- 10 Şubat 2013
- 516
- 577
Koskoca 7 sene olmuştu, bu gün.
Evliliklerinin 7.senesi.
İkisininde evlenmeden önceki hayalleri ne mal-mülk, ne dış güzellik, ne kariyer olmuştu.
İstedikleri 'kalplerine karşılık bir kalp' bulmaktı.
Seçiciydiler, her misafiri kabul etmediler kalplerine, girince kalplerine bir daha çıkmayacak misafirdi bekledikleri ve bulmuşlardı birbirlerini.
KALBİM
Bir misafir odası benim küçük kalbim,
Lakin her misafiri hemen kabul eylemez
Biraz hırçın ve mağrur,bu esrarlı mabedin
Kapalı kapalı kapıları, her gelen pek giremez.
Öyle bir odaki bu,hiç bir eşya yok,bomboş
Yanlız bir köşesinde vuran küçük bir saat,
Kapalı kapıları,üstelik bir hayli loş.
Bu kasvetli odaya verir bir parça hayat.
Bir misafir odası, bir misafir bekliyor.
Köşede duran saat vuruyor tik tak-tik tak.
Gelecek diye her an günlere gün ekliyor,
Öyle bir misafir ki,bir daha çıkmayacak! Mutlu, huzurlu ve sevgi doluydular.
Tek eksikleri yuvalarında ki çocuk sesiydi.
Özlemle bekliyorlardı bu sesi, ama bu bekleyiş huzurlarını bozmuyordu, aksine onları birbirine daha da bağlıyordu. 2 ömürlük söz vermişlerdi, birbirlerine. Dünya ve ahiretlik.
***
Evliliklerinin 1. yılını geride bıraktıklarında, mutluluklarını çocukla taçlandırmak ve hayırlı bir evlat yetiştirmek arzusundaydılar, çocuk sahibi olmaya karar verdiler.
***
1 yıl daha geçmişti.2 senelik evliydiler artık, 2 senedir birbirlerinin hayat arkadaşı ve can yoldaşı olmuşlardı.
Çocuk sahibi olma arzuları devam ediyordu.
Evliliklerinin 2. senesini geride bıraktıklarında hala bu arzularına ulaşamamışlardı, ailelerinin baskıları, torun sahibi olma arzusuyla verdikleri sıkıntılar, yine de aralarına girmiyordu.
Seviyorlar ve anlıyorlardı birbirlerini.
Uzunca zaman geçmişti doktora gözükmenin vaktinin geldiğini anladılar ve çaldılar hastanenin kapısını.
Doktorlar bu genç çiftin çocuk sahibi olmasının genç kadının tedavisine muhtaç olduğunu söylediler.
Anlayışla karşıladı çift, fazla sarsmadı bu haber onları.
Genç kadının bir ara gözleri dolar gibi oldu, ama genç adam buna izin vermedi, inançlı insanlardı.
Zor zamanlarında hep Kur'an ayetleri yetişirdi imdatlarına, serinletirdi kalplerini, yine öyle oldu.
Teskin etmeye çalıştı karısını, tedavileri olduğunu söyledi, hem tedavi olumlu sonuçlanmasa dahi hep yan yana, gönül gönüle olacaklarını dile getirdi.
Genç adam, gözünden akan bir damla yaşa bile razı olmadığı biricik karısının başını göğsüne yatırdı ve şu ayetleri okudu:
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder.
Yahut, çocukları hem erkek hem de kız olmak üzere karışık verir. Dilediğini de kısır yapar. O, her şeyi bilendir; her şeye gücü yetendir. Şûrâ / 49-50
Kadın, başını kaldırdı sevdiği adamın göğsünden, dudaklarından sadece bir kelime duyuldu 'amenna' ve kalbiyle gülümsedi.
***
Tedaviye başlayalı hayli uzun zaman olmuştu. '2 sene'
2 sene ne kadar uzun bir zamandı, ama onlar için çabucak geçmişti.
Hastane ziyaretlerine çoğunlukla el ele, gönül gönüle gittiler. Bazen genç adam, beden olarak karısının yanında olamadı belki ama kalbi hep hastane ziyaretlerinde biricik karısının yanındaydı, bunu biliyor ve hissediyordu karısı.
Bu zaman zarfında morallerini hep yüksek tutmaya çalıştı çift. Sevgi, moral, bağlılık ve anlayıştı çünkü, her şeyin ilacı. İlaçlarını daima aldılar. Sevgi, Moral, Bağlılık ve Anlayış! Hiç ihmal etmediler.
Zaman zaman genç adamın ailesi, torun isteklerini sert ifadelerle dile getirdiler. Hatta bir gün haddi aşıp genç adam yanlızken, bunca zamandır olmayan çocuğun bundan sonra olmasını beklemediklerini, gereksiz zaman ve maddiyat kaybından başka bir şeyin olmayacağına dair oğullarını ikna etmeye çalıştılar.
Hatta haddi aşıp oğullarına yeni bir gelin arayışı içinde olduklarını, ve torunlarına yeni gelinleri sayesinde kavuşmak istediklerini söylediler.
Bu konuşmayı yaptıkları sırada genç kadının eve gelmiş olduğunun farkında bile değillerdi. Kadın kapı aralığından duydu bu dehşetli sözleri, yutkundu, ayakta duramıyordu ayakları sanki bedenini taşıyacak gücü yitirmişti ve odasına çekildi. Kocasının, ailesine vereceği cevabı bekleyemedi.
***
1 hafta geçmişti aradan, hastaneye gitme günüydü bu gün.
Kocasına hiç bir şey soramadı, 1 hafta boyunca.
Kocasının, sevgilisinin böyle bir şeye izin vermeyeceğini bildiği halde sustu. Bu gün hastaneden aldıkları olumlu veya olumsuz haberin akabinde kocasıyla konuşma kararı aldı.
Hastanedeydiler kocasıyla, sımsıkı tutuyordu kocası ellerini, hep böyle kocasının ellerini bırakmamasını diledi.
Kısa zaman sonra doktorun odasındaydılar, bir ilerleme yoktu tedavilerinde.
Hastaneden eve dönmüşlerdi, genç kadın, gözlerine sevgiyle, şefkatle bakan kocasından gözlerini kaçırdı ve konuşmak istediğini söyledi.
Yapamazdı bunu kocasına, onun çocuk sahibi olmasına engel olamazdı.
Çok seviyordu, ilk sevdiği gözlerine ilk baktığı adamdı kocası, yüreğine giren tek misafirdi o, nasıl ayrılırdı ondan.
Ama şuna emindi son sevdiği de kocası olacaktı, onu çocuksuz bırakamazdı. Meyvesiz bir ağaç olmasına izin veremezdi, çıkacaktı hayatından.
Konuştu kocasıyla, sicim sicim yaş dökerek gözlerinden.
Şaşırdı, kocası.
İlk sevdiği, yüreğinin kilitlerini ilk aralayan ve yüreğinde taşıdığı kadın, çıkıp gitmek istiyordu hayatından.
İzin veremezdi, sevildiğini biliyordu. Sevilmediğini bilse belki kendi çekip giderdi, ama seviliyordu.
Kızdı karısına genç adam, ama ağlayarak.
Nasıl, böyle şeyler düşündüğünü sordu, kolay mıydı, sevgiyi yarım bırakmak? Kolay mıydı, kendini onsuz bırakmak?
Bir şey diyemedi kadın, sadece ağladı.
Bana En Çok Sen Yakışıyorsun!
Ağlamak değil, gülmek yakışıyor sana.
Terk etmek değil, sevmek yakışıyor sana.
Vazgeçmek değil, uğraş vermek yakışıyor sana.
Sakın ama sakın unutma!
Bana en çok sen yakışıyorsun.
Sana da en çok ben yakışıyorum.
Nasıl alır gidersin?
Kendinle beraber yüreğimi
Üzmez mi sanırsın bu terk edişin beni?
Aramaz mı sanırsın, gözlerim seni?
Özlemez misin, acaba gittiğin yerlerde beni?
Bırakıp gidemezsin değil mi beni?
Sakın ama sakın unutma!
Bana en çok sen yakışıyorsun.
Sana da en çok ben yakışıyorum.
Şair tarafı tutmuştu adamın, çıkıverdi dudağından duygu yüklü sözcükler ve devam etti.
Benim çocuğum olmasa, sen beni bırakır mısın?
Asla dedi, kadın. Asla!
O zaman mevzu kapanmıştır dedi adam, yarın başka bir doktora gidiyoruz.
***
Genç adamın dediği gibi ertesi gün başka bir doktora gittiler.
Eski tahlillerini doktora gösterdiler.
Doktor, tahlilleri incelemenin sonucunda, kağıtlarda genç kadının çocuk sahibi olamamasını gerektirecek bir şey göremediğini söyledi. Tekrar tetkikler yapmanın doğru olacağına kararını verdi.
Genç adam ve genç kadın şaşkındılar, ikisine de gerekli tahlil ve testler yapıldı. 1 hafta sonrası için randevu aldılar ve şaşkın bir şekilde hastaneden ayrıldılar.
1 hafta sonra tekrar doktorun odasındaydılar, merakla bekliyorlardı doktorun söyleyeceklerini.
Doktor, incelemeye başladı kağıtları, mimiksiz bir ifade vardı çehresinde.
10-15 dk. sürdü neredeyse bu bekleyiş.
Sonra doktor başladı konuşmaya, genç çift büyük bir merakla dinliyordu doktoru.
Nasıl böyle bir hata yaptı daha önceki doktorunuz, anlamıyorum.
Hanımefendi, daha önce tahlillerinize baktığımda da söylediğim gibi çocuk sahibi olmanıza engel hiç bir şeyiniz yok.
Genç çift, aynı anda gülümsedi.
Doktor devam ediyordu sözlerine, dinlediler, şaşırdılar, randevu alıp ayrıldılar.
Eve döndüklerinde, hala şaşkın bir vaziyetteydiler.
Doktor, genç adamın bazı sıkıntıları olduğunu ama tedaviyle bunu aşabileceklerini söylemişti.
Şaşkındılar, genç adamın daha 1 gün önce karısının çocuk sahibi olamadığı için kendisini terk etmek istediği geldi aklına ve sonrasında ona söyledikleri.
Doktor tedaviyle çocuklarının olabileceğini yanlış kişinin, eşinin tedaviye alınması sonucu bunca zamandır beklediklerini söylese de, ya çocukları olmazsa düşüncesi kemirmeye başladı zihnini.
Ya çocukları olmazsa!
Kendi yüzünden sevdiği, değer verdiği, incitmeye çekindiği kadının anne olamayacağını düşündü.
Ona bunu yapamazdı, bu sefer karısının daha bir gün önce düşündüğü şeyleri kendi düşünüyordu. İnanamıyordu kendine, karısına kızmıştı ama bu sefer kendisi aynı düşüncelerdeydi.
Konuşsa mıydı, karısıyla?
İstersen ayrılabiliriz demeli miydi?
Sana bunu yapamam, anneliğin en çok yakışacağı kadına bunu yapamam demeli miydi?
Bu düşünceler zihnini yakıp kavururken birden karısının sesiyle irkildi.
Karısı şöyle diyordu: Asla, sakın aklından bile geçirme!
Sensin Yüreğimin Sahibi
Yüreğim senin, biliyorsun!
Senin yüreğin de benim, bilmiyor musun?
Peki niye bu tavrın?
Saklamadım, kendimden seni,
Tanımadın mı senelerdir beni?
Yüreklerimiz birken nasıl isteyebilirsin böyle korkunç bir şeyi?
Nasıl düşünürsün, seni bırakıp gidebileceğimi?
''Senin yerin, benim yanım.
Benim yerim ise senin yanın.''
Yanyana olmazsak, olabilir miyiz ki mutlu?
Özlemez misin, bırakıp gitsem seni?
Sende özlersin, bende özlerim.
Bırakıp gidemem ben seni.
Bırakma sakın, sende beni!
Özletme sesini, nefesini, ellerini...
''Senin yerin, benim yanım.
Benim yerim ise senin yanın.'' Genç kadında şiirle cevap verdi, aynı genç adamın 1 gün önce yaptığı gibi.
Ağlamaya başladılar, hıçkıra hıçkıra, bir ağızdan, tek yürekten.
***
Tedavilerine hiç aksatmadan gittiler kısa zaman sonra genç kadın hamileydi, mutluydular.
Yıllardır yuvalarına bekledikleri misafir nihayet gelecekti.
Aylar kalmıştı doğuma, lakin tutunamadı misafirleri, dünyaya gözlerini açamadı. Koklayamadılar, saramadılar kendilerinden olanı.
Çabuk terk etti onları, üzüldüler, her anne baba gibi.
Doktor ziyaretleri devam etti, umutluydular, kendi parçaları olan misafiri beklemekten asla vazgeçmediler.
Bu zaman zarfında morallerini hep yüksek tutmaya çalıştılar. Sevgi, moral, bağlılık ve anlayıştı çünkü her şeyin ilacı. İlaçlarını daimi aldılar. Sevgi, Moral, Bağlılık ve Anlayış! Hiç ihmal etmediler.
***
Bu gün evlik yıl dönümleriydi.
Bebeklerini kaybedeli epey zaman olmuştu.
7. evlilik yıl dönümlerinde hala evlerinde çocuk sesi duyulmuyordu.
Mutluydular, seviyorlardı birbirlerini.
Genç adamın işten dönüş saatiydi, kapıyı büyük bir özlemle çaldı, adam.
Özlemişti, bütün gün sevdiğini.
Ağır adımlarla yaklaştı kadın kapıya, büyük karnını okşar vaziyette özlem dolu gözlerle açtı kapıyı sevdiği adama.
Çıkarma ayakkabılarını dedi, gidiyoruz, misafirlerimizin gelme vakti, ikizlerimiz geliyor.
Müjdeyi verdi ve ekledi kadın, kalbimin sahibisin, hadi gidelim.
Adam gülümsedi tüm bedeniyle ve ekledi sende benim ömrümün sahibisin.
Evden 2 kişi olarak çıktılar ve 4 kişi olarak döndüler.
Şükrettiler, her zamanki gibi
7. evlilik yıl dönümlerinde Rableri onlara en güzel evlilik yıl dönümü hediyelerini vermişti.
Şükürlerine şükür eklediler.
Gülşah D.
Yahut, çocukları hem erkek hem de kız olmak üzere karışık verir. Dilediğini de kısır yapar. O, her şeyi bilendir; her şeye gücü yetendir. Şûrâ / 49-50
Kadın, başını kaldırdı sevdiği adamın göğsünden, dudaklarından sadece bir kelime duyuldu 'amenna' ve kalbiyle gülümsedi.
***
Tedaviye başlayalı hayli uzun zaman olmuştu. '2 sene'
2 sene ne kadar uzun bir zamandı, ama onlar için çabucak geçmişti.
Hastane ziyaretlerine çoğunlukla el ele, gönül gönüle gittiler. Bazen genç adam, beden olarak karısının yanında olamadı belki ama kalbi hep hastane ziyaretlerinde biricik karısının yanındaydı, bunu biliyor ve hissediyordu karısı.
Bu zaman zarfında morallerini hep yüksek tutmaya çalıştı çift. Sevgi, moral, bağlılık ve anlayıştı çünkü, her şeyin ilacı. İlaçlarını daima aldılar. Sevgi, Moral, Bağlılık ve Anlayış! Hiç ihmal etmediler.
Zaman zaman genç adamın ailesi, torun isteklerini sert ifadelerle dile getirdiler. Hatta bir gün haddi aşıp genç adam yanlızken, bunca zamandır olmayan çocuğun bundan sonra olmasını beklemediklerini, gereksiz zaman ve maddiyat kaybından başka bir şeyin olmayacağına dair oğullarını ikna etmeye çalıştılar.
Hatta haddi aşıp oğullarına yeni bir gelin arayışı içinde olduklarını, ve torunlarına yeni gelinleri sayesinde kavuşmak istediklerini söylediler.
Bu konuşmayı yaptıkları sırada genç kadının eve gelmiş olduğunun farkında bile değillerdi. Kadın kapı aralığından duydu bu dehşetli sözleri, yutkundu, ayakta duramıyordu ayakları sanki bedenini taşıyacak gücü yitirmişti ve odasına çekildi. Kocasının, ailesine vereceği cevabı bekleyemedi.
***
1 hafta geçmişti aradan, hastaneye gitme günüydü bu gün.
Kocasına hiç bir şey soramadı, 1 hafta boyunca.
Kocasının, sevgilisinin böyle bir şeye izin vermeyeceğini bildiği halde sustu. Bu gün hastaneden aldıkları olumlu veya olumsuz haberin akabinde kocasıyla konuşma kararı aldı.
Hastanedeydiler kocasıyla, sımsıkı tutuyordu kocası ellerini, hep böyle kocasının ellerini bırakmamasını diledi.
Kısa zaman sonra doktorun odasındaydılar, bir ilerleme yoktu tedavilerinde.
Hastaneden eve dönmüşlerdi, genç kadın, gözlerine sevgiyle, şefkatle bakan kocasından gözlerini kaçırdı ve konuşmak istediğini söyledi.
Yapamazdı bunu kocasına, onun çocuk sahibi olmasına engel olamazdı.
Çok seviyordu, ilk sevdiği gözlerine ilk baktığı adamdı kocası, yüreğine giren tek misafirdi o, nasıl ayrılırdı ondan.
Ama şuna emindi son sevdiği de kocası olacaktı, onu çocuksuz bırakamazdı. Meyvesiz bir ağaç olmasına izin veremezdi, çıkacaktı hayatından.
Konuştu kocasıyla, sicim sicim yaş dökerek gözlerinden.
Şaşırdı, kocası.
İlk sevdiği, yüreğinin kilitlerini ilk aralayan ve yüreğinde taşıdığı kadın, çıkıp gitmek istiyordu hayatından.
İzin veremezdi, sevildiğini biliyordu. Sevilmediğini bilse belki kendi çekip giderdi, ama seviliyordu.
Kızdı karısına genç adam, ama ağlayarak.
Nasıl, böyle şeyler düşündüğünü sordu, kolay mıydı, sevgiyi yarım bırakmak? Kolay mıydı, kendini onsuz bırakmak?
Bir şey diyemedi kadın, sadece ağladı.
Bana En Çok Sen Yakışıyorsun!
Ağlamak değil, gülmek yakışıyor sana.
Terk etmek değil, sevmek yakışıyor sana.
Vazgeçmek değil, uğraş vermek yakışıyor sana.
Sakın ama sakın unutma!
Bana en çok sen yakışıyorsun.
Sana da en çok ben yakışıyorum.
Nasıl alır gidersin?
Kendinle beraber yüreğimi
Üzmez mi sanırsın bu terk edişin beni?
Aramaz mı sanırsın, gözlerim seni?
Özlemez misin, acaba gittiğin yerlerde beni?
Bırakıp gidemezsin değil mi beni?
Sakın ama sakın unutma!
Bana en çok sen yakışıyorsun.
Sana da en çok ben yakışıyorum.
Şair tarafı tutmuştu adamın, çıkıverdi dudağından duygu yüklü sözcükler ve devam etti.
Benim çocuğum olmasa, sen beni bırakır mısın?
Asla dedi, kadın. Asla!
O zaman mevzu kapanmıştır dedi adam, yarın başka bir doktora gidiyoruz.
***
Genç adamın dediği gibi ertesi gün başka bir doktora gittiler.
Eski tahlillerini doktora gösterdiler.
Doktor, tahlilleri incelemenin sonucunda, kağıtlarda genç kadının çocuk sahibi olamamasını gerektirecek bir şey göremediğini söyledi. Tekrar tetkikler yapmanın doğru olacağına kararını verdi.
Genç adam ve genç kadın şaşkındılar, ikisine de gerekli tahlil ve testler yapıldı. 1 hafta sonrası için randevu aldılar ve şaşkın bir şekilde hastaneden ayrıldılar.
1 hafta sonra tekrar doktorun odasındaydılar, merakla bekliyorlardı doktorun söyleyeceklerini.
Doktor, incelemeye başladı kağıtları, mimiksiz bir ifade vardı çehresinde.
10-15 dk. sürdü neredeyse bu bekleyiş.
Sonra doktor başladı konuşmaya, genç çift büyük bir merakla dinliyordu doktoru.
Nasıl böyle bir hata yaptı daha önceki doktorunuz, anlamıyorum.
Hanımefendi, daha önce tahlillerinize baktığımda da söylediğim gibi çocuk sahibi olmanıza engel hiç bir şeyiniz yok.
Genç çift, aynı anda gülümsedi.
Doktor devam ediyordu sözlerine, dinlediler, şaşırdılar, randevu alıp ayrıldılar.
Eve döndüklerinde, hala şaşkın bir vaziyetteydiler.
Doktor, genç adamın bazı sıkıntıları olduğunu ama tedaviyle bunu aşabileceklerini söylemişti.
Şaşkındılar, genç adamın daha 1 gün önce karısının çocuk sahibi olamadığı için kendisini terk etmek istediği geldi aklına ve sonrasında ona söyledikleri.
Doktor tedaviyle çocuklarının olabileceğini yanlış kişinin, eşinin tedaviye alınması sonucu bunca zamandır beklediklerini söylese de, ya çocukları olmazsa düşüncesi kemirmeye başladı zihnini.
Ya çocukları olmazsa!
Kendi yüzünden sevdiği, değer verdiği, incitmeye çekindiği kadının anne olamayacağını düşündü.
Ona bunu yapamazdı, bu sefer karısının daha bir gün önce düşündüğü şeyleri kendi düşünüyordu. İnanamıyordu kendine, karısına kızmıştı ama bu sefer kendisi aynı düşüncelerdeydi.
Konuşsa mıydı, karısıyla?
İstersen ayrılabiliriz demeli miydi?
Sana bunu yapamam, anneliğin en çok yakışacağı kadına bunu yapamam demeli miydi?
Bu düşünceler zihnini yakıp kavururken birden karısının sesiyle irkildi.
Karısı şöyle diyordu: Asla, sakın aklından bile geçirme!
Sensin Yüreğimin Sahibi
Yüreğim senin, biliyorsun!
Senin yüreğin de benim, bilmiyor musun?
Peki niye bu tavrın?
Saklamadım, kendimden seni,
Tanımadın mı senelerdir beni?
Yüreklerimiz birken nasıl isteyebilirsin böyle korkunç bir şeyi?
Nasıl düşünürsün, seni bırakıp gidebileceğimi?
''Senin yerin, benim yanım.
Benim yerim ise senin yanın.''
Yanyana olmazsak, olabilir miyiz ki mutlu?
Özlemez misin, bırakıp gitsem seni?
Sende özlersin, bende özlerim.
Bırakıp gidemem ben seni.
Bırakma sakın, sende beni!
Özletme sesini, nefesini, ellerini...
''Senin yerin, benim yanım.
Benim yerim ise senin yanın.'' Genç kadında şiirle cevap verdi, aynı genç adamın 1 gün önce yaptığı gibi.
Ağlamaya başladılar, hıçkıra hıçkıra, bir ağızdan, tek yürekten.
***
Tedavilerine hiç aksatmadan gittiler kısa zaman sonra genç kadın hamileydi, mutluydular.
Yıllardır yuvalarına bekledikleri misafir nihayet gelecekti.
Aylar kalmıştı doğuma, lakin tutunamadı misafirleri, dünyaya gözlerini açamadı. Koklayamadılar, saramadılar kendilerinden olanı.
Çabuk terk etti onları, üzüldüler, her anne baba gibi.
Doktor ziyaretleri devam etti, umutluydular, kendi parçaları olan misafiri beklemekten asla vazgeçmediler.
Bu zaman zarfında morallerini hep yüksek tutmaya çalıştılar. Sevgi, moral, bağlılık ve anlayıştı çünkü her şeyin ilacı. İlaçlarını daimi aldılar. Sevgi, Moral, Bağlılık ve Anlayış! Hiç ihmal etmediler.
***
Bu gün evlik yıl dönümleriydi.
Bebeklerini kaybedeli epey zaman olmuştu.
7. evlilik yıl dönümlerinde hala evlerinde çocuk sesi duyulmuyordu.
Mutluydular, seviyorlardı birbirlerini.
Genç adamın işten dönüş saatiydi, kapıyı büyük bir özlemle çaldı, adam.
Özlemişti, bütün gün sevdiğini.
Ağır adımlarla yaklaştı kadın kapıya, büyük karnını okşar vaziyette özlem dolu gözlerle açtı kapıyı sevdiği adama.
Çıkarma ayakkabılarını dedi, gidiyoruz, misafirlerimizin gelme vakti, ikizlerimiz geliyor.
Müjdeyi verdi ve ekledi kadın, kalbimin sahibisin, hadi gidelim.
Adam gülümsedi tüm bedeniyle ve ekledi sende benim ömrümün sahibisin.
Evden 2 kişi olarak çıktılar ve 4 kişi olarak döndüler.
Şükrettiler, her zamanki gibi
7. evlilik yıl dönümlerinde Rableri onlara en güzel evlilik yıl dönümü hediyelerini vermişti.
Şükürlerine şükür eklediler.
Gülşah D.