• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

benbeyaz / Sevdiği Şiirler

benbeyaz

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
4 Kasım 2006
236
1
96
53
İstanbul
...

Dün barmenden rica ettim
Satın aldım çocukluğumu
Cahit Sıtkı misali
Gözyaşlarıyla sarıldım eskiye

Yokuşta kovalamaca oynayıp
Halamı beklediğim akşamüstlerini,
Fatma hanımın bahçesini,
Çocukluğumun İstanbul’unu
Yeniden yaşadım özlemle.

Mümkün olsaydı getirmek geriye
Çocukluğumu ve kaybettiklerimi
İstemezdim bugünü, yarını
Kalırdım geçmişte dönüşsüz.

Ama gözyaşları kalmış sadece
Hayaller kalmış bugüne.
Bomboş bir İstanbul,
Yapayalnız ben kalmışız


Alıntı
 
Son düzenleyen: Moderatör:
rüzgar olmak isterdim ki eseyim etrafında; serin

bu bir rüya bu bir dua
ne dersen de, öyle olsun

rüzgara karşı uçmaya çalıştım
gözlerim kapalı seni aradım, seni aradım
körebe oynar gibi
el yordamıyla, sezgiyle

çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar
onlar da senin gibi çok tatlıydılar ama;
canımı yakardılar
acıtırdılar

öyle bir ilaç bulabilmek isterdim ki kurtulabilmek
aşka dair bıraktığın korkulardan ama yaram çok, derin

bıçakla keser gibi kesip atabilmek bütün her şeyi
kesebiliyorsan ruhumu, dene; duygularımı, yüreğimi; beni

bu bir rüya bu bir dua
ne dersen de, öyle olsun

rüzgara karşı uçmaya çalıştım
gözlerim kapalı seni aradım, seni aradım
körebe oynar gibi
el yordamıyla, sezgiyle

çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar
onlar da senin gibi çok tatlıydılar ama;
canımı yakardılar
acıtırdılar

KEŞKE HEP ÇOCUK KALSAKDA KALBİMİZ YERİNE DİZLERİMİZ KANASA...

Alıntı
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Akşamüstü oturdum yol kıyısına
Düşündüm
Ne kalacak bizden geriye
Balkan yaylasından ve bozkırlardan
Kafdağlarına giden şu bulut
Sonsuz mevsimlerle esmerleşen
Şu toprak ve derin çınar ağacı
Biz yokken de vardı

Çocukların şu gülen sarı feneri
Ayışığı
Ve ıssız balkonlarda
Kırmızı biberlerle üzgün yaşlıları
Aynı mandalda kurutan güneş
Çayırda gölgeler bırakacak
Dalgın yeryüzünde çekilirken

Kalabalık çarşılara tortusu
Çökecek
Tüccarın kanpazarından
Mezarlığa taşıdığı paranın
Değirmeni döndüren ter ırmağı
Kuruyunca ardında tuz kalacak
Ve bir anı öfkeli işçilerden

Sinirli kediler bir tekir şerit
Olacak
Ve bir çöl esintisi
Dörtnala kaybolan arap atları
Bir çavdar haritası çizecek
Bozkırı terkeden tarla faresi
Kuş tüyleri gökyüzünün camını
Buzlu yazılarla donatacak

Hersey değişiyor ama ne yapsak
Duracak
Tarihin uzun duvarı
Taşlara kırmızı izler bırakan
Ve aynı kıyıdan yürüyen köle
Silecek kıralların adını
Gene de karanlık dağ başlarında
Yarın bir kin gibi hatırlanacak
Kanlı soy ağacının dalları

Kiraz ve kamıştan kavalımızın
Sesleri
Dağılıyor havada
Bir kuyu ağzından geçiyor gibi
Rüzgarı mor fistanlı zamanın
Bu güzel şarkı da unutulacak
Kıyımlar acılar kanlar içinde
Savrulurken yaşadığımız günler
Bu soruyu mutlaka soracaksın

Ne kaldı ne kaldı bizden geriye?


ONAT KUTLAR
 
SOKAK


Durmadan değişen bir kentte selvilerin
anılarıyla uğuldayan bir sokaktı
Yüksek ve külrengi yapıların tepesinde ikindi
sarı bir ışıkla vururdu pencerelerin donuk ve sessiz
krater gölcüklerine
Orada yaşlılar otururdu tozlu iğne yastıkları ve güz
sararmış martıların eğri yağmurlarıyla gelir tarardı
yüzlerinde unutulmuş sepya boşluğu
Karınlarına ölümün tohumlarını ekerdi aşağılarda
hafif bir lağım kokusuyla karışık kahve
ve anason çiçekleri satılan
küf rengi ırmakların sokağında ehliyetli kurbağalar
safa pezevenkleri ve geçmiş kaçakçıları
Arada inatçı arnavutların
durmadan yenilediği kaldırımlardan
gülleri örselenmiş kadınlar geçerdi farkedilmeyi
bekleyen erken kararmış lidya gümüşleri genç kızlar
Kanlı bayrakların yelkeniyle arada
tersane işçilerinin kadırgaları geçerdi ilkyardıma doğru
Siren sesleri sivaslı kapıcıların granit belleğine
bulanık izler bırakırdı

Günlük işlerin bittiği saatlerde yani geceleri
sokak bir kerhane gibi işlerdi bahriye gediklileri
denizi ve orospuları aynı anda gören evlerin
duvarına arabesk bir savaşın tarihini yazarlardı: Aşk
Binliklerin mor jileti çalışırdı kapılarda titreyerek ve derin
bir yarıkla açarak feodal zamanın surlarını
sabahın eteklerine ulaşırdı

Oradan başıboş çocuklar çıkardı yaşamın çöpçüleri
doğulu çocuklar plastik ayakkapları ve kendi gövdelerindeki
ölü ana sıcaklığına sarılan kollarıyla
süpürürlerdi gecenin artıklarını
Solgun iğneleriyle ilk ışıkların dikerdi ağırbaşlı halk
kentin zarını yeniden ve gün
başlardı

Orada sevdim seni
Sokağı denize bağlayan geçitte orada
geceyi gökkuşağına bağlayan günlerin saçını hızla örerdi zaman
Sevecen sorgulu uysal yüreğin
bir çimen türküsüyle açardı soyağacının gizli bahçelerini
çılgın bir büyücüye, orada kan ırmağından
geleceğin şarabını çıkardım ve yanan günlerden altın
bir şiir çıkardım güzelliğinin kapalı yapraklarından
bozkır ortasında ırmak kuyu dibinde gökyüzü bir özgürlük
esintisi zindanlarin avlularindan

Unutma ben yokolunca değişince kent ve bir yoksulun
o günlerden
sana bağışladığı söz ülkesi yitip gidince
sonsuz ve isimsiz bir deniz kalacak bir de çamagacı
benim sularımla öpüşen.

ONAT KUTLAR
 
Dokunduğun Çiçekler Solmaz Sevgili / Ölmeyeceğim

Güneş denize tutulduğunda öpmelisin beni
Ve ömrümün en uzun an’ı olmalı yaşanan.
Nabzımın duruşuyla öldüğümü sanma sevgili
Umut, küçük bir teknenin gölgesiyle taşır beni hayata
Hem dokunduğun çiçekler solmaz ki
Akşamın gölgesi vursa da üzerime
Allah şahidim olsun ki
Vuslatsız açan gülün’sem ölmeyeceğim…
Ölmeyeceğim korkma…

Ellerini her duaya kaldırışında, kadehler kanıyor dudaklarımda. Gözlerinin üzüm bağlarından toplanmış hüzünlerden yapılan şarapları yudumluyorum kadehin dudak kıvrımlarından. Senli mutlulukların sarhoşuyum düşler boyu, bilmiyorsun. Zor günlerin acısını çıkartırcasına vuruyorum udumun tellerine her gece, coşuyor mızrabım çok sevdiğin ellerimi kanatırcasına... Çevremi sardığında yıldızlar, gözlerini görüyorum ansızın, yüzün yüzümdeyken ölüm oluyor sensizlik. Ve ben en çok ölümden sonra yaşıyorum seni. Sakın üzülme olur mu… Kirpiklerin titremesin gönlümün gülü, başımı yere eğmiyorum.

Gözlerimi diktim yalnızlığa, elimden ne gelir sevgili... O gülmeyen, vefasız kader gamzelerime çöreklendi de dinlemedi suskun yakarışlarımı… İçime basa basa geçti de karayazımı silemedi… Ufukların uzun mesafelerine yenik düşüp, gözlerimin çağlayan ırmaklarıyla gülümsedim. Bu gülüş pek iğreti kaldı dudaklarımda. Yine de kaybetmedim umutlarımı, sana (sevdana) yenilmişliğimi doldurdum da gözlerime. Kader, düşlerimde bile dönüp bakmadı halime. Olur şey değildi nedensizliğin… Olmadı da…

Tarifsiz mutluluğum, hoş gelmiştin oysa… Çiçekler getirmiştin gecelerce içimdeki korkuları aydınlatan… Düş değildin aynı yolda yürüyorsak. Ellerin saçlarıma dolanıyorsa rüzgar değildin. Yeşeriyorsam yaprak yaprak hazan değildim ben de. Şimdiki zamandı aramızdaki. Ben de başlıyor, sende bitmiyordu yaşayamadıklarımız. Soruyordum… “Aşk” diyordun “Kırmızı… Kan gibi…” Peşinden geldiğin sorgusuz bir ölüme teslim ediyordun kalan ömrünü bir ayrılık parkında.

“Hayat” diyordun…
Sen yoktun orada… Ben yoktum… “Biz” vardık sevgili…
Yanlışıyla, doğrusuyla…

O ayrılık parkında kırmak istemiştim gönlümün zincirlerini. İsmin ne zaman ıslansa dudağımda “canım” diyordun. Sol yanım acıyordu gözlerine değdiğinde gözlerim. Unuttum… Sahi ne renkti senin gözlerin, gözlerime düş/tüğünde hüzünlerin.

Hiç beklemediğim bir anda çocuk parkında oynuyordu düşlerimiz hani. Hayat kanıyordu sözlerimizde, aşk kırmızıya boyanıyor, damarlarımıza dolanıyordu. En çok gamzelerimi öpmek istediğinde sana coşmak istiyordu yüreğim. Gerçeklerin sınır dışına koşmak istediğimde yüreğim kor’du, biliyordum zordu dizlerimde derman yoktu. Geri dönüş yolları bir kordan da öteydi yüreklerimizde. Zaman haince eriyordu ellerimizde ve tüm kararları avuçlarıma bırakıyordun ikimize dair.

Nabzım sustuğunda hayata az kalırdım senden habersiz. Oysa elini yüreğime koyduğunda başlardı ömrüm. Sesin çınlarken kulaklarımda, gözlerimi açardım gecenin ışıklı çiçeklerine. Ellerinin değdiği her çiçek yokluğunda aydınlatıyor odamı yar. Solunca yenilerini alacaktın ya hani. Yaprak yaprak çoğalıp yeşeriyor hepsi. Ellerinin değdiği hiçbir çiçek solmaz ki sevgili.

Günlerden düşertesiydi…

“Elimi tut derin bir kordan geçiyoruz” dedim içimden…

Duymadın…

“Yüreğimize kadar yanacağız sokul bana
Gözlerime bak ve yüreğime ak sorgusuzca
Birlikte boğulmak istiyorum” dedim…
Duymadın kalbimin sesini.

Gittin..
Beni yanına almadan…

“Gitme” diyemedim.
Çıkmazdı buralarda sokaklar…
Gelemedim.

Gözlerimi sulara bıraktım…
Dokunduğun bir çiçektim
Ölmedim sevgili
Ö-le-me-dim…

Temmuz 2008

Ayşegül TEZCAN
 
Bir Düş Bağışla Bana



Uzat ellerini, yorgunluğunu ver bana
Nefesimi al… Soluklan biraz…
Gözlerindeki hayattan bir yudum ver
Saçlarımı ellerinle sar biraz…

Kalbinin en ıssız mısralarında çıplak ayakla geziniyorum yaprak yaprak. Her imgenin boynunu büküp sevdayı yaralıyorum harf harf. Martılar süzülürken dalgaların sırtından, hüzünlü bir rüzgarda dağılıyor dört tarafı denizlerle çevrili umutlarım. Düşlerimin zenginliğinde… Varlığının yoksulluğunda… Züleyha’nın ilk duası gibi dilimdesin yar. Yitirdikçe kendimi, yokluğunun yangınında… Sukut ile gözyaşıma düştükçe, varlığımın serinliğindesin. Ve ben her yıldız yakamozla buluştuğunda ölüyorum suskunluğun mermileri ile vurularak. Sıkılan her kurşun sınırsız sevgimin ufkunu karartırken, kirpiklerimin arasında gördüğün hayat reva mı bana…

“Al hançerini gel” diyorum korkuyorsam namerdim. Düşür beni koynuna. Üşüyorum ya sana, bu düşü bağışla bana. Hırçın bir yalnızlığın ardından her dokunuş ateş olur sevgili. Ve söndürülmüş yangınlarım olmadı hiç benim. Eskitilmiş sevdaların karları kaplamadı yürek dağlarımı. Sen de gözlerimi yüreğine kapattığımda yanmaktan korkuyorsan “hiç gelme” diyeceğim de gökte bulmuşken seni; “yere inmek de niye” demekten alamıyorum kendimi…

Üşüyen bir çocuk varsa şiirin orta yerinde o şiir dağılır derler ya hani, korkma. Nasılsa hep bir adım öndeyim senden bu acımsı, bu kahreden yolda. Nasıl ki sevgi Allah’tandır, sevgide aynı kaderi paylaşmak da ondandır korkma… Işığa uçan bir pervane misali tene yaklaştıkça yanmak varken bu sevdada, üşüyorsam kayboluyordur düşlerim ve o an acıyorum sevdiğim. Çok dayanmaz diyorum yüreğim. “Gidişlerinin hançerini al… Yeter ki gel” diyorum defa kez... Korkma göğüs kafesimin ardında güvendesin. Lakin öyle de durma, yüreğimdeki dağınık yalnızlığımı toparla biraz da yardım et bana.

Yüreğimin gücüne inanırım ben sevgili, bulut olup mutluluk yağacağım bir gün şehrine ve yalnız uyanmayacaksın bir sabah… Her an’a doldururken varlığının yakıcılığını, dudaklarımda inleyecek bir buselik makamı. Rüya değil bu kez… Bir nihavent düş de değil yarım kalan… Gözlerimden akan hüzzam değil sevgili, mutluluk…

“Bu güzellik beni bitirecek” dersin ya hani… Bahçemdeki beyaz zambaklar ayrılık koksa da gitmek için gelmedim ve kalıp öldüreceğim seni. Sevilmekten ölür mü hiç insan… Bilmiyorum da çok uzaklardan gelmiş yorgun bir şarkının dizlerinin dibine çöküp, seni sonsuz sevdiğim vakit bu sorunun cevabını da birlikte öğreneceğiz.

Her “korkmuyorum” dediğinde delice korkma ve güven bana…

Yağmura ve rüzgara yoldaş olduğunda korkularına yenilmemeyi öğreneceksin. Hadi deneyelim istersen şimdi, ilk iş olarak kaldır başını gömdüğün kitap aralarından, yaprak yaprak kurutma yüreğini. Yarım gülümsemeleri bırak sehpaya. Ayağa kalk ve bana yönel. Avuçlarımda tamamlanacak dudağının kıvrımları. Kapat gözlerini tıpkı yoluma güller serdiğin gün gibi. Her adımda bizim olan gecenin topraklarına sevdalı şiirler ek hece hece… Bir düşün, yetmedi mi sukutun daha, düş güllerini okşamaktan yorulmadın mı yar. Sözlerinin pansumanıyla yürek yaralarımı sar. Bedenini soyun ruhundan, içindeki adamı seviyorum ben. Sen bilmezsin ya buraları kendini bana bırak. Yüreğim kılavuzun olduğunda senli bir dokunuşla yeniden doğmak neymiş göreceksin gözlerimde.

Aheste aheste dokunsan
Firuze akşamlarım olurdu benim
Her mevsim açardı güllerim…

Kelimelerle anlatamadığım kıymetim,
Aydınlığım… Nefesim…
Elimi tut ilk kez
Ve son kez hüznün bittiği yere götür beni
Dönmeyi unutalım diyorum.

Sen ey güneşi kıskandıran
Gönül yaram
Hadi kapat gözlerini
Karanlığa boğ beni
Ölmem ki…

Ey ömrüme ömür katan ab-ı hayat,
Tatlı yalanları bırak, acı gerçekleri al koynuna.
Hakkın olmadığını düşündüğün masalları da unut
Sevda nakışlı yıldızlarla örtmesen de üzerimi
Eski bir geceden kalma mutluluğu giyineceğim…

Göğsümdeki ateşle öldüğümü düşünme sakın,

Nasılsa bu yürekle ben
Varlığına da yanarım, yokluğuna da…
Dertlenme…
Avucumda sızlayan bir damla yaş olsan da
Yeter bana.

Gözlerindeki sevdalı kervanlara yetişemesem de
Bilirim ki
Yüreğinde olmak bir kadına verilmiş en büyük ödüldür.

Temmuz 2008

Ayşegül TEZCAN
 
Ten Rengi Gecede Islak Hüzünler

İnce bir hüzün giymişti üzerine, saçlarını gelişi güzel rüzgara bıraktı. İliklerine kadar an’ı soluyan bir zamandı. Pencereye iyice yaklaştı kadın, telli duvaklı bir papatya gibi rengarenk gülümsüyordu. Bir düş sokuldu usulca, ince beline sarıldı.

Gerçek miydi yoksa… Serseri bir koku yüreğinin atışlarını hızlandırıyordu. Haince ilerliyordu zaman… Bir süre durakaldılar öylece. Dalgaların sesi çağlıyordu kulaklarında. Gecenin çarşafları seriliyordu gökyüzüne, eteğini bıraktı kadın yıldızlar döküldü. Sırtını dayadığı en gerçek düş, beline daha sıkı sarıldı o an. Saçları değiyordu gelinsi yüzüne.

Bir düşün elleri tarıyordu kadının saçlarını, yarım bir gülümseme tamamlanıyordu aynada. Gerçek denilen masal sona ermişti o an ve gölgelerin dansı başlamıştı. Karanlıkla aydınlık arası garip bir zamanda rüyaların tam ortasında giysilerinden kurtuluyordu gölgeler. Her türlü kaygıdan ve yargıdan soyunuyorlardı. Vurgun yemiş yarım şarkıların her notasında dermansızca tamamlanarak kaybediyorlardı kendilerini. Küçük adımlarla yavaş yavaş dans ediyordu gölgeler, sevdanın acımsı lezzetini duyarak, yanıp tutuşarak gül teninde… İçi dışı cesur, özü sözü sabır olan iki aşk bir oldu yüreklerini ateşe vererek.

Dalgalarla kabarıp duran deniz ve ıslak rıhtım karşıdaydı. Yapayalnız bir kumsal, yakamozu bekliyordu. İki hüzün yeli demirlemişti güneşe küskün bu koy’a. Terkedilmiş bir mehtapta, hırçın yalnızlıklar karıştı ten rengi geceye kanatlarını çırparak. Ay ışığına batmış her dokunuş alev oldu dumansız. Istırabı emen dudaklarda başladı bu sancılı gönül macerası… Dağılıp parçalanırken anılar, anlamını yitiriyordu sevgiye dair tüm kelimeler. Çılgınlığa varıyordu duygular, kan ter içinde damla damla gül.

Soğuk bir güz gününde yüzüne çarpan hüzünlerin ayazında sevdalı bir roman düşüyordu gecenin ipek çarşaflarına. Dudaklarındaki ıslak gülümseyişle özlemlerini itiraf ediyordu kadın. Kabarıp duran mavi bir çöl kumu gibi akıp gidiyordu zaman. Karşıdaki yüksek tepeler günün ateşiyle kavrulmuş bir duman alacasıyla bazen denize yaklaşıyor, bazen ise duruklaşıyordu. Deniz dalgalanışlarla rıhtıma çarpıyor, bu çarpıntıyla sahildeki oyuklara suların dolup boşaldığı bir ezgi ile yırtılıyordu sukut-u mutluluk. Doyumsuz bir tat yudumlandı dudağın kadehinden. Gecenin tülleri aralandıkça konfetiler dökülüyordu. Yeşermeyen umutlara, ekilmeyen tohumlara ve karanlığa inat her şey renk içindeydi.

Ateş kırmızı bir tuvalde sustu ten rengi gece…

Dalgaların fısıltısında suskunluğa uzanmış tatlı bir akşama akan sessizliği böldü kadın “Hiç düşündün mü” dedi “kaybedersem seni nasıl dayanırım” Sustu adam. Beyaz güller serpti gecenin kırışık çarşaflarına… “İyi ki varsın” diyemeden bin parça döküldü şiirlerinden… Sustu, hiçbir söz yoktu bu hüznü anlatacak. Nemli gözleriyle tekrar sustu ve gitti... Bitmedi lakin…

Gittikçe dağılıyordu tanyeri ve gözyaşı hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Güneşin izini taşımayan bir özlemle aydınlanıyordu uzak bir yaşam. Suskunluğun silahıyla kim bilir kaç kez ateş edilmişti düşlerine. Ölümle sarmaşan istekleri artıyordu kadının. Her gün batımı eriyordu naif gece kelebeği. Yokluğun koynunda uyuduğu her gece sabaha varmasın diye dualar ediyordu. Yanıp tutuşan bir güz vardı yüzünde.

Haykıra haykıra sevdiğini söyleyen bir ses duyuluyordu bitişikteki meyhaneden, hayatın sesi alaturka bir şarkıyla sarıyordu ürkek geceyi. Issız kimsesiz arka sokaklarda bitkin bir evde sevdalı dizeler yazan bir kadın ölüyordu şiirlerde… Ayak uçlarında bir düş attı kendini ateşlere… Özlemli bir keman taksiminde ıslak kirpiklerinde söndü ışıklar.

İyice bastıran bir güz yalnızlığında
Mucizeye ihtiyaç vardı şiddetle
Puslu bir hatıra sonlanıyordu gözlerinde
An öperken dudaklarından “susmak” ölümdü…
Her ölümde sonsuza dek var olmayı öğrendiler.

“Sevda düş/tüğü yeri yakan nemli bir kordu
Ay, yıldızlarca gül goncası sunduğunda geceye
Tebessüm içindeki sevdalarıyla arındılar günahlarından
Kanadı kırık bir zemheri kapının önünde bekliyordu.
Anladılar ki;
Ten rengi her gecede ıslaktı hüzünler,
Ve gül kokulu düşlerden başka gerçek yoktu.”

Haziran 2008

Ayşegül TEZCAN
 
Tüm Sualler Yanar Gece Düşlere Kanatlanınca

“Avuçlarımda yitik bir sevda;
Her gece sana geliyorum,
Uykusuz her hece sana…”

Gözlerinden deniz görünüyordu ve ben gözlerinin sahilinde çıplak ayakla yürüyordum. Dalgalar sahili yalıyordu usul usul… Kırmızı topuklarıma takılıyordu gözlerin. Sevdanın derininde onulmaz bir düştü yüreğim. Ecelin oluyordum her gece yeşil tepelere serdiğim düş bahçelerinde…

Biliyordun asi rüzgar…

“Tüm sualler yanar geceler düşlere kanatlanınca…”

Ve sen sevgilim masallar anlatıp kandırırdın hüzünlerimi, kaçan uykuma şükrederdim o vakit. Varlığının yoksulu bir fakir sofrada umudu beslerdik gözyaşlarımızla. Yufka yüreğini değişmezdim dünyalara, kirpiğinin kıvrımındaki bir damlaya canımı teslim ederdim. Kuruyan gözpınarların ıslak dudaklarımın nemi ile şifa bulsun diye dualar ederdim. Avuçlarındaki gül yapraklarıyla kanatlandırırdın kelebek yüreğimi, güzüme inat... Sana sadık rüyalarımda bile sabrı anlatırdın, o sabır ki her sabah gözlerimin şu yalan dünyaya doğması gibi…

“Gecenin yanaklarından süzülürken şafak,
Yıldızsız, karanlık da olsa gök kubbe
Gül yordamıyla bulurduk nefeslerimizi…”

Gözlerimdeki hayatla birleşince yarım cümlelik sevdalar yitirirdi anlamını. Sen benimle tamdın sevgilim. Bilirdik eninde sonunda kaybolurdu düşler… Bitimsiz özlemlerle kurduğumuz her düşün ardından hüzünler devrilse de üzerimize, biz gerçektik…

Ay yüzüme bak gözlerindeki hayatla… Geldiğin yolların tozu toprağı dururken öpmeliyim avuç içlerini… Hadi uzan varlığının mutluluğu ile çöz saçlarımı. Eteğime topladığım çiçekleri iliştir. “Ellerin” diyorum, ellerin yurt edinmeli saçlarımın her telini. Yanışın her an artsa da dayan, gücün yetmese de vazgeçme bu sevdadan.

“Şimdi acıları bırak başucuma…
Gözyaşlarıma uzan…”

İtiraz yok asi rüzgar…

Kirpiklerinin gölgesinde bir sergi açmanı istiyorum, kimsenin uğramadığı bir sonbahar günü… Üzerime çöken hasretlerin arasında çok sevdiğim gülleri resmetmelisin. Her tablodan okumalıyım sevda romanımı. İçlerinden biri bana yakın gelmeli. Hani o gözlerimde bir dolu hüzün olan…

“Renkler yanar hüznümde, sen siyahı giydir yine bana…
Takvimlerin boş yapraklarında dururken zaman
Küçücük yüreğimle ölümsüzlüğü sunuyorum bak sana”

Bilirim yakıştırmazsın beyaz tenime bu zemheri matem rengini… Dudaklarıma değen her renk yandıkça başka çaren kalmaz sevgili. Gün uzar kavuşmayı bekledikçe, gün büyür gözlerimizde, geç gelir gece. Gece siyah…

Yırtılır karanlık, ateşli bakışlarını gördüğümde. Yokluğuna uzattığım saçlarımda başlarken vefakar geceler, avuçlarımdaki şarabi sevişlere bırak kendini. Sonra gamlı saçlarımın her teline asalım düşlerimizi. Nefesine nefesimi al yakalım geceyi sönse de bir bir yıldızlar. Unutulmuş bir yalnızlığın içinde olsam da yüreğimin kuytularına uzan… Özlemlerime yenilerini eklemeden uzan ki göğüs kafesimde yankılanan yürek atışlarımın senli bestelerini dinlemek nasibin olsun.

Yüreğindeki azimli sevda ile kanasan da aç gönlünü bana özlenen sevgili. Bakma gözlerimdeki yaşlara, sevince açar gamzelerim, hem ağlamak yakışmaz ki bana.

Haydi söyle sükut ile…

Sorularımın cevabı var mıdır asi rüzgar…

“Bedeli çoktan ödenmiş bir sevdayı, neden kanatır zaman…”

Haziran 2008

Ayşegül TEZCAN
 
Bir Kadına Umut Olmak

Erkeksin diyelim..
Aşık oldun bir kadına..
Öyle çok seviyorsun,öyle çok arzuluyorsun ki..
"Çocuklarımın babası sen ol" diyor kadın ansızın!..
"Sen ol!"..
Afallıyorsun!..
Bir erkeğin duyup duyabileceği
En güzel sözdür bu..
Onur verir..

Birgün
kadının eski sevgilisi çıkagelir! Yine; ansızın!..
Zorla girer yarı açılan kapıdan içeri
kanatarak kadının ayağını..
Duyar bunu adam..
"Nasıl" der?"Nasıl gelebilir?"
"Gecenin o saatinde?.."
"Aramadan hiç gelmedi şimdiye kadar" der kadın..
"Arayıp da mı geldi" der adam?..
"Hayır" der ağlar kadın..
Susar adam..
Ağlar kadın durmadan..

Hiç sormadan
Hiç sorgulamadan eskiyi
kabullenmek midir aşk?..
Sorar "kaç kişi oldu hayatında" kadına?..
Cevap vermez kadın
Ağlar..
Tekrar sorar adam;
"Kaç kişi?!!!"
Ağlar kadın;
"Gidiyorum ben" der..
Adam ne git, ne gitme diyebilir canıyla sevdiğine;
başkalarına aşkla vücudunu, ruhunu sunduğu geceleri
düşünerek kadının..
" Çocuklarımın babası sen ol" derkenki hali gelir
gözünün önüne..
Tek başına hayata tutunmaya çalışırken;
Hayata kendini sunduğunu,
kalanıyla da sana kadınlık etmek istediğini
söyler böyle çünkü..
Onore olan sen değilsindir o sözle aslında..
Hangi sevişme candan olabilir artık?
Nasıl dersin "çok sev beni?!"
"Herkesten çok beni sev!.."
Nasıl dersin?!..

Sana özel ne bırakmıştır ki geriye?..
Ne vardır sadece sana sunabileceği artık?..
Yalnızca seninle paylaşabileceği bir tek şey istersin; ağlamaktan
gözlerin şiş..
Birtek şey yalnızca; seninle paylaşabileceği?!!..

Ve şimdi sana
çocuklarımın babası ol derken
Neden diğerleri değil de ben ! dersin..
Coşkuyla seviştiğin gecelerdeki aşıkların değil de
neden ben?..
Ve hangimize baba diyecek o çocuklar?..

Sen söyleyemezken bunları onun yüzüne;
O hala çok sevdiğini söyler seni..
Hayaller kurar..
"Çocuk!" der..
Gidemezsin kıyıp..
Üzmekten korkup,
Ağlatmaktan korkup,
İncitmekten korkup..
İncinmenin en büyüğünü yaşarsın bir başına..
Ve acının en büyüğünü; kalarak onunla..

Aşk şekil değiştirir..
Şimdi;
Bir kadını mutlu etmekle
Bir hayatın mutsuzluğudur adımlanan..
Ağlarsın...

Şairi belli değildi.Bana gelen maillerden.Paylaşmak istedim
 
Seni Düşünüyorum Yine

Seni düşünüyorum yine,
Bir güneşin karanlığında,
Ömrümün en kısa yolunda,
En uzun yolculuğu yaparken,
Seni düşünüyorum yine,

Seni düşünüyorum yine,
Doğacak güneşi umutsuzca beklerken ve ölü,
Yatağımın baş ucunda düşüncelerim;
Seni ve sevdamızı ararken,
Seni düşünüyorum yine,

Seni düşünüyorum yine,
Ben ve sadece umutlarım,
Hiç sonu olmayan bir yolda,
Sana ulaşamayacağımı bile bile,
Seni düşünüyorum yine,

Seni düşünüyorum yine,
Umutlarımı çorak topraklarda,
Onları duygularımla sularken,
Yeşermeyeceğini bile bile
Seni düşünüyorum yine,

Seni düşünüyorum yine,
Çünkü sen ben yaşadıkça varsın,
Sen var oldukça ben düşüneceğim,
Ben düşündükçe seni seveceğim,
Seni düşünüyorum yine.

Mehmet KUYULU
 
Ağlamalar Yakışır Bize, Bulutlu Ağlamalar

Saymadık,
Kaç güneş çiğnedi ufukları
Bir sigara içimlik zamanı bölüşmeden geçirdiğimiz
Tüketirken anları
Aramadık neredeydik biz.
Yazılmamış şiir kadar özgür sanırdık değerlerimiz.

Mavi sulara bıraktık kaderi keyfince
Umutlar sahipsiz.
Ağustos ortasında beklenilen
Puslu eylül gibiyiz.

Ağlamalar yakışır bize artık
Bulutlu ağlamalar
Bilmeliyiz.

Vuslatlar,
Öksüz istasyonların
Raysız trenleri kadar çaresiz
Arzular silinmiş yol haritasında
Islıklarla söylenir
Sazsız sözsüz türkülerimiz.

Birlikte taşınmalı
Yanarsa yansın yüreğimiz ormanlarca
Buz basarız yaramıza dağlarca hissetmeyiz
Kanarsa kanasın
Mendile sakladığımız gözlerimiz
Belki:
Rastık kadar yakmaz gözleri gün gelir
Şehrin sokaklarındaki iz
Mutlu iki çocuk gibiydik oysa..
O yollarda ikimiz.


Nevin KURULAR
 
Bağırmak İstiyorum

Sokulmak istiyorum kollarına
Bir gitar sesi ile
Gecenin karanlığında
Boşalan ellerimin teri soğumadan
Beni bırakma diye
Bağırmak istiyorum
Koşmak istiyorum şehrin sokaklarında
Ansızın durup gözü yaşlı
Vitrin camlarından yıldızlara bakıp
Bağırmak istiyorum
Sıyrılmak istiyorum
Kalabalığında şehrin
Beni terk edip gittin ya
Hayatımda ilk defa
Yorganıma sarılarak
Defolun diye
Düşlerime bağırmak istiyorum

Bertan Deniz
 
yeşil gözlü kız

Yalnız orlarda yaşayanların haberdar olduğu

uzak bir kasaba,yada bir dağ köyü gibisin

biraz hatırlanmak ve sevilmek ister gibisin

oysa tanıyabilsem sesini ve kederini

aşinası olabilsem o narin,kederli ellerinn

diyebilecem;yasla başını bu dağın göğsüne

ve dinle göğsümü yaran bir ırmağın sesini

yalnız değilsin bu kentte ey şehla saçlı kız.



sanki bir sen varsı,birde sisler içinde bir kent

geriye ne kalmışsa cocuklar almıştır oyunlarına

kendine köy olduğun bir uzaklıktır şimdi,gizin

ne bir ses,nede bir çift göz değmiştir,bilirim

sesini yitirdiğin,ya da yüreğinin düştüğü kuytuluk

neresi ise orda başlamıştır şiirimin ilk ağrısı

kendi tuzundan erimiş bir deniz gibi,şimdi sen

arayıp durmaktasın katıksız bir ırmağı

atakan yusufoğlu
 
hüzün

Kıpırdayan bir şeyler var rüzgara karşı

Yelken mi, saçları mı yoksa sevgilinin

Kapılar gıcırdıyor ve tökezliyor aşk basamaklardan

Yağmur değil artık yalnızlığıma sebep, biliyorum

Ufku kızıl bir aleve dönüştüren o durdurulmaz zaman



Bir elma dişlenmiş yarım, bir de hüznüm

Neyime yetmezdi ki bir salkım üzüm

Perdeleri var pencerelerinin kapısı açık evlerin

Gözleri var yüzlerinin, gözlerinden de öte

Korkarım yar, çok sürmez hükmü aşkın



Benim kulakları çekilmiş bir çocukluğum var

Babamdan yadigar kuru soğanla, ekmeğim

Bana da dar geliyorken bu türkü, nasıl söyleyim sana

Şahidi olmasa şimdi kalbim, yaşadığımın

İnan, çoktan bırakıp gitmiştim bu dünyayı



Yüzünün aydınlık olmayan yanıdır sevdiğim

Dudaklarını büküp yüzünü döndüğünde

Karanlıkta bir şeyler asılı kalır hep

Ben hilale benzeteyim, sen çocukluğum de

Sevdiğin sandığın şey de sevildiğindir aslında



Gece döşeğini sererken gecekondu sokaklarına

Bir tek sen kalırsın sokak lambalarının altında

Eskizse de türküler ve şiirler bulutluysa da

Bil ki bahanelerimdir sevmek için seni

Ve sen bırakıp gitme beni başlamışken yağmur.

atakan yusufoğlu
 
Güz rüzgarları esmeye başladı yine
Günler biraz daha kısa
Gölgeler biraz daha uzun şimdi
Baharda ektiğimiz çiçek açtı ve soldu
Aynı hiç bitmeyecek sandığımız, aşkımız gibi
Açtı ve soldu

Şu ıssız yollarda
Yalnızlığın ayak sesleri karışıyor, güz rüzgarlarına
Sessiz bir hıçkırık
Gizli bir ağlayış var sanki uğultusunda

Güz rüzgarları esmeye başladı yine
Üşümek zamanı yaklaşıyor
Hüzün dolu güz yağmurları
Bir beni, birde sensiz yolları ıslatıyor

Baktım da sağıma, soluma
Anladım, kimsenin gözü kimseyi görmüyor
Herkes düşmüş kendi derdine
Güz rüzgarları esmeye başladı yine
Bir telaş var kuşlarda bile
Daha acımasız dövüyor sahili, dalgalar
Ne zengin fakiri acıyor, nede genç yaşlıyı
Ne hale gelmiş, nereye gidiyor şu insanlar

Köpük köpük, dalga dalga
Kabarmış bulutlar
Farkında mısın kardeş
Bu yıl güz rüzgarları daha şiddetli esiyor
Acaba biz mi yaşlanıyoruz
Yoksa şimdi daha mı soğuk
Ondan mı üşüyoruz
Hissediyor musun kardeş
Artık güz rüzgarları daha şiddetli esiyor...


Mailime gelen Şairi belli olmayan bir şiirdi.Paylaşmak istedim sizlerle
 
Öyle yalnızdım dün gece
Uyku bile uğramadı yanıma
Balkonda oturdum sabaha kadar
Anılar canlandı gözlerimde
Mazi olan o yıllar, anılar
Balkonda oturdum sabaha kadar
Karşıdaki sokak lambasının önünde
Birkaç gece kelebeği ve sinekler uçuştu
Gece ilerledi
El ayak çekildi
Issızlaştı yollar, boşaldı sokaklar
Bir yıldız kaydı gecenin yarısında
Bir bebek ağladı yan apartmanda
Gece hüzünlüydü
Yudum yudum içime çektim geceyi
Soludum yavaş yavaş
Ne bir dost ne bir arkadaş
Öyle yalnızdım dün gece
Balkonda oturdum sabaha kadar
Hani bir zaman beraberdik ya
Ben biramı yudumlar
Sen çekirdek yerdin
Dantel işlerdin
Gelecekten yana konuşurduk
Hayal kurardık
Şimdi ne kuracak bir hayal
Ne bir gelecek bıraktın ikimiz için
Şimdi ben o balkonda bir başıma
Karanlığı seyrediyorum
Pişmansın biliyorum
Ama son pişmanlık fayda etmez
Bilmem sen onu biliyor musun
Öyle yalnızdım dün gece
Tövbe edip, yere vurmasaydım son kadehi
Boşaltırdım belki de
Sabaha kadar birkaç şişeyi
Soludum, yudum yudum içime çektim geceyi
Bir ambulans geçti yoldan
Silenini çala çala
Her kimse yardımcısı olsun Yüce Allah
Yaşamayan bilmez bunları
Biz yaşamıştık, hatırlıyor musun
Ve bilmem
Şimdi yaptıklarından
Hiç utanıyor musun
Öyle onursuzlaştın ki
Şükürler olsun
Artık hayatımda yoksun
Pişmansın biliyorum
Ama son pişmanlık kar etmez
Bilmem sen onu biliyor musun
Oturdum sabaha kadar balkonda
Sabaha karşı ayaz oldu üşüdüm
Seni düşündüm, üzülmedim
Çünkü sen mahkum ettin
Eğik gezmeye o başı
Diliyorum Allahımdan
Eksik etmesin gözlerinden yaşı
İşte gün doğdu
Bir uykusuz geceyi daha yazdım deftere
Şimdi
Sen yoluna ben yoluma
Ben bu canı adadım
Bundan sonra oğluma
Bir uykusuz geceyi daha ekledim deftere
Ben yoluma sen yoluna
Kızgın değilim artık kadere...


Mailimi gelen ,yine şairi belli olmayan güzel bir şiir
 
Back