- 12 Ağustos 2007
- 1.776
- 14
Hangi çağdaş toplum 1800 yıllk bir antik zenginliği başka imkanlar varken bile bile su altında bırakır diyerek bir araştırma yapılsa ve cevap olarak biz çıksak ne yapardınız düşündünüz mü hiç? O halde bu yazıyı dikkatlice okuyunuz lütfen.
Almanlar,1878 yılında demiryolu yapımı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndan “orada burada dağınık duran taşların götürülmesinde mahzur yoktur” şeklinde bir yazılı izin alarak Bergama’da ki meşhur sunağı ve bir çok değerli eseri Berlin’e götürürler. Almanya’yı kan ve ateş içinde bırakıp yerle bir olmasına sebep olan 2.Dünya Savaşında zor şartlar içinde olsalar da meşhur sunağı kum torbalarıyla koruyarak zarar görmesini engellerler.
Ve, 2004 yılına gelindiğinde Bergama Sunağı'nı esaslı bir restorasyondan geçirip görkemli bir törenle yeni baştan ziyarete açarlar. Bu tören sırasında müze müdürü bir konuşma yaparak “Herkes sunağın sahibidir. Çünkü o dünya kültürünün bir parçasıdır” der. Bu gün Almanya’da en fazla ziyaret edilen yerlerin başında Bergama Sunağı gelmektedir. Ülkemizde de uzun yıllardan bu yana sunağı geri alabilmek için büyük uğraşlar verilmeye başlandı. Aslında sunak kesinlikle Bergama’da olmalıydı. Yapıldığı yere daha bir yakışacaktı mutlaka. Ama, götüren ve sahiplenen Almanya’dan geri alınması neredeyse imkansız gibi görünüyor. Fakat yaşanan olaylar gösteriyor ki sunak Berlin’de kalmalıdır. Neden derseniz buyurun Bergama’da yaşananlara bir göz atalım.
Yunan Mitolojisindeki sağlık tanrısı Asklepios genelde Roma Mitolojisinde de kabul görür. Hüzünlü bir öyküsü vardır. Annesi Apollon’la sevişip hamile kaldıktan sonra Apollon’a ihanet ettiğinden yakılarak öldürülmüş bebek büyütülmesi için Apollon tarafından Kherion’a teslim edilmiştir. Kherion ona bütün bildiklerini öğretmiş ve usta bir hekim olarak yetiştirmiştir. Cerrahlığın bütün sırlarını bilmekte, hastalıkları tedavi ettiği gibi ölüleri bile diriltmektedir. Yer altı tanrısı Hades, onu Zeus’a şikayet eder. Zeus gücünden çekindiği Asklepios’u yıldırımlarıyla öldürür. Ama o halkın gönlünde taht kurmuştur.Adına inşa edilen tapınaklar, Asklepion olarak adlandırılıp sağlık kurumları olarak hizmet vermeye başlarlar. Yılan sarılı asası da günümüze değin tıp biliminin simgesi olarak kabul görür.
Bilim adamlarınca antik çağdan bu güne ulaşabilmiş yaklaşık 4/5 adet Asklepion olduğu belirtilmektedir. Yunanistan'da bulunanların yanında Anadolu Bergama’da ki Asklepion da dünyadaki en iyi örneklerden bir tanesidir. Şimdi ikincisi bulunup uzun uğraşılarla gün yüzüne çıkartıldı. Ama anlaşılması imkansız bir sürü garip gerekçelerle turizme açılma yerine suya gömülmesi yolunda hızlı bir çalışma başlatıldı.
Yıllar öncesinde Bergama, Yortanlı Köyünde arazinin sulanması için bir baraj yapılmasına karar verilir ama bununla ilgili olarak halen devam etmekte olan bir dava başlar hatta bu davada bir bakanın da yargılanmasına başlanır. Baraj, aynı isimle biraz daha kaydırılarak Paşalı Ilıca’sının olduğu alana alınır.Yapılacak olan yeni barajın 1,5 / 2 kilometre ötesinde Çaltıkoru Barajı da vardır. Ama, Bergama’lı lara yeni yapılacak barajla topraklarının sulanacağı, böylelikle Bergama'lıların domates ekerek ekonomik rahatlamaya kavuşacakları söylenir.Yaklaştığımız seçim dolayısıyla da hemen hemen bütün partilerin programlarına alınır bu sulama konusu.
Bergama’nın tarihteki yeri üzerinde durmadan geçelim burayı. Hepimiz biliyoruz bu açıdan sahip olduğu zenginliği. Yaklaşık olarak yılda 600 bin civarında turist alıyor bu küçük ilçe. Tabii tarıma uygun bir arazisi de yok değil. Ama ekonomik katkı konusunda, tarıma da uygun olan bu alanda, tarihi değerler de korunarak iyi yapılmış projelerle iki konuda da başarılı çalışmalar yapılsa, Bergama yaşadığı yoksulluktan daha kolay bir şekilde kurtulamaz mı dersiniz?
Geçtiğimiz günlerde gittim Bergama’ya. Yaklaşık 18 Km. ilerisinde İvrindi yolu üzerindeki Allainoi kazı alanını gezdim. Çok iyi korunmuş bir antik sağlık merkezi Allianoi. Dünyada örnekleri az olan yerlerden.Yani bunun gibi dünyada bir kaç tane var: Yortanlı Barajının tam ortasında kalmış. Halbuki 1,5 /2 km’lik bir mesafede Çaltıkoru Barajı var zaten. Niçin bu kadar önemli bir tarihi dokuyu yok edecek ikinci bir baraja gerek duyulduğunu ne yazık ki kimse mantıklı bir şekilde açıklayamıyor
Allianoi, Balıkkesirli ünlü sofist Aelius Aristides’in “Hieroi Logoi (Kutsal Anlatılar)” adlı eserinde geçiyor. Usta filozof, biraz hastalıklı bir gezgin. Denizaşırı bir çok ülke gezmiş. Balıkkesir’den gelirken hastalandığını ve Allianoi’ye uğradığını anlatıyor.Koruyucu babası Zosimus’un isteği üzerine gidiyor Allianoi’ye. Orda tedavi olup dinleniyor. Rüya gördüğünü yazıp rüyasını anlatıyor uzun uzun. Ve Allianoi hakkında bir hayli bilgi aktarıyor. İyi bir sağlık merkezi Allianoi. Astım hastası olan Aristides’in burada iyi olduğu da geçiyor kayıtlarda. Alianoi’ye iki defa gelmiş Aristides.
Termal bir suyun aktığı İlya Deresi antik merkezi ortasından bölüp, yapıların altından akıyor. Roma devresine ait iki köprü var. 47 derece sıcaklığındaki termal su, cilt, romatizma ve kadın hastalıklarına iyi geliyor. Tabii astım hastaları içinde iyi bir çare.
Bu büyük sağlık merkezi M.Ö.II.yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmış. 1998 yılından bu yana da zor şartlar içinde kazılıyor. Buradan çıkartılan bir çok değerli obje Bergama Müzesi’ne teslim edilmiş. Kırk km'lik bir alan üzerine kurulu olan Allianoi günümüzdeki sanatoryumların işlevini üstlenmiş. Kazılarda elde edilen değişik tıp aletlerinden cerrahi müdahalelerde bulunduklarını da anlıyoruz. Kentin dışında 4 adet nekropol var. İçinde de görkemli caddeleri, sokakları geçiş yapıları, çeşmeleri, hastane yapıları, dükkanları ve tuvaletleriyle Roma döneminin büyük bir sağlık merkezi olmuş. Bizans’ta da seramik ve cam fırınlar, kilise ve küçük şapel ilaveleri yapılmış. Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet devrinde uzun yıllar ihmal edilmiş, ama Paşalı Ilıcası olarak küçük bir kısmı ara ara kullanılmaya devam etmiş.
Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr.Ahmet Yaraş başkanlığındaki bir ekip tarafından 1998 yılından bu yana kazılmakta olan Allinoi’nin yaklaşık olarak 10.000m'lik bir alanı gün yüzüne çıkartılmış bulunuyor. Ama bu çalışkan ve çağdaş akademisyenler sadece toprağı kazıp inceleme yapmakla kalmıyorlar adeta bir Don Kişot edasıyla bilim adına yel değirmenlerine saldırıyorlar. Karşılarındaki hayalci ve gerçek olmayan savlara sahip insanlarla mücadele ediyorlar. DSİ burasının Allainoi olmadığını ve burada su toplanması konusunda ısrarlı. Neyse ki toplama havzasına akacak bir damla bile su yok şimdilik. Fakat su olduğunda kapaklar kapatılıp Allianoi boğulup yok olmaya terk edilecek.
İşte bizimle Almanya’nın farklılığı. Kendi toprağında olmayan bir abideyi taşıyıp koruyarak gelecek nesillere taşıyan bir zihniyetle, burası Allinoi değildir yok edebiliriz diyen bir zihniyet. Peki neresidir burası, Allainoi değilse? Hangi bilgilere dayanılarak Alianoi olmadığı söylenmektedir, velev ki Allianoi değilse bile böyle bir değerin koruma altına alınması gerekmez mi?Acaba büyük kısmı açığa çıkartılmış olan bu muhteşem kalıntı hayata geçirilip, bacasız fabrika olan turizmin hizmetine sunulsa, Çaltıkoru Barajının da sınırları genişletilerek veya daha farklı bir çözüm üretilerek ekilecek domateslerin de sulanması sağlansa, yaratılan bu suni “Tarih mi, Domates mi” gibi garip ikileme son verilse kim ne kaybedecek? Bu kayıp bir ülkenin ve dünya insanlarının kayıbından daha mı büyük? İçimizden çıkan bilim insanlarını dinlemeyecek isek, neden bu kadar güç şartlar altında yetişmelerini sağlıyoruz. Niçin çocuklarımıza bu kadar emek vererek, bilim konusunda böyle fedakarlıklara katlanıyoruz?
Allianoi bu sene hiç kazılamadı. Bakanlık kazı izni vermeden kazı mevsimi neredeyse yarılandı. Ne yapalım, söyleyelim bari bir başka ülkeden gelip Allianoi’yi taşısınlar, bizde gidip oralarda görelim. Madem ki hak etmiyoruz, kendi topraklarımızdaki büyük uygarlıkları sahiplenmek istemiyoruz, bırakalım sahiplenecek olanlar alsınlar. Veya aklımızı başımıza toplayıp böyle hastalıklı kararlarla geleceğimizi ipotek altına alanlara karşı o bir avuç akademisyene katılalım. Çoğalıp büyümeliyiz, Alliaoni’lerin gelecek nesillere ulaşması gerekiyor. Biz bunu sağlarken hem dünyaya karşı görevimizi yerine getirmiş olacağız, hem de yaşlı Avrupa nüfusunun gelerek Bergama’da 1800 yıllık bir sağlık merkezinde ekonomimize vereceği katkıdan faydalanmış olacağız.
Dileğimiz, yakın bir tarihte Berlin’de ki müze müdürü gibi görkemli bir açılış töreninde “Allianoi herkesin malıdır, O, dünya kültürünün bir parçasıdır “ diyerek Bergama’da bulunduğu yerde dünya insanlarına sunmak. Her kese görev düşüyor. Allianoi’nin yanlış kararlar çerçevesinde yok edilmesine seyirci mi kalacağız, yoksa çağdaş birer fert olarak engelleyecekmiyiz? O, dünya kültürünün bir parçası ama öncelikle bizim ve çocuklarımızın geleceğidir.
Almanlar,1878 yılında demiryolu yapımı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndan “orada burada dağınık duran taşların götürülmesinde mahzur yoktur” şeklinde bir yazılı izin alarak Bergama’da ki meşhur sunağı ve bir çok değerli eseri Berlin’e götürürler. Almanya’yı kan ve ateş içinde bırakıp yerle bir olmasına sebep olan 2.Dünya Savaşında zor şartlar içinde olsalar da meşhur sunağı kum torbalarıyla koruyarak zarar görmesini engellerler.
Ve, 2004 yılına gelindiğinde Bergama Sunağı'nı esaslı bir restorasyondan geçirip görkemli bir törenle yeni baştan ziyarete açarlar. Bu tören sırasında müze müdürü bir konuşma yaparak “Herkes sunağın sahibidir. Çünkü o dünya kültürünün bir parçasıdır” der. Bu gün Almanya’da en fazla ziyaret edilen yerlerin başında Bergama Sunağı gelmektedir. Ülkemizde de uzun yıllardan bu yana sunağı geri alabilmek için büyük uğraşlar verilmeye başlandı. Aslında sunak kesinlikle Bergama’da olmalıydı. Yapıldığı yere daha bir yakışacaktı mutlaka. Ama, götüren ve sahiplenen Almanya’dan geri alınması neredeyse imkansız gibi görünüyor. Fakat yaşanan olaylar gösteriyor ki sunak Berlin’de kalmalıdır. Neden derseniz buyurun Bergama’da yaşananlara bir göz atalım.
Yunan Mitolojisindeki sağlık tanrısı Asklepios genelde Roma Mitolojisinde de kabul görür. Hüzünlü bir öyküsü vardır. Annesi Apollon’la sevişip hamile kaldıktan sonra Apollon’a ihanet ettiğinden yakılarak öldürülmüş bebek büyütülmesi için Apollon tarafından Kherion’a teslim edilmiştir. Kherion ona bütün bildiklerini öğretmiş ve usta bir hekim olarak yetiştirmiştir. Cerrahlığın bütün sırlarını bilmekte, hastalıkları tedavi ettiği gibi ölüleri bile diriltmektedir. Yer altı tanrısı Hades, onu Zeus’a şikayet eder. Zeus gücünden çekindiği Asklepios’u yıldırımlarıyla öldürür. Ama o halkın gönlünde taht kurmuştur.Adına inşa edilen tapınaklar, Asklepion olarak adlandırılıp sağlık kurumları olarak hizmet vermeye başlarlar. Yılan sarılı asası da günümüze değin tıp biliminin simgesi olarak kabul görür.
Bilim adamlarınca antik çağdan bu güne ulaşabilmiş yaklaşık 4/5 adet Asklepion olduğu belirtilmektedir. Yunanistan'da bulunanların yanında Anadolu Bergama’da ki Asklepion da dünyadaki en iyi örneklerden bir tanesidir. Şimdi ikincisi bulunup uzun uğraşılarla gün yüzüne çıkartıldı. Ama anlaşılması imkansız bir sürü garip gerekçelerle turizme açılma yerine suya gömülmesi yolunda hızlı bir çalışma başlatıldı.
Yıllar öncesinde Bergama, Yortanlı Köyünde arazinin sulanması için bir baraj yapılmasına karar verilir ama bununla ilgili olarak halen devam etmekte olan bir dava başlar hatta bu davada bir bakanın da yargılanmasına başlanır. Baraj, aynı isimle biraz daha kaydırılarak Paşalı Ilıca’sının olduğu alana alınır.Yapılacak olan yeni barajın 1,5 / 2 kilometre ötesinde Çaltıkoru Barajı da vardır. Ama, Bergama’lı lara yeni yapılacak barajla topraklarının sulanacağı, böylelikle Bergama'lıların domates ekerek ekonomik rahatlamaya kavuşacakları söylenir.Yaklaştığımız seçim dolayısıyla da hemen hemen bütün partilerin programlarına alınır bu sulama konusu.
Bergama’nın tarihteki yeri üzerinde durmadan geçelim burayı. Hepimiz biliyoruz bu açıdan sahip olduğu zenginliği. Yaklaşık olarak yılda 600 bin civarında turist alıyor bu küçük ilçe. Tabii tarıma uygun bir arazisi de yok değil. Ama ekonomik katkı konusunda, tarıma da uygun olan bu alanda, tarihi değerler de korunarak iyi yapılmış projelerle iki konuda da başarılı çalışmalar yapılsa, Bergama yaşadığı yoksulluktan daha kolay bir şekilde kurtulamaz mı dersiniz?
Geçtiğimiz günlerde gittim Bergama’ya. Yaklaşık 18 Km. ilerisinde İvrindi yolu üzerindeki Allainoi kazı alanını gezdim. Çok iyi korunmuş bir antik sağlık merkezi Allianoi. Dünyada örnekleri az olan yerlerden.Yani bunun gibi dünyada bir kaç tane var: Yortanlı Barajının tam ortasında kalmış. Halbuki 1,5 /2 km’lik bir mesafede Çaltıkoru Barajı var zaten. Niçin bu kadar önemli bir tarihi dokuyu yok edecek ikinci bir baraja gerek duyulduğunu ne yazık ki kimse mantıklı bir şekilde açıklayamıyor
Allianoi, Balıkkesirli ünlü sofist Aelius Aristides’in “Hieroi Logoi (Kutsal Anlatılar)” adlı eserinde geçiyor. Usta filozof, biraz hastalıklı bir gezgin. Denizaşırı bir çok ülke gezmiş. Balıkkesir’den gelirken hastalandığını ve Allianoi’ye uğradığını anlatıyor.Koruyucu babası Zosimus’un isteği üzerine gidiyor Allianoi’ye. Orda tedavi olup dinleniyor. Rüya gördüğünü yazıp rüyasını anlatıyor uzun uzun. Ve Allianoi hakkında bir hayli bilgi aktarıyor. İyi bir sağlık merkezi Allianoi. Astım hastası olan Aristides’in burada iyi olduğu da geçiyor kayıtlarda. Alianoi’ye iki defa gelmiş Aristides.
Termal bir suyun aktığı İlya Deresi antik merkezi ortasından bölüp, yapıların altından akıyor. Roma devresine ait iki köprü var. 47 derece sıcaklığındaki termal su, cilt, romatizma ve kadın hastalıklarına iyi geliyor. Tabii astım hastaları içinde iyi bir çare.
Bu büyük sağlık merkezi M.Ö.II.yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmış. 1998 yılından bu yana da zor şartlar içinde kazılıyor. Buradan çıkartılan bir çok değerli obje Bergama Müzesi’ne teslim edilmiş. Kırk km'lik bir alan üzerine kurulu olan Allianoi günümüzdeki sanatoryumların işlevini üstlenmiş. Kazılarda elde edilen değişik tıp aletlerinden cerrahi müdahalelerde bulunduklarını da anlıyoruz. Kentin dışında 4 adet nekropol var. İçinde de görkemli caddeleri, sokakları geçiş yapıları, çeşmeleri, hastane yapıları, dükkanları ve tuvaletleriyle Roma döneminin büyük bir sağlık merkezi olmuş. Bizans’ta da seramik ve cam fırınlar, kilise ve küçük şapel ilaveleri yapılmış. Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet devrinde uzun yıllar ihmal edilmiş, ama Paşalı Ilıcası olarak küçük bir kısmı ara ara kullanılmaya devam etmiş.
Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr.Ahmet Yaraş başkanlığındaki bir ekip tarafından 1998 yılından bu yana kazılmakta olan Allinoi’nin yaklaşık olarak 10.000m'lik bir alanı gün yüzüne çıkartılmış bulunuyor. Ama bu çalışkan ve çağdaş akademisyenler sadece toprağı kazıp inceleme yapmakla kalmıyorlar adeta bir Don Kişot edasıyla bilim adına yel değirmenlerine saldırıyorlar. Karşılarındaki hayalci ve gerçek olmayan savlara sahip insanlarla mücadele ediyorlar. DSİ burasının Allainoi olmadığını ve burada su toplanması konusunda ısrarlı. Neyse ki toplama havzasına akacak bir damla bile su yok şimdilik. Fakat su olduğunda kapaklar kapatılıp Allianoi boğulup yok olmaya terk edilecek.
İşte bizimle Almanya’nın farklılığı. Kendi toprağında olmayan bir abideyi taşıyıp koruyarak gelecek nesillere taşıyan bir zihniyetle, burası Allinoi değildir yok edebiliriz diyen bir zihniyet. Peki neresidir burası, Allainoi değilse? Hangi bilgilere dayanılarak Alianoi olmadığı söylenmektedir, velev ki Allianoi değilse bile böyle bir değerin koruma altına alınması gerekmez mi?Acaba büyük kısmı açığa çıkartılmış olan bu muhteşem kalıntı hayata geçirilip, bacasız fabrika olan turizmin hizmetine sunulsa, Çaltıkoru Barajının da sınırları genişletilerek veya daha farklı bir çözüm üretilerek ekilecek domateslerin de sulanması sağlansa, yaratılan bu suni “Tarih mi, Domates mi” gibi garip ikileme son verilse kim ne kaybedecek? Bu kayıp bir ülkenin ve dünya insanlarının kayıbından daha mı büyük? İçimizden çıkan bilim insanlarını dinlemeyecek isek, neden bu kadar güç şartlar altında yetişmelerini sağlıyoruz. Niçin çocuklarımıza bu kadar emek vererek, bilim konusunda böyle fedakarlıklara katlanıyoruz?
Allianoi bu sene hiç kazılamadı. Bakanlık kazı izni vermeden kazı mevsimi neredeyse yarılandı. Ne yapalım, söyleyelim bari bir başka ülkeden gelip Allianoi’yi taşısınlar, bizde gidip oralarda görelim. Madem ki hak etmiyoruz, kendi topraklarımızdaki büyük uygarlıkları sahiplenmek istemiyoruz, bırakalım sahiplenecek olanlar alsınlar. Veya aklımızı başımıza toplayıp böyle hastalıklı kararlarla geleceğimizi ipotek altına alanlara karşı o bir avuç akademisyene katılalım. Çoğalıp büyümeliyiz, Alliaoni’lerin gelecek nesillere ulaşması gerekiyor. Biz bunu sağlarken hem dünyaya karşı görevimizi yerine getirmiş olacağız, hem de yaşlı Avrupa nüfusunun gelerek Bergama’da 1800 yıllık bir sağlık merkezinde ekonomimize vereceği katkıdan faydalanmış olacağız.
Dileğimiz, yakın bir tarihte Berlin’de ki müze müdürü gibi görkemli bir açılış töreninde “Allianoi herkesin malıdır, O, dünya kültürünün bir parçasıdır “ diyerek Bergama’da bulunduğu yerde dünya insanlarına sunmak. Her kese görev düşüyor. Allianoi’nin yanlış kararlar çerçevesinde yok edilmesine seyirci mi kalacağız, yoksa çağdaş birer fert olarak engelleyecekmiyiz? O, dünya kültürünün bir parçası ama öncelikle bizim ve çocuklarımızın geleceğidir.