elleri titriyordu… Bir süre öyle kalakaldı, ona bir düşman gibi bakıyordu. Şimdi o sayfaların arasında kendi hikayesini okuyacaktı… Romantizm, bodrumun bir kapanıp bir açılan loş ışığıyla tezahür ediyordu…

Kapağını açtı… İlk sayfayı okumaya koyuldu…

“Yırttığın defter yüzünden seçtim bu hediyeyi. Maalesef seninkilerin yanında çok basit.
Sana sevgimin ne çok olduğunu anlatmak istiyorum ama aşk ya tarif edilemiyor. Hani klasik cümleler vardır ya: “BİTMESİNİ İSTEMEDİĞİM GÜZEL BİR RÜYA GİBİSİN.” İşte sen de benim için böylesin. İnşallah bütün bir ömür görürüm seni…

Defteri her açtığında seni mutlu edecek bir şeyler görmeni istiyorum. Bu yüzden de sevgimi anlatmak istiyorum ama olmuyor. Ama emin ol SENİ ÇOK SEVİYORUM.
Öyle çok aşığım ki sana… Senin için bütün bir ömrümü feda edebilirim. Seni her şeyden çok, hiç kimseyi sevmediğim kadar çok seviyorum… İyi ki seninim ve iyi ki varsın Sevdiğim…

Seni Çok Seviyorum…

Mavi Gözlü Kız…”

Mine-l aşkk!...Sayfaya gözyaşları arasından bakıyordu...

Büyük harflerle seviyorum yazmış.
Hayatında ikinci kez hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...
Gözyaşları ıslattı yazısını. Mürekkep dağıldı...
Artık dayanamayacağını düşündü, başlamadan bıraksa mıydı?...

Daha ilk sayfadan sendeledi, yere çöktü… Eski püskü bir iskemleye tutundu yerden zorla kalktı, üzerine savrulmacasına oturdu… Ayakta duracak takati kalmamıştı…

Tarih yeniden yazılıyordu…

Defteri her açtığımda beni mutlu edecek bir şeyler görmemi istiyormuş. Peki şimdi mutlu muydum?
Yırttığım defter yüzünden bu hediyeyi seçmiş. Niye yırtmıştım ki sanki o defteri. Niye kıskanmıştım ki ondan duygularımı. Yirmi bir sene evvelsi kırılacağını bile bile niye görmemesini istemiştim ki? Sanki bilseydi ona yazdığım şiirleri ne olurdu? Bilseydi onsuzluğun bu kadar acı olduğunu bugün böyle mi olurduk?


Defol dediğimde ona, git dediğimde ciddi olmadığımı anlardı o zaman… Sadece aptal bir gurur olduğunu pekala tahmin edebilirdi… Niye yapmıştım ki, niye?...

Sayfaları biraz daha çevirdi… Biraz ortalarda bir çiçek... Kurumuş, solmuş…

İnsanda eğer birazcık vefa duygusu varsa, birgün almış olduğu o çiçek elinde solsa bile onu defterinin arasında saklar, ayaklar altına atmaz...

İncitmeden o nazlı çiçeği parmaklarıyla aldı… Gözlerini kapadı, gözyaşları yanağından süzülürken burnuna götürdü çiçeği ve bir süre kokladı. Bir kaç dakika hareketsiz durdu.

Aşkın kokusu olur muydu?
Oluyormuş işte…

Kokladı… Kokladı…Kokladı…
Alemler arası seyahatteydi şu an… Şimdiden geçmişe mi gitmişti ne? Bu defter zaman makinası mıydı Allah’ım? Durup dururken onu özlüyor oluşum neden? Aşk’a inanmayan ben, gençliğimin Leyla’sına sığındım neden?
Verdiği çiçekleri özlüyor oluşum neden?

Cevabını biliyordu aslında...Şu kurumuş, solmuş çiçek misali…Biliyordu elbet eskisi gibi olmazdı bu çiçek…Ama anısı pek derin…

Hayatın film şeridi gibi gözlerin önünden geçmesi böyle bir şey galiba… Trenin vagonlarına benzettiğim şu şeritler, ne kadar çoklar Allah’ım!... Yakalayamıyorum ki bineyim…

"Senin için buldum..." demişti elindeki çiçeği göstererek... “Senin için”…

Etrafımı göremiyorum, sesleri duyamıyorum… Beynim ona kilitleniyor ve birlikte dolaştığımız zamana…

Yoksa aşk aşkına esir düşmüşü müydü insanın?

Başı dönmeye başladı...Önce ışık söndü...Defter elinden yere düştü...
Gözleri karardı…

Karardı…

Karardı…

İskemleyle birlikte yere düştü.
Çiçek salık avucunun arasında serbestti artık... …

…………………

Telaşla ikişer üçer atlayarak merdivenleri çıktı.Dış kapıyı sertçe açtı, yağmur çiseliyordu.Caddeler boştu.Biraz sokaklarda hızlı adımlarla yürüdü.Onunla geçtiği caddelerden geçti tekrar tekrar.Birlikte baktıkları o gökyüzüne şimdi yalnız bakıyordu.Birlikte gittikleri o parka gitti.O gün ısrar etmesine rağmen utanıp binmediği o salıncağa bugün tek başına biniyordu.Ne derlerse desinler. Sallandı biraz çocuk gibi,hayallere daldı ve tıpkı eski günlerdeki gibi olduğunu hayal etti... Kendini avuttu...
Limana gitti onunla geçtiği yollardan...Ezberinde kalan tek şiirin şu mısralarını mırıldandı eskiden birlikte seyrettikleri o denize bakarak...

"Rü''yâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle,
Her ânını, her rengini, her şi''rini hazdan.
Hâlâ doludur bahçeleri en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hâtıra özlersen o yazdan


Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde;
Mehtâb... iri güller... ve senin en güzel aksin...
Velhasıl o rü''yâ duruyor yerli yerinde! "


Bu şiiri fakültedeki bir yazılı sınav için ezberlemişti.Sınava son on dakika kala, aceleyle bir arkadaşından alıp...

Ezberlemesi kolay olmuştu...Çünkü yaşadığı duygulardı onlar.Tam da yaşadığı duyguların şiir haliydi...

Vallahi insan birşeyi kolay ezberliyorsa, o kelimeleri, cümleleri hep bir yerden hatırladığı içindir.Bunun ne zekâyla bir ilgisi var ne hafıza gücüyle.

Eski okuluna gitti.Yirmi bir sene sonra duvara el ele tutuşarak yazdıkları isimleri hala duruyordu, o kalp de...Birlikte tuttukları kalem nasıl da titremişti öyle...
O pencere kenarında biraz bekleyip eskiden olduğu gibi dışarıya baktı. Yine sevdiğinin kendisini bunu yaparken seyrettiğini sandı.Sesler vardı...Sesler...Hala doluydu bahçeleri en tatlı sesiyle!...
Sanki biri gerçek biri hayal iki kişi dolaşıyordu okulun koridorlarında… O’nun sınıfına gitti, tahtada bir yazı “Cok uzaktasın beni duymazsın unuttun belki de hatırlamazsın hani derdin ya sen bir tanesin bir tanen burada Sen neredesin?”

Oldum olası sevmezdi böyle klasik yazıları ama şimdi bunu sevmişti.Tam da bugün kendisi için mi yazdırmıştı kendini bu yazı?...

Okuldan çıktı. Yağmur şiddetini artırmıştı, hava kararıyordu yavaştan. Akşam ezanına 5 dakika falan vardı. Yağmur hızlandı hızlandı ve hızlandı…

Sırılsıklam o yağmurda ıslanmıştı, işte sırılsıklam bir aşık!...Elinde sımsıkı tuttuğu sevdiğinin verdiği o solmuş çiçekle gözyaşları saçlarından sızan yağmura karışarak, onun kapısının önüne gitti, o kapıda bekledi ve zili asla çalmadı. O kapı önünde saatlerce ağladı…

Tarih yeniden yazılıyordu…

O sırada kapı açıldı.İçeriden mavi gözlü kız çıktı, şaşırdı.Karşısında gördüğü insan O’ydu.Gözlerinden tanıdı onu.

Gizlemek istedi kendini ama başaramadı, üşüyordu elinde çiçekle… Saçlarından sızan yağmur yanaklarından süzülen gözyaşlarına karışıyordu...
Ürkek kaldırdı başını,biraz utangaç bir edayla, biraz da titrek ses tonuyla,

Sen... dedi… Sustu...Yere çöktü
Seni … dedi…Yutkundu...Başını eğdi
Çok dedi…
Çok seviyorum…Kaldırdı başını...Gözlerinin taa içini nişan aldı...
SENİ HER ŞEYDEN ÇOK, HİÇ KİMSEYİ SEVMEDİĞİM KADAR ÇOK SEVİYORUM…

Bitmesini istemediğin şu rüya bitmese?Gel desem...Gelsen!...?Tut desem elimi...Tutsan...Olmaz mı?...

Gel!...

Çiçeklerin olmasın ne fark eder, ama gel!...

Önce biraz sustular, sonra bakıştılar, yine içi acıdı gözlerine bakarken…Gözlerinin içi yandı...Yirmi bir sene sonra bakışlar yeniden anlam bulmuştu...

Sevda sözcüğü fısıldadı kulağına,

ÇİÇEĞİM dedi ona…Çiçeğim…

Alnına bir buse kondurdu...Sevgilinin tenine dokunan bir busenin heyecanı...Bedensel hiç bir haz onun kadar kalıcı değildir...
Fısıldayarak konuştu...Artık bu hasret bitecek!...

Yıllar sonra ondan aldığı çiçeği uzattı.Senin için buldum dedi...Senin için...

O bir çift mavi gözün içine yıllar sonra bakıyordu,yansa da bakarken gözleri, sızlasa da içi...Burada konuşmak olmazdı...

Sımsıkı sardılar birbirlerini sonra...

Ağladılar…Ağladılar…Ağladılar…

………………………………
………………………………
………………………………

Başında doktor vardı.
-Neredeyim ben?
-Geçmiş olsun efendim.Sadece küçük bir baygınlık geçirdiniz.
-O nerede?
-Kimden bahsettiğinizi anlamadım efendim…

Sustu …Ve anladı.

En az, yirmi bir sene sonra duvardaki isimlerinin silinmemesi kadar olanaksızdı...

Bitmesini istemediği rüya çoktan bitmişti…

Muhammed İmran YENİYIL
 
hikayeden çok anlatım etkiledi beni..okadar gerçekçi ki sıkılmadan okudum hepsini..
 
anlatımı inanılmaz bir akıcılıkla anlatılmış süper bir paylaşım olmuş...
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…