Merhaba, öncelikle benzer hikayeleri burada sıkça okuduğunuzu varsayarak tekrara girdiğim için özür dilerim. Bunu bilerek kendi hikayemi uzun uzun yazmamın sebebi ise anlatacak kimsemin olmaması ve artık üzüntüden fiziksel olarak çökme noktasına gelmem.
Ben 27 yaşında İstanbul’un iyi devlet üniversitelerinden birinde araştırma görevlisi olarak çalışan genç bir kadınım. Dış görünüş olarak da çevremde oldukça beğenilen biriyim. 2,5 yıl kadar önce internet üzerinden şu an nişanlı olduğum kişiyle tanıştım. Bu süre yıl boyunca kıskançlık, ilgisizlik gibi konularda 1-2 kez sorun yaşadık, hatta küs kaldığımız zamanlar oldu ama hep çözüm odaklı yaklaşarak birbirimizi anlamaya ve sorunları çözmeye çalışılarak devam ettik. Eğitim ve hayat görüşü olarak birbirine yakın seviyelerde insanlarız. Hatta eğitim olarak nişanlım benden daha iyi diyebilirim. O başarı bursuyla Amerika’da tıp eğitimi görmüş, akabinde 5 yıl Londra’da yaşamış- en ünlü labarotuvarlarda çalışmış, ben mesela Erasmus’a gittiğim 6 ay haricinde hep burada okudum. Benden 6 yaş büyük ve dediğim gibi bu zamana kadar hep sorunlarımızı çözerek ilerlememize karşın artık öyle bir noktaya geldik ki ilişkimiz resmen kangrene dönüştü.
Bütün olaylar, 6 ay önce yıldönümümüzde bana evlenme teklifi etmesi ile başladı. Yani bir nevi aile faktörünün devreye girmesi ile. O benim annem ve erkek kardeşlerimle tanışmıştı. Ama benim o zamana dek ailesinden sadece abisi ve abisinin çocukları ile tanışma şansım olmuştu. Ki abisi çekirdek aile ile çok fazla görüşmeyen biri, nedenini ise geniş aileyi bizzat tanıdığımda anladım. Her neyse, önce kendi aile yapımdan bahsedeyim. Benim babam subaydı, vefat etti. Annemin babası -dedem- de öyleydi. Yani militarist kökenli ve taviz vermez Atatürkçü bir ailede büyüdüm. Hepsi kendi çapında inançlı insanlar. Dini ritüelleri yerine getiren de var getirmeyen de. Ama hiçbir şekilde kısıtlama veya yargılama eğilimde değiller. Mesela anneannem-dedem namaz kılar, kurban keser ama ailede sonraki jenerasyondan kimsenin içki, sigara içmesine tek söz etmezler ama tabi ki kendileri de içmezler. Gelelim nişanlımın ailesine, daha doğrusu annesi, babası ve ablalarına. Bir kere ailede, hatta sülalede akademik eğitim görmüş tek kişi nişanlım. Örneğini çok duymuşuzdur hani, doğuda bir köyde çok parlak bir çocuk çıkar muazzam iyi okur, iyi yerlere gelir -Nobel ödülü alan bilim insanımız Aziz Sancar gibi mesela- nişanlımınki de biraz böyle bir hikaye. Buna takılmıyorum zira imkan meselesi, kendi çevreleri buna izin vermemiş şartlar oluşmamışsa yargılamak zaten ayıp. Zira benim ananem de okul yüzü görmemiş bir kadın ama her insana, inancına, düşüncesine saygı gösteren biri ve böyle biri olmak için okula gitmeye zaten gerek yok. Çünkü insan asıl eğitimi, görgüyü ailesinden alır.
Her neyse, ben zaten ailesiyle tanıştığım günden beri yaşanan şey resmen bir soğuk savaş. Bütün ablaları ve annesi tesettürlü, bu yüzden benim ve ailemin öyle olmaması bir kere onlar için büyük bir eksi oldu. Öyle ki kız istemeye evimize geldikleri günkü hal tavırları anlatmaya kelime yetmez. Dışarıdan gören oğullarının sevdiği beğendiği kişiyi istemeye değil, cenaze almaya geldiklerini falan zannederdi. Biz oldukça büyük, bahçeli bir evde yaşıyoruz. 1 büyük 2 küçük köpeğimiz var mesela. Söz kesme günü gürültü olmaması için bahçede bağlılardı ama ablalarından biri ikram olarak hazırlanan hiçbir şeyden yememe sebebini “evde köpek beslenmesine” bağladı. Nişan günü ailem servis için panik yaşamasın diye bu tip ev içi nişan-söz organizasyonları yapan bir firma ile anlaşmıştık (yani yemekleri hazırlayan bile biz değildik) ayrıca yakın arkadaş ve akraba çevremizden bir çok insan da davetli olduğu için hem alkollü hem alkolsüz içeceklerin servis edildiği bir bölüm hazırlamıştı. Öteki ablalarından biri de, kahve içme faslı harici gece boyu verandada arkası dönük olarak oturma gerekçesini “içeride içki şişlerinin durmasından duyduğu rahatsızlık” olarak açıklamış.
Bu kadar detaylı örneklendirerek anlatıyorum çünkü bu zamana dek pek çok dindar eş dost tanıdığımız oldu, evimize gelen ve dindar olduğunu ve kesinlikle içmeyeceğini bildiğimiz insanın önüne rakı koyacak kadar görgüsüz değiliz ama içen içer, içmek istemeyen içmez. Bundan bu kadar rahatsızlık duymak bana normal bir psikoloji gibi gelmiyor. Özetle o akşam böyle saygısızlıklarla gölgelense de iyi kötü nişan yapıldı.
Özellikle ablalarının bu davranışlardan ailem çok alınsa da beni üzmemek için tek kelime bile etmediler ama ben çok üzüldüm ve utandım. Nişanlıma da bunu söylediğimde “dünyada senin aile yapından çok farklı yapıda aileler ve insanlar var. Yapılacak tek şey saygı göstermek. Evet göze aşırı görünebilir, ben de konuya bu şekilde yaklaşmıyorum ama onlar da böyle ne yapabilirim” dedi. Ben de nasıl olsa rahatsızlığımı açıkça dile getirdim diye düşünerek konuyu kapattım. Daha doğrusu kapanmasıyla açılması bir oldu, zira bir sonraki büyük kriz elbette düğünün nerede, alkollü mü alkolsüz mü olacağı üzerinden çıktı ve akıl almaz boyutlara ulaştı. Benim ailemin talebi isteyenlere içki servisinin yapılacağı bir düğün olması yönündeydi. Onlar ise arttırarak içkili düğün yapmaktansa asla düğün yapmayacaklarını söylediler. Bu arada düğünü ve tüm masrafları yapacak olan da aile falan değil, direkt nişanlım. Zaten eve o bakıyor, tüm ablalarının kocaları beş para etmez tipler, tüm çocukların okul masrafları ve ablalarının kişisel ihtiyaçlarına kadar her şey nişanlıma ait. Bir de söz haklarının bile fiilen olmadığı maddi bir konu üzerinden çıkış yapmaları bende bardağı taşıran son nokta oldu.
Nişanlımla yurtdışında konsoloslukta sade bir nikah ve balayı yaparak bu düğün dernek geriliminden kurtulmayı düşündük ama yine annesinin “hakkımı helal etmem” çıkışıyla bu fikir de çöpe gitti. Benim ailem desen 4 çocuklu bir ailenin tek kızıyım ve en küçüğüyüm. Diğer tüm kuzenlerim de erkek, düşünün ailedeki tek kızım. Kendimi annemin teyzelerimin yerine koyunca elbette hak veriyorum, her anne kızını usülüne uygun evlendirmeyi isterken benim gibi tek kız çocuğu olan aileler için bunun önemi ne demek eminim anlayabilirsiniz.
Devam ediyorum, o olmaz bu olmaz engellemeleri sonucu en sonunda bir nikah dairesinde nikah yapma kararı alındı. Daha doğrusu dayatıldı. İşler öyle bir kördüğüm oldu ki, nikahtan sonra aile arasında yemek bile organize edilemiyor bu alkollü-alksolsüz olacak davası yüzünden.
Son olarak 1 hafta önce bugün, annemin doğum günüydü ve annem (ki bu yaşa kadar cenazede bile kimsenin önünde ağladığını görmedim, hep çok dirayetli ve güçlü bir kadındır) kahvaltı masasında elinden çatalı düşürdü ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ve “doğduğun gün saplantılı, radikal insanlar yüzünden düğün gününü bile göremeyeceğim bir hayatım olacağını nereden bilebilirdim” dedi. O an ne kadar kötü olduğumu anlatmaya kelimeler yetmez, resmen babam öldüğünde en son bu kadar acı çektiğimi hatırlıyorum. Sonrası günler, geceleri süren uykusuzluk ve hesap kitap sonrası dün, nişanlımla buluşarak çok yorulduğumu, aileme hak verdiğimi, onu çok sevmeme rağmen beni bu yaşa bu konuma getirmiş insanları üzmeye hakkım olmadığını, beni ve ailemi tanıyarak bu teklifle bana geldiğinde zaten kendi ailesine karşı beni savunma sorumluluğunu aldığını zannettiğimi ama bunu asla yapmadığı için ona kırgın olduğumu söyleyerek yüzüğü geri verdim ve bu iş malesef bitti.
Beni zorluklara göğüs gerememek ve pes etmekle suçladı sadece. Evet çok üzgünüm ama doğru olanı yaptığıma inanıyorum.
Bunu paylaşma nedenimi en başta belirtmiştim ama ek olarak söyleyebileceğim tek şey, eğer güzel giden bir ilişkiniz varsa, birlikte olduğunuz kişinin ailesini yakından tanımayı ilişkiniz evlilik yoluna girene dek ertelemeyin. Açık konuşayım, ben bu farklılığı en baştan gözlemleseydim bu yola girip kendimi hasta etmezdim.
Okuyan herkese teşekkür ederim. Herşey herkesin gönlünce olsun. Sevgiler.
Ben 27 yaşında İstanbul’un iyi devlet üniversitelerinden birinde araştırma görevlisi olarak çalışan genç bir kadınım. Dış görünüş olarak da çevremde oldukça beğenilen biriyim. 2,5 yıl kadar önce internet üzerinden şu an nişanlı olduğum kişiyle tanıştım. Bu süre yıl boyunca kıskançlık, ilgisizlik gibi konularda 1-2 kez sorun yaşadık, hatta küs kaldığımız zamanlar oldu ama hep çözüm odaklı yaklaşarak birbirimizi anlamaya ve sorunları çözmeye çalışılarak devam ettik. Eğitim ve hayat görüşü olarak birbirine yakın seviyelerde insanlarız. Hatta eğitim olarak nişanlım benden daha iyi diyebilirim. O başarı bursuyla Amerika’da tıp eğitimi görmüş, akabinde 5 yıl Londra’da yaşamış- en ünlü labarotuvarlarda çalışmış, ben mesela Erasmus’a gittiğim 6 ay haricinde hep burada okudum. Benden 6 yaş büyük ve dediğim gibi bu zamana kadar hep sorunlarımızı çözerek ilerlememize karşın artık öyle bir noktaya geldik ki ilişkimiz resmen kangrene dönüştü.
Bütün olaylar, 6 ay önce yıldönümümüzde bana evlenme teklifi etmesi ile başladı. Yani bir nevi aile faktörünün devreye girmesi ile. O benim annem ve erkek kardeşlerimle tanışmıştı. Ama benim o zamana dek ailesinden sadece abisi ve abisinin çocukları ile tanışma şansım olmuştu. Ki abisi çekirdek aile ile çok fazla görüşmeyen biri, nedenini ise geniş aileyi bizzat tanıdığımda anladım. Her neyse, önce kendi aile yapımdan bahsedeyim. Benim babam subaydı, vefat etti. Annemin babası -dedem- de öyleydi. Yani militarist kökenli ve taviz vermez Atatürkçü bir ailede büyüdüm. Hepsi kendi çapında inançlı insanlar. Dini ritüelleri yerine getiren de var getirmeyen de. Ama hiçbir şekilde kısıtlama veya yargılama eğilimde değiller. Mesela anneannem-dedem namaz kılar, kurban keser ama ailede sonraki jenerasyondan kimsenin içki, sigara içmesine tek söz etmezler ama tabi ki kendileri de içmezler. Gelelim nişanlımın ailesine, daha doğrusu annesi, babası ve ablalarına. Bir kere ailede, hatta sülalede akademik eğitim görmüş tek kişi nişanlım. Örneğini çok duymuşuzdur hani, doğuda bir köyde çok parlak bir çocuk çıkar muazzam iyi okur, iyi yerlere gelir -Nobel ödülü alan bilim insanımız Aziz Sancar gibi mesela- nişanlımınki de biraz böyle bir hikaye. Buna takılmıyorum zira imkan meselesi, kendi çevreleri buna izin vermemiş şartlar oluşmamışsa yargılamak zaten ayıp. Zira benim ananem de okul yüzü görmemiş bir kadın ama her insana, inancına, düşüncesine saygı gösteren biri ve böyle biri olmak için okula gitmeye zaten gerek yok. Çünkü insan asıl eğitimi, görgüyü ailesinden alır.
Her neyse, ben zaten ailesiyle tanıştığım günden beri yaşanan şey resmen bir soğuk savaş. Bütün ablaları ve annesi tesettürlü, bu yüzden benim ve ailemin öyle olmaması bir kere onlar için büyük bir eksi oldu. Öyle ki kız istemeye evimize geldikleri günkü hal tavırları anlatmaya kelime yetmez. Dışarıdan gören oğullarının sevdiği beğendiği kişiyi istemeye değil, cenaze almaya geldiklerini falan zannederdi. Biz oldukça büyük, bahçeli bir evde yaşıyoruz. 1 büyük 2 küçük köpeğimiz var mesela. Söz kesme günü gürültü olmaması için bahçede bağlılardı ama ablalarından biri ikram olarak hazırlanan hiçbir şeyden yememe sebebini “evde köpek beslenmesine” bağladı. Nişan günü ailem servis için panik yaşamasın diye bu tip ev içi nişan-söz organizasyonları yapan bir firma ile anlaşmıştık (yani yemekleri hazırlayan bile biz değildik) ayrıca yakın arkadaş ve akraba çevremizden bir çok insan da davetli olduğu için hem alkollü hem alkolsüz içeceklerin servis edildiği bir bölüm hazırlamıştı. Öteki ablalarından biri de, kahve içme faslı harici gece boyu verandada arkası dönük olarak oturma gerekçesini “içeride içki şişlerinin durmasından duyduğu rahatsızlık” olarak açıklamış.
Bu kadar detaylı örneklendirerek anlatıyorum çünkü bu zamana dek pek çok dindar eş dost tanıdığımız oldu, evimize gelen ve dindar olduğunu ve kesinlikle içmeyeceğini bildiğimiz insanın önüne rakı koyacak kadar görgüsüz değiliz ama içen içer, içmek istemeyen içmez. Bundan bu kadar rahatsızlık duymak bana normal bir psikoloji gibi gelmiyor. Özetle o akşam böyle saygısızlıklarla gölgelense de iyi kötü nişan yapıldı.
Özellikle ablalarının bu davranışlardan ailem çok alınsa da beni üzmemek için tek kelime bile etmediler ama ben çok üzüldüm ve utandım. Nişanlıma da bunu söylediğimde “dünyada senin aile yapından çok farklı yapıda aileler ve insanlar var. Yapılacak tek şey saygı göstermek. Evet göze aşırı görünebilir, ben de konuya bu şekilde yaklaşmıyorum ama onlar da böyle ne yapabilirim” dedi. Ben de nasıl olsa rahatsızlığımı açıkça dile getirdim diye düşünerek konuyu kapattım. Daha doğrusu kapanmasıyla açılması bir oldu, zira bir sonraki büyük kriz elbette düğünün nerede, alkollü mü alkolsüz mü olacağı üzerinden çıktı ve akıl almaz boyutlara ulaştı. Benim ailemin talebi isteyenlere içki servisinin yapılacağı bir düğün olması yönündeydi. Onlar ise arttırarak içkili düğün yapmaktansa asla düğün yapmayacaklarını söylediler. Bu arada düğünü ve tüm masrafları yapacak olan da aile falan değil, direkt nişanlım. Zaten eve o bakıyor, tüm ablalarının kocaları beş para etmez tipler, tüm çocukların okul masrafları ve ablalarının kişisel ihtiyaçlarına kadar her şey nişanlıma ait. Bir de söz haklarının bile fiilen olmadığı maddi bir konu üzerinden çıkış yapmaları bende bardağı taşıran son nokta oldu.
Nişanlımla yurtdışında konsoloslukta sade bir nikah ve balayı yaparak bu düğün dernek geriliminden kurtulmayı düşündük ama yine annesinin “hakkımı helal etmem” çıkışıyla bu fikir de çöpe gitti. Benim ailem desen 4 çocuklu bir ailenin tek kızıyım ve en küçüğüyüm. Diğer tüm kuzenlerim de erkek, düşünün ailedeki tek kızım. Kendimi annemin teyzelerimin yerine koyunca elbette hak veriyorum, her anne kızını usülüne uygun evlendirmeyi isterken benim gibi tek kız çocuğu olan aileler için bunun önemi ne demek eminim anlayabilirsiniz.
Devam ediyorum, o olmaz bu olmaz engellemeleri sonucu en sonunda bir nikah dairesinde nikah yapma kararı alındı. Daha doğrusu dayatıldı. İşler öyle bir kördüğüm oldu ki, nikahtan sonra aile arasında yemek bile organize edilemiyor bu alkollü-alksolsüz olacak davası yüzünden.
Son olarak 1 hafta önce bugün, annemin doğum günüydü ve annem (ki bu yaşa kadar cenazede bile kimsenin önünde ağladığını görmedim, hep çok dirayetli ve güçlü bir kadındır) kahvaltı masasında elinden çatalı düşürdü ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ve “doğduğun gün saplantılı, radikal insanlar yüzünden düğün gününü bile göremeyeceğim bir hayatım olacağını nereden bilebilirdim” dedi. O an ne kadar kötü olduğumu anlatmaya kelimeler yetmez, resmen babam öldüğünde en son bu kadar acı çektiğimi hatırlıyorum. Sonrası günler, geceleri süren uykusuzluk ve hesap kitap sonrası dün, nişanlımla buluşarak çok yorulduğumu, aileme hak verdiğimi, onu çok sevmeme rağmen beni bu yaşa bu konuma getirmiş insanları üzmeye hakkım olmadığını, beni ve ailemi tanıyarak bu teklifle bana geldiğinde zaten kendi ailesine karşı beni savunma sorumluluğunu aldığını zannettiğimi ama bunu asla yapmadığı için ona kırgın olduğumu söyleyerek yüzüğü geri verdim ve bu iş malesef bitti.
Beni zorluklara göğüs gerememek ve pes etmekle suçladı sadece. Evet çok üzgünüm ama doğru olanı yaptığıma inanıyorum.
Bunu paylaşma nedenimi en başta belirtmiştim ama ek olarak söyleyebileceğim tek şey, eğer güzel giden bir ilişkiniz varsa, birlikte olduğunuz kişinin ailesini yakından tanımayı ilişkiniz evlilik yoluna girene dek ertelemeyin. Açık konuşayım, ben bu farklılığı en baştan gözlemleseydim bu yola girip kendimi hasta etmezdim.
Okuyan herkese teşekkür ederim. Herşey herkesin gönlünce olsun. Sevgiler.