- 14 Ağustos 2009
- 53.296
- 42.837
- 898
Birçok yetişkin, küçük çocuklarıyla konuşurken rol yapar. Komik sesler çıkarır, komik sözler söylerler. Güya çocuğun seviyesine inerler. Çocuğa kendileriyle eşit biriymiş gibi yaklaşmazlar. Şimdilik ondan daha fazla bildiğiniz ya da daha büyük olduğunuz gerçeği, çocuğun sizinle eşit olmadığı anlamına gelmez. Yetişkinlerin çoğu, hayatlarının belli bir noktasında kendilerini en evrensel rollerden biri olarak ebeveyn konumunda bulurlar.
En önemli soru şudur: Bir ebeveyn olma fonksiyonunu, rolün kendisi haline gelmeden yeterince iyi bir şekilde yerine getirebilir misiniz? Bir ebeveyn olmanın zorunlu kısımlarından biri, çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak, çocuğun tehlike altında kalmasını engellemek ve bazen çocuğa ne yapması ya da ne yapmaması gerektiğini söylemektir. Ama ebeveyn olmak bir kimlik haline geldiğinde, bütün benlik duygunuzun ondan kaynaklandığını hissettiğinizde, fonksiyon hemen aşırı vurgulanır, abartılır ve sizi kontrol altına alır. Çocuklara ihtiyaçları olan şeyi vermek, aşırı hale gelir ve onu şımartır; tehlike altında kalmalarını engellemek aşın koruyuculuğa dönüşür ve dünyayı keşfetme, kendi başlarına bir şeyleri deneme ihtiyaçlarını bastırır. Çocuklara sürekli ne yapmaları veya ne yapmamaları gerektiğini söylemek ise, aşırı kontrolcülük haline gelir.
Dahası, rol kimliği belli fonksiyonlara gerek kalmadığında bile devam eder. Ebeveynler, çocukları yetişkin olduğunda bile ebeveyn olmaktan vazgeçemezler. Çocuklarının kendilerine ihtiyaç duymalanna ihtiyaçları vardır ve bunu terk edemezler. Çocukları kırk yaşına geldiğinde bile, ebeveynleri "Ben senin için neyin en iyisi olduğunu biliyorum" kavramından uzaklaşamazlar. Ebeveynin rolü takıntılı bir şekilde devam eder ve dolayısıyla hiçbir şekilde samimi bir ilişki kurulamaz. Ebeveynler kendilerini o rolle tanımlarlar ve farkında olmadan, ebeveyn olmaktan vazgeçtiklerinde kimliklerini kaybedeceklerinden korkarlar. Eğer yetişkinliğe ulaşmış çocuklarını kontrol etme arzuları saptırılırsa, onları eleştirmeye, kendisini suçlu hissettirmeye çalışırlar. Aslında bunu yaparken bilinçaltımdaki bütün amaçları rollerini ve dolayısıyla kimliklerini korumaktır. Yüzeyde çocukları için endişeleniyormuş gibi görünürler ve kendileri de buna inanırlar ama aslında sadece rol kimliklerini sürdürme peşindedirler. Bütün ego-sal motivasyonlar, kişinin kendisi içindir ve bazen akıllıca kılık değiştirebilir; hatta egonun içinde yaşadığı kişinin kendisi bile buna inanabilir.
Kendini ebeveynlik rolüyle tanımlayan bir anne ya da baba, çocukları sayesinde kendilerini daha bütün hissetmeye de çalışabilirler. Egonun kendi eksikliğini kapamak için başkalarını kullanma taktiği, bu kez çocuklara yönelir. Eğer ebeveynin çocuklarını kullanma eğilimlerinin ardında yatan bilinçsiz varsayımlar ve motivasyonlar sese dökülüp bilinçli hale getirilebilseydi, muhtemelen şöyle derlerdi: "Benim asla başaramadığım şeyi senin başarmanı istiyorum; dünyanın gözünde biri olmanı istiyorum ki ben de senin sayende biri olabileyim. Beni hayal kırıklığına uğratma. Senin için çok büyük fedakarlıklar yaptım. Sana kendini huzursuz ve suçlu hissettiriyorum ki böylece sonunda benim isteklerimi yerine getirebilirsin. Senin için her şeyin en iyisini ben bilirim. Seni seviyorum ve senin için doğru olduğuna inandığım şeyleri yapmaya devam edersen, ben de seni sevmeye devam edeceğim."
Bilinçaltı motivasyonlarınızı bilinçli hale getirdiğinizde, aniden ne kadar saçma olduklarını görürsünüz. Arkalarında yatan ego görünür hale gelirken, sapkınlığını da belli eder. Konuştuğum bazı ebeveynler şöyle de.mişlerdi: "Tanrım, yaptığım şey bu muydu?" Ne yaptığınızı anladığınızda, ne kadar boşuna olduğunu da anlarsınız ve bu olduğunda, bilinçsiz kalıp kendiliğinden sona erer. Farkındalık, en önemli değişim aracıdır.
Eğer kendi ebeveynleriniz bunu size yapıyorsa, onla.ra bilinçsiz ve egonun tutsağı durumunda olduklarını söylemeyin. Bu muhtemelen onları daha da bilinçsiz yapacaktır, çünkü ego savunmacı bir pozisyon alacaktır. Bunun içlerindeki ego olduğunu, gerçek kimlikleriyle bir ilgisi olmadığını sizin anlamanız yeterlidir. Egosal kalıplar - uzun ömürlü olanlar bile - bazen içsel olarak direnmediğinizde kendiliklerinden çözülebilirler. Direnç onlara sadece yeni güç kazandırır. Ama bu olmasa bile, ebeveynlerinizin davranışlarım kişiselleştirmeye ihtiyaç duymadan şefkatle kabullenebilirsiniz.
Kendi bilinçaltı varsayımlarınızın veya onlara verdiğiniz tepkilerin ardında yatan beklentilerinizin de farkında olmalısınız. "Ebeveynlerim yaptığım şeyi onaylamalı. Beni anlamalı ve beni olduğum gibi kabul etmeli." Gerçekten mi? Neden mecbur olsunlar ki? Gerçek şu ki mecbur değiller ve olamazlar da. Bilinç evrimleri henüz o farkındalık seviyesine ulaşmadı. Henüz kendilerini rollerinden ayırmaya hazır değiller. "Evet ama onların onayım ve anlayışım görmediğim sürece, kendimi rahat ve mutlu hissedemiyorum." Gerçekten mi? Onların onayının ya da kınamasının sizin gerçek kimliğinizle ne ilgisi var? Bütün bu incelenmemiş varsayımlar, çok fazla olumsuz duyguya ve çok fazla gereksiz mutsuzluğa neden olur.
Uyanık olun. Zihninizden geçen içsel konuşmalardan bazıları annenize ya da babanıza ait olabilir mi? Acaba şöyle bir şey söylüyor olabilirler mi? "Yeterince iyi değilsin. Asla bir şeyi hak edemiyorsun." Ya da başka bir yargı ya da zihinsel kavram olabilir mi? Eğer içinizde farkındalık varsa, zihninizdeki sesi de olduğu gibi kabul edebilirsiniz: Geçmişle şartlanmış eski bir dü.şünce. Eğer içinizde farkındalık olursa, zihninizde geçen her düşünceye inanmanız gerekmez. Eski bir düşüncedir, o kadar. Farkındalık, Varlık demektir ve sadece Varlık içinizdeki bilinçsiz geçmişi çözebilir.
"Eğer çok aydınlanmış olduğunuzu düşünüyorsanız," demişti Ram Dass, "gidip bir hafta ebeveynlerinizle yaşayın." Bu iyi bir tavsiyedir. Ebeveynlerinizle olan ilişkiniz, sadece bütün ilişkilerinizin yapısını belirleyen temel ilişki değildir; aynı zamanda da Varlık derecenizi sınamak için iyi bir sınavdır. Bir ilişkide ne kadar çok ortak geçmiş varsa, o kadar şimdide yaşamanız gerekir; aksi takdirde, geçmişi tekrar tekrar yaşamak zorunda kalırsınız.
Eckhart Tolle
En önemli soru şudur: Bir ebeveyn olma fonksiyonunu, rolün kendisi haline gelmeden yeterince iyi bir şekilde yerine getirebilir misiniz? Bir ebeveyn olmanın zorunlu kısımlarından biri, çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak, çocuğun tehlike altında kalmasını engellemek ve bazen çocuğa ne yapması ya da ne yapmaması gerektiğini söylemektir. Ama ebeveyn olmak bir kimlik haline geldiğinde, bütün benlik duygunuzun ondan kaynaklandığını hissettiğinizde, fonksiyon hemen aşırı vurgulanır, abartılır ve sizi kontrol altına alır. Çocuklara ihtiyaçları olan şeyi vermek, aşırı hale gelir ve onu şımartır; tehlike altında kalmalarını engellemek aşın koruyuculuğa dönüşür ve dünyayı keşfetme, kendi başlarına bir şeyleri deneme ihtiyaçlarını bastırır. Çocuklara sürekli ne yapmaları veya ne yapmamaları gerektiğini söylemek ise, aşırı kontrolcülük haline gelir.
Dahası, rol kimliği belli fonksiyonlara gerek kalmadığında bile devam eder. Ebeveynler, çocukları yetişkin olduğunda bile ebeveyn olmaktan vazgeçemezler. Çocuklarının kendilerine ihtiyaç duymalanna ihtiyaçları vardır ve bunu terk edemezler. Çocukları kırk yaşına geldiğinde bile, ebeveynleri "Ben senin için neyin en iyisi olduğunu biliyorum" kavramından uzaklaşamazlar. Ebeveynin rolü takıntılı bir şekilde devam eder ve dolayısıyla hiçbir şekilde samimi bir ilişki kurulamaz. Ebeveynler kendilerini o rolle tanımlarlar ve farkında olmadan, ebeveyn olmaktan vazgeçtiklerinde kimliklerini kaybedeceklerinden korkarlar. Eğer yetişkinliğe ulaşmış çocuklarını kontrol etme arzuları saptırılırsa, onları eleştirmeye, kendisini suçlu hissettirmeye çalışırlar. Aslında bunu yaparken bilinçaltımdaki bütün amaçları rollerini ve dolayısıyla kimliklerini korumaktır. Yüzeyde çocukları için endişeleniyormuş gibi görünürler ve kendileri de buna inanırlar ama aslında sadece rol kimliklerini sürdürme peşindedirler. Bütün ego-sal motivasyonlar, kişinin kendisi içindir ve bazen akıllıca kılık değiştirebilir; hatta egonun içinde yaşadığı kişinin kendisi bile buna inanabilir.
Kendini ebeveynlik rolüyle tanımlayan bir anne ya da baba, çocukları sayesinde kendilerini daha bütün hissetmeye de çalışabilirler. Egonun kendi eksikliğini kapamak için başkalarını kullanma taktiği, bu kez çocuklara yönelir. Eğer ebeveynin çocuklarını kullanma eğilimlerinin ardında yatan bilinçsiz varsayımlar ve motivasyonlar sese dökülüp bilinçli hale getirilebilseydi, muhtemelen şöyle derlerdi: "Benim asla başaramadığım şeyi senin başarmanı istiyorum; dünyanın gözünde biri olmanı istiyorum ki ben de senin sayende biri olabileyim. Beni hayal kırıklığına uğratma. Senin için çok büyük fedakarlıklar yaptım. Sana kendini huzursuz ve suçlu hissettiriyorum ki böylece sonunda benim isteklerimi yerine getirebilirsin. Senin için her şeyin en iyisini ben bilirim. Seni seviyorum ve senin için doğru olduğuna inandığım şeyleri yapmaya devam edersen, ben de seni sevmeye devam edeceğim."
Bilinçaltı motivasyonlarınızı bilinçli hale getirdiğinizde, aniden ne kadar saçma olduklarını görürsünüz. Arkalarında yatan ego görünür hale gelirken, sapkınlığını da belli eder. Konuştuğum bazı ebeveynler şöyle de.mişlerdi: "Tanrım, yaptığım şey bu muydu?" Ne yaptığınızı anladığınızda, ne kadar boşuna olduğunu da anlarsınız ve bu olduğunda, bilinçsiz kalıp kendiliğinden sona erer. Farkındalık, en önemli değişim aracıdır.
Eğer kendi ebeveynleriniz bunu size yapıyorsa, onla.ra bilinçsiz ve egonun tutsağı durumunda olduklarını söylemeyin. Bu muhtemelen onları daha da bilinçsiz yapacaktır, çünkü ego savunmacı bir pozisyon alacaktır. Bunun içlerindeki ego olduğunu, gerçek kimlikleriyle bir ilgisi olmadığını sizin anlamanız yeterlidir. Egosal kalıplar - uzun ömürlü olanlar bile - bazen içsel olarak direnmediğinizde kendiliklerinden çözülebilirler. Direnç onlara sadece yeni güç kazandırır. Ama bu olmasa bile, ebeveynlerinizin davranışlarım kişiselleştirmeye ihtiyaç duymadan şefkatle kabullenebilirsiniz.
Kendi bilinçaltı varsayımlarınızın veya onlara verdiğiniz tepkilerin ardında yatan beklentilerinizin de farkında olmalısınız. "Ebeveynlerim yaptığım şeyi onaylamalı. Beni anlamalı ve beni olduğum gibi kabul etmeli." Gerçekten mi? Neden mecbur olsunlar ki? Gerçek şu ki mecbur değiller ve olamazlar da. Bilinç evrimleri henüz o farkındalık seviyesine ulaşmadı. Henüz kendilerini rollerinden ayırmaya hazır değiller. "Evet ama onların onayım ve anlayışım görmediğim sürece, kendimi rahat ve mutlu hissedemiyorum." Gerçekten mi? Onların onayının ya da kınamasının sizin gerçek kimliğinizle ne ilgisi var? Bütün bu incelenmemiş varsayımlar, çok fazla olumsuz duyguya ve çok fazla gereksiz mutsuzluğa neden olur.
Uyanık olun. Zihninizden geçen içsel konuşmalardan bazıları annenize ya da babanıza ait olabilir mi? Acaba şöyle bir şey söylüyor olabilirler mi? "Yeterince iyi değilsin. Asla bir şeyi hak edemiyorsun." Ya da başka bir yargı ya da zihinsel kavram olabilir mi? Eğer içinizde farkındalık varsa, zihninizdeki sesi de olduğu gibi kabul edebilirsiniz: Geçmişle şartlanmış eski bir dü.şünce. Eğer içinizde farkındalık olursa, zihninizde geçen her düşünceye inanmanız gerekmez. Eski bir düşüncedir, o kadar. Farkındalık, Varlık demektir ve sadece Varlık içinizdeki bilinçsiz geçmişi çözebilir.
"Eğer çok aydınlanmış olduğunuzu düşünüyorsanız," demişti Ram Dass, "gidip bir hafta ebeveynlerinizle yaşayın." Bu iyi bir tavsiyedir. Ebeveynlerinizle olan ilişkiniz, sadece bütün ilişkilerinizin yapısını belirleyen temel ilişki değildir; aynı zamanda da Varlık derecenizi sınamak için iyi bir sınavdır. Bir ilişkide ne kadar çok ortak geçmiş varsa, o kadar şimdide yaşamanız gerekir; aksi takdirde, geçmişi tekrar tekrar yaşamak zorunda kalırsınız.
Eckhart Tolle
Son düzenleme: