mervecik,
yorumunun bazı kısımlarına katılıyorum, lükse ulaşmak daha kolay, bu Turgut Özal dönemiyle başladı, bir zamanlar ülkeye kaçak yollarla sokulan sigaralar, hatta jeanler bile Turgut Özal'ın Başbakan olmasıyla ülkeye gayet legal yollarla girmeye ve ticareti yapılmaya başladı, insanoğlu lüksü sever, bu da bir gerçek, elindekilerden daha fazlası ve iyisine ulaşmak için çabalar devamlı, eskidenmiş o bir hırka bir lokma devirleri, divan üstünde misafir ağırlayıp aynı divanda yatıp uyuma çağları çoktan geçti, artık insanlar misafir odası ayrı, oturma odası ayrı olsun, buzdolabım şu marka olsun diyor, bunların hepsine eyvallah ama çoğunluk bunları yapacağım derken kredi borcuna giriyor, yani elde nakit parası olan kişi sayısı çok az.
Öte yandan birde halktan öyle bir kısım var ki, onlar bırak lüks yaşam standartlarına erişmek için çabalamayı, hastalıklarına harcayacak parayı denkleştiremiyorlar, hastanelere bir gidip bakmanı isterim, SGK ayakta tedavilerde aylık 6000 liraya ulaşan ilaçları karşılamadığı için ne olur çocuğumu yatırında en azından ilaç tedavisi görsün deyip 15-16 ay çocuklarını zorunlu olarak hastanelerde yatıran insanlar var.
Şehirlerde gökdelen olması halkın zenginliğinin göstergesi mi? Kaç kişi o gökdelenlerde oturuyor?
Gelişmişlik, zenginlik gökdelen, avm, inşaat sektörüyle mi ölçülmeli yoksa verimli tarım arazilerini ekip biçmek, üretmekle mi ölçülmeli, tüketim toplumuyuz, üretim değil, üretim ne demek unuttuk ve gökdelenlerle gelişmiş olduğumuzu düşünüp sevinir olduk.
Avrupa'yı bir kenara bırakalım, Ortadoğu ülkeleri arasında geçimi en pahalı ülke biz miyim değil miyiz?
Senin her yanın su doluyken, tarım arazilerin varken sadece inşaatla övünüyorsun, Dubai'de adamlar çölleri yeşertip ekiyor, Deniz suyunu arıtıp içme suyu yapıyor. Bu üretimdir.
Lüksten değilde yaşam standartlarından bahsediyorsakta yaşam standartı X marka pantolon, X marka bulaşık makinesine erişimle olmuyor, onlar lükse giriyor, yaşam standardı bir vatandaşın sağlık hizmetlerinden tam manasıyla yararlanabilmesi, temel gıdaların hepsine zorlanmadan erişebilmesi, ay sonunu nasıl getireceğim endişesi yaşanmadan başını yastığa koyabilmesidir.
Tüm vatandaşlar yaşam standardına erişti mi? Hayır, hatta Suriyeli insanlar dahi ülkedeki pahalılık yüzünden, yaşam standartlarına erişemediklerinden Avrupa'ya kaçayım deyip çoluk çocuk yollara düşüyor.
Türkiye bize kucak açtı teşekkür ederiz ama yapamıyoruz burada diyorlar.
Her ülkenin süper zengin, zengin, orta halli ve yoksul kesimi vardır lakin bir ülkede orta halliler bile yoksulluk sınırlarında olmaya başlamışsa, enflasyon düştü denirken bu pazar tezgahlarına yansımamışsa herşey güllük gülistanlık diyemeyiz.
Mune öncelikle gereksiz mütevazilik kasmadıgın için teşekkürler, gerçekçi olmak bunu gerektirir. Bunun aksi gereksiz boş laf salatası çünkü. ''bu hükümet döneminde szenginleştyn ondan savunuyorsun'' minvalindeki ıvır zıvır muhabbetlere de girmedigine göre... ben de daha ciddi yazacagım.
Şimdi öncelikle eleştiri şeklinden başlamam lazım.
''en kötü'' diye bir kavram yok dimi, çünkü kötünün de kötüsü vardır. ''mükemmel'' diye bir şey de yok, anlamsız bir kelime sadece, hiçbir anlamı yok.
Şimdi ''en kötü'' sünü baz alıp eleştiriye başlarsan, her şeye şükreder hale gelirsin. ''mükemmel'' denilen anlamsız şeyi baz alıp eleştiriye başlarsan da her şeye takılacak bir kulp bulursun. Bu yüzden eleştiride bile denge lazım. Ne her şeye şükret ne de her şeyi alabildigine eleştir. Haksız mıyım? İkisi de saçmalık çünkü.
- Genellikle yapılan eleştiriler tamamiyle kafada uydurulan bi mükemmel kavramı baz alınarak yapılır.
- Diger bir sıkıntı ise eleştiri yapan kesimin savundugu hiçbir şeyin olmaması. Savundukları hiçbir şey olmayınca tek yaptıkları eleştirmek oluyor çünkü, ortaya hiçbir şey koymadan kör fitne eleştirmeyi entellik sayıyorlar. Öyle eleştiriyi ergenler bile yapar, ondan kolay ne var? Örnegin; o kötü, bu kötü, şu kötü... vs gibi. Ya da ''bizim millet çok cahil yaaa, çok kültürsüz yaa'' diyen tipler. ee sen Türk degil misin diye sorsan, kendisi mükemmel insan üstü Türk'tür. anca eleştirmeyi bilir, savundugu pek de bir şey yoktur. Kafasındakini bi sisteme bile oturtamaz bu tipler. Sırf bardagın boş kısmıına odaklanmış kişiler yani.
Şimdi senin yorumuna cevap vereyim.
Bu gibi eleştiriler genelde kapitalist sistem için de yapılır Mune. Sürekli olarak bir ''zengin daha zengin, fakir daha fakir'' edebiyatı yapılır. Ama bu safsatadan başka bir şey degil. 1900 yılını hayal et, bir de şimdiyi. O zamanlar da vardı çok zenginler ve çok fakirler. Şimdi 2000'e geldigimizde yine var her iki grup. Peki fakirler daha mı fakir oldu? Yoksa aslında herkes hep birlikte mi kalkındı, herkesin birden mi standardı arttı? Ondan sonra da kapitlaist sistem öcüymüş falan... Halbuki sadece zenginlerin degil herkesin ulaşım, iletişim, saglık, bilgiye ulaşma... vs gibi bir sürü konuda standartları arttı hem de öyle böyle degil. Eskinin lüksü gitgide evlerin demirbaşları haline geliyor. Bu mu yani fakirin fakirleşmesi?
AKP'ye yapılan eleştiriler de aynı minvalde aslında. Sürekli bir ''zengin daha zengin oldu, fakir daha fakir'' muhabbeti. Ya ne alakası var? Artık ev sahibi olanlar gitgide artıyor, yakın geçmişin lüks tüketim eşyaları alelade şeyler haline geldi. Herkeste led tv ler, herkeste akıllı telefonlar, tabletler hem de her aile bireyine ayrı ayrı... Otomobil satışları desen patladı gitti. Hani nerede fakirler fakirleşmiş? Hem kapitalist sistemin getirileri hem de bu getirilere uyum saglayan AKP... Eskinin kafası daha mı iyi yani? Ülkeyi bütün dış dünyaya kapatmak falan? Jeanler gelmesin, yabancı hiçbir şey olmasın falan... Bu mu yani insanların istedigi? Bence kimsenin istedigi bu degil, ve zaten bu rekabet açısından inanılmaz mantıksız olurdu. Türk şirketlerinin kalitelerini baltalayan bir saçmalıktan öteye gitmezdi bu ve gitmedi de zaten yıllarca.
Şimdi saglık sektörüne geleyim. Ben devlet hastanelerini yalnızca 3-4 doktor arkadaşımın söyledikleri kadar biliyorum. Eskiye göre daha iyiymiş. Ama tabi bunlar genç doktorlar, eskiyi bilmezler diyebilrsin. Yine de insanlaın çogu bence daha memnun gibi. Önceki dönem hastanelerini düşn ve kıyası öyle yap. ''mükemmel'' bir saglık sistemini hayal ederek degil. Öte yandan bu saglık sektöri (aynen egitim gibi) diger bir çok ülke vatandaşlarının da sürekli eleştirdigi bir şeydir. Mesela ABD gibi... Bazı ABD'liler illallah ediyor kendi saglık sistemlerinden, çünkü aşırı pahalıymış falan. Diş saglıgı konusu da aynı şekilde... her ülkede diş saglıgı sorundur. Hele ABD'de bu mesele çok daha pahalıymış. Aynı sıkıntılar ya da benzerleri Avrupa ülkelerinde de mevcut ayrıca. Hiçbir ülke tamamen sorsunsuz ve ''mükemmel'' degil yani. Bu yüzden de ben iyileşmeye bakarım.
Tarım bitti o konuda haklısın, ama eski kafa tarım bitti bi nevi. Bunda tüketicileri de hesaba katmak gerekiyor dimi? Tüketici sayısından ciddi artış var, ayrıca da artık yalnızca ülke merkezli konuşamayız. Globalleşti dünya. Bir de organik tarım denilen saçmalık ortaya çıktıgından beri herkeste bi organik tarım sevdası var (halbuki bundan 30 sene öncesinin tarımı bu, yeni bir şey degil). Şu anda bu organik tarım sistemiyle dünyayı doyurmak pek de mümkün degil halbuki. O yüzden farklı yollara ihityaç duyuluyor. Çiftçilerin daha profesyonel olmaları ve çaga uyum saglamaları konusunda ısrar var, mesele bu aslında. Çiftçiler daha kendi aralarında organize olamıyorlar ki... Bunca yıldır devlet sürekli olarka çiftçilere o destegi bu destegi şu destegi vererek ayakta tutmaya çalıştı ama bu saçmalıktı zaten. Niye çiftçiyi anlamsızca destekleyecem diye zarara girsin ki devlet, bi numarası yok ki? Şu anda ise verilen destekelr daha çok organize ve profesyonle manada veriliyor... ki bu iyi bir şey, olması gereken bir şey. Ama çiftçilerin bazıları buna uyum saglyamıyor henüz. Ziraat mühendisi göndersen yanlarına ''yaa zaten akşama kadar imanımız gevriyor mühendis hanım bir de sen zırıldayıp kafa ütüleme'' tarzından yaklaşacak hala bir sürü çitfçi var ortalıkta. Ayak diretiyorlar yani. Ama tarımda ciddi gelişmeler var, sen bakma sırf kötü söylentilere. Gayet güzel şeyler de oluyor bu ülkede tarım adına. Ben bakıyorum bazı bazı...
İnşaatları da sırf beton yıgmaktan ibaret düşünme. Köy kültürü yok olsun isteyen biri degilim, aksine bunu isteyenler bizzat bu muhaliflerdir, ama farkında degiller neyse... Benim dedigim ise köydeki yaşam kültürü zorlanmasın degişim konusunda ama zaten halihazırda var olan şehirler modernleşsin, daha düzenli hale getirilsin. Benim söyledigim budur.
Gökdelen ise bir zenginlik simgesidir. İlk gökdelenleri kim dikti? İlk zenginleşen ülkeler... Sonuçta bunlar milyar dolarlık binalar. Tabi bunu yazınca bütün yazıyı, bütün anlatmaya çalıştıgımı gökdelenden ibaret zannedenler de çıkar ama neyse, onları da görmezden gelelim.
Bu arada insnaların tamamının standartlarının aynı seviyeye gelmesi diye bir şey yok Mune. O hiçbir zaman olmayacak. Zengin de olacak fakir de. Multi milyarderler de olacak açlıktan ölenler de... Böyle olmasını istedigim için degil, olmak zorunda oldugu için bi nevi. Ben söylüyorum diye olmuyor, ben karşı olsam da degişmeyecek. Kafalarda hep zenginligi paylaşmanın hayalleri dolanıyor ama zenginlk paylaşılacak bir şey degildir. Zenginligi paylaşmaya kalkarsan sonunda aslında fakirligi paylaşmış olursun, hem de öyle bir fakirlik ki, şu an fakirlik zannedilenlere hasret duyar hale gelir insanlar. Bunun örneklerini gördü bu dünya daha önce. Amerika'yı yeniden keşfetmenin alemi yok, öyle bir dünya olmayacak hiçbir zaman. Paylaşımın olabildigince adaletli yapılması lafına katılırım, ama bunun anlamı ona para verelim, şuna mal verelim, ona bu hakkı tanıyalım falan degil sadece. Bunlar anlamsız ütopyalar.