avatarlarımıza ATATÜRK resmi koyalım

Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmağa hazırız. 1923 Mustafa Kemal Atatürk
 
Türk olmak ayrıcalıktır türk olupta soyunu ınkar eden yanlış yönlerer sapanları anlamıyorum ve şiddetle kınıyorum..
 
Kızlar 2 gün aranızda yoktum yeni gördüm mesajı ve hemen yükledim ATA'mın Fotoğrafını..Kimse Yapmacık Diyemes Bu Yapılanlara Sözlere Keşke Diyenler ATA'm Kadar Bu Millet İçin Bişeyler Yapmaya Çalışsa.!!!
 
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım

M.KEMAL ATATÜRK.....
 
Son düzenleme:
GAZİYE PEYNİR GETİREN TEYZE



Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rasladık.
Atatürk attan inerek bu ihiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi
mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk
milletinin
malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden
gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç
bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar
bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da....Benim iki
oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir
kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi
Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı
Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan
belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden
yüzü
sertleşti.
- Tövbe de bey tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki...O bizim
vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin
mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde
şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan
onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol
paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen
efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım
yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her
halinden belliydi. Bana dönerek,
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır...Benim
köylüm,
benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum
anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni
buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere
fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi
de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul
gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın
ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket
çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e
uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu
sana
hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi
açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün.
Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."
 
Bende geldim,değiştirdiğim avatarımla.....
Seni çok seviyoruz ve minnettarız Atam,Nur içinde uyu....
 
Son düzenleme:
mertadammertadamata1ap4.jpg
 
GAZİYE PEYNİR GETİREN TEYZE



Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rasladık.
Atatürk attan inerek bu ihiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi
mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk
milletinin
malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden
gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç
bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar
bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da....Benim iki
oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir
kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi
Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı
Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan
belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden
yüzü
sertleşti.
- Tövbe de bey tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki...O bizim
vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin
mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde
şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan
onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol
paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen
efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım
yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her
halinden belliydi. Bana dönerek,
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır...Benim
köylüm,
benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum
anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni
buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere
fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi
de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul
gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın
ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket
çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e
uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu
sana
hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi
açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün.
Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."




Bu asaletinin,sevgisinin ve yüce yürekliliğinin göstergesidir Atatürk'ün.
Kimse yerini dolduramadı aslada dolduramaz........
Paylaşımın için saol canım.
 
GAZİYE PEYNİR GETİREN TEYZE



Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rasladık.
Atatürk attan inerek bu ihiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi
mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk
milletinin
malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden
gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç
bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar
bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da....Benim iki
oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir
kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi
Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı
Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan
belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden
yüzü
sertleşti.
- Tövbe de bey tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki...O bizim
vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin
mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde
şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan
onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol
paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen
efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım
yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her
halinden belliydi. Bana dönerek,
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır...Benim
köylüm,
benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum
anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni
buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere
fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi
de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul
gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın
ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket
çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e
uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu
sana
hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi
açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün.
Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."


gözlerım doldu,tüylerım dıken dıken oldu,
muttesem bı paylasım söyliyecek söz bulamıyorum şuanda:1no2:
 
Yolu Mustafa Kemal'den gelip Mustafa Kemal'e giden,
Gözleri Anadolu bakıp, dili Anadolu toprağı kokan,
Halkını "aydınlatmaktan", ileriye götürmekten başka gayesi olmayan,
Gericinin, bölücünün karşısına korkusuzca dikilen,
Kısacası "adam" olan, bu coğrafyaya layık olandır Türk aydını.

"....Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol..."

Rıfat ILGAZ
 
bendee varımm hanımmlar bu güzel fikir içinn teşekkürlerr avatarımızda atamızın olması sessiz çığlık gibi
 
ATATÜRK'ün İtalyan Büyükelçisine Verdiği Müthiş Cevap


Birgün italyan Büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve
huzura kabul edilir. O zamanın muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında
konuşulduktan sonra, büyükelçi "Ekselans, dün Roma ile yapmış oldugum bir
görüşmede hükümetimizin Hatay'ı almak istediği kararını size iletmem
söylendi" der.
Odada buz gibi bir hava eser. Ata, büyükelçiye birşeyler daha ikram
eder ve iki dakikalığına odadan ayrılır. Döndüğünde ayağında çizmeleri,
üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. Doğruca masasına
gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak'ın bağlanmasını ister ve
Çakmak'a: " Paşa, İtalyan dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlarmış. Hazır
mıyız" der. Fevzi Çakmak durmu anlar ve "Biz hazırız Paşam" diye
yanıtlar...Ata büyükelçiye döner ve: "Biz hazırmışız. Hükümetinize
söyleyin, isterlerse gelip Hatay'ı alabilirler" der.......
senağlama
 
“BEN EĞİLMEM”

Mustafa Kemal’in çocukluk arkadaşı Asaf İlbay, okula devam ettiği günlere ait iki anısını şöyle anlatır:

“Evimizin bahçesi büyüktü. Sık sık mahalle arkadaşları toplanır ve o zamanlar Selanik’de pek moda olan “mancık” oyunu oynardık. Bu bir çeşit “birdirbir” oyunu idi. Bir kişi eğiliyor, diğerleri sıra ile üzerinden atlıyorlardı. O, oyuna katılmazdı, ama seyrine de bayılırdı. Hele içimizde düşenler filan olursa, keyfine son olmazdı. Bir gün kararlaştırdık. Yaka paça zorla oyuna soktuk. Sıra ile hepimizin üzerinden atladı ve sıra kendisine gelince, eğilmeden dimdik durdu ve:

- Haydi atlayın! dedi.

Biz başını yere doğru eğmesi için ısrar ettikçe o:

- “Ben eğilmem” böyle atlarsanız atlayın, diyordu.

Bir türlü razı edemedik.

Kaynak: Banoğlu, Yayınlanmış Belgelerle Atatürk, Siyasi Ve Özel Hayatı-İlkeleri, 2. Baskı, İst.,198,S.22
 
Cumhuriyet'in ilânından sonra istanbul'da bir resepsiyon verilir. tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ateşeleri de davet edilir. davet güzel bir şekilde devam etmektedir
fakat ingiliz ateşesi olan binbaşının bakışları Mustafa Kemal'in gözünden kaçmaz.
bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir.
ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.
yaver Mustafa Kemal'e şöyle der:
- Paşam kendisine, neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa Kemal'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi. bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der:
- git sor bakalım babasının Çanakkale'de ne işi varmış?
 
Birgün Müslüman memleketlerinden birinde (Mısır'da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal'i görmeye gelmişti. Kendisine:

-"Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz?" diye sordu.

Olabilecek şey değildi ama insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal:

-"Yarım milyonunuz bu uğurda ölür mü?" diye sordu.

Adamcağız yüzüne bakakaldı.

-"Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonumuzun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya..."

-"Benimle olmaz beyefendi hazretleri, yalnız benimle olmaz. Ne vakit halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse, o zaman gelip beni ararsınız."

alıntıdır
 
LAİKLİK

İlk Melis'te bir gün laiklik söz konusu oluyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün Meclis'e başkanlık ediyordu. Meclis'in tanınmış din alimlerinden bir vatandaş kürsüye geldi. Alaycı bir tavırla:
- Arkadaşlar, bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz, ben bu laikliğin manasını anlamıyorum.
Diye söze başlarken riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden eline kürsüye vurarak:
- Adam olmak demektir hocam, adam olmak!
Diye hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır.


Ali KILIÇ, Atatürk'ü Anmak Kitabından, S.253
 
X