- 14 Ağustos 2009
- 53.296
- 42.836
Kastamonu’da bir araç, aniden yola çıkan bir boz ayıya çarpmış. Ayı ne yazık ki ölmüş, araçtakiler ise yara almadan kurtulmuş. Aracı hasar gören kadın ayıya beddua etmiş. Üstelik bir eli belindeymiş, diğer elinde de sigara varmış. Pekâlâ, ilginç sayılabilecek, haklı olarak da tepki çeken bu durum böylesine ciddi bir olayın haberleştirilmesinde ne kadar ve nasıl yer almalıydı?
Ne yazık ki ABC, Cumhuriyet ve Sputnik gibi yayınlar bile ayıya beddua edilmesini haberin başlığına taşımış. Haberlerde insanların ayının çevresinde toplanarak fotoğraf çektiğinden ve ayıya tekme atıldığından da söz edilmiş. Haber metinlerinde nerdeyse sadece bu bilgiler yer almış. Haberlerde bu tür karşılaşmaların nedeninin en başta hayvanların yaşadıkları yerlerin yol ve yapıyla kuşatılması olduğundan, tüm dünyada oldukça sık yaşandığından, hem hayvan hem de insan açısından ölümcül bir durum olduğundan söz edilmemiş; bu tehlikeli durumla karşılaşan sürücülerin nasıl davranması gerektiğine de yer verilmemiş.
Hayvanlardan yalıtılmış şekilde yaşamadığımız süre hayvanlarla türlü şekilde karşılaşmanın kaçınılmaz olduğunu unutmadan söylemeli; Arabasına hasar verdiği için ayıya beddua eden kadının böyle öne çıkarılması, rant için çılgın hızla yol, AVM, rezidans yaparak doğayı katleden iktidar ve yandaşlarının asıl suçlu oluşunu gölgelemiş. Toplumun AKP’nin yanı sıra “cahil” insanlara da çok tepkili olan – AKP öncesinden beri -bir kesimi var. Bu davranışların, en azından kısmen, eğitim konusundaki eksikliklerden kaynaklı olduğunu bilenler bile yakın gelecekte bu cehaletten kurtulamayacağımız gerçeğiyle ülkeden umudu kesmiş durumda. Bu nedenle bu haber elbette “Uygar ülkeler yaban hayata saygı duyarken işte bizim halkımız da bu!” gibi bir tepki doğmasına neden olmuş. Yurtdışına “kaçma” isteğini körüklemede, kaçamayacak olanların olası mutsuzluğunu keskinleştirmede böylesi gazetecilik örneklerinin nasıl bir etkisi olduğu araştırılmaya değer olsa gerek.
KASTAMONU’NUN DEVREKANI ILCESINDE YOLA CIKAN BOZAYIYA HAFIF TICARI ARAC CARPTI. AYI TELEF OLDU. BIR KISI AYIYA TEKME ATTI. FOTOGRAF-KASTAMONU-DHA
Bu olayda sürücü de, beddua eden kadın da ayının ölümünden sorumlu tutulamaz. Üstelik Sözcü’nün videolu haberine göre sürücü frene basmış. Buna rağmen ayıya vurmuş. Hava yastığı açılmış, o an önü kararmış ve bariyere çarpmış. Benim bildiğim uzmanlar, kimi durumlarda (hız ve mesafe göz önüne alındığında) böyle büyük bir hayvanla karşılaşıldığında frene basılmaması, direksiyonun kırılmaması yönünde uyarılar yapar, hayvana vurmak gerekliliğinden söz eder. Sonuçta bırakalım kendi canımızı, zincirleme kazaya neden olmak durumu da var. Bu olayda da böyle bir tehlike atlatılmışa benziyor. Acaba yolda “ayı çıkabilir” tabelası var mıydı? Acaba bu tabelanın olduğu yerlerde hız sınırı nedir? Acaba bu araba hız sınırını ihlal etmiş mi? Haberlerden bunları da öğrenemiyoruz.
Bizde nasıl bilmiyorum ama bu tür kazaların oldukça sık yaşanması ve araçlarda ciddi hasar oluşturması “uygar” ülkelerde de sigorta şirketleri tarafından önemsenen bir konu. Sürücüler böyle bir durumda hem canlarını koruyacak hem de olası hasarın karşılanmasını garantileyecek şekilde davranmaya çalışacaklardır elbette. Bu durumda acaba kaçı, bilinçli olarak, hayvanları kurtarmak amaçlı riskli davranışlara girer? Bu konuda bir araştırma okumadım ancak en azından bir süre yaşadığım Amerika’da halk genelinin hayvanlarla zannettiğimiz gibi bir ilişkide olmadığını bildiğim için bu tür kazalarda maddi hasarın hayvanların canından daha çok önemsendiği durumların hiç de az olmadığına eminim. Konumuz değil ancak ne demek istediğimi anlatmak adına yalnızca genel halkın değil örneğin yaban hayat biyologlarının da avlandığını söyleyebilirim. Biz de -iyi ki- böyle bir durum söz konusu değildir.
Sonuç olarak dünya genelinde öyle herkesin hava yastığından başını kurtarır kurtarmaz arabadan “ayııı, iyi misiiin?” diyerek fırlayacağını beklemek gerçekçi değil. Ölümün kıyısından döndükten hemen sonra arabanın hasarına odaklanmak da kolay olmasa gerek ama insanlar çeşit çeşit ve elbette şokun etkisini de unutmamak gerekir.
Sürücü, karısı ve toplanan kalabalık kötü insanlardan mı oluşuyor? Bu yönde bir kanıt yok aslında ama bu tür olaylarda öylesine fevri davranıyoruz ki böyle bir tablo çıkıyor ortaya. Aslında fevriliğimiz ve nedenleri evrensel. “Eğitimli”, “ileri” olduğumuzu hissetmek hoşumuza gidiyor ve görünüşe göre “cahil” insanlar üzerinden bu duyguyu hissetmek fazlasıyla kolay. Doğduğumuzdan itibaren ülkemizin “geri kalmış” olduğunu duyarak, ana akım medyanın da bilinçli çabalarıyla yabancı ülkelerin kusursuz olduğunu düşünerek büyüdüğümüz için ülkemizde bu durum daha keskin yaşanıyor. “Ülkemiz insanı” – bu tanımın içinde biz hiç yokuz zaten!- cahil ama biz çok ileriyiz, müthiş eğitimliyiz öyle ki “bu ne biçim habercilik, bir sonraki ayının aynı şekilde ölmemesi için söylenecek bir söz yok mudur?” gibi soruları sormak aklımıza gelmiyor!
“Ülkemiz insanı” kişisel tatmin aracı olarak öylesine çekici ki, gazeteciler ve okurlar olarak eldeki bilgileri doğru değerlendiremeyecek kadar gaza getiriyoruz birbirimizi. Haberlerde ayıya atılan tekmeden söz ediliyor. Bulabildiğim tüm görsellere, videolara baktım. Kanıt olarak gösterilen bir an dışında bir tekme göremedim oysa Cumhuriyet Gazetesi başlıkta “…beddua edip tekmelediler” demiş. Başka kim tekmelemiş, nasıl bir kanıt var belli değil oysa cümleyi okuyan, en az birkaç kişinin hep birlikte beddua ederek ayıyı tekmelediklerini zannedecektir. Böyle bir görüntü yok. Ayrıca – bu kez ciddi anlamda-“ülkemiz insanını” ya da genel olarak merak duygusunun çiğ halini anlamaya kafa yoran birisi, aslında o adamın ayıya haber dilinden anlaşılacağı türden bir tekme atmadığını da anlayabilir. Adam bence canlı olup olmadığını anlamak için vuruyor ayıya. Nefretle bir tekme atmıyor. Adamın yaptığının “dürtmek” eylemi olduğunu düşünüyorum. Ayının ölü olup olmadığı parmakla dürterek anlaşılamaz elbette. Bu dediğimi kabul etmeyenler olacaktır kuşkusuz ama durumu benim gibi değerlendirecek insanlar olduğuna da eminim. Ayıdan kim korkmaz? Videoda birilerinin “kalkar, malkar” dediği duyuluyor. İnsanların bir kısmının ayının aslında ölmemiş olabileceğini düşünmüş olmaları, bunu anlamaya çalışmaları iyi bir şey. Gerçek olabilirdi bu ve yaralı bir ayı çok tehlikedir. Ölü ayıya karşı olası nefret ve/veya merhametsizlik dışında kendi canlarını tehlikeye atmayı da içeren bir cehalet söz konusu.”Çarptığınız ayı ölmemiş olabilir, yetkililer gelene kadar ayıya kesinlikle yaklaşmayın” gibi bir uyarı da yok haberlerde. Gazetecilerin görevi bu bilgileri edinmek ve yaymak değil midir?
İnsanların ayının fotoğraflarını çekmeleri de tepkiyle karşılanmış. Aslında üzerinde düşünülmesi gereken bir konu bu. “Artık herkes hiç düşünmeden her şeyin fotoğrafını çekiyor” diyerek durumu anlaşılır bulmanın ötesinde bir şeylerden söz ediyorum. İnsanların hemen hepsi bir şekilde yaban hayatla ilgileniyor. Yaban hayat çalıştığımızı duyan hemen herkes bize belgeselde gördüklerinden söz eder, türünü söylememiz için bir kuş tarif eder ve vs. Bu bağ, bu merak üzerine çok şey inşa edilebilir. Özendiğimiz “uygar” toplumlar doğa tarihi müzeleri, yaban hayatı üzerine kitaplar aracılığıyla ulaşmadılar mı gıpta ettiğimiz noktaya?
Hayvanat bahçelerine karşıyım ve tam da bu yüzden insanların oraya neden gidiyor oldukları üzerine düşünüyorum. Sürpriz değiş elbette, hayvanat bahçelerine insanlar biraz da bu ilgileri yüzünden, hayvanları yakından görmek için gider. Pek çok ülkede halâ hayvanat bahçesi var ve şehir rehberlerinde de yer alırlar. Çok az insan yaşamı boyunca yakından ayı, kurt vs görebilir. Bu nedenle yolda ölmüş bir ayı gören “insanlarımızın” çoğu elbette durur, arabadan iner, ölmüş olduğundan emin olmasa da ayıya yaklaşır, bakar, dokunur. Ayıyı o öldürmemiştir, fotoğrafını da ille sonradan arkadaşlarına “bak böyle nalları dikmişti” falan demek için de çekmez. En azından büyük çoğunluğunun böyle davranmayacağını düşünüyorum. O insanlar arasında o ayıya üzülmüş, saygı ve hayranlıkla bakmış ve çektiği fotoğrafı “Koca hayvana yazık oldu, abi şu pençelere baksana” gibi şeyler söylemek için çekmiş olan biri olamaz mı?
Yarın bir kumsala bir balina vursa gidip bakmaz mısınız? Büyüklüğünden etkilenip fotoğrafını çekmez misiniz? Sosyal medyada falan paylaşmak için çekilmez ki her fotoğraf, o an orada olmayan kardeşinize “gözlerime inanamadım, bilirdim büyük olduklarını ama yakından görünce gerçekten şaştım kaldım. Üstelik yavruymuş, öyle dediler” demek için de çekilebilir.
Manyas Kuşcenneti Milli Parkı’nda kuşlarla ilgili araştırma yaptığımız sırada oraya gelen ziyaretçileri gözlemleme şansımız olmuştu. Doldurulmuş hayvanların olduğu müze kısmı çok ilgi çekiyordu. İnsanlar ailecek doldurulmuş kuşların önünde fotoğraf çekilirdi. Hayvanlara yakın olmayı gerektiren çalışmalar yapmak pek çok araştırmacı için büyük mutluluk ve heyecan kaynağıdır. Bu tür mesleklere sahip insanların halk genelinin hayvanlara olan ilgisini çok iyi anlamaları, bu ilgiye sevinmeleri ve ondan nasıl yararlanılabileceğini düşünmeleri gerekir ancak ne yazık ki bazen en sert tepkiler, aşağı görmeler de onlardan geliyor, bu habere benzer yazıları da onlar kaleme alıyor.
Alaska’daki bir boz ayı. Fotoğraf: Jno Didrickson
Tüm sözünü ettiklerim dışında haberlerde bir de yaban hayatı geçiş (wildlife crossing) yapılarından ve bu tür karşılaşmaları da azaltacak “yaban hayatı koruma koridorları”ndan (wildlife corridor) söz edilseydi ne muhteşem olurdu ancak bunun için alanında uzmanlaşmış, genel anlamda tüm bu gelişmeleri takip eden ve habere göre kimin görüşünü alabileceğini bilen gazetecilerin olması gerekiyor. Bu alanda açık büyük ama ne yazık ki haber merkezleri buna yatırım yapmıyor gibi görünüyor.
Bulabildiklerim arasında bu olayı en düzgün haberleştiren Sözcü Gazetesi’nin başlığı şöyle; “Kastamonu’daki ayı çıkabilir uyarısı gerçek oldu!”. Evet, bu talihsiz ayı ne yazık ki öldü ama bir gerçeğin altını çizerek; Onca doğa katliamına rağmen bu topraklarda halâ ayılar yaşıyor, demek ki halâ bozulmamış geniş doğal alanlarımız var. Öyleyse daha baştan insandan umudu kesmek ve doğa katliamına karşı güç birliği yapmanın yollarını tıkamak bu boz ayıya, kurtlara, geyiklere yapılacak en büyük saygısızlık değil midir? Ya bilgi ile toplum arasında çok önemli bir köprü olan gazetecilik mesleğine yapılan saygısızlığa ne demeli? Çok büyük bir sorunun ne ilk ne de son örneği yaşanmışken beddua eden kadının dışında haberleştirecek bir şey bulamayan gazeteciler ve bu haberleri onaylayan haber merkezleri için “Allah akıl fikir versin” mi demeli? Ne demeli, kime seslenmeli?
Özgür Keşaplı Didrickson
http://www.azizmsanat.org/2018/09/30/kizilcik-sopasi-ayi-cikabilir-aklimiza-mukayyet-olalim/