• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

A'dan Z'ye Tüm Hastalıklar & Tedavi Ve Korunma Yöntemleri Bilgi Ve Paylaşım Alanı

Tüberküloz Verem Nedir ?

tubercu2.gif


Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, aşısı bulunduktan sonra ortadan kalktığına inanılan tüberküloz (verem) hastalığına, her yıl ortalama 8 milyon kişi yakalanıyor ve 3 milyon kişi bu hastalık nedeniyle hayatını kaybediyor. WHO verilerine göre, günde 5 bin 500 ve 15 saniyede 1 kişiverem nedeniyle ölüyor. Dünya nüfusunun 3’te 1’i, yani 2 milyar kişi tüberküloz basili ile enfekte durumda.


TÜRKİYE’DE DURUM


Türkiye’de her yıl 20 bin yeni verem vakası ortaya çıkıyor. Türkiye nüfusunun 4’te 1’i verem basali ile enfekte, ancak rakamlarda bir artış bulunmuyor. Aksine hasta sayısında düşüş gözleniyor. Türkiye’de 1950’li yıllarda görülme sıklığı çok yüksek olan ve o yıllarda ölüm nedenleri arasında birinci sırada yer alan hastalığın yaygınlığı, 1952 yılında başlatılan yoğun çalışmalarla hızla azaldı. Verem nedeniyle ölüm oranı, 1945 yılında yüzbinde 262 iken bugün yüzbinde 2.5’e, hastalığa yakalanma oranı ise 1965 yılında yüzbinde 172 iken bugün yüzbinde 30’a geriledi.


VEREM HASTALIĞININ BAŞKA İSMİ VAR MI?


Tıpta tüberküloz olarak adlandırılır. Ayrıca halk arasında ince hastalık, ciğerlerinde duman var denildiğinde de çoğu zaman verem kastedilir.


TÜBERKÜLOZ NASIL BİR HASTALIKTIR?


Tüberküloz asıl olarak akciğerlerde yerleşen, fakat tüm vücuda dağılabilen mikrobik, bulaşıcı, süreğen bir hastalıktır.


TÜBERKÜLOZ HALA KORKULACAK BİR HASTALIK MIDIR?


Bilinen en eski hastalıklardan birisi olmasına; sebebinin kesin olarak bilinmesine; 50 yıldır tedavisinin mümkün olmasına ve üstelik korunulabilir bir hastalık olmasına karşın halen dünyada en yaygın ve ölümcül bulaşıcı hastalıklardan biri olmaya devam ediyor. Yılda üç milyonu aşkın kişi tüberküloz nedeniyle hayatını kaybediyor.


DÜNYADA TÜBERKÜLOZUN DURUMU NEDİR?


Yerküre üzerinde yaşayan her üç kişiden birisi tüberküloz mikrobuyla karşılaşmış ve onunla tanışmış durumda. Halen yılda üç milyon kişi tüberküloz nedeniyle ölmekte olup her yıl 8 milyon yeni tüberküloz hastası teşhis ediliyor. Özellikle Asya, Afrika kıtasında çok sık olarak rastlanıyor. Eskiden gelişmiş Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri bu hastalıktan hiç söz etmezlerdi. Oysa AIDS salgınına ve küreselleşme sürecine paralel olarak bu ülkelerde de tüberkülozlu hastaların sayısı artmaya başladı.


NASIL BULAŞIR?


Hastalığa sebep olan mikrop veremli hastadan sağlam kişiye geçerek yayılır. Çok daha nadir olarak hasta sığırların süt ve bu sütlerden yapılan süt ürünleri ile de bulaşabilir.

verem-hastal%C4%B1%C4%9F%C4%B1-hakk%C4%B1nda-bilgi.jpg


HASTADAN SAĞLAM KİŞİYE NASIL GEÇER?


Verem mikrobu hava yoluyla bulaşır. Hasta kişinin öksürmesi, aksırması, konuşması ve nefes alıp vermesi sırasında havaya saçılan mikroplar havada günlerce asılı halde canlı kalabilir. Hasta kişiyle teması olan yani kapalı bir ortamda uzun süre aynı havayı soluyan sağlam kişiler nefes aldıklarında havadaki bu mikroplar onların akciğerlerine ulaşır ve orada yerleşerek hastalığı başlatır. Hastalığın yayılmasından sorumlu asıl bulaşma şekli budur. Bunun dışında cilt ve mukozalardan, doğum kanalından, anne sütünden de çok nadiren bulaşabilirse de pratikte bu tür bulaşmalar önemsizdir.


HER TÜBERKÜLOZ HASTASI MİKROBU BULAŞTIRIR MI?


Balgamında mikrop bulunan, hastalığı yaygın olup öksüren hastalar daha çok bulaşmadan sorumludur. Akciğer dışı organ tüberkülozu olanlar, 15 gündür tedavi almakta olanlar pratik olarak bulaştırıcı değildir.


HASTAYLA TEMASI OLAN HER SAĞLAM KİŞİDE HASTALIK ORTAYA ÇIKAR MI?


Tüberküloz hastasıyla teması olup mikropla karşılaşan, hatta mikrobu soluyan kişilerin çok şükür ki az bir kısmında hastalık gelişir.


NEDEN MİKROBU ALAN KİŞİLERİN BAZISINDA HASTALIK ORTAYA ÇIKARKEN DİĞERLERİNDE GELİŞMİYOR?


Bu solunan mikrobun sayısına, hastalık yapma gücüne (bazı mikroplar ölü veya zayıf olup hastalık yapamaz) ve sağlam kişinin direncine, savunma sisteminin kuvvetine bağlı olarak kişiden kişiye farklılık gösterir. Sigara içen, alkol alan, beslenmesi bozuk ve kötü yaşam koşullarına sahip kişilerde ve başka akciğer hastalığı, şeker hastalığı, bazı kan hastalıkları, AIDS ve böbrek hastalıkları gibi süreğen hastalığı olanlarda verem oluşma olasılığı daha yüksektir.


MİKROBUN BULAŞMASINDAN İTİBAREN NE KADAR SÜRE SONUNDA HASTALIK ORTAYA ÇIKAR?


Bu süre çok farklıdır. Mikrobu alan kişide bazen 1-2 ay; bazen bir kaç yıl bazen de onlarca yıl sonra hastalık gelişebilir. Veya hiç gelişmeyebilir.


TÜBERKÜLOZ MİKROBU DİĞER ORGAN VE DOKULARA NASIL ULAŞIYOR?


Mikrobun vücuda giriş yolu hastaların tamamına yakın bir çoğunluğunda akciğerlerdir. Ancak buradan lenf akımı ve kan yoluyla vücudumuzdaki tüm doku ve organlara yayılabilir.


TÜBERKÜLOZ AKCİĞER DIŞINDA EN xxx HANGİ ORGAN VE DOKULARI HASTALANDIRIR?


Kemik ve eklemler, böbrek ve üreme sistemi, beyin zarı, göğüs ve karın boşluğunu çevreleyen zarlar, cilt ve lenf bezelerinde sık yerleşir.


TÜBERKÜLOZUN BELİRTİLERİ NELERDİR?


Hastalık ani ve gürültülü olarak ortaya çıkmaz. Sinsi ve yavaş ilerler. Hastalar genellikle aylardır devam ede gelen halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, hafif ateş, geceleri terleme gibi yakınmalarla hekime başvururlar. Zamanla bunlara öksürük ve balgam çıkarma da eklenir. Balgamda kan da gelebilir. Ağrıya pek rastlanmaz. Akciğer dışı organ tüberkülozlarında tutulan organla ilişkili yakınmalar bulunabilir. Örneğin idrarla ilgili şikayetler (kırmızı idrar yapma, idrar yaparken yanma vb.), boyunda lenf bezelerinin büyümesi gibi ..


BU BELİRTİLER GÖRÜLÜNCE TÜBERKÜLOZ TEŞHİSİ KESİN MİDİR?


Bu sayılan yakınmaların hiç birisi tüberküloza özgü olmayıp diğer bir çok hastalıkta da rastlanabilen şikayetlerdir. Bu nedenle bu tür şikayetleri olan hastaların mutlaka konunun uzmanı bir hekim tarafından değerlendirilip, göğüs röntgeninin çekilip araştırılması gerekir.


TÜBERKÜLOZ TEŞHİSİ NASIL KONULUR?


Kişinin tüberküloz olduğu ancak vücut örneklerinde (balgam, idrar, mide açlık sıvısı, beyin omirilik sıvısı, plevra-periton sıvısı, lenf bezi aspirasyonu vb. ) tüberküloz mikrobunun görülmesi ve üretilmesiyle söylenebilir. Bazen alınan doku biyopsilerinde tüberküloza özgü değişikliklerin izlenmesiyle de tanı konabilir.


MİKROP ARAŞTIRILMADAN YADA ARAŞTIRILDIĞI HALDE BULUNMADAN SADECE ŞİKAYET VE MUAYENE BULGULARINA DAYANARAK TÜBERKÜLOZ TEDAVİSİNE BAŞLANILABİLİR Mİ?


Maalesef bu tür tedavilere sık başlansada olmaması gerekir. Oysa tüberküloz tedavisi uzun süreli ve bir çok ilacın kullanıldığı bir tedavi olup ilaçlara bağlı yan etkiler ve maliyet göz önüne alındığında gereksiz yere, yanlış bir tüberküloz tedavisi uygulanma ihtimalinin yüksek olması dolayısıyla bu tür kör (ampirik) tedaviler doğru değildir. Üstelik yanlış tedavi asıl hastalığın teşhis ve tedavisini de geciktirir. Tüberküloz çok kere tümör ile benzer belirtiler verir. Buna bağlı olarak tümör teşhisi gecikip hasta için çok önemli zaman kaybı söz konusu olabilir. Tedavi edilebilir bir tümör tüberküloz zannedilerek kör tedavi sırasında vücuda yayılabilir.


MİKROBU ARAŞTIRMAK İÇİN GEREKLİ TETKİKLER YAPILAMIYORSA NE YAPILMASI GEREKİR?


Hasta bu tür incelemelerin yapılabildiği en yakın bir merkeze sevk edilmeli veya hastadan alınan balgam vb. örnekler usulüne uygun şekilde ilgili laboratuarlara gönderilmeli.


VEREM SAVAŞ DİSPANSERLERİNİN KURULUŞ AMACI NEDİR?


Ülkemizde Sağlık Bakanlığı verem ile savaşmak üzere Verem Savaş Daire Başkanlığı altında bir örgütlenme geliştirdi. Verem Savaşı Grup Başkanlıkları, yataklı kurumlar, dispanserler hemen her bölgede ve il ve ilçelerde mevcuttur. Tüberküloz teşhis, tedavi ve takibi, aşılamalar buralarda ücretsiz olarak yapılır. Bazı dispanserlerde mikrop araştırması da yapılır.


VEREM SAVAŞ DERNEKLERİNE AMAÇLA KURULMUŞTUR?


Verem savaşı için gerekli hizmetlerin finansını sağlamak, hasta ve ailelerine ekonomik yardımlarda bulunmak amacıyla hizmet vermekteler.

copadam.jpg

TÜBERKÜLOZUN TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜ?


Elimizdeki tedavi imkanlarıyla uygun şekilde tedavi edilmek koşuluyla artık tüberküloz %100’e yakın tedavi edilebilir bir hastalık haline geldi. Ancak bu pratikte tüberküloz tedavisinde sorun olmadığı anlamına gelmez. Günlük uygulamalarda maalesef bir çok hastanın tedavisi yetersiz kalıp ve hastalık müzminleşmekte. Bunun nedeni de yanlış veya eksik tedaviler.


DOĞRU TÜBERKÜLOZ TEDAVİSİ NASIL OLMALIDIR?


Öncelikte hastadan mikrop üretilerek teşhis kesinleştirilmeli ve mikrobun hangi ilaçlara duyarlı hangilerine dirençli olduğunu gösteren ilaç direnç testleri yapılmalı. Çünkü ülkemizde tüberküloz ilaçlarına karşı primer direnç oranları çok yüksektir. En az dört ayrı ilacı aynı anda birlikte kullanacak şekilde bir tedaviye başlanması gerekir. Daha az sayıda ilaçla başlanan tedavi ülkemiz için yanlıştır. Birlikte kullanılacak olan ilaçların hastanın yaşına, tıbbi durumuna göre seçilmesi gerekir. Tedavi süresince ilaçların mutlaka uygun doz ve sürelerde tedaviye ara vermeden, aksatmadan kullanılması gerekir. Günümüzde en kısa süreli tüberküloz tedavisi 6 ay devam etmek zorundadır. 6 aydan kısa tüberküloz tedavisi olmaz. Fakat hastanın durumuna göre bu süre 9 ay, 12 ay, 24 aya kadar hekim tarafından uzatılabilir.


BUNLARA DİKKAT EDİLMEZSE NE OLUR?


Yukarıda tanımlanan prensiplerden birisine bile dikkat edilmezse zamanla tüberküloz mikrobu tedaviye direnç kazanır ve bir müddet sonra artık tedavi edilebilir hastalık tedavi edilemez hastalık haline gelir. Bu nedenle Dünya Sağlı Örgütü “tüberkülozu yanlış tedavi etmenin hiç tedavi etmemekten daha kötü olduğunu” duyurmuştur.


YANLIŞ VEYA EKSİK TEDAVİLER SONUÇ VERMEZ Mİ?


Maalesef verir. Yani bu tür uygun olmayan tedavilere başlandıktan sonra da 15-20 gün içerisinde hastanın şikayetleri tamamen düzelir ve hasta iyi oldum, işler yolunda gidiyor zanneder. Oysa 3-6 ay içerisinde ilaca direnci gelişir ve hastalık tekrar geri döner. İşte bu taktirde tedavi çok zorlaşır bazen de imkansız hale gelebilir.

verem.jpg

İLAÇ DİRENCİ OLUŞMUŞ HASTALARDA NE YAPILABİLİR?


Bu tür hastaların tedavisi güçleşmiş ve tedavinin başarılı olma olasılığı çok azalmıştır. Üstelik bu hastalar ilaçlara dirençli mikropları etraflarına yaydıkları için bunlardan mikrop kaparak hastalanan yeni kişilerin de tedavisi güçleşir. Bu şekilde toplumda tüberkülozun tedavi ve kontrolü giderek daha da zorlaşır. Bu durum tüm dünyada ilgili kişileri endişelendirmekte ilaç direncindeki artışın önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması hususunda yakın takip ve öneriler Dünya Sağlık Örgütü ve ilgili örgütler tarafından ülkelere iletilmektedir. Her şeye rağmen ilaç direnci olan veya ilk tedavileri yetersiz olan hastaların mutlaka bu tür hastaların yatırılarak tedavi edilebileceği, alternatif ilaçların kullanılabileceği, dirençli tüberküloz tedavisinde deneyimli uzmanların bulunduğu özel merkezlere gönderilmeleri ve sadece buralarda tedavi edilmeleri gerekir. Bu hastaların orada-burada rasgele tedavi edilmeleri, değişik ilaçları kullanmaları sadece zaman kaybettirmekle kalmaz hastalığı tamamen tedavi edilemez hale getirebilir.


TÜBERKÜLOZ İLAÇLARI NASIL KULLANILIR?


Streptomisin hariç diğer tüberküloz ilaçları ağızdan hap yada şuruplar şeklinde her gün bir defada topluca alınabilir. Gerekirse iki üç öğüne de bölünmüş olarak verilebilir. Rifampisin adlı ilacın aç karnına alınması önerilir.


HAFTADA İKİ GÜN İLAÇ ALINARAK TEDAVİ MÜMKÜN MÜ?


Teoride evet fakat ülkemiz koşullarında hayır. Çünkü bu tür aralıklı tedavi rejimlerinde ilaçların görevli bir sağlık personeli tarafından hasta adresinde ziyaret edilerek gözetim altında içirilmesi gerekir. Yoksa günlük tedavide olduğu gibi ilaçları hastaya vererek uygulanamaz. Çünkü bir doz unutma veya atlamada direnç gelişme olasılığı yüksektir.


TÜBERKÜLOZ İLAÇLARININ NE TÜR YAN ETKİLERİ VARDIR?


En önemli yan etki karaciğer üzerinedir. Bilhassa 35 yaşın üzerinde, alkol almış, hepatit veya başka karaciğer hastalığı olan kişilerde daha sık rastlanır. Görme, işitme ve denge üzerine olumsuz etkiler ile kırmızı yeşil renk körlüğü görülebilir. Böbrek ve sindirim sistemine zararlı tesirler olabilir. Allerjik reaksiyonlar da gözlenebilir.


İLAÇLARA BAĞLI İSTENMEYEN ETKİLER ORTAYA ÇIKTIĞINDA NE YAPILMASI GEREKİR?


Bu durumda hasta kendi başına tedavisini kesmemeli, önemsiz görüp hiçbir şey yokmuş gibi de davranılmamalı, derhal hekimine ulaşıp sorununu aktarmalı. İlaçla ilgili olsun olmasın tüberküloz tedavisi altında olan her hastada ortaya çıkan her türlü sağlık sorunu ilaç yan etkileri açısından hekimine bildirilmeli ve araştırılmalı. Eğer şikayetler ilaçlara bağlı ise öncelikle hangi ilaçla ilgili olduğu ve yan etkinin şiddeti saptanıp ona göre hareket edilmeli. Hafif sorunlarda ilaca devam edilirken önemli reaksiyonlarda ilaca bir süre ara verilebilir, yada o ilaç tedaviden tamamen çıkarılabilir.


TEDAVİ SIRASINDA KONTROL GEREKLİ Mİ?


Hem tedavinin etkili olup olmadığını görmek, hem de olası ilaç yan etkilerini gözden kaçırmamak için hasta aylık olarak kontrollere çağrılmalı.


TÜBERKÜLOZ HASTASININ VEREM SAVAŞ DİSPANSERİNDE TAKİP VE TEDAVİSİ ŞART MIDIR?


Tüberkülozu konunun uzmanı bir hekim dışarıdan da tedavi edebilir. Ancak hastanın düzenli olarak takip edilebilmesi, ilaçlarını ücretsiz alabilmesi ve ülkemizdeki tüberküloz sorunu hakkında dokümantasyonların yapılabilmesi açısından dispansere kayıt yaptırılması gerekir. Zaten tüberküloz teşhisi konan hastayı bildirmek yasal bir zorunluluktur.


TÜBERKÜLOZDAN NASIL KORUNABİLİRİZ?


Öncelikle hasta kişilerin teşhis edilip tedavi edilmesi gerekir. Çünkü kaynak onlardır. Bir hasta yılda ortalama 10 sağlam kişiye hastalığı bulaştırır. İkinci olarak hasta kişiden sağlam kişiye geçişin önlenmesi gerekir. Bunun için hastanın yaşadığı mekanın havalandırılması, negatif aspiratörlerle havanın temizlenmesi, ültraviyole ışınlama yapılması, hastanın maske kullanarak basil saçılmasının önlenmesi faydalı olabilir. Balgamında mikrop bulunan hastanın izolasyonuna artık pek başvurulmamaktadır. Üçüncü olarak sağlam kişilerin direncinin artırılması için aşılama yapılması gerekir. Eğer evde bir kişi tüberküloza yakalandı ise o hane halkı taranması ve gereken kişilere koruyucu tedavinin uygulanması gerekir.


AŞI KİMLERE YAPILMALI?


Doğumu takiben ikinci ay sonunda ve ilk okula başlayan her çocuğa BCG aşısı denen tüberküloz aşısı yapılması gerekir. Aşı konusunda bazı çevrelerin akıl karıştırıcı yaklaşımları varsa da ülkemizin durumu göz önüne alındığında bu aşının mutlaka yapılması gerekir. Aşı hastalığı %100 önlemese de sıklığını azaltır ve ağır türlerinin ortaya çıkmasını önler.

untitled2.bmp


KORUYUCU İLAÇ TEDAVİSİ KİMLERE UYGULANMALIDIR?


Balgamında mikrop saçan tüberküloz hastasıyla yakın teması olan her kişinin koruyucu ilaç tedavisi açısından uzman hekim tarafından değerlendirilmesi gerekir. Bundan başka önceden tüberküloz mikrobunu almış, aktif olarak hastalık geçirmemiş fakat tüberkülozun yeniden aktive olması için uygun koşullar taşıyan yani vücut direncini düşüren başka bir hastalığı olan (AIDS, lenfoma vb ) veya direnç düşürücü bir başka tedavi alan (kortizon kullanan) hastalarda koruyucu ilaç tedavisi gerekebilir.


KORUYUCU İLAÇ TEDAVİSİ NASIL UYGULANIR?


Bu durumda kişi hasta değildir. Sadece mikrobu almıştır. Tedavi hastalığı iyileştirmek için değil hastalığı önlemek içindir. Bu nedenle genellikle tek ilaçla 6 ay müddetle uygulanır. Fakat kişinin durumuna ve temas olunan hastanın mikrop özelliklerine göre daha farklı rejimler de gerekebilir.


OKULDAKİ ÇOCUĞUN KOLUNA TÜBERKÜLOZ TESTİ YAPILIP, POZİTİF ÇIKMIŞ İSE TEDAVİ GEREKİR Mİ?


PPD veya tüberkülin deri testi dediğimiz uygulama tüberküloz mikrobuyla karşılaşıp karşılaşmama durumunu ortaya koymak için yapılır. Hastalığın olup olmadığını göstermez. Testin pozitif olması kişinin daha önce tüberküloz mikrobunu bir hastadan aldığını ve vücudunda tüberküloza karşı bir reaksiyon oluştuğunu gösterir. Ancak söz konusu kişi tüberküloz hastası olabilir de olmayabilir de. Bu nedenle pozitiflik tek başına tedavi gerektirmez.
 
UÇUK
u%C3%A7uk.jpg


Nedeni Herpes simpleks denilen bir virüs olan uçuk genellikle dudak, ağız ve burun delikleri çevresinde ortaya çıkar. Eğer dokunulursa, yüze, göze ve vücudun diğer bölümlerine bulaştırılabilir.


Yapılan araştırmalar, dünya nüfusunun %80’inin yaşamları boyunca en az bir defa uçuk geçirdiğini gösteriyor. Türkiye’de ise her yıl 8 milyon kişinin uçuk nedeniyle sıkıntı ve acı çektiği tahmin ediliyor.


BELİRTİLERİ NELERDİR?


Uçuk çıkmadan önce kendini belli eder (0-24 saat önceden); karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama hissedilir. Bunu o bölgenin kızarması, şişmesi ve daha sonra da içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya çıkışı izler. Bu kabarcıklar konuşurken, gülerken, yiyip içerken acı ve ızdırap verir. Zamanla kuruyup çatlar, sızıntı yapar ve açılarak görüntüyü bozan çirkin bir yara haline gelir.


NASIL BULAŞIR?


Uçuk, ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında bulaşıcıdır. Uçuğu olan bir kişinin kullandığı, havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalardan ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır. Uçuk virüsü (Herpes simpleks) ile insan genellikle ilk defa küçükken (0-5 yaş) tanışır. Uçuğu olan aile bireylerinden birinin “Sevgi dolu” öpücüğü sonucunda uçuk virüsü vücuda girer. Çoğunlukla fark edilmeyen küçük kızarıklıklar şeklinde ortaya çıkar; ağız içi, diş etleri ve dudaklar enfekte olur. Ama kimi hassas bünyelerde ciddi enfeksiyon şeklinde görülebilir.


DİKKAT! UÇUK BULAŞICIDIR!


Uçuğa dokunulmamalıdır. Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır.


Bayanlar makyajlarını çıkarırken özellikle çok dikkat etmelidirler. Kesinlikle gözlere dokunulmamalıdır.


Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemelidir.


Uçuklu insanın kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalar ayrılmalı ve başkalarının kullanmasına izin verilmemelidir.


Yerken, içerken kullanılan malzemeler özellikle çocuklar ile paylaşılmamalıdır.


Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır. (Parmaklara uçuk virüsü bulaştırırken, uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış olur.)


NİÇİN NÜKSEDER?


Uçuk virüsü (Herpes simpleks) vücuda girip ilk enfeksiyonu yaptıktan sonra o bölgedeki isnir düğümüne girip yerleşir ve istenmeyen bu misafir, vücudun zayıf düştüğü durumlarda çoğalır ve uçuk çıkar.


Stres


Aşırı yorgunluk, uykusuzluk


Aşırı güneş ışığı ve UV ışınları


Diğer enfeksiyonlar


Adet dönemi, hamilelik gibi durumlarda virüs aktif hale geçebilir.


KONTROL EDİLEBİLİR Mİ?


Öncelikle uçuğun nüksetmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir. Örneğin strese bağlı olarak gelişir ise; stresimizi azaltacak gevşeme tekniklerini öğrenmek. Yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise; dinlenmek ve iyi uyumak. Güneş sebep oluyor ise; dudaklar için koruyucu krem ya da yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten korumak gerekir. Tüm alınan önlemlere rağmen uçuk yine de nüksedebilir.


Ön belirtiler (karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama) hissedildiğinde o noktaya kısa aralarla antiviral bir uçuk kremini uygulamak gerekir. Uçuk ya hiç çıkmayacaktır ya da çıksa bile hafif seyredecektir.


EN ETKİLİ ŞEKİLDE NASIL TEDAVİ EDİLİR?


Önceden bazı madde ve ilaçlar uçuğun verdiği rahatsızlığı azaltmak için kullanılmıştır.


Alkol ve antiseptik ilaçlar, Uçuğun üzerindeki bakteri enfeksiyonunun gelişmesini engeller


Ağrı kesici ilaçlar; Uçuğun sebep olduğu ağrıyı azaltır.


Buz uygulamak; Ağrı azaltılabilir


Oysa günümüzde etkili tedavide kullanılan antiviral uçuk kremleri, deriden geçerek uçuk virüsüne (Herpes simpleks) etki eder ve deriye zarar vermelerini engeller.


nocanvas_ucuk.jpg



KİMLER ÖZELLİKLE RİSK ALTINDADIR?


Sık sık veya uzun süreli olarak uçuk çıkıyorsa (Örneğin tedaviye rağmen 10 günden daha uzun süre devam ediyorsa)


Uçuk, bir bebekte ya da 6 yaşından küçük bir çocukta çıkmışsa


Dudak, ağız v eburun çevrenizin dışındaki vücut bölgelerinde, özellikle de gözlerinizde, parmaklarınızda ya da cinsel organınızda uçuk çıkmışsa


Uçuk ile birliket baş ağrısı, ateş ve kas ağrısı gibi başka şikayetleriniz varsa


Uçuk sarı renkte cerahatli ise


Bağışıklık sisteminizi baskı altına alan ilaçlar, örneğin kortizonlu ilaç kullanıyorsanız


Bağışıklık sisteminizin zayıflığı (yani bulaşıcı hastalıklarla mücadele etme gücünüzün azalmış olması) nedeniyle tıbbi kontrol altındaysanız.
 
Ülserin Doğal Tedavisi


mide-%C3%BClseri-nedir-mide-%C3%BClseri-tedavisi-mide-%C3%BClseri-belirtileri.gif


Stres ve beslenme alışkanlıkları ile yakın ilişkili olduğu kabul edilen ülserlerin, son yıllarda Helikobakter pilori (Helicobacter pylori) adı verilen bir mikrop (bakteri) tarafından meydana getirildiği ve antibiyotik tedavisi ile bu hastalığın tedavi edilebileceği üzerinde yoğunlaşılmıştır. Ancak yapılan çalışmalar ve alınan sonuçlar bu bakterinin çevremizde çok yaygın olarak bulunduğunu ve tedavi edilse bile çok kısa sürede tekrar vücuda girdiğini göstermiştir. Sonuçta tek başına bu bakterinin ülser nedeni olmadığı kabul edilmektedir.

Ülserler genelde duodenumun (ince bağırsağın ilk bölümü) başlangıcında, midenin çıkışında gelişirler. Midede daha nadiren gelişmektedirler. Her iki durumda da ülser gelişen bölümdeki dokular, mide asidine karşı duyarlı hale gelirler. Kesin tanı endoskopik inceleme (gastroskopi) ile konur. Ülserler kendiliğinden kaybolabilir ve tekrar gelişebilir. Aktif durumda olduklarında, yemek yemekle kaybolan ağrılara neden olurlar. Ağrının yanı sıra ağızda ekşime, yanma gibi hoş olmayan şikayetlere de neden olabilirler.

Klasik tedavide bir çok ilaç kullanılmaktadır: antasitler, yüzeyi kaplayıp koruyan ilaçlar, spazm gidericiler ve en sık olarak da midenin asit üretimini engeleyen ilaçlar.

Aşağıdaki öneriler ülserli hastaların tedavilerine yardımcı olarak kullanılabilir:

- Kafeinli veya kafeinsiz her türlü kahveden ve tüm kafein içeren besinlerden uzak durun. Alkol, sigara kullanmayın.

- Aspirin ve benzeri ilaçlardan ve non-steroidal anti-inflamatuvar ilaçlardan (naproksen içerenler, diklofenak içerenler gibi) uzak durun. Ağrı kesici olarak asetaminofen (acetaminophen) grubu ilaç kullanın.

- Çay yerine nane çayı için.

- Size süt içmeniz önerilse de kesinlikle içmeyin, çünkü süt mide asit salgısını arttırır.

- Daha sık ancak daha az yemek yiyin. Uzun süre midenizin boş kalmamasına dikkat edin.

- Sarısabır (Aloe vera) suyu içebilirsiniz. Bu ülserin iyileşmesine katkıda bulunur. Ancak yüksek dozda kullanıldığında ishale neden olur. Bu nedenle her yemekten sonra 1 çorba kaşığı alınabilir.

- Bal, ülser tedavisinde kullanılabilen en etkin ilaç ve yiyeceklerden birisidir. Her yemekten sonra 1 çorba kaşığı çiçek balı yendiğinde ve buna 6 ay süresince devam edildiğinde hastaların %96 sında nedbe dokusu bırakmadan tam bir iyileşme olduğu gözlenmiştir. Ayrıca tedaviye başladıktan bir kaç gün sonra hazımsızlık, ağrı ve yanma - ekşime gibi şikayetler ortadan kalkmaktadır.

- Stres ve sıkıntıdan uzak bir hayat yaşamaya çalışın
 
ÜLSERATİF KOLİT

ulsaratifkolit.jpg


İltihaplı bağırsak hastalığı denen diğer hastalık da ülseratif kolittir. Bu hastalığın nedenleri bilinmiyor. Ülserleşmiş kolit sadece kolonda görülür. Bu yönden bağırsağın herhangi bir bölümünde olabilen Crohn hastalığından farklıdır. Ufak yaraların ve apselerin sadece kolonun iç cidarında (mukoza) görüldüğü iltihaplı bir hastalık özelliğini taşıyan ülserleşmiş kolit bir kronik durumdur. İltihaplı reaksiyonlar neredeyse her zaman rektum bölgesinde oluşur ve kolonun diğer kısımlarına uzanır. Kolonun ne kadarının etkilendiği bir kimseden diğerine değişir. Eğer iltihap rektumla sınırlıysa bazen bu durum için ülserleşmiş proktit (proctitis) terimi de kullanılır. Bu hastalığa her yaşta yakalanılabilir. Ancak en çok 15 ila 30 yaşlar arasında görülür. Crohn hastalığında olduğu gibi beyazlar arasında yaygın bazı ailelerde daha sık görülür.

Belirtiler

- Kanlı ishal, cerahatli de olabilir.

- Karın ağrısı,

- Acilen, ağrılı olarak tuvalete çıkmak,

- Ateş,

- Kilo kaybı,

- Mafsal ağrısı,

- Deride lekeler.

Bazen ülserleşmiş kolit belirti vermez. Bazen de kolon iltihaplanır ve kanlı ishale neden olur. Böyle hastalığın alevlendiği sıkıntılı devreler arasında sakin rahat devreler yaşanabilir. Aşağı yukarı bu hastalığı yakalananların %15 inde tüm kolonu kaplayabilen ve değişen iltihaplanmalarla hastalık çok ciddi seyredebilir. Belirtiler kuvvetli kanlı ishal, ateş ve karın ağrısıdır. Bu belirtiler acil bir tıbbi durum da doğurabilir. Çünkü kolonun (toksit megakolon) şişmesi veya genellikle iltihaplanmış kolonun delinmesi riski vardır. Ülserleşmiş kolitler, vücudumuzun diğer yerlerindeki çeşitli belirtilerle de ilgili olabilirler. Büyük mafsallarda olan ağrı veya iltihaplanma en çok da dizde ayak ve kol bileklerinde görülenler bu tip belirtiler arasında sayılabilir. Bazı durumlarda ankilozan spondilit ülserleşmiş kolitle ilgili olabilir. Bazen de akut göz ve deri iltihaplanmaları görülür ve kısmen de tıkanabilir.

Ayrıca kolonun tamamı veya tamama yakın bir bölümü ülserleşmiş kolitten etkilenen kimselerde de hastalığın 8-10 yıl arasında devam etmesi halinde kolon kanseri riski doğar. Hastalık daha az yayılmışsa (örneğin, kolit sadece kolonun sol kısmında ise) risk azalır. Kanser riski zaman uzadıkça artar. Fakat risk iltihaplanma derecesine bağlı değildir. Ülserleşmiş kolit belirtileri en az düzeyde olsa bile kanser gelişebilir.

İlaçla Tedavi

Ülserleşmiş kolitlerin tedavisinde kullanılan ilaçlar iltihaba karşı tesirli olabilenlerdir. Bunlar "sulfasalazine ve "kortikosteroid lerdir.

Sulfasalazine, hastalığın zaman zaman görülen minor (çok önemli olmayan) artışlarında ve sancının giderilmesinde kullanılır. Kortikosteroidler ise kanlı ishalin daha şiddetli vakalarında kullanılır. Eğer iltihaplanma yalnız rektumda ise kortikosteroidlerden biri iltihabı geçirip belirtileri ortadan kaldırabilir. Son yıllarda aspirin gibi ilaçlarla hazırlanan bazı yeni preparatların iltihabı kuruttuğu ve faydalı olduğu görülmüştür. Ayrıca araştırmacılar aspirin gibi ağızdan verilen ve bağırsakta özümsenmeyen bileşimlerin faydalarını araştırmaktadır. Bunların iltihabı ortadan kaldırma özelliği doğrudan iltihaplı bölgede yararlı olabilir.

İshal çok fazlaysa hastaneye gitmek gerekebilir. Burada vücudun su ihtiyacı damar yoluyla sağlanıp ağızdan beslenme yapılmayarak dinlendirilebilir. Doktorun dikkatle kontrolü altında nadiren azathiopirine gibi ilaçlarla immunosuppresive tedavi yapılabilir.

Beslenme

Bazı durumu çok ciddi olan hastalar da-

mardan verilmek suretiyle beslenirler çünkü kolonları yemeğe tahammül edemez. Durumu o derece ciddi olmayanlarda ise ishal nedeniyle kaybedilen besinleri telafı etmek için sıvı bir ilave yemek, ağızdan verilebilir.

Ameliyat

Ülserleşmiş koliti olanların yaklaşık yüzde 20 ila 25 i bir zaman ameliyata gerek duyarlar. Bunlar, ilaç tedavisine yanıt vermeyen ya da ağır komplikasyonları olan insanlardır.

Şimdiki eğilim, hasta halsizleşene kadar beklemek yerine, ameliyatı hastalığın erken aşamalarında, kolonun iltihabının ilaç tedavisine yanıt vermediği anlaşıldığı zaman yapılması yönündedir. En yaygın olarak uygulanan ameliyat ileo-anal ağızlaştırmadır. Önceki tekniklerin tersine, bu teknik şekil bozucu değildir, dışkının anüsten normal çıkışını korur ve genellikle ameliyat için seçilenlerin çoğu tarafından iyi tolere edilmektedir. 8 ila 10 yıldır yaygın ülserleşmiş kolitiniz varsa, doktorunuz, kanserin önlenmesi için tüm kolonun isteğe bağlı olarak alınmasını tavsiye edebilir.

Alternatif olarak, doktor, kolonda habis hücrelere bir dönüşümü düşündüren değişiklikleri araştırmak ve kuşkulanılan alanlarda biyopsi yapmak için kolonoskopiyle kolonun dönem dönem muayene edilmesini önerebilir.
 
Üretra


Üretra (penisin içindeki idrar ve meniyi taşıyan ince boru) o kadar daralır ki, idrarın geçmesine engel olur. Bu seyrek görülen bir olaydır. Üretra daralmasının birçok nedeni olabilir. Penisin incinmesi veya bir hastalık sonucunda oluşup, zamanla büzülerek yolu daraltan yara izi, bunlardan birkaçıdır. Çok ender olarak idrar yolu tamamen kapanabilir. Üretra daralması, akut bir belsoğukluğu olayından yıllar sonra ortaya çıkabilir.

Belirtiler

- İdrara çıkma zorluğu;

- Ağrılı idrara çıkma.

Teşhis

İdrar yaparken ağrı veya zorluk varsa bir ürologa görünmek gereklidir. Üretra daralmasından başka nedenler de bu sorunları ortaya çıkarabilir. Doktor penisi inceleyerek, çeşitli testler yapacak ve üretrayı ince, esnek bir aletle inceleyerek, sistoskopi uygulayacaktır.

Normal idrar yapabilmeyi sağlayabilmek için, üretra daralmasının tedavi edilmesi gereklidir. İlk yapılacak şey, içine ince bir alet sokarak üretrayı genişletmek olacaktır. Bu işlem lokal anestezi ile yapılır. Bu tedavinin birkaç kere tekrarlanması gerekir. Eğer idrar yolu bu açma çabalarından sonra yeteri kadar genişlemezse, ameliyat yöntemine başvurmak gerekebilir.

Darlığın derecesi sistoskop ile bakarak anlaşılabilir. Ameliyat uygulandığı zaman da, bu işlem sistoskopa bazı özel aletler takarak gerçekleştirilir.
 
ÜRETRİT (KRONİK)

uretrit-nedir-50c4fdde536de.jpg

Bazen uretra (idrar yolu) tahriş ve iltihaplanması, bakteri enfeksiyonu belirtisi olsun ya da olmasın, haftalarca hatta aylarca geçmez. Bu durumda devamlı idrar yapma ihtiyacı duyarsınız ve idrar yapmak rahatsızlık verir. Kronik uretra iltihabında arada düzelme olursa da, bu iyilik dönemi gitgide kısalır.

Belirtiler

- İdrar yaparken geçmeyen veya tekrarlayan rahatsızlık;

- Sık idrara çıkma.

Mesanenin dibine kadar ilerlemiş iltihaba "trigonitis" denir.

Trigonitisi teşhis etmek için ucunda ışık bulunan ince bir alet mesaneye sokularak bakılır (Sistoskopi).

ilaç Tedavisi

Gerçekten iltihap belirtisi varsa antibiyotik veya sülfamit verilir.

Başka tedavi yöntemlerinin de (örneğin uretranın bir alet yardımıyla açılarak esnetilmesi gibi) yardımı olur.
 
Ürtiker (kurdaşen)

zona_hastaligi_herpes_zoster.jpg


Ürtiker (kurdaşen), ciltte meydana gelen genellikle kaşıntılı, yuvarlak veya oval şişliklerdir. Bazen kırmızı olmakla birlikte, herzaman böyle olmak zorunda değildirler. Ürtiker plakları, derideki allerji ile ilgili hücreler (mast hücreleri) histamin adı verilen ve kılcal damarlardan sıvı sızmasına neden olan maddeleri salgılarlar. Damarlardan sızan bu sıvılar deride birikirler ve belirtilen şişliklere neden olurlar.

Çoğu insan bu şişlikleri gördüğünde alerjik bir reaksiyondan şüphelenirler. Ancak ürtiker plakları bazen sıcak, soğuk, güneş ışığı, egzersiz, stres, cildin bir bölgesine uzun süreli basınç uygulanması, ateş veya çok sıcak banyoya bağlı cildin sıcaklığında ani artış veya cildi tahriş eden kimyasal bir madde (kozmetik bir madde veya sabun gibi) gibi fiziksel kaynaklı etkenler de ürtiker gelişimne neden olabilir. Ürtiker plakları tüm vücudu ilgilendiren allerjik bir reaksiyonun da belirtileri olabilir:

- Solunumla alınan alerjenler: polenler, hayvan tüyleri, küfler

- böcek ısırıkları (özellikle arı), bazı ilaç enjeksiyonları

- yiyecekler : fındık-ceviz gibi yiyecekler, balık ve deniz ürünleri, süt ürünleri, gıda katkı maddeleri, penisilin veya aspirin gibi ilaçlar.

İnsanların yaklaşık %20 sinde yaşamları boynca en az bir kez ürtiker gelişmektedir. En sık ürtiker gözlenen yaşlar 20-30 yaşlar arasıdır. Nadiren, tüm vücudu etkileyen ve yaşamı tehdit eden boyuttaki anaflaktik şok adı verilen alerjik durumlarda da ürtiker ortaya çıkar. Bazı durumlarda, ürtiker plakları 6 hafta veya daha fazla süre kalabilir ve kronik (idiyopatik) ürtiker adı verilir. Sıklıkla, kronik ürtikerin nedeni bulunamaz, ve bir süre sonra kendiliğinden geçer.

Belirtiler

Ürtiker plakları, beyazımsı veya et renginde kabarıklıklar olarak gözlenirler; bazen kımızı bir bölge ile çevrilirler (eritem). Tipik olarak yuvarlak veya ovaldirler, sıklıkla kaşınırlar. Büyüklükleri değişkendir ve bazen çok büyük alanlar oluşturabilirler. Her hangi bir cilt bölgesinde ortaya çıkabilirler, acnak sıklıkla kol ve bacaklarda görülür. Çoğu ürtiker plakları kısa sürede ortadan kaybolur, ancak hasta aynı duruma maruz kalıyorsa 24-72 saatlik zamanlarda yeni alanlar ortaya çıkmaya devam edebilir.

Eğer ürtiker tüm vücudu ilgilendiren alerjik bir reaksiyonun ilk belirtileri olarak gelişmiş ise gelişebilecek diğer bulgular şunlardır: dilde, dudaklarda ve yüzde şişme, solunum güçlüğü, şuur bulanıklığı, göğüste daralma / sıkışma hissi. Bu belirtilerin araştırılması ve geliştiğinde acilen sağlık birimine müracaat etmek önemlidir çünkü bunlar anaflaktik şok habercisi olabilir.

Tanı

Muayeneye ve gerekirse alerjik deri testlerine göre tanı konur.

Aşırı yaygın olmayan ürtiker plakları genelde 8-12 saatte ortadan kaybolurlar. Ancak etken ortadan kalkmadığı sürece tekrarlayabilir.

Korunma

Sizde ürtikere neden olan durumları saptayabildi iseniz, bunlardan uzak durarak ürtikerden korunabilirsiniz.

Tedavi

Losyon veya krem türü bir antihistaminik ilaç ve ilave olarak antihistaminik tablet veya enjeksiyon gerekli olabilir. Eğer genel bir alerjiden şüphelenilmiyorsa kaşıntıyı geçirmek yeterli olabilir. Gerekli görülürse daha ileri tedaviler uygulanabilir.
 

Uyku Nedir?


uyku1.JPG

Ortalama olarak yaşamımızın üçte birini uykuda harcamaktayız - diğer aktivitelerde harcadığımızdan daha fazla bir zaman. Kendimizi iyi hissetmemiz için gerekli ve hayati bir şey olan uykunun bu kadar çok bölümünün halen bir bilinmeyen olması merak uyandırıcıdır. Son 50 yılda pek çok araştırmacı uyuma paternlerini ve uyuduğumuzda ortaya çıkan fizyolojik ve nörolojik değişiklikleri araştırmıştır. Nasıl uyuduğumuzla ilgili çok şey bilinmektedir - fakat niçin uyuduğumuz hakkında çok az şey biliyoruz.

Böyle olduğunda bile, herkes kötü bir gece uykusunun etkilerini bilir ve herkes uykunun ve iyi bir gece uykusundan sonra dinçleşmiş ve dinlenmiş kalkmanın yararlarını bilir. Bu yararları hissetmediğimiz zaman, uyku hakkında düşünmeye başladığımız ve uykumuzu iyileştirmenin yollarını aradığımız zamandır.

Normal uyku

Son 50 yılda nörolojik, endokrinolojik ve fizyolojik açıdan uyku ile ilgili çok şey yapılmıştır. Bunu takiben artık nasıl uyuduğumuz ve uyuduğumuzda ya da uyumadığımızda oluşan değişiklikler hakkında çok şey bilinmektedir.

Uykunun evreleri

Uykuya daldığımızda, bilinç düzeyimiz değişir ve iki uyku tipi arasında gidip geliriz:

- non-REM uykusu

- REM (hızlı göz hareketleri) ya da paradoksal uyku

Non-REM uykusu

Non-REM uykusu, uykunun gidişatı sırasında ortaya çıkan elektroensefalografik değişimlere dayanarak sıklıkla dört evreye ayrılmaktadır.

- Evre 0- Bütünüyle uyanıklık değişmiştir.

- Evre I- Uyku basması. Bu, uykuya dalmakta olan bir kişinin karşılaştığı durumdur. Eğer kişi uykunun bu evresinde uyandırılırsa etrafında olup bitenden tamamen haberdar olmamasına karşın genellikle uyanık olduğunu söyleyecektir.

- Evre II - Uykunun bu evresinde bilinç, kişi uyandırıldığında uykuda olduğunu hatırlayabilmesine yeterli olacak şekilde EEG paternleri.

- Evre III ve IV - Yavaş dalgalı uyku.

REM uykusu

Hızlı göz hareketleri (REM) uykusu, uykunun rüya görülen evresidir. Bu evre uykunun diğer evrelerinin arasına serpiştirilmiştir. Çok sayıda farklı özellik ile bağlantılıdır. Aynı zamanda paradoksal uyku olarak da bilinmektedir; çünkü önceleri, hızlı göz hareketleri ve huzursuzluğun eşlik etmesi araştırmacılara bu uyku evresinin hafif uyku olduğunu düşündürmüşse de, kas paralizisinin de olaya eşlik etmesiyle aynı zamanda paradoksal olarak da ağır bir uyku olduğu saptanmıştır.


uyku-dc51e068-stff.jpg

Uykunun gece paterni

Uykuya daldığımızda non REM uykusunun dört evresinden hızla geçeriz ve ilk doksan dakikanın çoğu, yaklaşık on dakikalık REM uykusunun takip ettiği evre IV uykusunda harcanmaktadır. Bu patern kendisini, her bir döngüdeki REM uykusunda daha fazla zaman harcanacak şekilde, gece boyunca dört ya da beş kez tekrar eder. Uyanmamızdan önce REM uykusunda bir saat kadar zaman harcarız. REM uykusunda harcanan zaman yüzdesi doğumdan sonra gittikçe azalır ve (doğumda % 50) üç yaşında % 33 e, 11 yaşında % 27 ye ve ergenlikte de yaklaşık %25 e düşer.

Uyku ve uyanıklık ritimleri

Vücudun günlük ritimleri iyi bilinmektedir. Uyku bu doğal ritimlere sıkıca bağlı olan pek çok vücut fonksiyonundan birisidir. Bu ritimlerin uykudaki önemleri, uzun uçak yolculuğundan sonra ortaya çıkmaktadır. Vücut saatimizin, normalde uyku ve uyanıklık ile ilişkili olan dış uyarılarla ayarlanmadığını bu tür yolculuklarda ayrımsarız.

Uyku problemi olan kişiler sıklıkla doğal uyku ve uyanıklık ritimleri normalin dışında olanlardır. Bunlar gece vardiyasında çalışanlar veya küçük bebek sahibi ebeveynler ya da kendilerini geç kalkma ve ardından da yatma saatinde uyuma güçlüğü çekme alışkanlığına kaptırmış kişilerdir. Pek çok Akdeniz ülkesinde görülen uyku paterni -örneğin öğleden sonraları, özellikle sıcak havalarda iş arası verip uyuma - doğal uyku ritmimize Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika da sıklıkla görülen paternden olasılıkla daha yakındır.


images

Hormonlar ve uyanıklık

Adrenalin ve kortikosteroid düzeyleri uyanık olduğumuzda daha yüksektir - aslında uykuda olduğumuzda adrenalin düzeyleri çok azalır. Buna karşılık, büyüme hormonu ve diğer yenileyici hormonların düzeyleri uykuda daha yüksektir.

Melatonin uykuyu harekete geçirir ve bu gerçek, insanların uçak yolculuğunda ortaya çıkan gece ve gündüz paternlerine uyum sağlamalarıyla sonuçlanacak şekilde, vücudun hormonal döngülerinin bazılarını değiştirerek, uzun süreli hava yolculuklarının etkilerinin üstesinden gelmek için yardımcı olmak üzere, kişilere bir melatonin eşdeğeri ilaç verilerek araştırılmaktadır.

Ne kadar uykuya gereksinmemiz var?

Fizyolojik faktörler

Herkes farklılık gösterir - sıklıkla bir gecede 8 saatlik uykunun azalmış formu herkes için geçerli değildir. Bazı kişilerin bundan daha fazlasına gereksinimi varken diğer taraftan başka insanlar bir gecede sadece 3 ya da 4 saatle yetinmektedir.

Tarih her gece birkaç saatlik uykuya gereksinim duyan başarılı liderlerin hikayeleriyle doludur - Napolyon ve Churchill bunlardan ikisidir. Diğer taraftan Einstein bazen günün 16 saatini uykuda harcayan uzun bir uykucuydu.


images

Uykunun miktarı yaşla değişkenlik gösterir. Yeni doğmuş bebekler günün 20 saatini uykuda harcamaktadır. Yaklaşık 2 yaşında uykuya gereksinim azalmaktadır, buna karşın küçükler halen erişkinlerden daha çok uykuya gereksinim duyar. Çocukluğun ileri yaşlarında ortalama uyku saatleri erişkin ortalamasının sadece çok az fazlasına kadar düşer. Ergenlikte uyku paternleri değişken hale gelir ve bazı gençler 11 yaşında olduklarından daha fazla uykuya gereksinim duyar görünmektedir. 16-17 yaşlara geldiklerinde, insanların çoğu, yaklaşık kırk beş yaşına kadar sürecek olan uyku paternlerini edinirler.

Yaşlı kişiler daha hafif uyuma eğilimindedir ve genellikle gençliklerinde gereksinim duyduklarından daha az uykuya gerek duyarlar - 70 yaşında olduklarında gecede ortalama sadece 6 saat (Bu ortalama bir değer olduğu için pek çok kişi bundan daha azına gerek duyacaktır). Uykusuzluktan yakınan pek çok yaşlı kişi aslında yaşları için normal uyumaktadırlar, fakat onlar gençlik yıllarında hatırladıkları uykularını stilleriyle karşılaştırmaktadırlar.

images



Çevre faktörleri

Bu bireysel farklılaşmalardan daha önemli olarak bir toplumdaki ortalama uyuma miktarı dış faktörlerden etkilenmektedir. Örneğin; elektriğin genel kullanımından önce insanlar uyuma paternlerini gün ışığının paternlerine daha fazla bağlamışlardı; bu özellikle de mevsime bağlı olarak oldukça değişkenlik gösteren gün ışığı miktarının olduğu yerler olan yüksek bölgelerde daha belirgindi. Biz doğal olarak çevremizdeki insanlarla aynı zamanda uyuma eğilimindeyiz. Tüm toplumlarda karanlığın uykunun ana harekete geçiricilerinden biri olduğu bizi şaşırtmamalıdır. Bu doğal ritim gece işçilerinde olduğu gibi şaşarsa uyku ile ilgili problem sıklıkla ortaya çıkar.



ideal-uyku-suresi-nedir-3247303_9341_300.jpg


UYKU HASTALIĞI

Tripanosoma cinsi bir organizmanın etken olduğu tropikal bir hastalıktır. Genellikle çeçe sinekleri tarafından bulaştırılır.

Kuluçka devresi: 2-3 hafta.

Belirtileri ve seyri

Hastalığın uzun süren gizli bir dönemi vardır. Erken dönemde vücut ısısı dönümlü olarak yükselir, dalak ve lenf bezleri şişer, bacaklarda şişme görülür. Bu belirtiler yaklaşık üç yıl kadar sürer. Bu dönemden sonra hastada titreme nöbetleri başlar. Yüz ifadesi anlamsızdır, konuşmada yavaşlama belirtileri baş gösterir. Daha sonra hasta giderek hareketsizleşir. Genel bir halsizlik durumu vardır. İştah hiç yoktur ve hasta giderek zayıflar. Vücut ısısı normalin çok altına düşer. ölümden kısa süre önce hasta artık yerinden hiç kalkamaz ve sürekli uyku halinde komaya girer.

Tedavi

Erken teşhis edildiği takdirde ilaç tedavisi uygulamasıdır. Geç teşhis vakanın ağırlaşmasına neden olacağından tedavi uzun sürebilir.

images


Uykusuzluk Nedenleri ve Tedavisi

Aslında herkesin herhangi bir zamanda uyku problemi olur. Bunun için pek çok neden bulunmaktadır. Uykusuzluk en az üç hafta süren uykuya başlama ve devam etmede güçlük olarak tanımlanmıştır. Bir ya da iki gece bozulan uyku, uykusuzluk kavramına uymaz. Aynı zamanda gün boyunca yorulmadıysanız, ne kadar kötü uyuduğunuzu düşünürseniz düşünün uykusuzluk yakınmanız yoktur. Böyle bir durum bile zaman zaman uyuma probleminin olmadığı anlamına gelmemektedir ve bozuk bir uykunun sıkıntısını bilmek için uykusuzluk çekiyor olmanız gerekmez.

Genç kişilerin yaşlılardan daha az uyku problemi var gibi görünmektedir. Buna karşın yukarıda belirtildiği gibi bunun yaşlandıkça uyku paternlerinizde meydana gelen değişiklikle ilgisi olabilir. 20 li yaşlarında her 10 kişiden biri uyku problemi olduğundan yakınırken yetmişli yaşlardaki kişilerin 3 te biri şikayet etmektedir.

Farklı kişiler klasik olarak aşağıdaki problemlerin bir ya da daha fazlasıyla, farklı şekillerde karşılaşmaktadır:

- Uykuya başlama ve uyuma zamanı arasının uzunluğu (sıklıkla bir o yana bir bu yana dönme)

- Gece boyunca pek çok kere uyanma, bunun sonucu olarak da sabahleyin kötü uyku uyumuş olma duygusu

- Erken uyanma ve daha sonra tekrar uyuyamama

Kötü uykunun nedenleri

Endişe
- stres ve anksiyete

İlaçlar
- aşırı alkol
- aşırı nikotin
- aşırı kafein
- çeşitli reçeteli ilaçlar

Dış faktörler
- ses
- ışık
- aşırı sıcak ya da soğuk
- rahatsız yatak

Tıbbi durumlar
- ağn
- horlama ve uyku apnesi
- nefessiz kalma (örn. kalp ya da akciğer hastalığının yol açtığı)
- idrar sıklığı
- depresyon

Günlük hormonal ritmin bozulması
- uzun mesafe uçak yolculuğu
- gece işi

Fizyolojik
- yaşlılık


karabasan-izole-uyku-felci-nedir2.jpg


Anksiyete

Endişe, uyuma güçlüğü için öne sürülen en sık nedendir. Aslında; neredeyse herkes bir gece endişe nedeniyle rahatsız bir gece uykusu geçirmiştir - düşünceler kafanızda uykunuzu engelleyecek şekilde dolanırken klasik olan bir o yana bir bu yana dönme hikayesi. Eğer bu uyumada bir güçlüğün nedeniyse o zaman endişeye yol açan problemlerle uğraşmalı ya da en azından uyumak için geçmişin ya da ertesi günün endişelerini unutmak mümkün olacak şekilde yeni alışkanlıklar geliştirmektir.

İlaçlar

İlaçlar kötü uykunun en alışılmış diğer bir nedenidir. Uyku paternlerinde oluşturdukları rahatsızlıklar gençleri yaşlılardan daha az etkilemektedir.

Aslında, sıklıkla gecenin sonunda içilen bir ya da iki bardak kahve 30 lu yaşlarındaki insanların bile iyi uyumasını engellerken, 20 li yaşlarındakiler hemen hiçbir etki hissetmez ve çok iyi uyurlar.

Kafeinin sizi uyanık tuttuğu iyi bilinmektedir, özellikle de kahve gece geç içildiğinde nikotinin de benzer etkisi vardır.

Alkolün bozuk bir uykuya yol açtığı belki de daha az iyi bilinmektedir. Sıklıkla gecenin sonunda içilen sevdiğiniz bir kadeh içkinin iyi bir gece uykusu uyumanıza yardımcı olacağı düşünülmektedir. Bu alkolün alımdan birkaç saat sonra oluşan geri dönüm ya da çekilme etkisi nedeniyledir. Zira uykuya çabucak dalıp fakat sabahın erken saatlerinde uyanma deneyimi.

Uyku hapları doktorlar tarafından hastalarına geniş ölçüde reçete edilmektedir ve şaşırtıcı şekilde doktorların kendileri tarafından da kullanılmaktadır. Bu durum, kullanımlarının ortaya çıkardığı problemin şu anda iyi bilinmesi gerçeğine karşın devam etmektedir. En iyisi uyuma ile ilgili kısa dönem problemlerde yararlı olmalarıdır, fakat bu ilaçları uzun dönemler için kullanmak anlamlı değildir. Başka bir özellik de uzun süreli uyku hapları kullanmanın uyuma problemine neden olan sorunu ortadan kaldırmanıza yardımcı olmayacağı ve uyku haplarını aldıktan sonraki etkinin oldukça dramatik olabileceğidir. Tüm formülasyonlar REM ve non-REM uykusunun doğal ritmini değiştirmemesine karşın pek çoğunun etkileri belirsizdir.



images

Dış Faktörler

Çok gürültülü, çok sıcak, çok soğuk ya da yeteri kadar karanlık olmayan bir oda kolaylıkla uyku problemine yol açabilir. Eğer durum böyle ise o zaman odayla ilgili bazı değişikliklerin sırası gelmiştir. İdeal olarak da kat kat gecelik giymeyi gerektirmeyecek şekilde rahat olmanızı sağlayacak kadar sıcak olmalıdır (fakat tercihen rahatsız edici kadar da sıcak olmamalıdır!). Oda iyi havalandırılmalıdır - eğer mümkünse kısmen açık bir pencere ile uyuyun. Uyuyanların tümü, özellikle de iyi uykucular uykularını alabilmek için makul derecede bir sessizliğe gereksinim duyarlar ve tabii ki eğer ortam karanlık değilse uykuya dalmak daha güçtür - örneğin perdeler sokak lambalarını ya da dışarıdaki diğer ışıkları kapatmaya yetecek kadar kalın mı?

Pek çok kişi orta derecede sert bir yatakta kendini en rahat şekilde hisseder - kısa dönemde yumuşak bir yatak daha rahat görünebilir, fakat uzun dönemde sırtınız için iyi değildir ve iyi bir uykuyu harekete geçirmesi olanaklı değildir. Çift kişilik yataklar bir problem ortaya çıkarabilir, özellikle de eşlerden biri diğerinden daha sert bir yatak severse. Bununla birlikte, iyi bir çift kişilik yatak ortada bombe yapmaz.



uyku-nedir.jpg

Tıbbi koşullar

Uykusuzluğa neden olabilecek pek çok tıbbi problem vardır. Uyku apnesi esasen aşırı kilolu erkekleri etkileyen ilginç bir durumdur. Bu durumda uykuya dalışta hava yolları soluk almayı engelleyecek şekilde 20 ila 30 saniye kadar tıkanmış gibi gözükür. Bu da hastayı uykudan uyandıracak şekilde iki ya da üç kez güçlükle nefes almasına yol açar. Ardından hiçbir şekilde iyi bir uyku uyunamaz. Horlama da aşırı kilolu olmakla bağlantılıdır ve horlayan kişi genellikle iyi uyuyabilmesine karşın, eşi ve hattı aynı evdeki diğer insanlar oldukça etkilenebilir.


uyku-600x270.jpeg


Uyku Sorununuzun Olası Yanıtları

Eğer problemli uykunuz varsa bu durumu düzeltmeye çalışmak için yapabileceğiniz pek çok şey vardır:

- Sizi uyandıran ya da uyutmayan şeyleri belirleyen birçok şey olabilir.

- Ozel problemlerle gün içinde ya da akşam ilgilenmeye çalışın - tamamen üstesin -den gelinmediyse en azından ertesi gün ilgilenmek üzere hareket planı yapmaya çalışın; daha sonra onları gece boyunca bir kenara koymak için çaba sarf edin. Bazı kişiler hareket planlarını yazmayı yararlı bulmaktadır.

- Gece geç saatte harekete geçirici aktivitelerden uzak durun - bunun içinde iş (bazen önlenemeyen ya da kurs!), ağır egzersiz ve tartışmalar vardır.

- Hemen yatma saati öncesi aşın yemeyin

- Kahve, çay ve tütün gibi uyarıcılardan gece geç saatte uzak durun

- Gece aşırı alkolden kaçının - alkol uyumanıza yardımcı olacak gibi gözükse de harekete geçirdiği uyku kalite açısından zayıftır ve ertesi sabah kendinizi zinde hissetmemenizi yoiaçar.

- Kendinize her akşam yapacağınız rutin bir iş bulun. Bu sizi rahatlatacak ve hoşunuza gidecek bir şey olmalıdır.

- Yatak odasını sadece uyku için kullanın - yatak odasında okuma (bunun uyumanıza yardım ettiğini bildiğiniz takdirde aksi olabilir), televizyon seyretme, yemek yeme ve kesinlikle çalışma yapılmamalıdır

- Hergün hatta erken kalkmanız gerekmeyen günlerde bile kendinizi erken kalkmak üzere ayariayın

- Eğer uyanma güçlüğünüz varsa, odanın diğer bir tarafına çalar saat koymayı ya da uyandığınızda hemen ışıkları açmayı deneyin

- Düzenli egzersiz yapmaya çalışın

- Yatak odasını yatmak için hazırlayın, fakat sadece yorgun olduğunuzda yatağa gidin

- Tüm bunlara karşın uykuya daima güçlüğünüz olduğunu fark ederseniz yatakta uyanık bir halde oradan oraya dönmeyin. Kalkın ve başka bir odada rahatlatıcı bir şeyler yapın. Kendinizi yorgun hissedene kadar da yatağa geri dönmeyin.

- Gece yarısı ya da sabah erken uyanırsanız yatakta yatmayı sürdürmeyin. Kalkın ve başka bir odada bir şeyler yapın. Eğer gece yarısı kendinizi böyle bir durumda bulursanız endişelenmeyin. Normalde yapma fırsatı bulamadığınız bir şeyler yapın,örneğin kitap okuyun, hafif müzik dinleyin ya da normalde yoğun olan dünyanızın huzur, sessizlik ve sakinliğinin tadını çıkarın.



Uykusuzluk tedavisi nasıl olmalıdır?

obstruktif_uyku_apne_sendromu_nedir_b.jpg


Uykusuzluk genelde; stres, sıkıntı, depresyon ve uyarıcı maddelerin kullanımı sonucunda meydana gelmektedir.

Hayatınızdaki tüm uyaranlardan kurtulun (çay, kahve, tütün, kola ve uyarıcı ilaçlar gibi).

Aerobik egzersizler yapmayı alışkanlık haline getirin. Gününüzün belirli bir bölümünü bu egzersizlere ayırın. Belirli bir süreegzersiz yapmak genelde geceleri rahat bir şekilde uyumanız için yeterli olabilir.

Yatmadan önce sıcak bir banyo yapmak (aşırı sıcak değil tabiiki), kaslarınızı gevşeterek uyumanıza yardımcı olur.

Eğer kas ağrılarınız ve kas spazmlarınız varsa ve bu nedenle uyuyamıyorsanız, şerbetçiotu (Humulus lupulus) bitkisinin çaylarını içebilirsiniz. Bira yapımında kullanılan bu bitki, binlerce yıldır yatıştırıcı ve rahatlatıcı oalrak kullanılmaktadır.

Yine ıhlamur çayı rahatlatıcı etkisi ile rahat uyumanıza yardımcı olur.

Yatmadan önceki 6 saat süresince çay ve kahve içmeyin.

Her sabah normalde kalktığınız saatten 1 saat önce kalkmaya çalışın.

Sinir - kas gevşemesini sağlayan kalsiyum ve magnezyum alın. Yatmadan hemen önce her ikisinden de 1000 mg alabilirsiniz. Glukonat ve sitrat formları mide-barsak sisteminde daha kolay bir şekilde emilmektedirler.

Yatmadan 30 dakika önce nişastalı bir şeyler yiyin; örneğin fırında pişirilmiş sade bir patates veya bir dilim ekmek gibi. Bunlar beyinden yatıştırıcı maddelerin salınmasına neden olabilir.

Uyumak için yattığınızda solunum egzersizleri yapın.

Kediotu (Valeriana officinalis) bitkisinin çaylarını (özellikle kökü) deneyebilirsiniz. Bu bitkiden elde edilen valepotriatların yatıştırıcı etkisi vardır.

UNUTMAYIN BİTKİLER DE (TIPKI İLAÇALR GİBİ) YÜKSEK DOZDA ZARARLI ETKİLER MEYDANA GETİREBİLİR.
 
Uyuz
2014-11-11-uyuz-hastaliginda-bilinmesi-gereken-en-onemli-hususlar.jpg

Uyuz hastaligina, cildin diş veya nasirli tabakasinda yaşayan ve ureyen ufak bir böcekçik neden olmaktadir.Uyuz, özellikle parmak aralarinda ve dirseklerde kuçuk kabarciklar veya sivilceler halinde bir dökuntu ile başlar.ozellikle geceleri çok kaşinti yapar. Bebekler dişinda, kaşintili yerler her zaman için boyundan aşagisinda kalan bölgelerdir. En çok etkilenen kisimlar; kalça, cinsel organlar, meme uçlari, parmak, bilek, dirsek ve dizlerdir.Kisa bir sure sonra kaşinti istegi, iltihaplanabilecek kaşinti izlerine ve yaralara neden olur. Eger ayni evde yaşayanlarin hepsi veya bazilari gunlerdir veya haftalardir kaşiniyorlarsa, bunun nedeni buyuk olasilikla uyuzdur. Uyuz kişiden kişiye çabuk bulaşir.


Tedavi:


1. Doktorun verdigi ilaçlara ve önerilere özenle uyun.


2. şize verilmiş olan krem veya losyonu, cinsel organlari da kapsayarak, vucudunuzun boyundan aşagi tum kisimlarina surun. ilaci el ve ayak tirnaklarinin içleriyle, ayak parmak aralarinin arasi ve alti gibi her turlu gizli kalmiş bölgeye surmeyi unutmayin.


3. ilaci 24 saat, duş veya banyo yapmadan uzerinizde birakin. Bu sure içerisinde ayni giysileri giyin.


4. 24 saat sonra hafif sicak bir banyo yapip ilaçtan arinin. Butun giysi ve iç çamaşirlarinizi degiştirip, yatak çarşaflarinizin tumunu yikayin. Normal yikama şekli tum uyuz böcekçiklerini öldurmeye yeterlidir.


5. Evdeki tum uyuzlular ayni anda tedavi edilmelidir. Bazilari uyuz olmuş ancak henuz kaşinti başlamamiş olabilir. Okul veya yuvaya giden çocugunuz uyuz olmuş ise, ögretmenini bilgilendirerek okuldaki diger çocuklarin kontrolunu saglayin.


6. Yumurtalarindan çikmiş yeni uyuz böceklçiklerini de öldurmek amaci ile ilk tedaviden bir hafta sonra tedaviyi yeniden tekrar edin. Başarili bir tedaviden sonra kaşinti 1-2 hafta daha devam edebilir. Uyuz kremini fazla surmeyin, bu durum daha fazla tahrişe neden olabilir.


7. 12 ayliktan kuçuk bebekler için mutlaka doktora gidin, yukarida yazilanlari uygulamayin.


Önlemler:


Uyuz olmak için uyuz olan birinin cildine temas etmek gerekir. Ayni yatagi paylaşmak, çocuk bakimi gibi durumlar uyuzun yayilmasina neden olabilir.


Okuldan Alı koyma:


Gereken tedavi başlamadan çocuklarin okula gitmelerine izin verilmez.
 
VİTİLİGO

Vitiligo-and-diabetes.jpg

Vitiligo, hemen her yaşta ortaya çıkabilen, doğumsal olmayan, sınırları net, parçalı, renksiz (açık renkli) alanlarla karakterize bir cilt hastalığıdır. Açık rekli alanın çevresinde genelde renk artışı vardır. Renk açıklığının olduğu bölgedeki kıllarda da renk kaybı meydana gelebilir. Her 100 kişiden birinde bu hastalığın olduğu düşünülmektedir.

Koyu tenli kişilerde daha belirgindir. Vitiligo nun nedeni tam bilinmemekle beraber pigment üreten hücrelerin (melanosit) kaybına bağlı olarak meydana geldiği düşünülmektedir. Bu hücrelerin hasara uğramasında da kişinin kendi bağışıklık siteminin etkili olduğu ileri sürülmektedir.

Doğuştan olmamakla birlikte bazı ailelerde sık görülmesi, genetik yatkınlık olduğunu düşündürmektedir.

En sık etkilenen bölgeler boyun, el sırtları ve cinsel organlardır (testis). Küçük lekeler halinde başlar, daha sonra bunlar büyüyerek veya birleşerek, klasik görüntüyü meydana getirirler.

Sadece muayene edilerek tanı konabilir.

Hastalığın gidişatı değişkendir. Belli bir büyüklükten sonra senelerce devam edebilir veya kaybolabilir. Bazı hastalarda ise tüm vücudu kaplayabilir.

Bu astalarda güneş yanığı sık gelişir, korunulması gerekir.

Yine vitiligo hastalarında pernisyöz anemi, hipertiroidizm ve Addison hastalığı da diğer insanlara göre daha sık görülmektedir (ya da daha sık birlikte bulunmaktadır).

Tedavi

Nedeni kesin olarak saptanamayan vitiligonun, kesin bir tedavisi de yoktur. Estetik amaçla, lekeleri kapatmak için bergamot esansı kullanılabilir.

8-metoksipsoralen veya trimetilpsoralen tedavileri lekeleri koyulaştırmadaki en etkin ilaçlardandır. Bu ilaçlar kullanıldıktan sonra hastaya ultraviyole-A ışını verilir. Bu ilaçlar 11 yaşın altında kullanılmamalıdır. Ancak bu tedaviye rağmen yeni bölgelerde hastalık oluşabilir.

Tedavide hipnozu önerenler de vardır.

Yurtdışında (Romanya) bulunan Gerovital H-3 yüz kremi (GH-3), adı verilen bir kremin yetişkinlerde etkili olduğu iddia edilmektedir.
 
Yağ Alma-Liposuction



images

Yağ alma - liposuction işlemi düşünüyorsanız...

Yağ alma ya da sık kullanılan adıyla “liposuction” karın, basen, kalça, uyluk, diz, kol, çenealtı, yanaklar ve boyun gibi özel bölgelerdeki istenmeyen yağların alınarak vücüdun daha düzgün bir şekil almasını sağlayan bir işlemdir. Özellikle son 10 yıl içinde liposuction işleminde önemli teknik gelişmeler sağlanmıştır. Günümüzde ultrason aracılı liposuction (UAL), tümesan tekniği ve süper-ıslak teknik gibi yeni teknikler sayesinde plastik cerrahların iyi seçilmiş hastalarda çok daha iyi sonuçlar almaları ve hastaların daha çabuk iyileşmeleri mümkün olmuştur. Liposuction’nın herhangi bir şekli diyet ve egzersizin yerini tutmamasa da, geleneksel kilo verme yöntemlerine cevap vermeyen inatçı yağ alanlarının ortadan kaldırılmasında oldukça etkili ve yüz güldürücü bir yöntemdir.

Liposuction-yağ alma ameliyatı düşünüyorsanız, bu bölüm işlem hakkında size kabaca bilgi verecek ve sonuç hakkındaki beklentilerinizi değerlendirmenizi sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki, kişiden kişiye özellikler değişiklik göstereceğinden ve her ameliyat kişiye göre planlandığından bu bölüm doğal olarak tüm sorularınızı cevaplayamayacaktır. İşlem hakkında anlayamadığınız ya da merak ettiğiniz konuda plastik cerrahınıza her türlü soruyu sormaktan çekinmeyiniz!.
Yağ alma - liposuction ameliyatı için en uygun adaylar…

Bu ameliyat için uygun aday olmanız için işlemin size neler verebileceği konusunda gerçekci beklentileriniz olmalıdır. Unutulmamalıdır ki operasyonu görünümünüzü düzeltip kendinize olan güveninizi arttırabilir ancak idealinizdeki görüntüye değişmenize ya da insanlarin size yaklaşımında farklılık göstermelerine yeterli olmayabilir! Ameliyata karar vermeden önce beklentilerinizi iyi belirleyip bunları plastik cerrahınızla tartışmanız önerilir.

Liposuction işlemi için en uygun adaylar vücudunun kimi bölgelerinde fazlalık yağ cepleri olan ancak normal kiloda ve sert-elastik deriye sahip olan kişilerdir. Fiziksel olarak sağlıklı, psikolojik olarak stabil ve beklentilerinizde gerçekci olmanız gerekmektedir. Yaşınız ilk planda çok önemli olmasa da, yaşlı hastalarda deri elastikliğini kaybetmiş olabileceğinden sıkı deriye sahip olan genç bireylerle aynı sonucun elde edilmesi zor olmaktadır.

Liposuction işlemi şeker hastalığı, ciddi kalp yada akciğer sorunu ve dolaşım problemi olan bireylerde ya da işlem uygulanacak alana yakın alanda yakın bir geçmişte operasyon uygulanan bireyler için risk taşır.


images

Ameliyatınızın Planlanması…


Plastik cerrahınız ilk görüşmenizde genel sağlık durumunuzu, yağ birikimlerinin dağılım şeklini ve derinizin durumunu değerlendirecektir. Plastik cerrahınız vücut kontur düzeltme işlemlerinden size en uygun olanı belirleyip bunu sizinle tartışacaktır. Örneğin karın bölgenize liposuction yaptırmayı düşünürken karın germe/abdominoplasty operasyonunun daha iyi sonuç verebileceğini ya da geleneksel liposuction yöntemiyle UAL yönteminin kombinasyonun daha iyi sonuç verebileceğini bo görüşmede öğrenebilirsiniz.


Plastik cerrahınızla beklentilerinizi tartışırken açık yürekli olmanız tavsiye edilmektedir. Plastik cerrahınız sizinle aynı ölçüde açık olacak ve işlemin detaylarını, risk ve kısıtlamaları ile birlikte size anlatacaktır. Plastik cerrahınıza aklınıza takılabilecek soruları (özellikle beklentileriniz ve operasyon sonucu hakkındaki çekinceleriniz varsa) sormaktan çekinmeyiniz.

Operasyona hazırlık…

Liposuction-yağ alma operasyonu düşünen kişilerin sıklıkla medyada sürekli çıkan değişik yöntem haberleri nedeniyle kafaları karışmaktadır. Öte yandan plastik cerrahınız hangi yöntemin sizin için en uygun olduğu, operasyon etkinliği, güvenliği, maliyet ve sizin yapınıza uygunluğuna kara verilmesinde size yardımcı olacaktır. Bu durum “cerrahi hüküm verme” olarak isimlendirilir ve plastik cerrahı asistanlığı ve devamında ki tecrübelerle kazanılır. Plastik cerrahınız ayrıca komplikasyonların önlenmesinde, operasyon sırasında beklenmeyen olayların ortaya çıkışını önlemede ve ortaya çıktığında komplikasyonların düzeltilmesi açısından kendi deneyimi ve öngörülerini sizinle paylaşacaktır.
images


Plastik Cerrahınız operasyona hazırlık aşamasında size yiyecek ve içecek, sigara içimi ve bazı vitamin preparatları ve ilaçlardan kaçınmanız yolunda özel bir takım önerilerde bulunacaktır. Soguk algınlıgı ve herhangi bir tip enfeksiyon (özellikle deri ile ilgili) varlığında ameliyatınızın ertelenmesi gerekebilir. Çok nadir durumlarda plastik cerrahınız operasyon sırasında kendi kanınızın verilmesi amacıyla operasyondan once sizden kan alınıp saklanmasını önerebilir. Bu önerileri dikkate almanız ameliyat sırasında ve sonrasında iyileşmenizi olumlu yönde etkileyecektir.


Yağ alma-liposuction operasyonunuz bir plastik cerrahi merkezinde ya da hastanede yapılmış olsun, sizi operasyondan sonra eve ulaştıracak ve bir ya da iki gün boyunca refakat edebilecek bir kişiyi sağlamanız önerilmektedir.

Yağ alma - liposuction ameliyatında uygulanacak anestezi...

Yağ alma - liposuction ameliyatlarında değişik tipte anestezi işlemi uygulanabilmektedir. Plastik cerrahınızla beraber en güvenli, etkili ve konfor sağlayıcı anestezi tipini belirleyeceksiniz.

Az miktarda yağ emilmesi ya da sınırlı sayıda vücut bölgesine operasyon uygulanması planlandığında, sadece işlem uygulanacak bölgelerin uyuşmasını sağlayacak “lokal anestezi” yöntemi tercih edilebilir. Bu operasyonların çoğu lokal anestezi ve sedasyon kombinasyonu altında uygulanmaktadır. Bu kombinasyon sayesinde hafif bir rahatsızlık ve dokunma hissine rağmen uyanık ancak rahatlamış olacaksanız fakat yağ alınacak bölgeler tamamen ağrı ve sızı duyusundan yoksun olacaktır.

Öte yandan sizin seçiminize de bağlı olarak Bölgesel anestezi adı verilen yöntem ise daha büyük işlem gerektiren durumlarda uygulanabilir. “Epidural anestezi” adı verilen bir bölgesel anestezi tipinde doğum işlemlerinde sıklıkla kullanılan yöntem kullanılmaktadır.

Öte yandan özellikle fazla miktarda yağ emilmesi planlanan durumlarda hastalar genel anestezi yöntemini tercih etmektedirler. Bu durumda plastik cerrahınızın ya da kendi isteğiniz doğrultusunda operasyonunuz, işlem sırasında tamamen uyumanızı sağlayan genel anestezi altında yapılabilir.

Cerrahi İşlem…

Yağ alma-liposuction operasyonunun süresi yağ emilecek bölgenin genişliği, alınacak yağın miktarı ve uygulanacak anestezi ve cerrahi tekniğe bağlı olarak değişiklik göstermektedir.

Operasyonu kolaylaştırmak ve alınacak sonucun daha iyi olması amacıyla kullanılan bir çok yağ emme/liposuction yöntemi mevcuttur.

Yağ alma-liposuction, vücudun çeşitli bölgelerinde yerleşmiş yağ birikimlerinin alınıp vücudun bir ya da daha çok bölgesinin yeniden şekillendirilmesini sağlayan bir işlemdir.Küçük bir deri kesiğinden sokulan ve kanul adı verilen tüpler yardımıyla derinin altında yerleşmiş bulunan yağ birikimlerinin vakum yardımıyla emilip dışarı alınması sağlanır. Kanül yağ dokusu içinde ileri geri ittirilerek yağ dokusunun parçalanıp emilmesi sağlanır. Vakum etkisi plastik cerrahınızın tercihine bağlı olarak vakum pompası ya da geniş bir enjektör yardımıyla sağlanır. Bir çok bölgeye işlem uygulanacak ise plastik cerrahınız diğer bölgeye geçicek ve deri insizyonlarını mümkün olduğu kadar görünmeyecek yerlere saklayacaktır.

Yağın emilmesiyle birlikte sıvı kaybıda olacağından sok tablosunun gelişimini önlemek amacıyla operasyon sırasında kaybolan sıvının yerine konması çok önemlidir. Bu yüzden hastaların iyi bir şekilde monitörize edilip yeterli sıvı almaları ameliyatın bitiminde önemlidir.


Teknik farklılıklar:

Yukarıda açıklanan temel liposuction tekniği hastaların tümüne uygulanmaktadır. Ancak işlem yeni teknikler geliştirildiğinden bir çok küçük değişiklik mümkün olmuştur.

Sıvı enjeksiyonu yöntemi, yağ alınacak bölgelere tıbbi birtakım ilaç karışımları içeren bir sıvının işlemden önce yağ alınacak bölgelere enjekte edilmesi şeklinde uygulanan bir yöntem olup günümüzde plastik cerrahların en sık uyguladıkları yöntemdir. Bu sıvı karışımı sayesinde (serum fizyolojik-tuzlu su, lidokain (bir lokal anestezik) ve adrenalin (damarların büzüşmesini sağlar) yağın emilmesi daha kolay hale gelip kan kaybı azaltılıp operasyon sırasında ve sonrasında anestezi etkinliğinin devamı sağlanır. Sıvı enjeksiyonu ayrıca ameliyat sonrasında morarmaların azalmasını da sağlar.

Enjkete edilecek sıvı miktarı plastik cerrahınızın tercihine göre farklılık gösterir. Tümesan Tekniği’nde bol miktarda sıvı –genellikle emilecek yağ miktarının 3 katı kadar- yağ dokusu içine enjekte edilir. Tumesan liposuction yöntemi tipik olarak sadece lokal anesteziye ihtiyacı olan ve geleneksel yağ emme/liposuction yönteminden daha uzun sürecek (bazı durumlarda 4 ya da 5 saat kadar) operasyonlarda kullanılmaktadır. Öte yandan enjekte edilen sıvı yeterli miktarda anestezik madde içerdiğinden ek bir anestezi gerekmeyebilir. Bu teknik, yağ dokusunun solusyon yardımıyla şişkin ve gergin durumuna itafen “tümesan” tekniği olarak isimlendirilmiştir.

Tüm cerrahi işlemler birtakım belirsizlikler ve riskler taşır ...
Liposuction için hasta seçiminde gösterilecek dikkat ile cerrahi donanımın ve tecrübenin yeterli olması durumunda liposuction oldukça güvenli cerrahi girişimlerden birini oluşturmaktadır.

Eğer 5 litre veya 5000 cc gibi büyük bir liposuction operasyonu planlanıyor ise plastik cerrahınıza buna benzer hastaları daha önce opere edip etmediğini sormalı ve elde edilen sonuçları onunla beraber tartışmalısınız. Ayrıca böylesine büyük bir liposuction girişimi planlanıyor ise bunun ciddi bir post-operatif bakımı gerektireceği akılda tutulmalıdır. Bu nedenle plastik cerrahınızdan operasyon sonu takibin nasıl olacağı konusunda detaylı bilgi almalısınız.

Bununla birlikte akılda tutulması gereken nokta her ne kadar iyi yetişmiş ve deneyimli bir elde opere ediliyor olursanız olun bu operasyon sonrası iyi bir sonuç elde edileceği konusunda garanti verilemeyeceğidir. Nadiren de olsa bu operasyona ve anestezi alıyor olmanıza bağlı bir takım komplikasyonlar gelişebilir. Eğer birden fazla alan tedavi ediliyor ise veya opere edilen saha normalden çok büyük ise komplikasyon riski doğal olarak artacaktır. Çok fazla yağ dokusunun alınacağı operasyonların daha az yağ dokusunun çıkarılacağı operasyonlara göre uzun operasyon sürelerine ihtiyaç duyacağı aşikardır.

Tüm bu risklerin bileşkesi ile nadiren de olsa; enfeksiyon riskinde artış, yara iyileşmesinde gecikme, yağ veya kan pıhtısı oluşması ve bunların özellikle akciğere atılmasına bağlı ölüm riski, aşırı vücut sıvısı kaybı ve buna bağlı hipovolemik şok ve ölüm riski, operasyon sahasında boşaltılmayı gerektiren sıvı birikimi, deride sürtünmeye bağlı yanık veya sinir veya deride diğer yaralanmalar, iç organlarda kanüllere bağlı yaralanmalar ve istenmeyen ilaç reaksiyonları gözlenebilir.

Yeni bir takım tekniklere bağlı da komplikasyonlar görülebilir. Örneğin UAL (Ultrason yardımı ile yapılan liposuction)’ da ultrason cihazının ürettiği ısıdan faydalanılarak yağ hücreleri sıvılaştırılıp aspire edilmektedir. İşte bu ısının deri ve iç organlarda hasarlanmalar neden olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Bununla birlikte günümüzde bu yöntem yüzlerce insana başarılı bir şekilde ve güvenle kullanılmaktadır. Ancak bu yöntemin yeni olmasından dolayı hala uzun dönemde insan vücudu üzerinde oluşturduğu etkileri ortaya koyan veriler elde edilememiştir.


Tümesans ve super-wet tekniklerinde enjekte edilen anestezik solüsyonlara bağlı lidokain toksisitesi (eğer solüsyondaki lidokain oranı çok yüksek ise) veya fazla sıvı enjekte edilmesine bağlı akciğerlerde sıvı birikimi meydana gelebilir.

Liposuction sırasında kanüllerin gireceği kesilere bağlı oluşan izler oldukça küçüktür ve bu kesiler plastik cerrah tarafından vücuda bakıldığında gizlenebilecek bölgelere yapılır. Bununla birlikte finalde elde edilen sonuç herzaman kabul edilebilir düzeyde olmaz. Bazen operasyon sonunda deri yüzeyinde dalgalı ve pürtüklü bir görünüm, düzensizlikler, asimetrik yapılar oluşabilirken, özellikle yaşlı bireylerde bazı bölgelerde torbalanmalar meydana gelebilir. Hissizlik ve pigmentasyon değişiklikleri de gözlenebilir. Bu durumlarda bazen ek cerrahi girişimler gerekebilir.


Operasyonunuzun sonrası:


Operasyon sonrasında kesilerden bir miktar vücut sıvısı akıntısı yaşamanız normaldir. Nadiren de olsa bazı hastalara akıntının fazla olması durumunda kesilere birkaç günlüğüne dren yerleştirilir. Bu işlem operasyon sahalarında sıvı birikimini önlemek için uygulanır. Şişliklerin fazla artmaması ve derinizin yeni vücut konturuna daha iyi uyum göstermesi için elastik korseleri yaklaşık 6 hafta giymeniz gerekecektir. Plastik cerrahınız aynı zamanda enfeksiyondan korunmak için size antibiyotik reçete edecektir.

Operasyonun hemen ardından görünümünüzde bir düzelme olmayacağı gibi bir parça rahatsızlık da yaşamanız normaldir. Herne kadar yeni tekniklerle beraber operasyon sonrası hissedilen rahatsızlıklar azalsa da operasyonun ardından bir parça ağrı, yanma hissi, şişlik, kanama ve hissizlik gözlenebilir. Yaşanacak ağrı doktorunuzun size yazacağı ilaçları kullanmanız ile kontrol altına alınacaktır. Tüm bu rahatsızlıklar hergün daha da azalarak kaybolacaktır.


Operasyonun sonrasındaki ilk günler ve haftalarda bir parça gergin ve depresif olmanız da normal olup tüm bunlar gün geçtikçe azalıp kaybolacaktır.


Normale Dönüş

İyileşme aşamalı bir süreçtir. Doktorunuz sizi olabilecek en erken dönemde hareketlendirecektir. Böylece operasyon sahalarında oluşacak şişliklerin hızla gerilemesi ve bacaklarda oluşması muhtemel kan pıhtıları önlenmiş olacaktır. Operasyonunuzdan yaklaşık bir iki hafta sonra kendinizi daha iyi hissetmeye başlayacak ve işinize geri dönebileceksiniz. Kanüller için açılan kesilere atılan dikişler 1 hafta veya 10 gün içinde ya kendi kendine eriyecek yada alınacaktır.

Özellikle zorlayacak olan fiziksel aktivitelerinizden yaklaşık 1 ay kaçınmalısınız ve normal fiziksel aktivitelerinize zamanla geri dönmelisiniz. Her nekadar birçok morluk ve şişlikler 3 hafta içinde kaybolsa da bazı şişlikler yaklaşık 6 ay devam edebilmektedir.


Plastik cerrahınız size bir takip programı çıkaracak ve operasyon sonrası gelişmeleri yakından kontrol altında tutacak gerekli görürse ek girişimler önerebilecektir.

Eğer kontrolleriniz arasında beklenmedik bulgularla karşılaşırsanız--- örneğin, kanamada artma, aniden ortaya çıkan ve şiddetlenen ağrının varlığı—veya yapmanız ve yapmamanız gerekenler konusunda aklınızdaki soruları sormak için yapacağınız en doğru işlem plastik cerrahınıza başvurmak olacaktır.


Yeni Görünümünüz...




Operasyondan sonra özellikle şişliklerin ve morlukların kaybolmaya başlamasının ardından vücut şeklinizde anlamlı değişikliğin olduğunu farkedeceksiniz. Bununla birlikte asıl görünümün oturmaya başlaması için 4-6 hafta beklemeniz gerekebilir. Yaklaşık 3 ay sonra arta kalan hafif şişlikler de gerileyecek ve finalde elde edilen görünümünüze kavuşacaksınız.




Eğer beklentileriniz gerçekçi olursa operasyondan elde edilen sonuçlar sizi oldukça mutlu edecektir. Operasyonun ardından daha önce giyemediğiniz birçok kıyafeti tekrar giyebilme mutluluğuna kavuşacaksınız. Operasyondan sonra sağlıklı bir diyet programı uygulamanız taktirinde elde edilen sonucu çok uzun zaman koruyabilirsiniz.
 
Yemek Borusu

Yemek-Borusu.jpg

Yemek borusu (gırtlaktan mideye uzanan boru) tıkanması ile dünyaya gelen bir bebek tam olarak gelişmemiş bir yemek borusuna sahiptir.

Tahminen 3000 ila 4500 de bir bebek bu bozuklukla dünyaya gelmektedir. Yemek borusu tıkanıklığı ile dünyaya gelen bebeklerin üçte biri prematüre olarak doğmaktadır.

Bu bozukluğun yanı sıra, genellikle soluk borusu bozukluklar gibi başka anormallikler de meydana gelmektedir. Dahası, yemek borusu tıkanması ile dünyaya gelen bebeklerin en az % 30 unda yasamı tehdit eden kalp, üreme sistemleri ve merkezi sinir sistemi problemleri gibi bozukluklar da meydana gelmektedir.

Bu doğum kusurunun belirtileri çoğunlukla daha doğum odasında ortaya çıkar. Böyle bir bebeğin ağzından anormal derecede fazla salgı gelir ya da annesi bebeği beslemek istediğinde bebek yutkunamaz, öksürür ya da morarır. Eğer doktor bebeğe ağzından midesine bir sonda sokamaz ise, bebeğin yemek borusu tıkanması teşhisi konur.

Eğer bebeğinizde yemek borusu tıkanması varsa, derhal ameliyat edilmesi gerekir. Eğer tıkanık bölge derin değil ise iyileşme de çabucak gerçekleşir. Fakat tıkanıklık uzun bir bölgeyi kaplıyor ise, cerrah yemek borusunu onarmak yerine uzatmayı tercih edebilir; bu durumda, bebeğin beslenmesini sağlamak için yemek borusundan midesine ek boru takılır.
 
Yorgunluk

yorgun-640x360.jpg


Yorgunluk her insanın dönem dönem başına gelen sıkıntılardan birisidir. Stresli geçen dönemler, , düzensiz beslenme, düzensiz uyku ve yoğunluk en genel sebepleri arasındadır. Kimi zaman ağır depresyon veya bağışıklık sisteminin büyük zarar görmesi gibi sonuçlarla karşılaşılabilir. Uykusuzluk için çözüm yöntemi eğer psikolojik bir problem değilse uygun yaşam alanları oluşturmak ve spor yapmak çözüm getirebilir.Kronik yorgunluk için zihinsel özgüven egzersizleri veya bir hobi uygun bir çözüm oluşturabilir ilk aşamada.

Genel anlamda yorgunluğun tedavisi için 2 çözüm yöntemi ön plana çıkmaktadır. Birincisi yorgunluk nedenlerini bulmamız gerekmektedir ve planı onun üzerine yoğunlaştırmamız işe yarayacaktır.Stresten korunmak,spor yapmak ve düzenli bir uyku ile anahtarı elimize alabiliriz.Kronik yorgunlukta bitkisel çözümlerden yararlarnabiliriz. En başta bize yardım edecek olanlar ginseng ve ekinezyadır.
 
ZAYIFLIK (YETERSiZ KiLO PROBLEMi)


images

Öncelikle kilo durumunuzu doğru bir şekilde saptamanız gerekir, bunun için ilgili sayfamızdaki hesaplama aracından yararlanabilirsiniz. Bu hesaba göre zayıf olduğunuz saptandı ise ve hekim tarafından başka bir rahatsızlığınız olmadığı size söylendi ise burada yazılanlar sizin içindir.

Şişmanlık özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde önemli bir problemdir ve hemen tüm yazılı ve görsel maedya araçları zaman zaman insanların zayıflamasına yarsımcı olacağını iddia ettikleri yöntemlerden ve diyetlerden bahsederler.

Ancak ne yazık ki toplumun az bir kısmını ilgilendiren zayıflık problemi konusunda yeterli çaba harcanmamaktadır. Bununla birlikte zayıf insanların sağlıklı bir şekilde kilo almaları sanıldığı kadar kolay bir olay da değildir.

Bol miktarda kızartma, hamurişi, tatlı gibi bol kalorili şeyleri günboyu yiyerek sağlıklı bir şekilde kilo alamazsınız, tüm temel besin maddelerinden yeterli ve dengeli düzeyde almanız gerekir.

Sebze ve meyvelerden her gün 5 porsiyon yememiz gerekir. Bunlar doğal olmalıdır, yani dondurulmuş veya konserve olmamalıdır. Sebze ve meyvelerde bulunan antioksidanlar sizi hayat boyu bir çok rahatsızlıktan ve kanserden koruyacaktır.

Süt ve süt ürünleri, özellikle kalsiyum, protein ve vitamin açısından son derece zengin besinlerdir; bunun yanı sıra süt içerek aldığınız kalori miktarını en kolay şekilde arttırabilirsiniz. Eğer sütü sevmiyorum diyorsanız içerisine bir kaşık meyve püresi, meyveli yoğurt gibi şeyler katın. Eğer bol miktarda süt içmeye karar verdi iseniz, az yağlı sütü tercih edin aksi taktirde vücuttaki yağ dengeniz bozulabilir. Süt ürünlerinde de özellikle az yağlı peyniri bol miktarda tüketebilirsiniz.

Kanınızla ilgili her hangi bir problem yaşamamak için her gün iki porsiyon et (kırmızı, balık, tavuk) tüketin. Et demir içeriği açısından en zengin besindir. Ancak iki porsiyondan daha fazla et tüketmeyin. Et yerine yumurta, kuru baklagiller yiyebilirsiniz. Ancak salam, sosis, sucuk, hamburger gibi yağlı ve bol kalorili yiyecekleri en az düzeyde tüketin.

Ara öğünleriniz olsun, bu kilo almanıza yardımcı olur. Ancak yine bu öğünlerde bol kalorili, yağlı ve şekerli yiyecekleri az yüketin.

Belki de en önemlileri; öğün atlamayın, iştahlı ve göz zevkinize hitap edecek şekilde yiyeceklerinizi hazırlayın, yerken zevk almaya çalışın ve DÜZENLİ OLARAK EGZERSİZ YAPIN.


TEMEL KONULARA DEĞİNDİKTEN SONR AKİLO ALMANIZA YARDIM EDECEK İPUÇLARI

1) yiyeceklerinizi seçerken bol kalorili olmalarına dikkat edin.

2) Günde 4-6 öğün yemek yiyin (hepsi de bol kalorili)

3) Bol karbonhidrat ve protein alın. Ancak unutmayın kalorinizin çoğunluğunu daima karbonhidratlar oluşturmalıdır, proteinler değil.

4) Su için. Şişmanlara sorun, su içsek yarıyor diyeceklerdir, gerçekten de su esinlerin kullanılabilmesi için teml bir besin maddesidir ve kilo kazanmak istiyorsanız bol miktarda içmelisiniz.

5) Geceleri yatmadan 2-3 saat önce yemek yiyin. Böylece kaloriniz az harcanacaktır.

6) Yo-Yo diyeti uygulayın. Bu en iyi kilo alma yöntemlerinden birisidir. 4 gün boyunca yüksek kalorili bir diyet yapın, sonra 3 gün süresince daha çok kalori içeren yiyecekler yiyin. Bu durum zayıflamak isteyen şişmanların başına sık sık gelen bir durumdur. Zayıflamak için diyet uygularlarken, birden kendilerini kaybedip daha çok yemeye başlarlar, ancak siz bunu bilinçli yapacaksınız.

7) Biraz daha fazla sodyum alın. Bu vücudunuzun suyu tutmasını sağlayacaktır. Bu durum da zamanla kas mikarınızın artmasına neden olacaktır.

8) Kırmızı et diğer etlere göre daha fazla kilo almanıza neden olur. Ancak bunu sürekli olarak tüketmeyin, arada başka protein kaynakları da tüketin.

9) Protein ve aminoasit içeren içecekler için, bunlar eczanelerden bulunulabilir. Ayrıca bu amaçla sütün içerisine blendırda parçalnmış hurma koyarak iebilirsiniz.

10) Yiyin ve istirahat edin.
 
ZONA (HERPES ZOSTER)
Zona Hastalığı

zona_.jpg

Etkeni varicella zoster virüsü olan bir enfeksiyon hastalığıdır. Virüsün, omurilik arka köklerine yerleştiği ve bir nedenle aktif hale geçerek, belirtileri ortaya çıkardığı kabul edilmektedir. Virüs yıllar boyunca hiç bir belirti ortaya çıkarmadan sessizce kalabilir.
Belirti ve Bulgular
Meydana gelen şikayetler, hangi sinirin kökünün etkilendiğine bağlıdır. Etkilenen sinirin yayıldığı bölgede bazen kaşıntı ile başlayan ve hafif ağrı yapan bazen de çok şiddetli ağrı meydana getiren (kozalji tipinde yanıcı ağrılar) kabarcıklar görülür.
Bu kabarcıklar genelde küçük gruplar halinde (3-5 tane bir arada) bulunur.
Bazen çok sayıda kabarcık bulunurken, bazen de az sayıda kabarcık bulunur.
En sık olarak kaburgalar arası sinirler tutulur.
Kabarcıklar vücudun bir yarısında kalır, orta hattı geçmez. Genelde 1-3 haftada kabarcıklar kaybolur, ancak kabarcıkların yerinde hafif koyu renkli lekeler kalır. Bu lekelere bastırınca, birkaç dakika süren şiddetli ağrılar meydana gelir. Bu ağrılar aylarca veya yıllarca sürebilir (bu duruma post-herpetik nevralji adı verilir).
Eğer kafa sinirlerinden bazıları tutulursa geçici yüz felci, kulak problemleri, göz problemleri görülebilir.
Lenfoma hastalarında tüm vücudu tutan yaygın zona görülebilir.
Tedavi
Kabarcıkların üzerine talk pudrası ve pomat (oxyde zinc) sürülerek ağrı ve kaşıntı azaltılabilir. Bunlar ayrıca kabarcıkların çevresinde oluşabilecek diğer enfeksiyonları önler. B vitamini faydalı olabilir.
Ağrı çok şiddetli değilse aspirin, parasetamol gibi ağrı kesiciler yeterli olabilir, ancak çok şiddetli ağrılarda enjeksiyon tipi ağrı kesiciler gereklidir.
Ağır hastalarda kortikosteroidler verilmelidir, bununla birlikte antibiyotik de kullanılmalıdır.
Kozalji tipinde yanıcı ağrısı olanlarda sinirleri bloke edici ilaçlar verilir, bu tür ilaçların kalp hastalığı olanlarda kullanılmaması gerekebilir, özellikle koroner kalp yetmezliği olanlarda kullanılmamalıdır.
Ağır hastalarda ve kabarcıkların ve ağrıların yaygın olduğu durumlarda antiviral (virüslere karşı etkili) ilaçlar kullanmak gerekebilir.
Post-herpetik nevralji döneminde; genelde yukarıda sayılan ilaçlar faydalı olmaz. Genelde antidepresan gibi psikiyatrik ilaçlar kullanılır.
 
Şaşılık Nedir ve Ne Zaman Başlar?



Göz küresini oynatan kasların fazla ya da az ça1ışması sonucu beliren bir göz bozuk1uğudur. şaşı1ık nedenleri, tek taraflı görme zayıf1ığı ya da tek taraflı kırma bozukluğu olabilir. Şaşı1ık genellikle yakını görememeyle ilgili bir bozukluk o1duğundan, çoğu kez yakına bakarken ortaya çıkar. Tek yanlı görme zayıf1ığı ya da kırma bozuk1uğu tek taraflı şaşı1ığın oluşumuna neden olur.

Belirtileri:

Genellikle çocukluk dönemlerinde ortaya çıkan şaşılık, içe doğru şaşılıktır. Çocuk, yakına bakmaya ça1ıştığı zaman gözler içeri doğru kayar.

Tedavi:

Şaşı1ığın tedavisi, duruş anormalliklerinin şekline ve nedenine yöneliktir. Tedavide, kırılma kusurunun gözlükle düzeltilmesi, bir gözün bantla kapatılması, şaşılık sapma açısının prizmalarla düzeltilmesi, uygun alet ve apareyler kullanılarak özel görme çalışmaları gibi yöntemler uygulanır. Bazı vakalarda durumun ameliyatla düzeltilmesi gerekmektedir.
 
Son düzenleme:
Şeker Hastalığı

images

Şeker hastalığının tedavisinde kan şekeri düzeyinin kontrol edilmesi oldukça önemlidir. Kendi kendinize kan glikoz düzeyini ölçme, şeker hastalığını kontrol altında tutmak için beslenmenizde, ilaçlarınızda ve egzersizinizde yeni düzenlemeler yapıp yapmamanız gerektiğini belirlemenin bir yoludur.

Glikoz düzeylerinin ölçümü insülin kullananlarda olduğu gibi ağızdan ilaç kullanan hastalarda da önemlidir. Hamile veya kan şekeri dengesiz olan (unstable) şeker hastalarının, günde birkaç kez kan glikoz düzeylerini ölçmeleri uygun olur. Genelde hem idrar hem de kan testleri yemeklerden ve yatmadan önce yapılmalıdır. Bu dönemlerde glikoz düzeyleri normale daha yakındır. Ayrıca doktorunuz son 6-8 haftada kan şekerinizi ne kadar kontrol edebildiğinizi belirlemek için özel bir test (glikolize hemoglobin testi) yaptırabilir.

Her ölçümün sonucunu dikkatle kaydedin: bu sonuçlar doktorunuzun tedavi programının etkili olup olmadığı ve ilaçlar, beslenme ve egzersiz programında değişiklik gerekip gerekmediğini belirlemesinde yardımcı olacaktır. Doktorunuz hangi tip testin (kan veya idrar) sizin için uygun olacağı konusunda önerilerde bulunacak ve testi ne zaman ve nasıl yapacağınızı ve kaç kez yapmanız gerektiğini belirlemede yardımcı olacaktır.

İdrar Testleri

Bu tür testlerin kullanımı oldukça kolay, kullanışlı ve ucuzdur. Bununla birlikte bu testlerin kullanımı insüline bağımlı olmayan şeker hastaları ve kan glikoz düzeyleri çok yüksek ya da çok düşük olmayan hastalarla sınırlıdır.

Piyasada birçok idrar testi bulunmaktadır; glikoz düzeyini belirlemek için bazılarında kimyasal işlem görmüş çubuklar kullanılırken, bazılarında da tabletler kullanılın Her ikisi de idrarla temas ettiğinde renk değiştirir. Renkteki değişikliğin derecesi idrardaki glikoz miktarını gösterir ve kandaki glikoz miktarını da dolaylı olarak yansıtır. İdrardaki aseton ve diğer ketonları ölçen testler de bulunmaktadır.

Kan Testleri

Kan testleri doğrudan ölçüm sağlar, ancak idrar testlerinden daha pahalı ve daha zor kullanılırlar, Bununla birlikte bebeklerde ve ergenlik dönemindeki şeker hastalarında insüline bağımlı şeker hastaları veya böbrek hastalarında ve hamile şeker hastalarında kan testi daha uygundur.

Kan testlerinin çeşitli tipleri vardır. Genellikle hepsinde parmak ucundan alınan bir kan damlası kimyasal işlem görmüş bir çubuğa damlatılır. Bu tür testleri yaparken doktorunuzun ve kullanma kılavuzunun önerilerine uyun.

Egzersiz öncesi ve sonrasında kan glikoz düzeyinin ölçülmesi önemli olabilir. Glikoz düzeyini egzersiz öncesi, egzersiz sırasında ve sonrasında ve ayrıca ilaç ve yiyecek alarak antrenmandan önce ve sonra kaydederek, egzersizin şeker hastalığının seyrine etkisi konusunda daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
 
Su Çiçeği Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

224421.jpg

Suçiçegi Hastaligi

Suçiçegi (veya varisella), herhangi bir yaSta ortaya çikabilen ancak en cok olarak çocuklarda görulen bir bulaSici hastaliktir. Bu hastaligin tipik özellikleri ateSle seyretmesi ve deride ortaya çikan kabartilardir. Bu kabartilarin birkaç saat içinde, içi saydam siviyla dolu kesecikler haline gelmesi ayirici özelliklerindendir.
BaSlica Nedenleri
Bu hastalik özellikle on yaSin altindaki çocuklari etkileyen salginlar Seklinde ortaya çikar. Varisella zoster virusunden kaynaklanir ve olaganustu bir bulaSiciliga sahiptir. Her ne kadar bu hastaligi geçirmekle yaSam boyu bagiSiklik kazanilirsa da, virus uyku halinde bekleyip daha sonra yetiSkinlik çaginda kendini herpes zoster yani zona olarak gösterebilir.

Suçiçeginin cocukluk cagindaki Belirtileri
Enfeksiyondan sonra 14 ila 21 gunluk bir kuluçka devresi vardir ve daha sonra çocuk ateSlenir ya da hafif bir titreme görulur veya kusma ile sirt ve bacaklarda agri gibi Sikayetlerle kendini daha hasta hissedebilir. Hemen hemen ayni zamanda, sirt ve göguste, bazen de alin çevresinde ve daha nadiren kol ve bacaklarda çok sayida kirmizi ve kaSintili kabarti oluSur. Bu kabartilar birkaç saat içinde saydam bir siviyla dolu kesecikler haline gelir. Bu keseciklerin görulmesi birkaç gun devam eder ve ikinci gunden itibaren içerikleri irine dönuSup, bir iki gun içinde patlayabilir ya da kuruyup buzuSerek tepelerinde kahverengimsi kabuklar oluSur. Bu kuçuk kabuklar bir haftaya varmadan pullanarak dökulur ve iyileSme tamamlanir.
Hasta çocuk dökuntunun görulmesinden itibaren bir hafta sureyle ya da kesecikler kuruyuncaya degin bu hastaligi geçirmemiS çocuklardan tecrit edilmelidir. Ancak kabuklarin dökulmesini beklemeye gerek yoktur.|KiS ve ilkbaharin ilk aylari suçiçeginin yaygin olarak göruldugu aylardir. YetiSkinler ve ergenlik çagindakiler, çocuklara kiyasla daha agir hastalik riski altindadirlar. Agri, ateSin suresi, kiriklik, kaSinti gibi belirtiler daha Siddetli olur, dökuntu daha geniS alana yayilir ve daha uzun surede iyileSir ve hastaligin seyri daha uzun olur. Ayrica, suçiçegi olan yetiSkinler ve gençler için Siddetli komplikasyon riski daha yuksektir.

Suçiçegi Tedavisi
Tedavi hem belirtilere yönelik hem de etkene yönelik yapilabilir. Belirtileri hafifletmek için antipretikler ya da sistemik antihistaminikler kullanilabilir. BagiSiklik sorunu olan ya da enfeksiyon ve komplikasyonlari açisindan risk altinda bulunan çocuklarin Varicella zoster enfeksiyonu tedavisinde antiviral ajanlar kullanilabilir. Uygulama dökuntulerin ortaya çikmasini takiben ilk 24 saat içinde ve 2 yaSindan buyuk çocuklarda yapilmalidir.
 
TETANOZ

5-doz-tetanoz1-590x260.jpg

Tetanoz normalde toprakta yaSayan bakterilerin neden oldugu bir hastaliktir. Bu bakteriler genelde hasyvan diSkisi içeren toprakta bulunabilirler. Kesik, çizik, siyrik veya bir Seyin cilde batmasi sonucunda tetanoz mikrobu kana kariSabilir. bagiSik olmayan bir insanda diken batmasi gibi ufak bir yara dahi tetanoza neden olabilir. insan her yaSta tetanoz olabilir.

Belirtiler:
onceleri baS agrili huzursuz bir devre geçirilebilir. Asil belirtiler agrili adale kramplaridir. Bunlar özellikle boyun ve çene kaslarinda görulurler. Daha sonra gövdedeki kaslar sertleSir ve kramplar oluSur. nefes almada guçluk meydana gelir. Bazen ateS olabilir. Mikrobun alinmasindan sonra 5-20 içinde belirtiler ortaya çikar. Bu durumu genellikle havale nöbetleri takip eder. Bazi insanlar bu hastaliktan ölebilir. Halen yuzde yuz etkili bir tedavisi yoktur.

ASi: Bebeklere yapilan karma aSi difteri, tetanoz ve bogmacaya karSidir. Bu aSinin yapildigi çocuklar tetanoza karSi temel bagiSiklik kazanirlar. Ancak bu bagiSiklik zamanla azalacagindan tetanoz aSisinin belirli araliklarla ömur boyu tekrarlanmasi gerekir. Herkes on yilda bir aSi olmalidir.

Yaralanma ve Isirilmalarda:
ozellikle derin, kötu bir Sekilde çizilmiS, siyrilmiS veya kirlenmiS yaralanmalarda tetanoz aSisi için bir saglik birimine muracaat edilmelidir (hayvan isiriklari, agir yaniklar veya sokak pisligi - toprak bulaSmiS siyriklarda).
ASagidaki durumlardan birisi varsa aSi olmaniz gerekir;

- Temel aSi programinin uzerinden 6 veya daha çok yil geçmiSse. - BagiSikligi tazelemek için yapilan aSinin uzerinden 5 veya daha fazla yil geçmiSse - hayatinizda hiç tetanoz aSisi olmadiysaniz
 
Back